[FotoÖykü] Tüm noktalama işaretleriyle – Burcu Becermen

“Olmaz,” diyorum, “kalırsam yalan atmayı öğrenmem gerekir. Kadınlar 20 yaşını geçince ya giderler, ya yalan söylerler.”

Susuyor bu kez. Suskunluğu volkan olup taşıyor. Alev boşa gitmesin diye paketini çıkarıyor, içinden bir sigara alıp dudaklarının arasına dokunduruyor.

En çok da dudaklarını özleyeceğim.

“Sana içme şu zıkkımı demeyeceğim, bana da bir tane ver Lavinia.”

Gülüyoruz. Kahkahalarımız içimizde çatlayan camı paramparça ediyor. Belki duvarlarımızı da yıkar diye daha çok gülüyoruz. Olmuyor.

“Hep trajikomik bir roman istedin sen. Asıl ondan gidiyorsun. O yalan atma konusu falan, hep bahane.”

Bu kez ben susuyorum. Benim suskunluğum çöl.

Lavlarını uzatıp sigaramı yakıyor. Bir nefes çekiyorum, boğazıma takılıyor, öksürüyorum. Yemek yemeyi öğrenmeye çalışan çocuğuna bakan bir anne gibi. Bakışları içimdeki çölde fırtına çıkarıyor.

Gözlerini de özleyeceğim.

“Keşke sakallarını uzatsan,” diyorum.

“Gitme, uzatayım,” diye yanıtlıyor. Gülüyoruz, cam kırıklarımızı o zaman fark ediyoruz.

Bir banktayız. Ne deniz var karşımızda, ne dolunay. Öylece geçip giden insanlar. Onlar bizi görmeden geçip gittikçe rahatlıyoruz. Var olmamanın ferahlığı üstümüzde.

12477115_10208331118293373_1923578614_o

Hatırlamaya çalışıyorum, fakat ne kahvaltıda yediklerimi ne de onunla tanışmamızı hatırlayamıyorum. Üzülmemek için yıktığım anı gecekonduları var zihnimde. İyi bir mimar olamadığım için rezidans da yapamadım üstlerine.

“Bitter çikolatayı nasıl sevmezsin, hala anlayamıyorum,” diyor. Zihnimdeki inşaattan zor çıktığımı yüzümdeki ifadeden anlıyor. “Bitter çikolata diyorum, nasıl sevmezsin?”

İnsanlar konuşmaları sırasında vurgularla noktalama işaretlerini koyarlar, vurgulamalarını da özleyeceğim, tüm noktalama işaretleriyle.

“Bu soruyu kelebekler az yaşıyorlar diye onlara acıyıp diğer eklembacaklılardan ayıran adam mı soruyor, yoksa ben mi yanlış anladım?”

“Gitme, birlikte kelebeklere soykırım uygulayalım.”

Dudaklarımda ufak bir tebessüm beliriyor, istemsiz, boğazımda düğüm. Hem de öyle bir düğüm ki üçüncü köprüyü üstüne yapsak kimse fark etmez.

Gözlerimiz birbirine değiyor. O anda tüm geçip giden insanlar yok oluyor, önce dünya duruyor, sonra zaman. Gözlerimizin sevişmesine tüm tabiat saygı duyuyor. Kelebeklere üzülüyorum o ara, hepsine haksızlık etmişim gibi. Gözlerini de kendimle götürsem diyorum, sonra gelir dudaklarını alırım, sonra vurgularını, tüm noktalama işaretleriyle.

Yanağımda ıslaklık hissediyorum.

Ağlamak refleksse, bakışları refleks çekici.

Yanaklarına bakıyorum, aynı ıslaklık.

Elini uzatıyor, aramızdaki tüm gökyüzünü delip yanağıma dokunuyor, ıslaklığım ellerinde.

Elimi uzatıyorum, önce havada sıkıyorum avucumu, aramızda kalan gökyüzünü parçalayıp ıslaklığına sürüyorum. Gökyüzünü merhem yapıyorum ıslaklığına, doğa her şeyi onarır.

“Neden gidiyorsun, bir kez daha anlat, söz bu kez ikna olacağım.”

“Yani,” diyorum “aslında komik biraz da, işte, hayat sana rağmen canımı yakıyor, hayat sana rağmen yaşamaya değmiyor, hayat sana rağmen geçip gidiyor. O geçip gitmeden ben gitmeliyim. Yani, işte, dünyayı görmeliyim. En sevdiğim köşesini bulmalıyım. Ne bileyim, orada bitmeli her şey.”

“Ya en sevdiğin köşesi benim yanımsa?” diyor.

12482924_10208331119333399_954444059_o

“Olamaz ki,” diyorum “bak ne deniz var, ne dolunay.”

“Hem deniz, hem dolunay olurum,” diyor.

“Yapma,” diyorum “unuttun mu, ben romanları trajikomik seviyorum, romantik değil.”

Gülüyoruz, cam kırıklarımız etlerimize öylesine saplanmış ki, canımız yanmıyor artık.

“Zaten gitmeyecek olsaydın, bu kadar sevmezdim seni,” diyor. “Her şeyini aldın mı?”

Evet, anlamında kafamı sallıyorum, ama bir yandan da çantama bakıyorum yeniden, içimdeki paranoyak benden güçlü. Yeşil pasaportumu görüyorum, bir de yeşil dolarlar var. Yani, yeşil gözlerini de atsam çantama hiç uyumsuzluk yaratmaz.

“Şu bitter çikolata işini sonra uzun uzun konuşacağız,” diyor.

“Olmaz!” diyorum, ‘Bekleme, gelmeyeceğim!”

“Peki, nereye gideceksin?”

“İlk uçağa…”

Kahkahalarımız tekrar başlıyor. Bu kez o kadar güçlü ki duvarlarımın çatladığını hissediyorum. Gökyüzü merheminin kalanını duvarlarımdaki çatlaklara sürüyorum.

“Hoşça kal,” diyorum.

“Hoşça kal,” diyor,

Bu öyle bir hoşça kal ki,

Hem gözlerini alıyorum,

Hem dudaklarını,

Hem vurgularını.

Tüm noktalama işaretleriyle…

12470881_10208331084572530_1822874068_o

 

NOT: Fotoğraflı kısa öykülerinizi (öykü yazarı ve fotoğrafı çeken farklı kişiler olabilir) ‘[email protected]’ adresine gönderebilirsiniz.

27-Burcu Becermen

 

Öykü: Burcu Becermen

Fotoğraflar: Bora Elber

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

[COP29] Nihai anlaşma sağlandı: Yılda 300 milyar dolar iklim finansmanı

Bakü'deki COP29 uzun tartışmaların ardından ve protestolar eşliğinde gelişmekte olan ülkelere yönelik iklim finansmanı için yılda 300 milyar dolar taahhüdüyle sona erdi. Hedef 2035'e kadar 1,3 trilyon dolar.

[COP29] Başkanlığın yeni finansman teklifine eleştiri yağdı: Şaka ile hakaret arasında bir şey!

Nihai metin taslağında gelişmiş ülkelere yönelik iklim finansmanı için 250 milyar dolar teklif edilmesi bu ülke temsilcileri ve sivil toplumu ayağa kaldırdı: Sorumsuz ve ahlaksızca!

[COP29] Yeni taslak metin yayımlandı: 2035’e kadar 250 milyar dolar iklim finansmanı

COP29 Başkanlığı'nın yeni nihai taslak metninde gelişmekte olan ülkelere 2035'e kadar 250 milyar iklim finansmanı öngörülüyor. Ayrıca 1,3 trilyon dolar toplama yönünde daha geniş bir hedef belirleniyor.

[COP29] BAE’den Suudilere uyarı: ‘Fosil yakıtlarda uzaklaşma’ya itirazı sonlandırın

Bakü'de Suudi Arabistan'ın COP28'de mutabakat altına alınan 'fosil yakıtlardan uzaklaşma' taahhüdünün geri alınması çabaları, komşusu ve müttefiki, petrol ülkesi Birleşik Arap Emirliklerini bile kızdırdı.

ABD, zürafaları ‘tehlike altındaki türler yasası’ kapsamına alıyor

İklim krizi ve vücut parçalarından yapılan süs eşyalarına yoğun talep nedeniyle sayıları yüzde 77 oranında azalan zürafalarla ilgili girişimin kaçak avlanmayı azalması umuluyor.

EN ÇOK OKUNANLAR