Kültür-Sanat

Erkan Oğur’la Anatolian Blues hakkında

0

Erkan Oğur, bu gece ‘Telvin’ orkestrasının ‘Anatolian Blues’ haline geçişiyle, 21:30’da İKSV Salon’da olacak. Anadolu’nun tüm renklerinden beslenerek, kendine has bir ‘blues’ vücuda getiren Anatolian Blues, nadiren bir araya geliyor ve hâlâ yeniliğini koruyor. Grup, Erkan Oğur (gitar), İlkin Deniz (bas), Turgut Alp Bekoğlu (davul), Sinan Cem Eroğlu (kaval), Engin Recepoğulları (saksofon) ve Can Çankaya’dan (piyano) müteşekkil. Bununla birlikte Erkan Oğur, kendisinde Anadolu ile bir bağ bulan tüm sanatçıları projeye davet ediyor…

Anatolian Blues’un hikâyesini anlatır mısınız?
Telvin aslında bir felsefe, halden hale geçiş manasında. Bu felsefe tüm yaşam biçimleri, müzikler ve olaylarda geçerli. Telvin manasıyla hareket eden bir grup olalım istedim. Yaptığımız müzikler Anadolu folkloründen üreyen müzikler; bunların çoğunu da deyişler, nefesler, halk danslarının melodileri oluşturuyor. Onları Türkiye’de kendi müziğimizden haberi olmayan, yönü Batı’ya dönük insanların daha kolay anlayabilmeleri için blues’la özdeşleştirdim ve Anatolian Blues’a dönüştürdüm. Benim için Anadolu müziğinin içerik, mantık, yaklaşım, olaylar ve anlattığı şeyler açısından blues’dan farkı yok.

Anadolu’daki blues hissiyatını nerelerde yakalıyorsunuz?
Ağıtlarımızda, ozanların deyişlerinde. Orta Anadolu’da başka, Kuzey’de, Ege’de başka. Hepsinde blues’u duyuyorum. Tıpkı blues gibi, ‘Blue Note’ (mavi nota – notalar arası sesler) dedikleri sistemde hareket eder bu müzikler. Bir blues sanatçısı Anadolu’yu dolaşsa dilemediği kadar blue note ile karşılaşır.

Sizin müziğinizde sıkça duyuluyor, mavi notalar.
Perdesiz gitarı yaparken maksat biraz da buydu, sınırı kaldırmak, özgürlük. Perdesizlik, belirli bir aralık içerisinde daha özgür hareket edebilme olanağı sağlıyor. Ama aynı zamanda çok disiplinli ve dikkatli olmanı gerektiriyor. Her ses günahın gibi, doğru yerde değilsen, yapacak çok bir şey yok.

Önümüzdeki günlerde blues festivali başlıyor, Anadolu’yu dolaşacaklar…
Biz Anadolu’nun blues’unu yapıyoruz, onlar Batı blues’unu Anadolu’da dolaştıracaklar, hoş bir tesadüf. Biz Anadolu blues’unu onların ülkesinde dolaştıramıyoruz ama. (gülüyor)

Anadolu insanının bugünkü hüzün (blues) halini de değerlendiriyor musunuz?
Bunu icra etmemizin nedeni, bugünkü yaşam hallerimiz aslında. Günümüze ait olayları, problemleri çoğu zaman bazı deyişler içerisinde, onlarla özdeşleştirerek ifade etmeye çalışıyoruz. Anadolu’da yapılan, yüksek düzeyde, doyuma ulaşmış bir müzik, onun anlaşılmasını, gelecek nesillere aktarılmasını isteriz. Blues, halkların müziği, çeşitli ülkelerde. O yüzden başka bir ülkedeki halk kitlesi de ilgi duyabiliyor, halk işi olması bütün insanları kapsıyor.

Diyarbakır, Antep gibi iller yoğun ilgi gösteriyordu blues konserlerine. Böyle bir potansiyel sizi de teşvik eder mi?
Biz Anadolu’daki müzikleri kaynak alarak bir şeyler yapmaya çalışıyoruz, bu ülkenin tadını ve tavrını kullanarak icraatta bulunuyoruz. İçerisinde bir ümit ışığı gördüğümüzden, geriye dönük bir sezgi ile bu müziğe yakınlık duyuyoruz. Çok isteriz tabii Anadolu’yu dolaşıp icra etmek ve oralardan beslenerek devam etmeyi.

Vokal tekniğine makam-vari bir hava katan Duman, Hayko Cepkin gibi isimler için bugünkü Türkiye blues’una işaret ediyor diyebilir miyiz?
O kategori ile gerçek makamsal müzik arasında epey mesafe var. Bu arkadaşlar söylence ve tavır olarak belli bir kitlenin duygusal ihtiyacını gideren bir müzik üretiyor. Zor bir iş yapıyorlar aslında. Bizimki ise otantizmi daha yoğun bir şey.

Türkiye’nin gerçek blues’u nedir öyleyse?
Hemen söyleyeyim, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Âşık Daimi mesela, Âşık Veysel, Kul Himmet, Karacaoğlan mesela. Bu müziklerin ne olduğunu bir türlü kavrayamayan insanlara bir anlatım kolaylığı olsun diye söylüyorum. Yoksa böyle bir kanıta ihtiyacımız yok. Günümüzde ise Kırşehirli İsmail, Neşet Ertaş, Sabahat Akkiraz gibi isimleri söyleyebilirim.

Jimi Hendrix’in sizin için özel bir yeri var, Anatolian Blues çalarken onu yâd ediyor musunuz?
Yaptığım müziğin tınısı, seviyesi ve uyandırdığı hislerle ona çok yakınlık duyuyorum. Söyleme biçimi özellikle etkileyici. Kısa zamanda hayli yol kat etmiş ve uçup gitmiş, arkasından kokusunu, izini bir sürü duyguyla insanlara bahşetmiş bir sanatçı Hendrix. Çaldığımız bazı anlarda ona yakın duygular yaşıyoruz ama günün birinde ona ithaf bir müzik çıkarabilirsek ne mutlu bize, çok isterim. Yavuz Çetin gitmeseydi, belki olacaktı, onunla buna yakın bir yerlere gelmiştik, ama gitti işte.

Bir önceki Anatolian Blues ile bugünkü arasında fark olacak mı?
Önceki daha kalabalık bir ekipti, burada daha küçük kombo bir grup var, salonun kapasitesi nedeniyle. Benim gönlümde yatan şekli ise 40 davul, 20 zurna, hatta dans eden insanlarla yapabilmek. Sıfırdan haşmetli volumlere gidip gelerek çalabilmek isterdim. Bu bir hayal. Ama müzik aslında güzel bir hayal. Bu sıralar en çok inandığım şey bu, müzik, bir türlü ulaşılamayan güzel bir hayal.

Sürekli üretim halindesiniz…
Derslerdeki arkadaşlara ödev veririm, her gün bir keşif yapacaksınız, diye. Ben de öyle yapıyorum, üretimin nedeni bu. Üreten her zaman insanlığa bir enerji sunar, o enerji dönüşür, başkalarının işine yarar.

Eğitimler devam ediyor değil mi?
Nâzım Hikmet Akademi ve Yıldız Teknik Üniversitesi’ndeki dersler bu sene de devam edecek. Perdesiz gitar, müzik estetiği, makam duymak, emprovizasyon ve taksim ile ilgili dersler olacak.

Sıradaki projelerden bahseder misiniz? Türkülerle, deyişlerle ilgili İ. Hakkı Demircioğlu ile yapmak istediğimiz bir albüm projesi var, ayrıca İKSV’de yapılan bir konser kaydının belgesel niteliğinde DVD’si yayımlanacak. Bir de, belki son projem olacak olan Harput’la ilgili projem var.

Anatolian Blues’un rengi nedir sizce?
Mor. İçinde leylak olan, çok karamsar değil, içinde ateşi de olan, geceye doğru giden. Uzaktaki mor dağlar gibi… Telvin ve bu grup bütün müzisyenlere, hatta bütün sanatçılara açık. Resim, heykel yapmak, dans etmek isteyenlere açık. Kediler ve orada öylesine gelip durmak isteyenler de tabii…

Röportaj: Umut Eroğlu – Radikal

You may also like

Comments

Comments are closed.