Dünyanın en önde gelen iklim bilimcilerinden James Hansen‘ın Columbia Üniversitesi’ndeki sayfasında yayımlanan son yazısını, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Özde Çakmak‘ın çevirisiyle sunuyoruz.
***
Beklentilerin ve umutların gitgide yükseldiği bir dönemde yaşadığım için şanslıydım. Küçük bir çiftlikte doğmuşum; babam, mevsimlik tarım işçisiydi. Beş kızkardeşimle beraber yaşadığım çiftliklerin hiçbirinde elektrik yoktu. Günışığı, gaz lambalarıyla uzatılırdı. Gaz lambalarının kullanıldığını hayal meyal hatırlıyorum, çünkü dört yaşına bastığımda varoşlarda küçük bir eve taşındık ve erkek kardeşim doğduğunda, ben beş yaşındayken, elektriğimiz oldu.
Ablalarımın dördü de gaz lambalarını iyi hatırlar; akşamları boyamalarını, okumalarını ve ev ödevlerini bu ışığın altında yaparlardı. Lambanın devrilmesi, evin felaketine değilse bile, ciddi yanıklara yol açabileceği için anne ve babamız lambalara karşı bir korku geliştirmişlerdi.
1.5 milyar insanın hala elektriğinin olmadığını, birçoğunun hala gaz lambalarından medet umduğunu biliyor musunuz? Günde ortalama 1,500 ciddi yanık vakası oluyor. 800 milyon kadın ve çocuk, iki paket sigaraya eşdeğer dumanı her gün ciğerlerine çekiyor.
Gaz lambalarının, şebekesiz güneş ışığıyla değiştirilmesi halinde ders notlarının yükseldiği ve gelir yaratma kapasitesinin arttığı saptandı. Ayrıca yanma riski ortadan kalkıyor ve doğum oranları düşüyor.
Konuya girmeden önce burada bir parantez açmalıyım. Geçtiğimiz günlerde, gençlerin “durağan iklimin faydalarından yararlanma ve gelecekte kendi kontrollerinde olmayan iklim değişimlerinden doğacak büyük maliyetlerden kaçınma haklarını” korumada kaydadeğer önlemler almakta başarısız olduğu gerekçesiyle Hollanda hükümetine karşı yasal işlem başlatılmasına yardımcı olmak için Hollanda’ya gittim.
Giderken şaşkınlık içindeydim. Öncelikle, geçen yıl Hollandalı kayınbiraderim kendi iyiliğim için Hollanda’da küresel ısınmadan söz etmemem gerektiği konsunda uyardığında şaşırmıştım. İkinci olarak, yasal talep mahkemelerin bilimsel açıdan gerekeni yapması konusunda hükümeti zorlaması yerine küresel ısınmadaki 2 derecelik artışı kabul edilebilir bulmuşa benziyordu – – yalnızca, politik açıdan makul olanı istiyorlardı; insanların sağlığı, fosil yakıt endüstrisinin önüne konduğu takdirde daha fazlası mümkün olsa bile. Üçüncü olarak, gitmeden önce, Hollanda hükümetinden beni iklim değişimi ve iklim duyarlılığı konusunda muhalifler dahil birkaç bilim insanıyla beraber blog temeline dayanan bir kamuoyu tartışmasına katılmaya davet eden bir mektup almıştım. Tartışmanın amacı mutabakata varmak değildi; amaç, “fikir yelpazasini” “iklim tartışmasını öne çıkarmak için heyecan verici yeni bir yol” dedikleri biçimde halka sunmaktı.
Bilime talk-show tartışması muamelesi yapan, bütün düşüncelere ve “inançlara” eşit oranda önem veren, gerçek bilimin doğasında her zaman varolan kuşkuculuğun yanlış yorumlanmasına yol açan, eğitimli bilim insanlarının bile boş boş konuşma ve itham etme eğilimlerini sergilemesine izin veren bu yaklaşım bilime kara çalmak ve sorunu kamouyu tartışması olarak yeniden tanımlamak isteyen tuzu kuru, yakıt olarak kömür kullanan insanlar tarafından tasarlanmıştır.
Daha önce Hollanda’da yaşamamış olsaydım bile, Hollanda siyasetçilerinin Oklahamalı petrol lobisi yapan politikacılara benzemeye başlamasına şaşırmayabilirdim (ne de olsa, “Storms of My Grandchildren’da sözettiğim gibi bir düzine ülkede benzer durumlarla karşılaşmıştım). 1969 yılında doktora sonrası çalışmalarımı Leiden Üniversitesi Sterrewacht’ta yapma şansına eriştim. Beni oraya çeken, ışık saçılımı konusunda dünyanın en önde gelen bilim insanlarından biri olan Prof. Henk Wan de Hulst’in varlığı olmuştu. Hala aktif bir araştırmacı olan ve kuyruklu yıldız materyalinin Oort Bulutu’na ismini veren çalışkan Hollandalı astronom Prof. Jan Hendrik Oort ile birlikte Sterrwacht hatırı sayılır bir bilim ve düşünce yuvasıydı. Aya ayak basan ilk insan ay üzerinde yürüdüğünde, oradaki meslektaşlarım bu Yankee teknoloji zaferini oldukça coşkulu övgülerle kutlamışlardı. İlk bakışta belli olmasa bile Hollandalıların bilimsel ve entelektüel mirasları ve sağduyularıyla haklı olarak gurur duyduklarını görebiliyordum.
Ne yazık ki, bu durum değişmiş gibi görünüyor. İklim bilimini halkın eğlencesi haline getirmek, Kilise’nin Galile’nin bilimine saygısızlık ederek yaptığı muameleden çok da farklı değil. Galile kaderine razı olabilir ve cezasını usulca kabul edebilirdi, fakat bu bizim için bir seçenek olamaz – cehaletin sürekli kılınması, tam da açgözlü fosil baronlarının halktan istediği şeydir. Halkın aldatılmasına izin verirsek, çocuklarımız ve torunlarımızın geleceğini ateşe atarız.
Tam da benim-burada-ne-işim-var, evde-kalmalı-ve-tez-yazmalıydım ve beni-buradan-çıkarın diye düşünmeye başlamıştım ki, Hollandalılara karşı önceden beslediğim hayranlığı yeniden yeşerten bir Hollandalı, Maurits Groen ile tanıştım. Groen (Flemenkçede yeşil anlamına geliyor) dünkü çocuk değil, oldukça tecrübe sahibi biri, fakat yine de harikulade küçük bir proje üzerinde çalışıyor – – kendi küçük potansiyeli büyük bir alete dayanan bir proje, demeliyim aslında.
Groen, bu alete wakawaka diyor, sanırım “parlak ışık” anlamına geliyor. Ben Endonezya dilindeki çevirisini tercih ediyorum: “ateşböcekleri”. En basit şekliyle, kaba küçük bir güneş lambası. Bir tarafı, siyah güneş paneli. Güneş altında, bulutlu bir günde bile bir günden kısa sürede tamamen şarj olan bu lamba 8 saat parlak ışık ya da 16 saat iyi okuma ışığı sağlıyor. Tek bir düğme ile dört parlaklık seviyesi ve bir de “off”seçeneği sunuyor. Gaz lambalarının yerini alan bu lambalarda yukarıda bahsi geçen tüm özellikler mevcut.
Groen milyarlarca gaz lambasını bu şekilde değiştirmeyi umuyor, iklim stabilizasyonu için önemli bir adım ve gelişmekte olan bir ülkelerde, gelişmiş ülkelerde izlenenlere nazaran daha sürdürülebilir bir çözüme doğru mantıklı bir adım. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen, Birleşmiş Milletler’in bir girişimi olan “Sürdürülebilir Gelişme Çözümleri Ağı”nın Liderlik Konseyi’nin ilk toplantısında, Wakawaka’mı Ted Turner’a verdim – o, bunları gerçekleştirmenin bir yolunu bulması için SDSN’i teşvik edebilirdi. Toplu üretildiğinde, bir güneş lambası, bir gaz lambasının iki aylık gaz masrafıyla ödenebilir.
Bu süreci başlatmak için bir şansımız var. Haiti’de 370,000 kişi karanlıkta yaşıyor ve gaz lambası kullanıyor – bazıları deprem felaketi, bazıları da geçtiğimiz günlerdeki Sandy Kasırgası yüzünden yerinden edilmiş. Groen ve California’da imalat işleri yapan Hollandalı kurucu ortağı Camille van Gestel, wakawaka gücünü Haiti’deki bu insanlara “kick-start” yöntemiyle para toplayarak ulaştırmayı düşünüyor. Aşağıdaki web sitesini ziyaret edin:
Van Gestel’in iki dakika süren konuşması üzerine tıklayın ve wakawakalardan birini almayı düşünün; bu, Haiti’de bir aileye yetecek wakawaka bağışına denk gelecektir.
Lambaların yanısıra cep telefonları da (ya da iPad) şarj eden yeni bir versiyonun çıkacağını unutmayın. Bu, cep telefonu kullanımının patlama yaptığı gelişmekte olan ülkelerde bilhassa kullanışlı olacaktır. 69 dolarlık seçeneği seçerseniz (benim gibi), wakawakalar iki Haiti’li aileye bağışlayacak ve Mayıs’ta içinde cep telefonu şarjı da olan bir wakawaka alacaksınız.
Tanıştığım, konuştuğum ve yazıştığım Maurits’in dürüstlüğüne, samimiyetine ve çalışkanlığına kefil olabilirim. ABD’deki meslektaşının da benzer niteliklere sahip olduğuna eminim.
Elektriği olmayan 1,5 milyara karşılık 370,000 küçük bir rakam. Haiti için olsa bile, bu işi yapmaları için hükümetlerimize güvenebileceğimizi sanmıyorum. Fakat bu aşamaya gelebilirsek, yıkarıda bahsedilen sebeplerden ötürü kendini karşılayacağı için (pahalı gaz yerine, ücretsiz güneş enerjisi yoluyla tasarruf) çıtayı daha da yükseltebiliriz.
Yeşil Gazete için çeviren: Özde Çakmak
Yazının özgün hali için (ingilizce) tıklayınız.
(Yeşil Gazete)