Hafta SonuManşet

[Eşyaların Hikayesi] Çentik Yüzük

0

1 Aralık 2014 – 1 Aralık 2015 arasında 1 yıl süre ile gıda/ilaç gibi temel ihtiyaçları ve sayısı 5’i bulan istisnalar dışında hiçbir şey satın almama üzerine yaşadığı deneyimi ALMADIM blogundan paylaşan Selma Hekim ile gönüllü bir anlaşma yaptık.

Selma Hekim’in gönüllü sadelik deneyimini paylaştığı “ALMADIM” blogundaki ilk yazının ilk paragrafı

Anlaşmamız da şu; Yeşil Gazete Haftasonu ve Kitap eki [ha-ki]’de evindeki ve elindeki ‘şey’leri [Eşyaların Hikayesi] yazı dizisi üzerinden okurlarımız ile paylaşacak. “Satın almadan edindiğimizi hayatımıza kattığımız şeylerin bir öyküsü, ardında bıraktığı bir hatırası var” diyor Hekim. Biz de sözü ona bırakıyoruz.

***

Tüketimi biraz azalttıktan bir adım sonrası yavaş yavaş daha sade bir yaşam sürmekti, buna “şeylerimin” sayısını azaltarak başladım. İlk başta kıyafetler, sonra bir daha okumayacağım kitaplar, evdeki ıvır zıvır ne varsa ihtiyacı olanlara gitti, takaslarda verildi. Fena gitmiyor, baya sadeleştim derken bir yerde takıldım kaldım, bazı eşyalarımı ihtiyacım olmadığı halde elden çıkaramıyorum.

 Neye yeteneğiniz var deseler, toplayıcılık ya da buluculuk derim. Sokakta sürekli bir şeyler bulurum, kendi evim de bu bulduğum, topladığım şeylerle dolu. Topladığım şeyler derken bir iki parça eşya sanılmasın. Şöyle diyeyim; evimde satın aldığım tek eşya bir kitaplık. Sadece ev eşyası da değil, laptop, telefon, defter, kitap, kıyafetler, kozmetik hep bir yerlerden geliyor şükür.

Bulunan şey alınan şey gibi değil; sizi öyle mağaza vitrininde beklemiyor, zar zor ele geçiriyorsunuz. Dünyada neredeyse bir tane daha yok, varsa da sizin onunla karşılaşma ihtimaliniz çok az. Bir fiyatı yok, genellikle daha önce kullanıldığı için bir yerlerinde zamanın izleri var. Kısacası eşsiz. İşte bu buluntu ikinci el eşyalar yüzünden sadeleşme çalışmalarım başarısız oluyor ve o kıymetlilerle yaşamaya devam ediyorum. Mesela yaklaşık on yıl önce Küçük Bebek’te bulduğum bir sürü sanat tarihi kitabı var ki onları olaydan yıllar sonra sanat tarihi yüksek lisansına başlamış olmamın habercileri olarak görüyorum ya da evimde 5 ay kalan arkadaşlarımın Fransa’ya giderken bıraktıkları şifonyer onlardan bir hatıra olarak odamda duruyor. Bir de çentik yüzük var, buluntularımın hikayesini  anlatmaya ilk önce o küçük şeyden başlayayım, kenarı kesik yüzükten.

Bundan yaklaşık  5-6 yıl önce bir sonbahar günü Berlin’de St Oberholz adlı bir cafede arkadaşımla buluşacaktım. Tramvaydan inmiş oraya doğru yürürken meczup görünüşlü bir adam tam önümde aniden yere doğru uzandı, yerden birşey aldı ve biraz inceleyip bana doğru  uzattı. Baktım bir yüzük. Adam buldu, onun kısmeti ben ne yapayım deyip istemem hareketi yaptım elimle ve yürümeye devam ettim. Adam önüme geçti bana uzatmakta ısrar ediyor, yüzüğün içinde bir şeyler gösteriyor. İstersin istemezsin derken nasıl olduysa yüzük elimde kaldı. Karşılığında para istiyor belli ki, elini uzatmış. Ben züğürt ancak yarım paket sigarayla 2-3 euro verebildim ama adam yetinmedi el kol hareketi yapıyor. Ben biraz da panikle tabanları yağlayıp arkadaşımla buluşmaya gittim.

Olayı arkadaşıma anlatırken bir de ne görelim, yüzüğün içinde ayar var. Demek adamcağızın bana parmağıyla göstermeye çalıştığı oymuş. Adam deli, ne yapsın altın yüzüğü,  3-5 kuruşa ihtiyacı vardı herhalde  diye düşünüp kendimi rahatlattım.  İnternetten rakamlara baktık 16 ayara tekabül ediyor. Beni aldı mı bir heyecan, seyahat param çıktı diye sevinmeler, sonraki günlerde harcamalarda bir gevşeklik .

Almanya’da bu işler nasıl yapılır bilemediğimden yurda döner dönmez kendimi bir kuyumcuya attım. İlk kuyumcu 700 TL dedi. Tabi ilk gittiğim kuyumcuya güvenir miyim, birkaç yere sordum, fiyat hep aynı civarda. Sonunda birine  karar kıldım, dedim ki tamam satıyorum. Altını alınca keserlermiş meğer bunu bilmiyordum. “The ring must be destroyed”,  yani yüzüğü kesecekler. Deniyorlar, deniyorlar yüzük kesilmiyor. Hemen bir toz falan sürdüler, bir şeyler yaptılar. Kuyumcu bana dönüp dedi ki, nereden buldunuz bu yüzüğü? Bende hık gık edip,  Berlin’de biri verdi, tanımıyorum vereni gibi pek inandırıcı olmayan cevaplar verdim. Adam bana inanmıyor, polisi çağırırım diyor. Ben yalvar yakar oldum, nihayet ikna oldular. Sakın kimseye götürmeyin dolandırıcılıktan tutuklanırsınız deyip beni bıraktılar. Nasıl götüreyim ki zaten kesicem diye çenttiniz yüzüğü. Aldım yüzüğümü çıktım.

Hem hayallerim suya düştü, hem de adama deli derken asıl safın kendim olduğunu da anladım ama bir hınçla fırlatmadım yüzüğü, aksine sevgi duydum kendisine.

Çentiğini görüp soran herkese hikayesini anlattığım, nice muhabbetlere vesile olan, bana o günü yaşadığımı hatırlatan bu yüzüğü atamıyorum haliyle. Üstüne bir de yazı bile yazıldı şimdi, artık hepten benimle.

 

Selma Hekim

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.