Sanki bir el var ve sanki o el benim elim ve kendi elim beni boğuyor…
Sık sık bu rüyayı görüyorum. Bir zamanlar uzaklarda bir yerde işlediğim bir suç için cezalandırılıyorum. İradesizlikten çektiğim ıstırapların kimse farkında değil. Köln’e ucuz bilet var demişti. Gelirsen gel. Hem zaten kalamazsın. İstesende…
İstemek, akıllı insanların işi olmalı. Akıl da irade sahibi insanda bulunmalı. Bende her ikisinin de olmadığı sürekli ispatlanıyor.
Havaalanından fuar alanına servis işletirsin. Günde yirmi sefer yapsan yeterince para çıkartırsın, dedi. Sustum. Bin avro seni bakar. Şimdilik bi bekar evinde kalırsın, üç yüz avro tek göz oda kira. İçkin de yok. Yeter yeter bu kadar para sana.
Beyaz çorap giymeyi onlardan öğrendim. İşin raconu bu. Giymezsen seni aralarına almazlar. Saçımın önüne bir tutam sarı attırdım. Neyse işin yolu hepsini yaptım. Ama yine de olmadı. Ruhum ayak uyduramadı.
On gündür Aksaray’daki bu izbe otel odasındayım. Beş kuruşum yok. Saatimi ve ona aldığım nişan yüzüğünü rehine verdim. Kimliğime de el koydular çünkü artık bana inanmıyorlar. Ben de kendime inanmıyorum.
13.01.2013
Haftanın yedinci günü. Haftanın başını ve sonunu kim bulmuş. Niye isim vermiş. Niye bütün dünya peşinden gitmiş.
21.05.2013
Bugün çıkacaksın dediler. Çıkacaksın. Defolacaksın. Bir daha gözümüz seni görmeyecek. Toz olacaksın. Uçacaksın. Daha iyisi yok olacaksın. Neyin kaldıysa bizim olacak. Neyim kaldı? Burada mıyım? Orada mıyım? Nereye gitsem orada değilim. Oralı hiç değilim. İnsan niye hep istenmediği yeri ister. Bir yere ait değilim. Üzerimdeki giysilerin içinde emanetim.
09.06.2013
Parkın içindeki kafede bu beşinci günüm. Her gece burada yatıyorum. Sandalyenin üzerinde. Garsonlarla arkadaş olduk. Bana acıyorlar sanırım. Karşı kaldırımdaki evlerden birinde oturuyor. Ona bin bir zahmetle Belçika’dan getirdiğim pırlanta set ve annemlerin verdiği on bin dolar yanımda. Kimse çalmasın diye sürekli istim üzerindeyim. Uykusuzluk beynimi deldi. Durmadan içtiğim kahvelerden beyin İsrafil’in borusu gibi. Çağırıyor. Görünmeyen sinyaller karşı kaldırıma ulaşıyor. Kapıyı pas geçip, pencereden içeri dalıyor. Orada. İşten yeni gelmiş. Elindekileri yatağın üzerine fırlatmış, yerde külotu ve sutyeni duruyor. İçerden su sesi geliyor. Duş yapıyor. Islık çalıyor. Hep yapar. Banyonun akustiğinde iyi gidiyor. Bunlar bildiklerim. Her sabah kapısının önünde işe gitmesini bekliyorum. Lütfen diyorum ama ‘defol git’ten başka bir cevap alamıyorum. Bilmiyorum.
15.06.2013
Geri döndüm. Seti ve parayı anneme geri verdim. Söyleyemedim. İzin vermedi dedim. Annem telefonundaki ona ait bütün fotoğrafları sildi. Neden dedi. Kazadan sonra hasta yatarken onunla sevişmek istedim diyemedim. Mal mıyım ben, dedi. Öküz müsün nesin, dedi. Siktir git evimden ve hayatımdan, dedi. Onca yolu onun için gelmiştim halbuki. Ben bir erkeğim. İhtiyaçlarım var. Bize bu öğretildi. Bizim kızlara da bu öğretildi. Ama o çok cahil. Sheraton’da düğün yapılacak. Balayına Maldivler’e gidilecekti. Annemlerden hiçbir şey isteyemem. Bilmiyorum.
23.06.2013
Seni anlamıyorum. Sürekli yollardasın. Sürekli bir işler çeviriyorsun ama sürekli züğürtsün. Evet evde iki hizmetçimiz var, evde iki piyanomuz var. Annem ülkenin en büyük konservatuarının başı. Harika piyano çalar. Babam ülkenin en büyük şirketinin üst düzey yöneticisi. Ülkemiz olmadığından başka bir ülkenin pasaportu ile daha da başka bir ülkede yaşıyoruz. Mutluyuz. Tek eksikleri oğullarının mürüvveti diyorsun durmadan.
25.06.2013
Olmadı. İngiltere’ye gittim. Tam olarak İskoçya. Daha çok İrlanda sınırı. Adım atsam Belfast. Elizabeth var. Beni çok iyi anlıyor. Hiç itiraz yok. Huzur veriyor. Ortadoğu’da çocuklara İngilizce dersi vermiş. Mükemmel. Kendimi anlatmıyorum. Anlamıyorum da. Arada o mesaj yolluyor. Yalnızmış. Kim değil ki. Burada beş yüz sterlinle yaşıyorsun. Çocuk başına iki yüz sterlin de devlet veriyor. Güvencen var. Aşk ne ki? Hayatımın her şeyini verdim. Artık gereksiz. Ama hiç kimse ile onunla olduğu gibi sevişmedim. Hep ayrı olacak. Otuz beşimdeyim aile kurmam lazım. Mantıklı olmam lazım. Aile şart. Bilmiyorum.
01.09.2013 sabah
Daha yukarı daha yukarı omzuma çıkart yoksa denge bozulur ve yuvarlanırım. Gücü eşit dağıtman lazım. Köşeden topladılar. Dağda madenden kayaları alıp, aşağı kamyonlara taşımamız lazım. Sonra tekrar yukarı . Hiçbir şey kesin değil. Bunu düşünerek yaşamak delilik. Kesin değil. Kesin değil. Kesin değil. Yürü in çık. Korku ve aşk arasında seçim yap. Ah insan sanki rasyonel bir varlık. Sanki Hades’in derinliklerinde tırnakların duvarlara geçmiyor. Sanki her şey süt liman. Sanki bel bağladığımız şeyler yok. Sanki duygularımız bizi ele geçirmemiş. Sanki ihtiras ağacının meyvesini her gün başkası yemekte. Çabuk olun. Çabuk. Hızlı. Daha ağır olsun. Daha büyük kayalar. Üst üste koyun. Ceplerinizi, burun deliklerinizi, kulaklarınızı da doldurun. Kıçınızı da. Doldurulmayan boşluk kalmasın. Dürtülerinize dur deyin. Zinciri tutun. Bir ileri bir geri gidin gelin gidin gelin. Nefesiniz içinizde kalsın. Diyaframdan alın verin. Ciğerleri boşuna kullanmayın. Eğlenmenize bakın. Hayat yerin üzerinde de altında da sadece bir eğlence. Hiçbir gece ciddi bir söylemde bulunmayın. Ciddiyetsiz kalın. Ciddi ciddi gülün. Dans edin. Yazla kışı ayırın. Her günün ritmini bulup çıkarın girdiği delikten. Basit isteklerden karmaşaya düşmeyin. Dağı her gün inin ve çıkın. Bu sizin ödülünüz. Benim ödülüm. Daire çizilir. İçine girilir. Ve daire hep döner döner döner döner döner…
01.09.2013 akşam
Karanlık içinden çıkan ses. Yorgunum. Çok yorgunum. Yatıyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Uyuyorum. Uykudayım. Ve hala çok yorgunum. O bilmem farkında mı? Her şeyin farkında mı? Değmediğinin. Hiçbir şeye.
NOT: Fotoğraflı kısa öykülerinizi (öykü yazarı ve fotoğrafı çeken farklı kişiler olabilir) ‘[email protected]’ adresine gönderebilirsiniz.
Öykü ve Fotoğraf: Özge Kılıçoğlu