Bir garip 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü çağrısı

Bu Bir Kadının Sinemada Var Edilememe Hikayesidir?

Mart’ın 8’i geldi. Her yer kadın kelimesiyle doldu taştı yine bir anda. Gündelik hayatta, medyada o herkesin kullanmaktan imtina ettiği, yerine başka kelimeler bulmaya çalıştığı “kadın” yine bir süreliğine görünür oldu.

Peki bu kadar mı görünür değil kadın hayatımızda? Ben bunun bir kısmını -sinemadaki kısmını -düşünüyordum kaç zamandır.
Sinema filmindeki kadın karakterler nasıl? Ya da var mı kadın karakter? Ben önce çocukluğumdan itibaren izlediğim artık bedenime işleyen Yeşilçam filmlerinden başlamak istiyorum. O güzel oldukları kadar itaatkar, masum ve çileli Türkan, Hülya, Filiz, Fatma benim ilk idollerimdi. Dürüst, biri tokat atsa diğer yanağını çeviren ya da kenar köşede sessizce ağlayan kadınlardı onlar… Sonunda mutlaka mutlu oluyorlardı. Böyle tevekkülle beklemeyi bildikleri için mutlu oluyorlardı mutlaka(?)!

Suzan, Neriman, Lale bazen de Aliye

Aynı filmlerde Suzan, Neriman, Lale ve bazen Aliye de vardı. Onlar kötüydüler. Çünkü “Cinsellik onlar için yıllarca saklanacak bir şey değil, normal bir şeydi”. Bir şey istedikleri zaman bağırabiliyorlardı. Ayrıca fettandılar. Güzel oldukları kadar küstahtılar (kime göre, neye göre?).

36

Sonra bir kuşakla diğer kuşak arasında fark olduğunu görmeye başladım. Çünkü Gülşen Bubikoğlu, Meral Zeren, Zeynep Değirmencioğlu vb.lerinin içinde bulunduğu 70 ler kuşağındaki kadınlar nispeten daha çok eğleniyordu bizim Türkan’lara göre… Amaan canım onlar da fazla mı eğleniyordu ne? Çalışıyorlar desen çalışmıyorlar, para nereden geliyor bu kadar o disko senin, bu disko benim gezmeye… Onlara da babadan geliyor canıım! Babalarının o kadar parası var ama filmde ana karakter bile olamıyorlar. Çünkü onlar erkek karaktere zevk vermek, kurtarılmak ya da kahramanın heteroseksüelliğinin kanıtı olmak için kullanılırlar. Sinema da oturup bir röntgenci gibi onları gözetler.

Erkek kahraman “daha mükemmel, daha muntazam, daha güçlü ideal ego” olarak sunulur. Bu da kadın karakterin saptırılmış, edilgen, güçsüz imajıyla yalın bir karşıtlık yaratır. Bu nedenle izleyici kadın karakterden ziyade erkek karakterle özdeşleşir. Çünkü Gülşen yıllarca babasının parasıyla dünyayı düşünmeden yaşamıştır. Bu onun suçudur. Hele de Türkan, sesini çıkararak ağlayamayacak kadar güçsüzdür. Bu da onun suçudur! (?) Neyse ki onları sahiplenen dürüst ve güçlü erkekleri vardır.

80’ler dönemi kadın filmleri: Müjde, Hale, Nur

Yaşım biraz daha büyümeye başlayınca 80’ler dönemi kadın filmleri daha bi ilgimi çekmeye başlamıştı. İdolüm değillerdi ama; Müjde, Hale, Nur … bir değişik kadınlardı. Filmin bir yerinde bir aydınlanma yaşayıp bu uğurda her şeylerini bırakabiliyorlardı. Etraf ne der, çocuğuma ne olur demiyorlardı. “Kutsal anne” değildiler

37

80’lerdeki gibi 90’lar filmlerinin bendeki etkisi de bir süre böyle gitti. Sonra bir şey oldu… 90’larda nispeten görünür olmaya başlayan kadın yönetmenlerin filmlerini izlemeye başladım. O 80’lerde hayranlıkla izlediğim Atıf Yılmaz filmlerinden daha farklı bakıyordu kadına kamera… Aslında şöyleydi; “Erkek yönetmen filminde” yönetmenin görmek istediği tutkulu kadınlar vardı. “Kadın yönetmen filminde” ise karşılıklı koltuklara yayılıp sigara içtiğin ya da bir yandan sohbet ederken bir yandan yanında ağdasını yapan kadın arkadaşın vardı. Bu yüzden bayılarak izlediğim Yeşilçam filmlerini izleyemez oldum. Neyse ki kısa sürdü…

2000 ve sonrası sinema, teknik anlamda çok umut vaat edici ama bir şey yine eksik kalıyor. Erkek yönetmenlerin hiçbirinin kadın “karakter’iyle” bir bağlantı kuramıyorum. Ne Yozgat Blues’un Neşe’si, ne de Abluka’nın Meral’i ile… Kadın yine 60’lar Yeşilçam’ındaki gibi iki erkek arasındaki meselenin ana sebebi, ya da erkek karakterin üstün özelliklerini vurgulamaya yardımcı eleman olmaktan dışarıya çıkamıyor sanki…

Feminist gece yürüyüşüne Türkan da gelmeli Müjde de

Gerçek hayatı düşündüğümüzde de bize bakış hep aynı sanırım. Etiketlerimiz var o kadar: anne.., kız…, kardeş… karakter değil, dışarıdan röntgenlenen figürleriz bu dünyada aynı filmlerdeki gibi.

İşte sırf bu yüzden, Türkan da, Gülşen de ( hani şu ‘emekçi‘ olmayan), Müjde de, Meral de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde feminist gece yürüyüşüne gelmeli. Çünkü bugünün tek ortak yanı; kadın olmak, kadın hissetmek… Genç/yaşlı, hetero/homo, masum/fettan, emekçi/emekçi olmayan tüm kadınların günü…

Görsel Tasarım: Nalan Turgutlu Bilgin, Elif Demir, Gonca Şahin Ocakçı, Şirin Şahin, Duygu Taner, Gizem Demirbay

35-Özgecan Aşlamacı Şahin

 

 

Özgecan Aşlamacı Şahin

Özgecan Aşlamacı Şahin
Özgecan Aşlamacı Şahin

Damarlarında Karadeniz kanı taşıması sebebiyle kendini “Laz Kizi” olarak tanımlasa da İstanbul’da doğdu- büyüdü. İstanbul Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümünü bitirerek Çocuk Fizyoterapisti olma hayalini gerçekleştirdi. 26 yaşında ani bir kararla Mersin’e taşındı. Bu sırada Karadeniz Bölgesi’nde yapılmak istenen HES’lere karşı mücadele yürütürken tanıştığı Yeşil Gazete sayesinde, Mersin başta olmak üzere Türkiye ve dahi Dünya’nın her yerinde ekolojik mücadelenin devam ettiğini gördü. Mersin’de Kadın Mücadelesi yürütürken, “sakin sakin” takip ettiği Yeşil Gazete’nin ekibine Mersin’deki Kadın Eylemi Zinciri’nin haberini yaparak birdenbire dahil oldu. Henüz sadece Kadın haberleri yapan ve şaşkınlığını üzerinden atamayan Özgecan; Çocuk Fizyoterapistliği’ne, Kadın Mücadelesi’ne ve Ekolojik Mücadele’ye devam ederken sürpriz haber ve yazılarla da ileride karşımızda olacak gibi…

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

[COP29] Türkiye’nin iklim politikaları performansı bu yıl da ‘düşük’

Bu yılki İklim Değişikliği Performans Endeksi'nde 53'üncü sırada yer alan Türkiye’de yenilenebilir enerji kapasitesi artarken, bunun fosil yakıtları ikame etmediği vurgulanıyor.

[COP29] 25 ülke ve AB’den ‘Yeni kömüre hayır’ eylem çağrısı

Avustralya'nın 'eylem çağrısı'na ilk yanıt veren ülke olmasının ardından OECD ülkeleri içerisinde yeni kömür santrali inşa eden sadece Türkiye ve Japonya kaldı.

Alaplı’daki doğal gölün bitmeyen çilesi: Şimdi de hafriyat ve moloz yığılıyor

Eski taş ocaklarının çukurunda kendiliğinden oluşan ve içinde yaşayan balıklarıyla canlı bir göl haline gelen Alaplı Gölü'nü yok etme girişimlerine bir yenisi eklendi.

Karacasöğüt’te 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı’na marina için ÇED gerekli değilmiş

Marmaris'te 1. Derece Arkeolojik Sit alanına yat iskelesi ve turizm tesisi projesine valiliğin verdiği 'ÇED gerekli değil' kararı İdare Mahkemesi'nce de uygun bulundu.

[COP29] Petrol zengini Suudi Arabistan müzakereleri sabote ediyor

Suudi Arabistan delegeleri, Bakü'deki iklim zirvesinde fosil yakıtlardan uzaklaşma, adaptasyon, iklim taahhütleri gibi kritik konulardaki müzakereleri her fırsatta engelliyor.

EN ÇOK OKUNANLAR