Yeşeriyorum

Erdoğan’ın alt metni

0

Sabah kahvaltısında yaptığım haber okuması sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuveyt ve Katar gezilerinin dönüşünde uçakta gazetecilere verdiği röportaja rastladım. Güncel konularla ilgili gazetecilerin sorularını cevaplamış. Yaptığı açıklamalar bende büyük bir endişe yarattı. Artık Erdoğan’ın açıklamalarını endişesiz bir şekilde okuma yeteneğimi mi kaybettim yoksa içimdeki AKP öfkesi şartlı refleks mi yarattı bilemiyorum ama sanki Erdoğan’ın her cümlesinde felakete gidiyormuşuz düşüncesi bir kat daha perçinlendi. Açıklamalarıyla ilgili düşüncelerimi yazayım, bakalım sadece ben miyim böyle düşünen…

Heykel

Erdoğan’ın açıklamalarında ön plana çıkan konu Kars’taki heykel aslında ama o konuya girmeyeceğim. Çünkü çok konuşuluyor ve ben de işin ayrıntılarını bilmiyorum. Mesela Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun “yıkılsın” kararı varmış. Erdoğan’ın lafına değil ama en azından bu kararın gerekçelerine bakmak lâzım. Ama ben o heykeli zamanında beğenmiştim, hâlâ da beğeniyorum. O yüzden yıkılmasına üzülürüm.

Hizbullah

Başbakan, Hizbullah üyelerinin tutukluluklarının 10 seneyi geçmiş olması nedeniyle salıverilmesinin sorulmasına “Neden Hizbullah’a takılıp kaldık?” diye serzenişte bulunuyor. Yani onun için 183 kişinin katillerinin yaptıkları bir yasal düzenlemeyle henüz ceza almadan salıverilmesi “takılınılan” basit bir konu. “Takmayın kafaya, boş verin” demeye getiriyor. Çünkü bu konuda sorumluluğu var, biliyor. Zaten kendisi de zımnen kabul ediyor 1-2 cümle sonra: “Geçmişte Yargıtay’ın ve Danıştay’ın talepleri vardı, onları yerine getireceğiz. İstinaf mahkemelerini de devreye sokunca yükleri azalacak.” Bu şu demek: “O konuda suç bizde; o yüzden fazla kurcalamayın, uslu gazeteciler olun.”

Mecelle

Konu böyle kapansa iyi ancak kendine toz konduramayan Erdoğan, az önce sorumluluğu kabul eden kendisi değilmiş gibi Yargıtay’ın da hatalı olduğunu Mecelle’den örnek vererek ortaya koymaya çalışıyor. Bir daha yazıyorum: Mecelle! Kural şuymuş: “Ehemmi, mühimme tercih olunmalı.” “En önemli olan, önemli olana tercih edilmeli” demekmiş. N’oldu şimdi biliyor musunuz? Ben 2011 yılında “Mecelle” kelimesini yeniden hatırlamış oldum, üstüne üstlük içindeki kurallardan birini de öğrendim. Yarın karşıma yeniden çıksa “bu neydi ya?” demem artık. Kanıksarım, “geçen gün de bahsedilmişti” derim. Bu kavram giderek günlük hayatıma girer, sonra da bir parçası olur. Suyu ısıtılan kurbağa misali…

19.yüzyılda kalması gereken bir hukuk kavramının 2011’in yargıçlarına hatırlatılmasına biz ileri demokrasi diyoruz artık. Bahsedilen kuralın içeriğini tartışmıyorum –kaldı ki kurala da katılmıyorum, kime göre, neye göre en önemli?- burada vurgulamaya çalıştığım Erdoğan’ın Mecelle’nin Yargıtay üyeleri tarafından bilinmesi ve uygulanması gerektiği düşüncesi. Onun dünyasında adalet, Mecelle’ye göre dağıtılmalı, onun kuralları uygulanmalı çünkü modern kanunlarımız değil orada yazan kurallar daha doğru.

Kürt Sorunu

Erdoğan Kürt Sorunu’yla ilgili seçime doğru gerilimin yükselip yükselmeyeceğine dair bir soruya topu taca atarak cevap verirken de bir dil kullanıyor ki, röportajı yayınlayan internet sitesi bazı kelimelerin yanına Türkçe karşılıklarını koyma gereği duymuş. Aynen alıntıyorum: Erdoğan’a göre “bunlar bizim zenginliğimizdir. Kesrettir. (Çokluk) Tek bayrak, tek dil, tek vatan üst kimliğinde vahdettir. (Birlik)” Erdoğan, dine referans veren bu kelimeleri olağan bir röportajda kullanarak bunların günlük hayatta bizim de kullandığımız kelimeler olmasına çalışıyor anlaşılan. Düşünün, ben o uçaktaki gazetecilerden biri olsam Başbakanı anlamayacağım. E o zaman n’apmam gerekir? Eve gidince bu kelimeleri araştırmam, nasıl kullanıldıklarını öğrenmem gerekir. Bu noktada belki şu noktayla da bağlantı kurmak lâzım: Erdoğan’ın en büyük yeteneklerinden birisi, bildiğiniz bir kelimenin içini boşaltıp ona kendi istediği anlamı yüklemesi ve toplumda bir anlam kargaşası yaratması kanımca. Örneğin demokrasi kelimesi. Erdoğan ağzından bu kelimeyi düşürmüyor. Peki ona göre içeriği ne? TBMM’deki milletvekillerinin çoğunun verdiği oy demokrasi ona göre. Halbuki öyle değil. Demokrasi dediğimiz kavramın içinde tabii ki halk tarafından meşru ve yasal seçimlerle seçilmiş temsilcilerinin iradesi var ancak buna “Parlamento iradesi” denir. Demokrasi, bundan ibaret değildir. Bu iradeye azınlık haklarının, temel hak ve özgürlüklerin, yasa yapımına halk katılımının, basın özgürlüğünün ve sivil toplum kuruluşlarının da eklendiği çok daha karmaşık bir yapıya denir. Ama sokaktaki vatandaş şu anda demokrasiden ne anlıyor? Erdoğan’ın tanımını yani Meclis’in iradesini. Bu bir başarıdır. Şimdi Erdoğan ikinci aşamaya geçmiş gözüküyor. Kendi dilini topluma dayatmaya başlıyor. Eskiden “çokluk” veya “birlik” kelimesini kullanmıyor muydu? Kullanıyordu. N’oldu da artık eski dildeki hallerini kullanmaya başladı? Üstelik Mecelle’den bahsettikten hemen sonra…

Başörtüsü

Başbakan, başörtüsünün üniversitelerde fiilen çözüldüğünü söyleyen bir gazetecinin başörtülü mezunların kamuda istihdamına ilişkin sorusunu “er ya da geç bir noktaya varılacak” şeklinde yanıtlıyor. Öncelikle, daha önceki sorulara “neden oraya takıldınız?” veya “bunlar zenginlik, kesret, vahdet” şeklinde yanıtlar veren Erdoğan’ın başörtüsü konusunda kesin bir cevap vermesi dikkat çekiyor. Bunun batıda bir hak olduğunu söyledikten sonra “ABD’de var, Japonya’da var, Avrupa’da var” diyerek yine içi boş bir söylem geliştiriyor. Nitekim Avrupa’da yok. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin Dahlab kararı ilkokul öğretmeninin başörtüsü takamayacağı yönünde. Aynı şekilde İtalya’da da sınıflarda haç bulunması İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne aykırı bulundu. Kamu hizmetlerini sunan kişilerin devleti temsil etmesi nedeniyle laik/seküler ülkelerde bunların dinlerini belli etmemeleri gerektiği genel bir kabul görüyor. Ama Erdoğan için önemli değil. Ona göre “Avrupa’da var”. O kadar. Yoksa da fazla karıştırmamak lâzım, başbakanın sözüne biat etmek lâzım.

Yeni Anayasa ve kadın

Gelelim son konuya: Başbakan yeni Anayasayı anayasacıların değil, halkın yazacağını buyurmuş. Senelerden beri ağzımızda tüy bitti böyle olması gerektiği konusunda. Güney Afrika örneğini vermekten anamız ağladı. Kapalı kapılar ardından Anayasa mı yazılır dedik; halktan kaçırılarak nasıl toplum sözleşmesi hazırlanır dedik. Ama o zaman nelerle suçlanmıştık: Demokrasi karşıtlığı, statükoculuk, derin devletçilik… Daha bir sürü laf. Muhalefet partilerinin sert karşı çıkışı olmasaydı bugün yazımına zerre kadar katılmadığımız bir Anayasa’yla yönetiliyor ve muhtemelen halkın katılımıyla yazılacak yeni bir Anayasa peşinde koşuyor olurduk. Ha peki Ergun Özbudun’a ısmarlanan Anayasa’dan beri ne değişti? Değişen şu: Artık AKP’ye göbekten bağlı onlarca STK var. Muhtemelen Erdoğan’ın da kafasında bir “al gülüm, ver gülüm” çalışması yatıyor. Bu yandaş STK’lerin söyledikleri/hazırladıkları ön plana çıkartılarak Anayasa taslağına şekil verilecek. Zaten büyük bir olasılıkla bu yüzden Erdoğan hâlâ “uzlaşma”dan bahsetmiyor. “STK’lerle yapılacak” diyor. Ne muhalefeti işin içine katıyor, ne sendikaları. Bu yazıyı okuyanların üye olduğu STK’lerin de ya bir şey hazırlamaya zamanları olmayacak ya da hazırladıkları dikkate alınmayacak. Ama görüntüde Anayasayı STK’ler yazmış olacak.

Ha zaten başbakan “Anayasayı halk yazacak” dedikten sonra içeriğini dikte etmekten de geri kalmıyor; sanki “halkın aklını okumuş” gibi… Neymiş, “yeni Anayasa kadın haklarını teminat altına alacakmış; aile yapımızı teminat altına alacakmış”. İşte burada Erdoğan’ın bilinçaltı çok açık şekilde ortaya çıkıyor. Kadın’ı aileden bağımsız olarak düşünemiyor başbakan. “Kadın’ın yeri aile ve o aile de Anayasa’da geleneklerimize uygun şekilde tarif edilecek, hiç merak etmeyin” demeye getiriyor.

Ben Erdoğan’ın röportajını okurken işte bunları düşündüm… Belki beynim artık gündelik hayat haline gelen “AKP haberi oku-sinirlerini boz” ritüeli yüzünden tahrip olmuştur ve sağlıklı düşünemiyorumdur. Ama belki de hâlâ sağlıklıyımdır ve bu nedenle sinirlenebilmeyi başarıyorumdur… Hangisinin doğru olduğunu –eğer AKP karşıtı sağlam bir muhalefeti hep beraber kuramazsak- gelecek gösterecek…

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.