Editörün SeçtikleriEkolojiİklim KriziManşet

Babacan’dan DEVA’nın iklim hedefi: Kömürden kademeli çıkış ve karbon fiyatlamasıyla hedef, 2050’de net sıfır emisyon

0

Bolu’nun Mudurnu ilçe merkezine yaklaşık 2 km. uzaklıktaki, Gürçam Köyü yakınlarındayız. Ankara’daki Beysukent Koleji’nin sahibi Tolga Demir’in ormanlık alanın içine kurduğu Anakamp’ta. Çocuklar ve gençler için doğa içinde ve “doğadan öğrenecekleri” bir eğitim kampı olması amacıyla kurulan tesis, şimdilerde yeni eklentilerle büyüyerek herkese açılmış. Demir’den ormanlık alanın içindeki başka, büyücek bir alanın da çadırlı kamp yapılmak üzere satın alındığını  öğreneceğiz, daha sonra. Ama oraya daha var.

Buraya, Demokrasi ve Atılım Partisi’nin (DEVA) Çevre ve İklim Değişikliği Eylem Planı’nın, Genel Başkan Ali Babacan, Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı Evrim Rızvanoğlu başta olmak üzere partililer ve ekiplerinin katılımıyla yapacakları “lansman”ı izlemek üzere geldik. “Çevre eylem planımızı konuya uygun, güzel bir çevrede duyurmak istedik” diyorlar, yer seçimini açıklarken.

Etkinlikler, eşi Ülkü Zeynep Babacan’la birlikte etkinliğe katılan Ali Babacan’ın tesise varması ve üzerinde “Nesiller arası adalet için” yazan tişörtlerini ve spor ayakkabılarını  giyerek ekiplerine katılmasıyla başlıyor. Bu, Babacan’ın çevre ve iklim konusunda en çok kullandığı slogan.

İlk sözler, partinin iklim ve çevre politikalarını üreten ekibin. Hazırlanan küçük platforma çıkarak, hayvan hakları, iklim değişikliği, nükleer enerji, temiz bir çevre ve havayla ilgili çalışmalarının arka planını anlatıyor, çevrelerini saran çoğu genç katılımcıların sorularını yanıtlıyorlar. Genç grup halinden memnun görünüyor, heyecanları da birbirlerine ve liderlerine bulaşıyor gibi. Bunu da birbirlerini ve çoğu kendi yaşlarındaki “uzmanları” sık sık alkışlayarak gösteriyorlar. Onarıcı tarım ve organik tarıma nasıl yönelineceği, atık politikaları gibi zorlu sorular, etkinliğin “eğlenceli” ortamında havada kalsa da dikkatler liderin beklenen konuşmasında olduğu için çok aldıran yok gibi.

‘Yeşil çizgiler’

Sıra nihayet Babacan’da. Partisinin Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanlığı’nca hazırlanan iklim ve çevre politikalarını açıklamak için hazırlanan ikinci ve daha büyük bir platforma, ekibiyle birlikte çıkıyor DEVA lideri. “Bizim yeşil çizgilerimiz var” diye başlıyor konuşmasına: “ Çevre ve İklim Değişikliği Eylem Planımızda yeşil çizgilerimizin hatlarını belirgin bir biçimde ortaya koyuyoruz. Eylem planımız; çağımızın en büyük küresel krizine, yani iklim krizine karşı ülkemize bir yön kazandırma çabası. Hepimiz için bir yaşam ve gezegen savunması.”

En önemli vaatleri ise 2050’de net sıfır emisyon. Bunun için de kömürden kademeli çıkış ve karbon fiyatlamasını öncelediklerini anlatıyor.

Net sıfır tarihi, COP26’nın hemen öncesinde, Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı imzalamasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2053 olarak açıklanmıştı.

İlgili haber: Erdoğan: Türkiye iklim politikasında orta yolu benimseyecek

Ancak anlaşma gereği geliştirilmesi gereken politikalar ve uygulamalar konusunda ne Erdoğan ne de ilgili bakanlıklardan herhangi bir açıklama henüz yapılmadı. Bunun yerine yeni kömürlü termik santrallerin yapımına devam edilmesi planlanıyor,  sektörlerin ve konutların kömür ve doğalgaz kullanımında artış görülüyor, nükleer enerji ısrarı ise sürüyor. Hedefe nasıl ulaşılacağı sorusu ise  geçen aylarda gerçekleştirilen İklim Şurası’nın yarattığı hayal kırıklığının gölgesi altında.

İlgili haber: İklim Şurası hayal kırıklığıyla sona erdi: Katılımcılık sağlanamadı, fosil yakıta devam

İlgili haber: İklim Şurası Politika Tavsiye Kararları’na şerh: Neden hayır oyu verdim?

İlgili haber: İklim Şurası’ndan GDO çıktı, Yeşiller’den açıklama: Temiz ve sağlıklı gıda istiyoruz

Kömürden çıkış: İrade var, tarih belirsiz

Babacan ise partisinin 2050 net sıfır emisyon hedefinin “iddialı” olduğu belirtiyor. Açıklanan hedef,  özellikle altılı masadaki partnerleri; CHP ve İYİ Parti’nin iklim projeksiyonlarıyla uyumlu, ancak ortakların projeksiyonları biraz daha ayrıntılı:  İYİ Parti’nin iklim hedefi, 2035’te elektrik üretimini, 2050’de ise ülkeyi net sıfır karbonlu hale getirmek. Bu da 2035’te kömürlü termik santrallere veda anlamına geliyor. CHP ise sera gazı azaltım hedefini ilk etapta, 2023 için öngörülen salım seviyesinden yüzde 30’luk bir azaltım ve sonraki 10 yılda salım seviyelerinde artış olmayan bir hedefi önüne koymuş durumda.

Kömürden çıkış ve beraberinde nükleer enerji konusu; gazetecilerle yenilen akşam yemeğinin de konusu. Hem Babacan, hem Evrim Rızvanoğlu eylem planının bitmiş ve değişmez bir metin olmadığını, tartışmaya ve önerilere açık olduğunu sık sık ve vurgulayarak belirttiklerinden, önümüzdeki dönemde hedef revizyonu ve özellikle kömürden çıkış tarihi ve termik santrallerin akıbetleriyle –eylem planında termik santrallerle ilgili mümkünse rehabilitasyon ve rehabilite edilemeyenlerin kapatılması; denetimlerin sıklaştırılması bulunuyor- ilgili daha net tarihler vermeleri beklenebilir.

Zira her ikisi de 2050 hedeflerinin, hem ortaklaşa davrandıkları partilerin hem de uzmanların da belirttiği üzere 2030 ila 2040’da kömürden çıkış olmadan gerçekleşmeyeceğinin farkında.

Babacan şunları söylüyor: Eylem planında, son noktayı koymadan önce en çok bu konuda çalıştık. Açıkladığımız 2050’de net sıfır, çok önemli bir hedef ve buna ulaşmak için bir noktada kömürden çıkmamız gerekiyor. Bu tarihin 2030-2035 veya 2040 mı olabileceği konusunda henüz parti içinde somut teknik bir çalışma yapmadık. Bunun için biraz da devlet tarafındaki kapasiteyi kullanmamız gerekiyor. Eylem planımızda 2050 hedefini sabit tutacak şekilde biraz açıkta bıraktık, çünkü bir tarih verdiğimizde, günü geldiğinde onu hayata geçireceğimizden emin olmak isteriz. ”

Kömürden çıkışın altyapısını oluşturmak, karbon yakalama teknolojilerindeki ilerlemeleri takip edip ne kadar bir fark yaratacağını görmek istediklerini anlatan Ali Babacan,  eğer bu teknolojiler umulanı vermezse kömürden çıkış tarihi için ellerini çabuk tutarak tarihi öne çekmeleri gerekeceğini belirtiyor:

“Kömürden çıkış irademiz net, şu anda tarih verememizin nedeni ise biraz daha titiz çalışma yapmak istememiz.”

Nükleer enerji ve Akkuyu NGS

Masada gündeme gelen bir diğer konu olan nükleer enerji ve nükleer santraller. Japonya’daki Fukuşima felaketinden sonra nükleerle ilgili politikaların gözden geçirildiğini belirten Babacan, deprem ve santral bölgesine gittiğini ve nükleer enerjiyle ilgili uzun vadeli risklerin çok yüksek olduğunu bizzat gördüğünü anlatıyor; kullanılmış yakıt çubuklarının ne yapılacağıyla ilgili bir çözüm de bulunamadığına dikkat çekiyor. Nükleer enerji üretmenin öngörülemeyen riskleri olmasına rağmen, Avrupa’da nükleer enerjiye dönük eğilimlerin güçlendiğini de hatırlatmayı ihmal etmiyor. Doğal gaza bağlı olmanın getirdiği risklerin ulusal güvenlik riskleri nedeniyle nükleer enerjiye döndüklerini belirten Babacan şunları söylüyor:

“Bu çok hassas bir konu. Rusya’ya doğal gaz açısından zaten bağımlıydık, şimdi bir de nükleer teknoloji açısından bağımlı hale geldik. Bu,  doğru değil. Her ne kadar Akkuyu Nükleer Santrali sözleşmesinde yakıt çubuklarının bir şekilde Rusya’ya götürüleceği sözleşmede yer aldıysa da bizim içimiz rahat değil. Çünkü bu anlaşmalar çok şeffaf bir şekilde olmuyor. Rusya zaten şeffaf değil, bizim taraf da şeffaf olmayınca her şeyden şüpheleniyoruz.”

Sözleşme yapıldıktan, iş bittikten sonra Rus şirketine 27 milyar dolar daha avantaj sağladıklarını kaydeden DEVA lideri, “Bunlar hep dar çıkar çevrelerine yönelik uygulamalar, altından hep belli şirketler çıkıyor. Savunma sanayii konusunda bile böyle” diyor.

‘Asıl hedef yenilenebilir enerji olmalı’

Ali Babacan nükleer enerji konusunda teknolojinin ilerlediğini, bu nedenle de bağımsız değerlendirmelere çok ihtiyaç olduğunu anlatıyor; bunun da siyasi değil, teknik bir karar olması gerektiği kanısında:

“Nükleer santral radyasyon riski ya da atık konusunu dışarıda tuttuğunuzda temiz enerji aslında. Santrale gelince, başlamış, devam eden, sözleşmeleri yapılmış bir proje. Biz bunun her yönüyle çok katı denetimini yapmak zorunayız. Bunu da bağımsız bilim insanları heyeti eliyle yapılması gerekiyor. Enerji üretiminde baz enerji denilen bir ihtiyaç vardır, yani ne olursa olsun enerji üretimi ve tedarikinin sürekliliğini, sürdürülebilirliğini sağlamanız gerekir. O baz enerjiyi oluşturmada nükleer enerjiden elde edilen elektrik önemli bir kalemi oluşturuyor. Bu yüzden biz projelere kategorik olarak evet ya da hayır demektense, proje proje ele alıp hangi ülkeyle neyi, nasıl yapabiliriz, teker teker bakmayı önemli görüyoruz.”

Akkuyu NGS inşaatı başladığında, nükleer enerjinin önemli avantajlarından birinin;  bir kez yatırım yaptıktan sonra rayiç fiyattan daha ucuza elektrik üretilebildiği için maliyet olduğunu, ancak şu anda rüzgar ve güneş enerjisinin maliyetinin, yenilebilir enerji alanındaki çalışmalarla çok düştüğüne dikkat çeken Babacan, “ Bu durumda karar vermek ve yapımı 10 sene süren ve riskleri olan bir işe girmek ne kadar doğru ne kadar yanlış değerlendirmesi pek kolay ve siyah beyaz kadar net bir durum değil. Ama ne olursa olsun yenilenebilir enerjinin önünü açık tutmak lazım” diye konuşuyor:

“2013’ de Al Gore’un sunuşunda duymuştum. Güneşten dünyaya bir saatte ulaşan enerji, dünyanın bir yıllık ihtiyacını karşılıyor. Demek ki çözümü başka yerlerde aramak gerekiyor.  Bizim için öncelik her zaman rüzgar, güneş ve sudan yana. Ancak sudan enerji elde edeceğiz derken de tabiatın doğal dengesini bozmamak gerekir. Azıcık elektrik üreteceğiz diye, akan here suya kurulu küçük HES’ler marifetiyle Doğu Karadeniz’i mahvettiler. Bunları hep belli bir denge içinde ama en önemlisi istişareyle götürmek gerekiyor. “

‘Türkiye nükleer teknolojiye sahip olmalı’

Ali Babacan, bütün kuşku ve soru işaretlerine karşın Türkiye’nin nükleer teknolojiye sahip olması gerektiği görüşünde. Nükleer bilgiye hakim olmak ve nükleer teknoloji sahibi olmak , ona göre ülkeler arasında çok önemli bir stratejik üstünlük kaynağı: “Şu anda dünyada 10 civarında ülke bu teknolojiye sahip. Bu ülkelerin sözünün gücü ve caydırıcılık kapasitesi, çok kritik dönemlerde önemli ölçüde belirleyici oluyor. Bu nedenle de biz uzun vadede Türkiye’nin nükleer teknolojiye sahip olması, bu bilgiye sahip olması gerektiğini düşünüyoruz. O ligin dışında kalmak, ülkemiz açısından iyi bir durum olmaz.”

Evrim Rızvanoğlu.

Yeşil ekonomiye geçiş programı

Babacan’ın gündüz konuşmasına dönecek olursak, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı uygulamak için “Yeşil Ekonomiye Geçiş Programı”ni hazırlayıp yürürlüğe koyacaklarını belirterek, iklim krizi ile mücadelede karbon fiyatlaması sistemi kuracaklarını, AB’ye karbon sınır vergisi ödemek yerine karbon salımı için yapılacak vergi ödemelerinin ülke içinde kalmasını sağlayacaklarını anlatıyor. “Temiz enerji alanında bir piyasa oluşturmak önceliğimiz olacak. Yenilenebilir enerji alanında doğrudan yatırım yapan şirketlere verilen desteklerin güçlü bir şekilde devamı gerekecek” diyor.

DEVA Partisi, iklim teknolojilerine destek ve teşvik vermeyi de hedefliyor: “Yapacağımız yeniliklerden bir tanesi de iklim teknolojilerine teşvik vermek olacak. Karbon yakalama, kullanma, depolama, enerji depolama gibi iklim teknolojilerine yatırım yapan ve bu teknolojileri kullanan firmalar teşvik vereceğiz. Net sıfır emisyon hedefimiz ile kahverengi ekonomiden yeşil ekonomiye geçiş politikamızda, insana yakışır iş prensibimize uyumlu yeşil istihdam alanları sağlayacağız. DEVA Partisi iktidarında, rüzgâr paneli ve güneş paneli teknisyeni, enerji verimliliği uzmanlığı, yeşil girişimci gibi yeni meslekler ve çalışma sahaları gelişecek.”

Evrim Rızvanoğlu ise planın ayrıntılarını görüntüler eşliğinde ayrıntılandırıyor: Türkiye’nin dünyanın plastik atık çöplüğü olmasının önüne geçeceklerini, tüm atıkları üretime kazandıracaklarını, kuraklıkla etkin şekilde mücadele edeceklerini, suyu havza bazında yöneteceklerini ve bisikletli yaşama geçileceğini söylüyor.

İlk 90 ve 360 gün hedefleri

İktidara gelmeleri halinde yönetimin ilk 90 ve 360 gününde hedefledikleri çevre iklim uygulamaları da şöyle:

360 gün içinde;

  • Mevcut termik santralleri ileri teknoloji yatırımlarla rehabilite etmek ve rehabilite edilemeyen santrallerin faaliyetlerini durdurmak,
  • İklim Kanunu’nun çıkarılması,
  • Su Kanunu’nun çıkarılması,
  • Uzmanlaşmış yargıçların yer alacağı çevre mahkemelerinin kurulması,
  • Havzalara yeni deşarj standartları getirilmesi,
  • Orta ve büyük ölçekli üretim tesislerinde sürekli emisyon ölçümünü şeffaf hale getirmek,
  • İçilebilir musluk suyuna erişim,
  • Mega projelere başlamadan önce paydaş ve kamuoyu görüşlerinin etkin biçimde alınması,
  • Kamu kurumlarında elektrikli araçlara geçilmesi, orta ve uzun vadede tüm ülkede elektrikli araca geçiş için teşviklerin sağlanması,
  • Karbon fiyatlaması sistemi kuruluşu,
  • İklim kanunu çıkartılması ve Maden Kanunu’nun çevreye uygun biçimde yeniden düzenlenmesi,
  • Tüm illere hava kalitesi izleme sistemi kurulması,
  • Bisikletli yaşama geçiş projesi,
  • Yağmur suyu ve kanalizasyon hatlarının ayrılması,
  • Doğa ve çevre bilinci dersinin zorunlu hale getirilmesi,
  • Sokakta yaşayan hayvanlar için kısırlaştırma seferberliği, hayvan yaşam alanlarının artırılması,
  • Hayvanları Koruma Kanunu’nun revize edilmesi, Torosların tamamını hayvan türlerinin korunduğu Milli Park’a dönüştürülmesi,
  • “Orman vasfını yitirme” uygulamasına son verilerek, ormansızlaşan tüm alanların tekrar ormana çevrilmesi,
  • Karbon yutak alanlarının genişletilmesi, kentlerde endemik, botanik bitki parklarının sayısının artırılması,
  • Yeşil vergileme uygulamalarının hayata geçirilmesi,
  • Ekolojik organize sanayi bölgelerinin kurulması,
  • Tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması,
  • Atık suların arıtılması ve yağmur hasadı altyapısının geliştirilmesi

90 günlük hedefler arasında dikkat çekenler ise şu şekilde:

  • Kalıcı yaz saati uygulamasını kaldırmak,
  • Paris İklim Anlaşması hedef ve gereklerinin yerine getirilmesi,
  • İklim Özel Elçisi atanması,
  • Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın bölünmesi, Şehircilik için ayrı bir bakanlık kurulması,
  • Evsel katı atıkların kaynağında ayrıştırılmasının sağlanması, toplama ve işleme tesislerinin sayısının artırılması.

Altılı masanın gündeminde yok

Babacan, sorumuz üzerine aylardır görüşmelerini sürdüren, CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrat Parti ve kendilerinden oluşan “altılı masa”da, çevre, iklim ve enerji konularının hiç gündeme gelmediğini anlatıyor:

“Evsahipliğini yaptığımız son toplantıda, diğer partilere  üzerinde ortaklaşa çalışmak için, aralarında çevre, enerji, eğitim, sağlık gibi pek çok konunun bulunduğu 30 madde önerdik. Ancak bugüne dek bu konularda ortak çalışma kararı alınamadı. Seçim tarihi yaklaştıkça bu konular gündeme gelecektir. Ortak Cumhurbaşkanı adayını belirlediğimiz anda, bu adaya tıpkı sizin bize sorduğunuz gibi her konuda soru sorulacak. Adayımız ‘ben bilmem, partililer bilir’ mi diyecek? Ben bilmem diyen adaya, vatandaş oy verir mi? Varılan mutabakatın dışında, kendi kişisel görüşlerine göre konuşması da olmaz. Bu nedenle aday belirlenir belirlenmez, onunla hemen beraber çalışmaya başlamamız gerekecek.”

Partisinin eylül ekim aylarında hemen tüm politik ilkeleri ve söylemlerini hazır hale getireceklerini belirten DEVA Genel Başkanı, “Diğer partilerin de hazır olması gerekiyor” diyor.

Ali Babacan deneyimli bir siyasetçi. Ortak aday çıkmadığı takdirde, partisinin Cumhurbaşkanı adayı olacağını açıklamasına rağmen, tek başına iktidar hedefinin hiç bir parti için gerçekçi olmadığının farkında. Partisinin hazırladığı eylem planları ise henüz ortaklarının gündeminde değil. Hazırlanan Çevre ve İklim Değişikliği Eylem Planı, tartışmalı yanlarına rağmen, genel hatlarıyla kendilerini bağlayan ileri bir adım olsa da farklı çıkar grupları ve lobilerin yönlendirmeleri ve özellikle de sektörel baskılara  açık ortaklarıyla nereye kadar ortaklaşılacağı soru işareti. Özellikle de İstanbul Sözleşmesi gibi bir örnek ortada dururken. Umalım ki, bir mutabakat metni söz konusu olduğunda, “Biz istedik ama uzlaşma sağlayamadık” denilmez.

Notlar

  • 1.5 günlük etkinlikte en dikkat çeken, kadın ve genç gruplarının ağırlığıydı. Çok sayıda partili ve gönüllünün çabalarını gördüğümüzde, iktidarını kadın ve genç örgütlenmelerinin büyük çabasına borçlu olan AKP’nin, milletvekilleri ve karar alıcı pozisyonlar söz konusu olduğunda nasıl bir “erkek partisi” haline geldiği aklımıza geldi. DEVA Partisi’nin aynı yolda gitmemesini, bunca işi kotaran kadın ve gençlerin, seçimlerde uygun yerlerde aday gösterilmesini ve partinin karar alıcı mevkilerinde yer almalarının sağlanmasını dileyelim.
  • – Verilen aralardan birinde konuştuğumuz Düzceli 17 yaşındaki Emir, DEVA Partisi’nde gönüllü olmasının nedenlerini şöyle anlattı: “Babacan ‘teknokrat ‘biri. Sakin, uzlaşmacı. Kavga ve gürültü istemiyoruz artık”. AKP’li ailesi ve çevresinin kendisine tepki duymasına rağmen, DEVA’da bulunmak istediğini anlatan Emir, “Taşrayı İstanbul’la karıştırmamak gerek, İstanbul’da esen rüzgar, Düzce’de duruyor” dedi,
  • Çevre ve İklim değişikliği eylem planı, DEVA Partisi’nin dokuzuncu eylem planı. Bundan önce, ekonomi, tarım, yarına atılım, demokrasiye geçiş, sosyal atılım, afet eylem, KHK mağduriyetleri, sosyal politikalar başlıklı sekiz eylem planı daha açıklandı. Bundan sonra da yeni eylem planlarını açıklanacak.
  • Etkinliği ikinci gününde, sabahtan ormanlık alanın içinde toplu bir yürüyüş yapıldı. Yürüyenlerden iki genç aralarında konuşurken, biri diğerine şunları anlatıyordu: “Beni de arıyor anket şirketleri. Kime oy vereceğimi söylemiyorum, bazen yanlış yanıtlar veriyorum.” Telefonla anket yapan şirketlerin dikkatine…
  • Zengin Bolu ormanlarının Gürçam kısmına düşenlere ilişkin gözlemimiz ise ormanın “aşırı” seyrekleştiği yönünde. Kampın sahibi Tolga Demir, kerestenin aşırı fiyatlanması nedeniyle ağaç kesimlerinin eskiye nazaran daha yoğun yapıldığını, “dışarıdan” ihaleye girenlerin yöre halkı gibi ormana özen göstermediğini anlattı. Ormanlık alanda sık sık çok sayıda kerestenin yığıldığı alanlar ve büyük boşluklara rastladık. Ormanın ortasında “arsa sahibi” biri, alanı Demir’e satmış, o da oraya çadırlı kamping yapmaya karar vermiş.

You may also like

Comments

Comments are closed.