Hafta SonuManşet

Ardıç ağacı ile Zeytin ağacı

0
Ardıç ağacı ve Ardıç kuşu

Bir varmış bir yokmuş. Muhteşem Ege Denizi’nin kayalıklarında mis kokulu bir ağaçcık yaşarmış. Kalender meşrep bişeymiş, bol suymuş, kayalıkmış, toprakmış, şöyle kil, böyle humusmuş aramazmış. Denizden esen rüzgara, parlayan güneşe, yaz gecelerinde pürüzsüz gökyüzündeki yıldızlara kendini özgürce bırakması yetermiş.

Ardıç ağacı ve Ardıç kuşu

Ardıç” mış ağacın adı. Bir de can dostu varmış ağacın, bir kuşmuş bu dost, kuşun adı da kendisininki gibi “ardıç” mış. Ağacın başka dostları da varmış varmasına da,  kuşun yeri ayrı imiş. Ardıç ağacı, ardıç kuşu olmadan varlığını sürdüremezmiş, öyle bağlılarmış birbirlerine. Kuş ağaca konar, ağaç kuşa leziz tohumlarını ikram edermiş. Kuş da onun bu tohumlarını öğütür, öte diyarlara taşır, dışkısıyla birlikte başka topraklara bırakır ve ağacın çocuklarının dünyaya gelmesine yardım edermiş. Kuş olmasa ağacın tohumlarının kabuğu çatlamaz, ağaç olmasa kuş doymazmış. Böylece yaşar giderlermiş birlikte.

Bir gün büyük bir tufan kopmuş. Uzaklarda, Ağrı Dağı’nda Hazreti Nuh Peygamber’in gemisi olmasa Dünya’da insan, hayvan namına bir şey kalmayacakmış. Ardıç ağacı, ardıç kuşunun geleceği günü sabırla beklemiş. Gözünü uzaklara dikmiş ve dostundan ümidi kesmemiş bir an bile. Bir gün uzaktan bir kanat çırpışının sesi gelmiş kulağına, sevinçle dönüp bakmış, bu bir güvercinmiş. Güvercin, ardıç ağacına merak etmemesini, arkadaşının ona kavuşacağını söylemiş ve az ötedeki zeytin ağacının dalına konmuş, soluklanmış.  Biraz hayal kırıklığına uğrasa da dostundan gelen haberle ardıçın içi rahatlamış. Zeytin, gümüşi yapraklarıyla beyaz güvercine dalından ikram etmiş. Ege ardıcıyla, zeytiniyle böyle cömertmiş işte. Zeytin dalını kapan güvercin soluklandıktan sonra dönüp, tufanın sona erdiğini muştulamış gemidekilere. Ardıçla zeytin, kuşların yolunu birlikte gözlemişler, tasalarına, heyecanlarına, sevinçlerine ortak olmuşlar birbirlerinin. Ne yaşarlarsa yaşasınlar hep vakarla karşılayarak …

Güvercin

Birlikte köklerini saldıkları bu topraklarda neler görmüşler neler…

Yüzlerce yıl, ne bebelerin doğup büyüdüğüne, yaşlandıklarına ve onların torunlarının torunlarının da yaşayıp öldüğüne tanıklık etmişler. Kadim dostları çınar da tüm haşmetiyle uzaktan yapraklarını hışırdatırmış ardıçla zeytin ağacına. Denizin yosunu tuzuna, tuz yeline karışır, yelden yapraklara, yapraklardan da tekrar denize ulaşırmış. Gündüz güneşin ışıkları pırıldatırmış denizi, gece olunca ayın ışıkları balıkların pullarına, balıkların pulları da denize göz kırparmış,

Yüzyıllar içinde  insanlar değiştikçe değişmiş, kılık kıyafetleri mesela, konuştukları diller, yaptıkları evler, yaşam biçimleri…

Zaman zaman ağaçlar da, mesela bademler de bitmiş yanıbaşlarında, limonlar, zakkumlar da. Onlar bile kuruyup gitmişler de ardıça, zeytine ve çınara bir şey olmamış, onlar aynı vakarla zamana tanıklık etmeye, doğanın çocuklarını beslemeye, şifa dağıtmaya, gölgeleriyle serinletmeye devam etmişler. İki şey hiç ama hiç değişmemiş yalnız: İnsanların açgözlülükleri ve kibirleri. Kendi aralarında konuşurlarmış insanlar, doğanın hakimi olduklarını, her şeye hükmedebileceklerini sanırlarmış. Ardıç, zeytin ve çınar buna güler geçer ve sessizliklerini bozmazlarmış; insanların kısacık ömürleri karşısında duydukları hüznün, daha çok şeye sahip olduklarında dağılacağını sandıklarını bilir, onların bu çaresiz hallerini, yüzyıllar boyu aynı denize, aynı gökyüzüne ve aynı güneşe bakarak buldukları huzurla katmerlenen ağırbaşlılıklarıyla, merhametle sineye çekerlermiş . Yapraklarına tırmanan börtü böcekle, dallarına konan kuşlarla ve birbirleriyle barışık yaşayıp gidermiş bu üç dost.

Zeytin

Gelgelelim çınar ve ardıç bu aralar yeis içindelermiş. Kardeşleri zeytinin hayatı tehlikedeymiş. Taa uzaklardan gelen insanlar kadim dostlarını toprağından edecekler diye tasalanıyorlarmış. Zeytin mağrurmuş, içi kan ağlasa da sesini çıkarmıyormuş. Yüzyıllar boyunca yaşadığı topraklardan bir elektrikli testere ile değil, vadesi dolunca ayrılmak istiyormuş. Yüzyılların hatırası, zeytinlerinin ve yapraklarının şifası, parçası olduğu doğaanada sürsün ve bir de güvercinin kanadı kırık kalmasın istiyormuş. Sade kendisi için değil, doğanın tüm çocukları için istiyormuş bunu.

Kök salmak böyle bir şeymiş işte. Kök salmayı bilenler anlarmış ancak zeytinin sırrını.

 

Denel

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.