KitapManşet

Hayvan öyküleri üzerine

0

<“Hayvanların edebiyatta var olmasının nedeni, D.H. Lawrence’daki gibi, insanlara evcil aynalar, ahlaki – estetik kriterler sunmak değildir artık, insan varoluşunun ve dilinin kaybolduğu, hayvan duygulanışlarıyla donatıldığımız bir vahşet türüdür. Bu vahşet, Kafka’da olduğu gibi, başka, akıl edilmemiş bir vahşetin – aile ilişkilerinin, her türden evcilliklerin, bürokrasinin ve Devlet vahşetinin karşısında bulacaktır kendini. Hayvanlaşmış insan edebiyatta ne bir fantezi ne de “realizm efektinin denenmesi” dir – zaten olduğumuz, olabileceğimiz, olmayı asla bırakamayacağımız bir durumdur. … Hayvanlarla bir ilişkimiz olacaksa, bunun hayvanlardan insanları öğrenmek türünden bir metaforla işlenmesi zorunlu değildir – orada, hayvanlardan hayvanları öğreniriz.”*

1. Hikaye: YUVA

Toprağın altındayım. Ama hangi hayvan olduğumla ilgili hiçbir fikrim yok. Yalnızım. Yalnız mıyım gerçekten? Sürekli birilerine (belki de sadece kendime) yuvamı nasıl yaptığımı, neden böyle yaptığımı ve nelerden, kimlerden korktuğumu anlatıyorum.

Nasıl mı yaptım, kendi ellerimle kazıdım yuvamı. Bu yüzden böyle oldu, olabildiği gibi.

Çünkü rahatlığı güvenliğe tercih etmiştim. Ne zaman tam anlamıyla güvende hissedebilirsin ki kendini? Yuvanda bile, hiçbir zaman.

Dürüst konuşmak gerekirse düşmanlarımdan korkuyorum. Düşmanlarımı tanımıyorum ve bu beni daha da tedirgin ediyor.

Yine de dayanamayıp dışarı çıkıyorum, dolaşıyorum. Dışarıda görebildiklerim ve bildiklerim içerideki hayatımı da etkiliyor. “…sanki tüm yaşam bir dönüşüme uğramış gibi oluyor, bir kaynak yerden bitivermiş de bu kaynaktan yuvamın sessizliği akıyor sanki.”

Bitmesini istemediğimden, son on sayfasına geldiğimde başa dönüp tekrar başlıyorum Yuva’ya. Bu sefer de İstanbul trafiğinde okuduğumdan gerçekten giremedim sanki toprağın altına. “Ne yazık ki, gerçek her istenen anda görülemiyor, hele tehlikeli anlarda gerçeği görebilmek daha da güçleşiyor, böyle gerçek anlarında yuvam bana oldukça güvenlik sağlıyor ama tam bir güvenlik değil bu, çünkü kaygılarım yuvada son buluyor mu?” Biraz daha ilerliyorum. Son beş sayfa kala artık bilinmeyen bir düşmanın seslerini duymaya başlıyorum. Başlarda uzaktan gelen, aralıksız ve güçlü sesler giderek yaklaşıyor. Kalemim yanımda değil ve düşmana yaklaşmak istemiyorum. Eve geliyorum, başa dönüp tekrar okumaya başlıyorum Yuva’yı. “Şu kısa sessizlikler hayvanın dinlenme süreleri olabilir ama büyük bir ara vermedi hiç gece gündüz kazıyor toprağı, gücünü ve zindeliğini hep koruyarak, gerçekleşmesi için sabırsızlandığı ve gerçekleştirmek için her gücü elinde bulundurduğu tasarısını gözden yitirmeden. Böyle bir düşmanın karşıma çıkacağını nasıl öngörebilirdim!” Üçüncü kez başlıyorum Yuva’ya. Kaleme de gerek yokmuş. Altını çizip yaptığınız birkaç satır karalamayla tamamlanabilecek bir öykü değil bu. Kafka zaten bunu yapmış her satırında. Kitabın sonunda bütün hikayeleri değerlendiren Kamil Utku, Yuva’nın Kafka’nın en dikkat çekici öykülerinden biri olduğunu söylüyor. 1923 – 1924 yıllarında Kafka’nın tüberküloz ile uğraştığı bir dönemde yazılan bu öykünün bir yorumuna göre anlatılan yuvanın bölümleri Kafka’nın ağzı, kalbi ve damarlarını oluşturuyor. Doğrusu ben bu kadar insanlaştıran bir yerden değil de Ulus Baker’in bahsettiği hayvanı hayvanlardan öğrenmeye çalışarak yapmıştım okumamı.

“Bu yıllar boyunca mutlu yaşadım, hatta mutluluktan şımardım; aslında içimde bir tedirginlik vardı ama mutluluk içindeki tedirginlik insanı rahatsız etmiyor.” Sadece bu cümlede insan kelimesini kullanıyor Kafka. Daha çok “tür” ya da “türdeş” kelimelerini kullanmıştı kendisinden ya da düşmanından bahsederken. Bir yandan Kamil Utku’nun yazısındaki değerlendirmeyi doğrularken diğer yandan çocukluğumda gittiğim ormanlarda gördüğüm hayvanların yaşamaları gerektiği gibi yaşadıklarını görmenin verdiği heyecanı da hatırlattı bana. Onları öyle olması gerektiği gibi, göreceli olarak huzuru güvenliğe tercih etmiş – bize kendilerini gösteriyorlardı sonuçta – görmek mutlu ederdi. Ama evimize dönerken tedirgin dönerdik yine de. Biz gelmiş, görmüş ve yaklaşmıştık. Bizim tasarımız bundan ibaretti. Peki ya türdeşlerimin ya da diğer türlerin?

“Öte yandan yabancı hayvanın tasarısının ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bir yolculuk üzerine mi, yoksa kendi yuvasını mı inşa ediyor? ”

Bu soruya kadar geldiğimde, artık bitirmek zorundaydım Yuva’yı.

2. Hikaye: BİR KÖPEĞİN ARAŞTIRMALARI

Kitaptaki Yuva, Bir Köy Öğretmeni ve Bir Köpeğin Araştırmaları öyküleri Kafka’nın son dönem eserlerinden. Yuva 1923 – 1924 yıllarında Berlin’de yazılmış. Bir Köpeğin Araştırmaları da Max Brod’un iddiasına göre Kafka’nın son eseri. Öykü’de bir köpeğin “Toprak besini nerden sağlıyor?” bilimsel araştırmasına başlama sürecini ve araştırmayı yapış aşamalarını anlatıyor.

Hangi kitabı okuyacağınıza nasıl karar verirsiniz, bilmiyorum. Bütün bu kitap yorumlarını yazdıktan sonra düşündüm. Bir değerlendirme okuyup da bir kitaba başladığımı ben de hatırlamıyorum. Bence en iyi okuma nedeni, arkadaş tavsiyesidir. Aslında bu her şey için geçerli. Mesela evde çalan müzik için, “Nerden biliyorsun bu grubu?” diye sorsalar ve “Bir arkadaşım tavsiye etmişti.” desem, en net ve en güzel cevap olur. Tavsiyenin bir muhabbeti vardır çünkü. O muhabbet kazandırır şarkıya en azından bir anlamını da. İşte, bu yazılar da o muhabbetlere bir öykünme oldu benim için. İstanbul’un Kuzey Ormanlarını kaybettiğimiz, IPCC raporu yorumlarını başımız iki elimizin arasında okuduğumuz şu günlerde böyle anlamlar olmasa eriyip gitme tehlikesiyle daha kolay karşı karşıya kalırdık. Hayvan Öyküleri, o öykülerde de Bir Köpeğin Araştırmaları tam da bunun hikayesi:

“Bana şunların söylenmesi mümkündü: ‘Köpek soydaşlarından şikayet edip duruyorsun, çok önemli sorular karşısında sessiz kalmalarından yakınıyorsun, itiraf ettiklerinden ve gündelik yaşamda kullandıklarından daha çok bilgi sahibi olduklarını iddia ediyorsun, nedenlerini elbette açığa vurdukları bu suskunluk sana yaşamı zehir ediyor, yaşamı katlanılmaz hale getiriyor, bu yaşamı ya değiştirmek ya da terk etmek zorundaymış gibi hissediyordun, haklı olabilirsin ama sen de bir köpek değil misin, onların köpek bilgisi sende de var olduğuna göre bu bilgiyi açığa çıkarsana, soracağına yanıt ver. Bu yanıtları açığa çıkardığında, kim sana engel olabilir?… o zaman istemediğin kadar çok itiraf ve yanıt elde edeceksin, şikayet ettiğin yaşam daraltısı birden ferahlığa erecek ve biz bütün köpekler, bir arada yüce bir özgürlüğün kapısından geçeceğiz. Bunda başarısız olduk diyelim, şimdiye kadarki durumumuzdan daha kötü olmayacağız ya! Gerçekliğin tam anlaşılması yarı gerçeklikten daha kötü sonuç verdi diyelim, susanların yaşam yolunda daha haklı oldukları ortaya çıktı, içimizde şimdiden beliren umutsuzluk geri dönüşsüz biçimde kesinleşti, çok mu kötüdür bu? Eğer yaşaman gerektiği gibi yaşamak istemiyorsan, kendi istediğin gibi yaşamayı bir kez olsun denemeye değmez mi?”

Yanlış söyledim belki de. Sanırım bitmedi henüz bu hikayeler…

Muhabbetiniz bol olsun…

* Ulus Baker,“Bir Kü-çü-cük Aslan-cık VarmışVirgül Dergisi, Ocak 1998

Hayvan Öyküleri / Franz Kafka
Çeviren: M. Kamil Utku
Altı Kırkbeş Yayınları 2013

Bahar Topçu

More in Kitap

You may also like

Comments

Comments are closed.