İklim Krizi

Bahsedilmeyen Kıyamet: İklim Değişikliği – Kamil Çöllü

0

Son bir haftadır televizyon kanallarında, gazetelerde ve sosyal medya ağlarında hep aynı konu vardı: 21 Aralık Kıyameti! Malum, genel olarak insanlık kıyamet senaryolarına pek bir meraklıdır, öyle ki sinema sektöründe bile kıyamet filmleri genelde kapalı gişe oynayıp ciddi gelir elde ederler.

Aslında, kıyamet senaryolarına insanların bu kadar meraklı olmalarında herhangi bir sorun yok. Ancak, insanların bilimsel kanıtları olmayan bu kıyamet senaryolarını bu kadar ciddiye almalarına karşın, bilim insanlarının üzerinde durduğu ve gelecekte gerçekten kıyamet senaryolarını aratmayacak olayların yaşanmasına neden olacak bulguları görmezden gelmeleri ya da görmek istememeleri önemli bir sorundur.

Bu açıdan baktığımızda, Mayaların 21 Aralık kıyametinden daha ciddi bir kıyamet senaryosu var elimizde. Bilim insanlarının özellikle son 20 yıldır üzerinde yoğun bir şekilde çalışıp insanların bu konuda bilinçlenmelerini sağlamaya çalıştığı kıyamet senaryosu: İklim Değişikliği.

Öncelikle, “iklim değişikliği” hakkında biraz bilgi vermek gerekiyor. Aslında ne olmadığı konusunda demek daha doğru olur; çünkü “iklim değişikliği” demek “sadece havaların ısınması ve daha sıcak günlerin bizleri beklediği; yani kışları da artık bahar havasında geçireceğiz” demek değildir. Dünyamızın ortalama sıcaklığı artarken, bazı bölgelerin normalden daha sıcak günler geçirdiği gibi, diğer bölgelerin de daha soğuk günler geçirdiğini unutmamak gerekir. Örnek verecek olursak, yaz aylarında yaşanan çok sıcak günlerin sayısı 3 ay içerisinde 10 gün idiyse, “iklim değişikliği” nedeniyle bu günlerin sayısı 20’ye veya daha fazla bir sayıya yükselmektedir.

Aynı şekilde, kış aylarında yaşanılan çok soğuk günlerin sayısı da ne yazık ki bu şekilde artmaktadır. İşte buradan da görülebileceği gibi “iklim değişikliği” demek, sadece sıcak günlerin sayısının artması demek değildir. Sıcak günlerin sayısının artışının yanında “iklim değişikliği”, dünyamız üzerindeki uç nokta olayları olarak tabir edilen ve bundan önce daha az sayıda görülen ya da hiç görülmeyen olayların sayısının artmasında da rol oynamaktadır.

Diğer ülkelerden örnek verecek olursak, Amerika kıtasını vuran kasırgaların (Sandy, El-Nino gibi) sayısındaki artış da “iklim değişikliği” nedeniyle bu uç nokta olaylarının artmasından kaynaklanmaktadır. Ülkemiz için örnek vermek gerekirse, sel görülmeyen bölgelerimizin daha çok sel olayları ile karşı karşıya kalmasıdır.

Diyebilirsiniz ki kıyamet bunun neresinde? Bu yazmış olduğum olayların sayısındaki artışı tetikleyen sıcaklık artışının 2 Co nin altında olduğunu unutmamak gerekir. Asıl kıyameti andıracak olaylar, dünyamızın ortalama sıcaklığının 2 Co ve üzerinde bir artış gösterdiğinde yaşanacaktır. İşte, bilim insanlarınca kanaat getirilen kıyamet senaryoları bu artıştan sonra başlayacak ve geri dönüşü olmayan bir yola girilmiş olunacaktır.

Şimdi de biraz bu kıyamet senaryolarından bahsedelim. Şüphesiz ilk akla gelen senaryo, sıcaklıkların artışı sonucu yüksek sıcaklıktan ötürü, özellikle yaşlılarda görülen nefes darlığı ve diğer sağlık sorunlarına bağlı ölümlerde ciddi artış olacağıdır (günümüzde de görülmektedir; fakat ortalama sıcaklık artışı 2 Co yi geçtikten sonra ölüm sayısı daha çok artacaktır). Aynı şekilde düşük sıcaklıklardan ötürü de soğuktan donarak ölümler artacaktır. Bunun yanı sıra, buzulların erimesi sonucu deniz seviyesindeki artış en ciddi sorunlarımızdan ve en ürkütücü senaryolarımızdan biri olacaktır.

Geçen yazımda da bahsetmiş olduğum gibi sadece Antarktika’nın doğu bölümünün erimesi bile deniz seviyesinde en az 50 metre yükselmeye sebep olacaktır. Basitçe, ada ülkelerinin birçoğu sular altında kalacak ve ilk etapta milyonlarca insan ya ölecek ya da göç etmek zorunda kalacaktır ki bu da, başka bir sorunu doğurmuş olacaktır. Aynı zamanda bu yükselme ile birçok kıyı şehrinin sınırları yeniden çizilecektir.

Ülkemizde vereceği hasara bakacak olursak, Karadeniz sahil yolu, bu yükselmenin ardından ya tamamen sular altında kalmış olacak ya da çok fazla hasar görmüş olacaktır. Ayrıca, ülkemizin verimli kıyı şeridi toprakları da bu artışın ardından verimliliğini büyük ölçüde yitirecektir. Bu da, bir tarım ülkesi olan Türkiyemizin ekonomisinin doğrudan etkileneceği anlamına gelmektedir.

Üretimin düşmesi ile besin kaynaklarının azalması da ayrı bir korku senaryosu olacaktır. Tabi buna ek olarak ve özellikle uç noktalardaki olaylara örnek verdiğim sellerin görülme sıklığındaki artış da besin kaynaklarımıza ciddi hasar verecektir. Her ne kadar tarım ülkesi olduğumuzu iddia ettiğimiz şu günlerde, birçok besin ürününü dış ülkelerden temin ettiğimizi düşünecek olursak ve dünyanın her yerinin bu duruma düştüğünü varsayarsak, böyle günlerde dış ülkelerden bile besin maddelerini satın alamayacağımız ve bu konuda ciddi sıkıntı çekeceğimiz aşikârdır.

Ön görülen sıkıntılardan en önemlisi ise dünyanın su sıkıntısı çekecek olmasıdır. Buna birçok değişken etki edecek olsa da sıcaklıkların artması ile içilebilir su kaynaklarının daha çabuk buharlaşması ve bunların yenilenmesini sağlayan normal yağışların yerini sellere bırakması en önemli etkenler olacaktır. Bu döngü ile içilebilir suyumuz hem daha çabuk bitecek hem de yerine yenisinin gelmesi daha uzun zaman alacaktır. Bu sorunun dünyanın en önemli sorunu olmasının sebebi ise, dünyayı su savaşlarına itebilecek olmasıdır.

Hangi açıdan bakacak olursanız olun, dünyamızın en önemli sorunu “iklim değişikliği”dir. Uzun vadede olabilecek olanları düşündüğümüzde, mesela suların yükselmesi sonucu milyonların göç etmesi ile yaşanabilecek kaosu ve su savaşlarının çıkabilecek olması durumu, aslında diğer kıyamet senaryolarından daha elle tutulur ve öngörülebilinir bir kıyamet senaryosudur.

 

Kamil Çöllü

Boğaziçi Üniversitesi
İklim Değişikliği Çalışma Grubu

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.