Hafta SonuKültür-SanatManşet

Güle güle usta Ettore Scola, biz seni çok sevdik!

0

İtalya’yı nasıl bilirsiniz?” diye sorsalar “Ettore Scola’nın anlattığı gibi” derdim. 14 yıldır yaşadığım bu ülkede tanıdığım her insan, dolaştığım her sokak, şahit olduğum her olayda Ettore Scola’nın anlattığı İtalya’dan bir parça var sanki.

15

Şimdi anlıyorum ki bilinçaltımın gizli bölmelerine nüfuz edip beni İtalya yollarına düşürenler arasında onun da payı var. İtalyan toplumunun onu bu kadar sevmesinin nedenlerinden en önemlisi halkını bu kadar iyi tanıyıp aynayı onlara bu kadar rahat çevirmesinden sanırım. Onun,  o aynada yansıttığı kendilerini sevdiler İtalyanlar. Hiçbir riskten kaçmayan, rafine, militan bir söyleyişle İtalyan toplumunun genel ruh halini, acılarını, çıkmazlarını ironik bir dille anlattı Scola. İkinci dünya savaşı sırasında buluğ çağında olan Scola kendi içinde ve ülkesinde yaşanan sarsıntıları anlatırken özgün, rafine, bir üslup kullandı. Sinemayı ve düşünceyi estetik ilkeler çerçevesinde biraraya getirdi.

Peki, biz neden sevdik onu bu kadar? Kendi toplumunu anlatırken evrensel mesajlar veriyor olmasından mı sadece? Sahici insan hikâyeleri anlatmasından mı? En çok da kendimize sadık kalmamız gerektiğini göstermesinden mi? Bütün otoritelere en görkemli istifa mektubunu verip hayatı olduğu gibi; büyük, gösterişli metinlerin arkasına saklamadan, incelikli, sıcak, cesurca anlatmasından mı? Bizi güldürürken bile yüreğimize batan bir kıymığın canımızı ince ince yakışından mı? Bu dünyanın istenmeyen çocuklarına sıkışıp kaldıkları köşelerindeki yerlerinden çıkmaları gerektiğini gösterişinden mi? Hepsi birden…

C’eravamo tanti amati (Birbirimizi öyle çok sevmiştik ki)

Ettore Scola, 19 Ocak 2016 tarihinde Roma’da bir klinikte 84 yaşında yaşama veda etti. Lakin İtalya’nın nefesi sayılan Ettore Scola daha 70’li yıllarda çektiği “C’eravamo tanti amati” (Birbirimizi öyle çok sevmiştik ki) filmi’nden itibaren zaten ölümsüzler arasındaki yerini almıştı. Yönetmen ve senaryo yazarı Ettore Scola, 1931 yılında Trevico (Avellino)’da doğdu. Sinemaya olan merakı hukuk okumak için gittiği Roma’da başladı. Öğrencilik yıllarında mizah dergilerinde karikatürler yaptı ve desinatör olarak çalıştı. 50’lerde ‘Un americano a Roma’ (1954), ‘La grande guerra’ (1959) gibi filmlerde senaryo yazarlığı yaptı. Ruggero Maccari ile senaryo yazım çalışmalarında işbirliği yaptı. Kısa zamanda güldürü senaristi olarak üne kavuştu. Senaryo yazarı olarak Vittoria Gassman, Ugo Tagnazzi ve Alberto Sordi gibi İtalyan sineması’nın büyük isimlerinin filmlerinin başarılarında önemli bir yeri oldu.

Una Giornata Particolare/ Özel Bir Gün

17

1964’te yönetmenliğe başlayan Scola, politikadan cinselliğe kadar İtalyan toplumunun aksayan yanlarını acımasızca eleştirdi filmlerinde. “ Una Giornata Particolare/ Özel Bir Gün” de Mussolini ve Hitler’in Roma’daki buluşmaları üzerine hazırlanan törene katılmak için bütün apartman boşalmışken, kocasının güdümünde yaşayan, hayatını kocasına ve çocuklarına adamış, dört duvar arasına sıkışmış, bastırılmış bir karakter gibi görünen ( esasında içinde her an uyanmaya hazır özgür bir kadın olan), faşizme hiç sorgulamadan inanan Antonietta ve komşusu anti-faşist, eşcinsel Gabriele bu törene katılmamıştı.

18

Antonietta’nın kuşunun kafesinden kaçıp Gabriele’nin penceresine konması aslında Antonietta’nın içinde yaşadığı kafesten kurtulup özgürleşmesine neden olacak yolu açacaktı. Tesadüf eseri bir tanışmanın ardından dost olan bu iki karakter arasında geçen konuşmalarda Scola’nın varolan düzeni çok güçlü diyaloglarla nasıl irdelediğini görüyorduk. Antonietta ve Gabriele varolan toplumun içindeki yerlerini sorgulamaya başlıyorlardı ve onlarla birlikte biz izleyiciler de. Antonietta ve Gabriele’nin aralarında kurulan bağ, her şeye rağmen orada hayatın tam ortasında uyanışın, kimsenin görmediğini apaçık görmenin suç ortaklığı gibi güçlü bir bağdı. Birbirlerini öperken, birbirlerine dokunurken aşkın ve tutkunun cinsiyetinin olmayacağını, hiçbir kalıba sığmayacağını ne güzel anlatıyordu Scola. Kulakları sağır eden bir gürültünün içinde kendi seslerini bile duymayan kalabalıkta çığlık çığlığa yaşanan sessiz bir isyandı onların ki.

Ettore Scola, kariyeri boyunca 40’a yakın film çekti. Scola Una Giornata Particolare (1977), Viva Italia (1978), Le Bal (1983) ve La Famiglia (1987) Oscar’a en iyi yabancı film dalında 4 kez aday gösterildi, ancak Oscar’a sahip olamadı.

Cannes, Moskova, İtalya, Berlin’de pek çok önemli festivalde ödüller alan Ettore Scola, Özel Bir Gün (1977), Varennes Gecesi (1982), Le Bal (1983), La Famiglia (1987) ve l viaggio di Capitan Fracassa(1990), filmleriyle sinema dünyasının en önemli isimleri arasında yerini aldı. Bu ödüllerden çok daha önemlisi o halkını anlamıştı, halkı da onu.

Scola, insanı iyi tanıyan bir yönetmendi ve hayatın her daim içinde kalmış, etrafında yaşananlarla ilgili, insanların yaşadıkları acılara duyarlılığını hiç yitirmemiş biriydi. Yaşadığımız dünyanın gittiği yönden endişe duyuyordu Scola. “Biz dünyayı değiştirelim derken dünya bizi değiştirdi” diyerek bu gidişata dur diyemediğimiz için kendisi dahil hepimizi eleştirmekten geri durmuyordu yine.

Scola’nın yeri dolar mı

Scola, Marcello Mastroianni bir film setinde

Scola, Marcello Mastroianni ile bir film setinde

Ettore Scola”nın ölümünün ertesi günü derse girmeden bölümden bir iş arkadaşımla kahve içerken Scola’nın ölümünden konuşuyoruz. Ben” Scola’nın yeri dolar mı ki? “ diyorum. Barın arkasındaki genç, bir yandan kahvelerimizi yaparken söze giriyor. “Dolar hocam, bu devirde İsa’nın bile yeri dolar. ‘’ diyor. Umarım dolar. Dünya sinemasının onun gibi yönetmenlere ihtiyacı var. Bu onu unutacağımız veya daha az seveceğimiz anlamına gelmiyor elbette “Bir kez yüreğinizi açıp oturttuğunuz her kimse, sizinle birlikte gidiyor here yere.”

13-Şenay Boynudelik

 

Şenay Boynudelik

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.