‘Başıboş’ sözcüğünün kullanımı özellikle son dönemlerde şişirilen sokak köpekleri sorunu ile arttı. Dil Derneğinin çevrimiçi sözlüğünde başıboş sözcüğünün birkaç anlamı olduğunu görüyoruz:
Aynı kaynakta ‘başıboş bırakmak’ “Üstünde hiçbir baskı ya da denetim bulundurmamak, kendi havasına bırakmak” olarak, ‘başıboş kalmak’ ise “Baskı altında bulunmamak, karışanı, görüşeni olmamak” olarak tanımlanmış. Türk Dil Kurumu (TDK) çevrimiçi sözlüğünde ise başıboşun yukarıdakilere ek olarak bir anlamı daha verilmiş: “zarf, mecaz (başı’boş) Kendi isteğine göre, hiçbir etki altında kalmadan.”
Bu tanımları okuduğumda aklımda kalanlar şunlar: Bağlanmamak, serbest bırakılmak, yönetimsiz-baskısız-denetimsiz, üstünde baskı ve denetim olmayan, baskı altında bulunmamak, karışanı görüşeni olmamak, hiçbir etki altında olmamak… Ve hepsi, yine benim zihnimde, gidip aynı sözcüğe sırtını yaslıyor: ÖZGÜR OLMAK.
Sanırım sokak köpeklerinin en çok da bu özellikleri rahatsız ediyor bir kesimi. Yaşamları boyunca bir kez olsun, bir arının tek bir kanat çırpışı için geçen süre kadar özgür olma hâlini hissedemedikleri, dahası o hâli kendileri için isteyemedikleri (durmaz çünkü özgürlük bu kesimin üzerinde, beli çok bol bir pantolon gibi kayar, düşer) için sokak köpeklerinden rahatsızlık duyuyorlar. Onlar, emin olun, sokak kedilerinin kimseyi iplemeyen başıboş tavırlarından, dalında rüzgârla keyfince sallanan yapraktan, kenti kanatlarının altına alıp özgürce uçarken alttaki küçük insanlara nanik yapan kargadan, toprağın kontrol edilemeyen kokusundan, dağların buğusundan, ormanın dokusundan bile rahatsız olurlar. Bin bir bahane arkasına sığınarak ‘başıboş köpeklere ölüm’ çığlıkları atmalarının tek ve asıl nedeni, aslında, kendilerinde olmayan özgürlüğe sahip olan her şeye karşı içlerinde besledikleri kin ve öfkedir. İşte, tam da bu nedenle, ‘köpek dediğin sokakta olmaz, evde olur’ derler ve sözlerinin arkasında yatan asıl nedeni söyleyemedikleri için başka bahaneler üretme arayışına girerler.[2]
‘Başıboş köpeklere ölüm’ çığlıklarının gerçek nedenini perdelemek için kullandıkları argüman, güvenli sokak isteğiymiş. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Hepimiz ama özellikle kadınlar ve çocuklar Türkiye’nin sokaklarında kendilerini güvensiz hissediyor. Dövülenler mi dersiniz öldürülenler mi, tacize uğrayanlar mı dersiniz tecavüz edilenler mi? Sokak köpeklerinin saldırısı nedeniyle ortaya çıkan güvenlik sorunu saydıklarımın yanında devede kulak kalır. Bu nefret kitlesi içerisinde yer alanlardan birinin olsun bu sorunlara karşı kılını kıpırdattığını duyan var mı?
Gelelim konunun diğer bir boyutuna. Sokak köpekleri ısırıyormuş, çeteleşiyormuş, korkutup güvenlik sorunu oluşturuyormuş. O nedenle köpek, yani bir evcil hayvan sokakta olmamalı evde olmalı, evde olmayan da barınaklara kapatılmalıymış. Nefret kitlesi içerisinde sokak köpeklerinin doğrudan öldürülmelerini savunanlar da var ama biz biliyoruz ki Türkiye’de barınak demek de sefalet ve ölüm demek. Söyledikleri, iddia ettikleri her şey doğru olsa bile ki değil, bu sorunun akılcı ve vicdani çözümünün böyle olmaması gerektiğini ve kendi çözüm önerimi 1 numaralı dipnotta bahsettiğim yazımda anlatmıştım. Tekrar etmeyeceğim. Ancak, nefret kitlesi her konuda olduğu gibi önemli bir başka konuda da yanlış ama saplantılı bir fikre sahip. Onlara göre bütün köpekler sahipli olur ve sokaklarda başıboş köpek kalmazsa köpek saldırısı sorunu da kalmayacak. Çünkü onlar sanıyor ki sahipli köpekler hiç saldırmıyor, hiç insan ısırmıyor ve hatta hiç ölüme sebebiyet vermiyor. Bir zamanlar sahipli bir köpek tarafından ısırılmış birisi olarak kişisel gözlemlerim (çevremde yaşananlar ve basın-yayın organlarına yansıyanlar) bana bunun hiç de böyle olmadığını, tam tersine pek çok sahipli köpeğin çok daha saldırgan olduğunu, sokak köpeklerinin sahipli köpeklere göre insan için çok daha güvenli olduğunu gösteriyor.
Tuğba Altıntop’a [3] bir süre önce sahipli bir köpeğin saldırarak yaralaması bu gözlemlerime eklediğim son halka oldu. Ne yazık ki Türkiye’de istatistik veriler pek çok konu gibi bu alanda da ya hiç olmadığı ya da çok yetersiz olduğu için kesin sayılarla ifade edemiyorum. Ama gelin, dilerseniz nefret kitlesinin konuşurken dillerinden düşürmedikleri ABD’ye bir göz atalım. Hani orada hiç sokak köpeği yokmuş ya, hani hiç sokak köpeği olmadığı için köpek sorunu diye bir şey de yokmuş ya. Bakalım gerçekler öyle mi?
İnanmayanlar olabilir diye aşağıda aktaracağım sayısal verileri aldığım kaynağı dipnota koyuyorum.[4] Bakalım hiç sokak köpeğinin olmadığı ABD’de 2016 yılına ait köpek ve köpek saldırısı verileri nasılmış?
Sözde güvenli sokak talepçileri cümlelerine “Hiçbir medeni ülkede…” diye başlayarak Avrupa ve ABD’ye gönderme yapıyorlar ya, o medeni ülkelerden ABD sizce bunca köpek ısırması olayı için ayağa kalkıp köpeklere ölüm kampanyası mı başlatıyor yoksa akıl ve vicdanı bir arada tutarak ısırma olaylarının çoğunun yanlış insan davranışlarına dayandığından yola çıkıp köpeklere karşı nasıl davranmak ve davranmamak gerektiğini mi öğretiyor? İngilizcesi olanlar verilere kaynak olarak gösterdiğim sayfadan bunun da yanıtını öğrenip gerçek medeniyetin ne olduğunu öğrenebilirler. Ben iki noktaya daha değinerek bu kısma nokta koyayım. Birincisi köpeklerin ısırma nedenleri:
İkinci olarak, insanlar için köpek saldırısı sonucu ölme olasılığı ile farklı ölüm olasılıklarının karşılaştırmasına bakalım:
Gönlümüz yukarıda sayılan ve sayılmayan pek çok olumsuz durumla kimsenin karşı karşıya kalmasını istemez elbette. Ancak hayatın gerçekleri, bunları azaltmak mümkün olsa da bütünüyle ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını öğretti bizlere. Azaltmak için başvurmamız gereken iki şey var, sürekli vurguluyorum, akıl ve vicdan.
Bizim, yani insanların istek ve iradesiyle insan toplumları içinde yaşamaya başlayan, binlerce yıldır bize çeşitli şekillerde hizmet eden ve etmeye devam eden (çoban köpeği, bekçi köpeği, arama-kurtarma köpeği, polis köpeği, görme engelliler için rehber köpek vb.) köpeklere hem ihtiyacımız var hem de onlara karşı vicdani sorumluluğumuz. Evcil hayvan ve özellikle köpek olan evlerde yetişen çocukların psikolojik gelişimlerinin ne derece olumlu etkilendiğine ilişkin yüzlerce bilimsel çalışma var. Bilimsel çalışma var mı bilmiyorum ama bence kültürümüzün önemli parçalarından biri olan sokak köpeklerinin de çok önemli yararları var toplumumuz açısından. Birbirine yabancılaşmanın, doğaya yabancılaşmanın, ötekileştirmenin, ayrımcılığın kol gezdiği bir ortamda sokaktaki köpek için fedakârlıkta bulunmanın, onları koruyup kollamanın toplum üzerinde büyük olumlu etkileri olduğunu düşünüyorum. Bakmayın siz nefret kitlesine, bizler hastalanan ya da zehirlenen bir sokak köpeğine 10 farklı evden yoğurt yetiştirilen, ölen köpekler ya da kediler için yas tutulan sokaklarda büyüdük. Kediler tarafından tırmalandık, köpekler tarafından ısırıldık da. Ama asla onları düşman bellemedik. Çünkü onlar hiçbir zaman düşman olmadılar. Onlar hep dosttular. Şimdi onların dostluğunun karşılığını ödeme vakti.
Bırakalım köpekler sokaklarda özgürce, başıboş dolaşsın. Bırakalım metrolarımızda, kafelerimizde, mağazalarımızda, parklarımızda, bahçelerimizde bu temiz bakışlı, güzel kalpli hayvanlar boy göstermeye devam etsin. Onları koruyalım, sağlıklarıyla ilgilenelim, besleyelim, kısırlaştırarak sayılarının artmasını engelleyelim; herhangi bir nedenle saldırgan davranışta bulunanlar olursa onları izole ederek rehabilite etmeye çalışalım. Onlardan öğrenecek çok şeyimiz var.
Bırakalım sokaklarımız başıboş köpeklerin, kedilerin, kuşların, otların evleri olsun. Belki onlara bakarak köle ruhlarımıza bir derman, rayından çıkmış toplumsal huzurumuza bir çözüm buluruz. Belki onlara bakarak nefreti değil sevgiyi, şiddeti değil hoşgörüyü, ölümü değil yaşamı yüceltmenin yollarını öğreniriz. Belki onlara bakarak, sırf bu dünyaya insan olarak geldik diye kendimiz gibi olmayanlar hakkında bu kadar keskin ve zalimce sözler etme hakkımız olmadığını anlar, bizim olduğu gibi onların da haklarının olduğunun farkına varır ve böylelikle gerçekten ‘medeni’ insanlar olabiliriz.
*
[1] Bu yazıyı 1 Ocak 2022 tarihinde yayımlanan “Öldürttüğümüz hayvan dostlarımız biz insanları bağışlayınız-1” başlıklı yazının devamı olarak okumanızı tavsiye ederim. O yazıdaki düşünce ve önerilerimi burada tekrarlamayacağım. Yazıya şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
[2] Gerçekten köpeklerden korkarak sokaklarda köpek istemeyenler vardır elbet. Ama benim sözüm köpeklere ‘ev-barınak (barınak da ölüm demek)-ölüm’ üçgeninden başka şans tanımayanlara. Ben büyük çoğunluğun bu kişilerden oluştuğunu ve en çok bu kişilerin sesinin çıktığını düşünüyorum.
[3] Sayın Tuğba Altıntop’a geçmiş olsun dileklerimi ve yaşadığı talihsiz olaydan sonra sergilemiş olduğu olgun ve sevgi dolu tavrı nedeniyle de minnet duygularımı iletiyorum.
[4] https://www.caninejournal.com/dog-bite-statistics/
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…