Hayvan HaklarıManşet

Dev böcek ekosistemi insanlar yüzünden yokoluşun eşiğinde

0
Smithsonian araştırmacısı ve entomolojist Terry Erwin alçak yağmur ormanlarında böcek örneği toplamak için ilaçlama yapıyor. Fotoğraf Mark Moffett/Minden Pictures/Alamy

The Guardian’da Michael McCarthy imzası ile yayınlanan haberi Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni Şeyma Masca’nın çevirisi ile paylaşıyoruz.

***

Böcekler yüz milyonlarca yıldır okyanus dışındaki her habitatta zafer kazanıyor. Başarılarının benzeri olmadığı için yok olmaları daha da endişe verici hale geliyor.

Smithsonian araştırmacısı ve entomolojist Terry Erwin alçak yağmur ormanlarında böcek örneği toplamak için ilaçlama yapıyor. Fotoğraf Mark Moffett/Minden Pictures/Alamy

Otuz beş yıl önce Amerikalı biyolog Terry Erwin böcek türlerini saymak için bir deney yapmıştı. Böcek öldürücü “sis” kullanarak Panama’nın yağmur ormanlarında luehea seemannii adlı bir tür tropikal ağacın 19 tanesinin üst bitki tabakasında yaşayan tüm küçük canlıları çıkarmayı başarmıştı.  Hemen hepsinin kınkanatlılar türene ait olduğu ve birçoğu bilimde yeni olan yaklaşık 1.200 ayrı türün bulunduğunu kaydetti ve bunların 163’ünün sadece Luehea seemannii’de yaşadığını tahmin ettiğini söylemişti.

Hesabına göre, yaklaşık 50.000 tropikal ağaç türü olduğundan ve eğer 163 rakamı diğer tüm ağaçlar için geçerlyse, tropikal yağmur ormanlarında sadece sekiz milyondan fazla kınkanatlılar türü olmalıydı. Örümceklerden kırkayaklılara kadar börtü böceklerin dâhil olduğu eklem bacaklıların yaklaşık %40’ını kınkanatlılar oluşturduğu için, ağaçlardaki böyle türlerin toplam sayısı ise 20 milyon olabilirdi. Ağaçların üst kısmının faunası ayrı tutulup, zemin kısmında yaşayanların yarısı kadar zengin olduğu varsayıldığında ise ormandaki toplam tür sayısı 30 milyon olmalıydı.

Evet, 30 milyon. Edwin Hubble’ın evrenin genişliğini ölçmek için yaptığı bizi zaman zaman şaşkına çeviren olağanüstü hesaplamalara benziyor.

Erwin, sonuçlarının onu şoke ettiğini ve böcekbilimcilerin o zamandan beri sonuçların üzerinde tartışmalar yaptığını bildirdi. Fakat böceklerle ilgili bulguları, iki şeyi tartışmasız bir şekilde netleştirmektedir. Birincisi, milyondan ya da şimdiye kadar bilim insanları tarafından tanımlanandan çok daha fazla tür var ve bazen azami tür sayısı olarak kabul edilen 10 milyondan daha var tür mevcut. İkincisi ise, bu grup dünyanın gördüğü açık ara farkla en başarılı canlı grubudur.

Terry Eewin’in Amazon yağmur ormanlarından böcek koleksiyonu. Fotoğraf Frans Lanting/Alamy

Çoklukları hayal gücümüzü neredeyse aşmaktadır. Toprakta, suda ve havada gelişebilmektedirler. Yüz milyonlarca yıldır, Antarktika’nın her kısmında ve okyanus hariç her habitatta zafer kazanmaktadırlar. Şaşırtıcı, benzersiz ve görünüşte sınırsız olan başarıları, hakikati daha da endişelendirici biçimde yüzümüze çarpmaktadır: böceklerin başı bir bütün olarak korkunç bir dertte ve merhametsizce genişleyen insan faaliyetleri onlar için bile çok fazla.

Guardian’da, Almanya’da uçan böceklerin biyokütlesinin 1989’dan bu yana üç kat düştüğü ve “ekolojik kıyamet” tehdidi altında olduğuna dikkat çeken şaşırtıcı rapor, şu ana kadar yapılan en sert uyarıdır. Fakat bu rapor, son beş yılda nihayetinde sorunun gerçek ölçeğine halkın dikkatine çekmeyi başaran bir dizi çalışmadan en yeni olanıdır.

Bunun bir önemi var mıdır? Böcekler sizi ürpertse bile? Evet var. Böcekler çok önemli polen taşıyıcılarıdır ve tahıl ürünlerimizin çoğu rüzgâr tarafından tozlaşsa da, meyve veren bitkilerinin çoğunluğu böcekler tarafından döllenmektedir. Bu meyve veren bitkiler, papatyalardan muhteşem bir yabani çiçek olan venüsçarığına kadar vahşi bitkilerin büyük çoğunluğunu kapsamaktadır.

Böcek miktarı son 27 yılda% 75 düştü

Dahası, böcekler binlerce gıda zincirinin temelini oluşturmaktadır ve yok olmaları, İngiltere’deki çiftlik kuşlarının 1970’den bu yana yarıya düşmesinin temel nedenidir. Bazı düşüşler felaket olmuştur. Örneğin, yavruları bir zamanlar mısır tarlalarında bol miktarda bulunan böceklerle beslenen çilkeklikler ve havadaki böceklerle beslenmekte usta benekli sinekkapanlar yüzde 95 oranında azalırken 1990’larda Britanya’da büyük kınkanatlılarla beslenen kırmızı sırtlı örümcek kuşunun soyu tükendi.

Ekolojik olarak, felaket tam da bu durumun sözcüğüdür.

İki nedenden dolayı bunu anlamamız çok zaman almıştır: Biri kültürel, diğeri ise bilimseldir. İlk olarak, böcekleri (arılar ve kelebekler hariç) umursamıyoruz. Vahşi yaşam severler bile, kürk ve tüyleri olan omurgalı canlılara özellikle de “karizmatik megafauna”ya odaklanmıştır. Toplumun genelinde ise kitin iskeletli yerlerde sürünen böceklerin akıbetine karşı daha da az anlayış gösterilmektedir. Tepki olarak direkt tüylerimizi ürpertir. Dünyada daha az böceğin olması mı? Bu birçok kişiyi memnun eder.

İkincisi, böcek türlerinin ezici çoğunluğunun sayıları izlenmiyor ya da ölçülmüyor. Bu, takriben imkânsızdır: tek başına Birleşik Krallık’ta, çoğu sadece birkaç uzman tarafından bilinen, 1.800 tür yarımkanat, 4.000 tür kınkanat, 7.000 tür sinek ve ayrıca 7.000 çeşit arı, eşekarısı ve karınca var. Bu yüzden, geniş ve felaket boyutundaki düşüş en sonunda algılanabilir hale gelmiştir. Bunu ilk algılayışımız da, istatistiklerle değil, kısa hikâyeler yoluyla olmuştur.

Bu azalmanın ilk etkisi, “ön cam hadisesi” olarak adlandırılan terim olmuştur. Özellikle yaz aylarında, uzun bir otomobil yolculukları sonunda ön cama böcekler yapışırdı. Fakat sonradan bu durum azaldı. İki yıl önce bu tuhaf olaya odaklanan bir kitap yazdım, fakat kitaba farklı bir ad verdim: güve fırtınası. Bu ismi, çocukluğumdaki yaz gecelerinde hızlanan aracın far ışıklarını kar fırtınasındaki tanecikler gibi kapatacak kadar fazla kümelenen güvelere atıfta bulunarak verdim.

Ama güve fırtınası ile ilgili mesele şuydu: kaybolmuşlardı. Ortadan kaybolduklarını bizzat kendim fark ettim ve bir gazeteci olarak bunun hakkında yazmaya başladım. Fakat bunu gözlemleyen insanlarla konuştuktan sonra kaybolmalarının muhtemelen 1970’ler ve 1980’lere kadar uzandığı ortaya çıktı. Bunun gibi büyük ölçekli bir hadisenin kolayca ortadan kalkmış olması, kaçınılmaz olarak bir korkunç sonuca işaret etmektedir: dünya genelinde fark edilmese de dev bir ekosistem çökmekteydi. Böcek dünyası parçalanıyordu.

Güveler kesin yok oluş içindeler. Fotoğraf: Dan Kitwood/Getty Images

Bugün şüphesiz, hikayelerden ziyade bilimsel istatistiklerle bunun doğru oluğunu biliyoruz. Hemen ardından bir soru geliyor. Buna ne sebep oldu?

Bu soru tartışmasız görünüyor: biziz. Yani insan faaliyetleri. Daha spesifik olarak ise, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana topraklarımıza zehir akıtan üç nesil boyunca sanayileşmiş çiftçilik. Bu, toplumun böylesine uzun süredir tasasız biçimde kabul ettiği için pestisit temelli tarımın gerçek maliyetidir.

O zaman 21. yüzyıl böcekleri için gelecek nasıl olacaktır? 2050 yılına kadar dünyada ikamet etmesi beklenen 9 milyar insanın ve 2100 yılına kadar muhtemelen 12 milyar insanın beslenmesi için mücadele ettiğimiz için durum daha da kötüleşecektir. Tarım bunu sağlamak için daha da şiddetlenmektedir. Gelecek yıllarda dünyanın dört bir yanındaki tarım arazilerine püskürtülmüş böcek ilaçlarının daha az olacağını mı düşünüyorsunuz? Tekrar düşünün. Bu gerçeklerin en rahatsız edici yanıdır, ancak direkt gözlerimizin içine bakmaktadır: yeryüzünde şimdiye kadar var olan en başarılı organizmalar bile, insan faaliyetlerinin muazzam ölçeğinde boğuluyor, aslında bütün doğal dünya öyle.

Michael McCarthy yazar, doğa bilimci ve Güve Fırtınası: Doğa ve Sevinç kitabının yazarıdır.

***

Bu haberin İngilizce orijinali

Muhabir: Michael McCarthy

Yeşil Gazete için çeviren: Şeyma Masca

 

(Yeşil Gazete, The Guardian)

You may also like

Comments

Comments are closed.