Ekolojik YaşamEnerjiManşet

Çevre için Medya ve İletişim Çalıştayı’nda son durak Almanya

0
Çalıştay katılımcıları toplu halde

Avrupa Birliği’nin destekleriyle Karadeniz’de enerji kaynaklı sorunları tartışmak ve görüş alışverişinde bulunma ortamı sağlamak amacıyla Ağustos ayında başlayan Çevre için Medya ve İletişim Çalıştayı‘nın son ayağı da 5-11 Ekim arasında Almanya’nın Detmold kentinde gerçekleştiriliyor. Çalıştayın bu aşamasının Almanya’da yapılmasının sebebi çalıştay süresince Karadeniz’deki Çevre mücadelesini anlatanlarla bu mücadeleyi medyaya yansıtanları 2000’li yıllar itibariyle Almanya’da yaşanan enerji dönüşümü “energywende” sürecini (Almanya’daki dönüşümü) anlatacak enerji uzmanlarıyla buluşturmak.

Çalıştay katılımcıları toplu halde

Çalıştay katılımcıları toplu halde

Program kapsamında ilk görüşme Detmold’da Enerji Danışmanı Max Brieden Segler ile yapılarak kendisinden Almanya’daki enerji üretim ve tüketiminin nasıl yürütüldüğüne dair bilgiler alındı. Segler’in açıklamalarından Türkiye’deki enerji sürecinin ve bu sürecin yönetimiyle toplumsal konsensusun sağlanması aşamalarının Almanya’nın 1970’li yıllarına tekabül ettiği anlaşılıyor. Almanya genel olarak çevre mücadelesini belli alanlarda yürütürken bu hareketlerin birleşmesi ancak 1980 hatta 1990’larda mümkün olmuş . Bununla birlikte Almanya toplumsal mutabakatın sağlanarak yaşam hakkı açısından tehdit unsuru oluşturan “kirli enerji”lerden çıkış kararını aldıktan sonra bugün enerjisinin %30’unu yenilenebilir enerjilerden sağlar konuma gelebilmiş.

Şimdi %30, 2023’te %90 Yenilenebilir Enerji

Bu oranı enerji çeşidine göre sınıflarsak %20 rüzgar, %5-10 güneş ve biogaz, %5 ise heslerden saglandığını söyleyebiliriz ki 2023’e kadar bütün nükleer santrallerini kapatmak , fosil yakıt tüketimini azaltmak ve yenilenebilir enejilerin etkililiğini arttırmak suretiyle bu oranı %80-90’a yükseltmeyi planlıyorlar. Örneğin Almanya yılda 1.000 saat güneş alırken Türkiye ve Akdeniz ülkeleri 1.700 saat güneş alıyor ve bu anlamda değerlendirmediğimiz bir güneş kaynağı olduğunun altını çiziyor. %70 lik kısım ise ısınma ve endüstriyel kullanım amaçlı enerji ancak 2023’e kadar bu oranı dönüştürebilirlerse dünyaya çok önemli bir yenilenebilir enerjiyle başarı mümkün mesajı vermiş olacaklarına inanıyorlar.

Foto: Yusuf Özlük Boran

Foto: Yusuf Özlük Boran

Segler’in dikkat çektiği bir konu var ki o da Almanya’da şu an çözmeye çalıştıkları problem , Kuzey Denizi kıyısındaki enerji üretimi yerinin (off grid)tüketim merkezlerine uzak olması sebebiyle %5 oranında yaşadıkları enerji kayıpları . Esasen Almanya enerji dönüşümünün içinde tasarrufun payı da var ve bu sebeple üretim yerinin tüketim merkezlerine yakınlaşmasına karar verilmiş. Tasarruf demişken yenilenebilir enerjileri sadece elektrik için kullanıyorlarsa da örneğin heslerde üretimde bacadan çıkan gazı ısınma amaçlı nihai tüketicilere dağıtımını sağlıyorlar. Enerji üretimi esnasında denizi ısıtan soğutma suyunun evlere yönlendirilmesi nükleerde ise söz konusu bile değil. Özellikle nükleer santrallerin tehlikesinin çok bilincindeler ve evin içine nükleer enerji üretim santrallerinin şehirden çok uzağa kurulduğunu ve ısınma amaçlı kullanılmayacagını söylüyorlar.

Res’lerde tekelleşme yerine mikro yatırımlar

Türkiye’de Reslerle ilgili sorunlardan yola çıkarak Reslerin toplum tarafından şikayet unsuru olup olmadığından hareketle sorduğumuzda öğreniyoruz ki devletin ve tekellerin yerini şirketler almış ve daha ziyade mikro yatırımlar yapılıyor cevabını alıyoruz. Bu noktada kooperatifler kurmak suretiyle bir noktadaki üretimi teşvik edenler ise halkın kendisi. Yine de enerji üretimi çevrede yaşayanlar tarafından sorun oluşturduğu ispatlanabiliyorsa bir kişinin itirazı bile mahkemeye taşınabiliyor. Elbette burada en önemli husus yargı kararlarının hiçe sayılmıyor oluşu. Tabi yatırımların büyük şirketlerin dayatması yerine toplumsal karar olarak gerçekleştirilmesi de zaten yargı sürecine gerek duyurtmuyor.

Segler’in Türkiye’ye mesajı ise üreticilerin kısa vadede kar etmek için uzun vadede zararı göze aldıkları ve bunun çevre ve tüm canlılar için sorun oluşturduğu yönünde dolayısıyla yaşam hakkını savunmak için bizlere , topluma siyasi mekanizmaları ikna etmek , onlara ne istediğimizi anlatmak için çok iş düştüğü yönünde.

 

Haber: Pınar Demircan

(Yeşil Gazete)

You may also like

Comments

Comments are closed.