Editörün SeçtikleriLGBTİ+ManşetVideo

Ankara’da rengarenk bir hafıza turu: Homofobikleri Şems ile Mevlana’nın aşkı çarpsın

0
Fotoğraf: Cansu Acar

17 Mayıs Derneği 40+ Lubunya İnisiyatifi ile Onur Ayı kapsamında 10 ile 11 Haziran tarihlerinde, her bir sokağına queer anıların sindiği Ankara sokaklarını arşınladık.

Etkinlikte 1990’larda bir parkta sessizce dile getirilen arzulardan, hak ve özgürlük taleplerine; baskılara karşı üretilen çözümlerden, onur yürüyüşlerine kadar pek çok anı sokaklarda yeniden yürüdü.

Onlarca yıl önceden bugüne uzanan hikayeleriyle sokakları arşınlanan Ankara, adeta tüm eski, yitirilen ve mücadele vermiş ve halihazırda LGBTİ+ hakları için mücadele eden bambaşka jenerasyonların onur yürüyüşüne sahne oldu.

Ankara’da kuir olmak: Sokağın ruhu

“Sokağın ruhu neydi gerçekten? Orada örgütlenen, sokağa çıkan herkes her örgüt sadece hetero/cis örgütler miydi?” diye soran 17 Mayıs Derneği, lubunyalar için Güvenpark’ın, Konur’un, Karanfil’in Yüksel Caddesi’nin önemine işaret etti.

Yeşil Gazete olarak katıldığımız queer hafıza turunun başlangıç noktası için Madenci Anıtı’ndayız.

Hafıza turunun yerini bulabilmesi için sınırlı katılımın sağlandığı hafıza turunda bileklerde, çantalarda gökkuşağı görüyorsunuz. Olgunlar Sokak’ta Umut Güner, bir turist rehberi olarak ilk adımdan itibaren başlıyor anlatmaya. Her adıma bir anı, sokak ve mekan düşüyor.

Umut Güner, Kuir Hafıza Turu’nda Ankara’nın sokaklarındaki LGBTİ+ tarihini katılımcılara anlatıyor – Fotoğraf: Cansu Acar

Los Angeles’ın Planet’inden Ankara’nın Eylül’üne

Güner’in anlatımıyla geçmişe dönüyorsunuz, aksi halde gördüğünüz bugünün binalarının bir anlamı/rengi kalmıyor. Transların çalıştığı bir gece kulübü çıkıyor karşınıza, ardından lezbiyenlerin ilk kafesi beliriyor gözünüzün önünde.

“Ne günlerdi” deniyor: Eylül Cafe.

Eylül Cafe’nin hikayesi queer bir dizi olan The L Word’den geliyor. Eylül Cafe, Generation Q serisi ile daha sonra sürdürülen L Word’ün ilk serisi gibi geride kalmış ne yazık ki. Bir grup arkadaşın L Word’de LGBTİ+ arkadaşların mahalle barı/kafesi olan Planet’e özenmesi ve Türkiye’de, Ankara’da, neden olmasın diyerek yola çıktığı bir kafe Eylül Cafe. Ne yazık ki L Word karakteri Alice’in oluşturduğu gibi bir harita ortaya koyamadan kapanmış.

Ankara,

Umut Güner, Kuir Hafıza Turu’nda Ankara’nın sokaklarındaki LGBTİ+ tarihini katılımcılara anlatıyor – Fotoğraf: Cansu Acar

Bir başka sokağa giriyoruz. Kaos GL Derneği’nin eski kültür merkezinin bulunduğu bina önündeyiz. Binada envai çeşit tabela var, Kaos GL yok. Konur Sokak’taki ilk kültür merkezi ofisin satılması sonrası Selanik Caddesi’ne taşınıyor. Güner, Kültür Merkezi’ne merkezi bir noktada olduğu zamanlarda heteroseksüellerin de uğradığını anlatıyor. Katılımcılar griliğiyle ünlü Ankara’nın Kızılay sokaklarında anılarıyla, tarihleriyle ve kahkahalarıyla diğer insanların arasına karışıyor. Gökkuşağını andıran şemsiyeler arasında rengarenk anılar yadediliyor.

“Ah ah ne günlerdi” deniyor sonra;

“Fotoğraflar bile hala duruyor…”

İnsan Hakları Anıtı’nda sonlandırılmasıyla manidar bir final yapılan tur, iki gün boyunca farklı katılımcı gruplarıyla gerçekleştiriliyor.

Kuir Hafıza Turu katılımcıları İnsan Hakları Anıtı önünde, turdan bir hatıra fotoğrafı  – Fotoğraf: Cansu Acar

Kimse Gitmezdi: Onları Şems ve Mevlana’nın aşkı çarpsın

Hafıza etkinliklerinde ayrıca Aramızda Derneği’yle beraber 10 Haziran Cumartesi günü ‘Kimse Gitmezdi’ filminin gösterimi de yapılıyor.

Belgeselin üzerine Yasemin Özgün’ün moderatörlüğünde, psikolog Alp Kemaloğlu, filmin oyuncusu Yıldız Tar ve filmin yönetmeni Tuğba Baykal ile söyleşi gerçekleştiriliyor.

Onarım terapisine odaklanılan belgeselde, lubunyalardan, homoseksüelliği terapiyle onarılması gereken bir hastalıkmışçasına onardığını dile getiren, kendisini bu göreve atayan terapistlere kadar mikrofon uzatılıyor.

Yasemin Özgün’ün moderatörlüğünde, psikolog Alp Kemaloğlu, filmin oyuncusu Yıldız Tar ve filmin yönetmeni Tuğba Baykal ile söyleşi gerçekleştiriliyor.

Onarıma, soruna ve çözümlere dair terapistin yaptığı ve işaret ettiği noktalar trajikomik bulunuyor: İzleyicilerin söz konusu terapistin olduğu sekanslarda bol bol güldüğü görülüyor.

Lubunyaların bir tedaviye tabi tutulması gerektiğini, bunun anormal ve hastalıklı bir durum olduğunu ve terapi edilmesi gerektiğini eleştiren bir bakış açısıyla çekilmiş belgesel üzerine yapılan söyleşide onarım terapisinin hala devam ettiğine, psikolojik olarak kişinin üzerinde büyük ve olumsuz etkiler bıraktığına, umutvari bir noktadan yaklaşarak kişiyi dımdızlak ortada bıraktığına ve ayrıca büyük bir para tuzağı olduğuna dikkat çekiliyor.

Belgesel sonrası söyleşide, mikrofon Yıldız Tar’da – Fotoğraf: Cansu Acar

Onarım terapisinde insanlara eşcinselliğin tedavi edilerek kişilere mutluluk verileceğinin söylendiği belirtiliyor. ‘Hacı hoca‘ yerine onarım terapistlerine götürülen insanlar üzerinden, terapistlerin ailelerin borca girerek yatırdıkları paralar kazandığına işaret ediliyor.

Mikrofon belgesel yönetmeni Tuğba Baykal’da – Fotoğraf: Cansu Acar

Bazı çevrelerin LGBTİ+ olmanın hala bir hastalık olduğunu düşündüğünün ifade edildiği söyleşide, bu onarım terapisinin motivasyonunun eşcinselliğin bir sapkınlık olduğu, aileyi ortadan kaldıracak bir mevhum olduğu, gelecek neslin yok edileceği düşüncelerinden ve paradan geldiği belirtiliyor.

Belgeseli 30’un üzerinde katılımcı seyretti Fotoğraf: Cansu Acar

Ayrıca söyleşide ortak olarak yükselen kanılardan biri de LGBTİ+’lığın bir ideolojiye indirgendiği görüşü. Ek olarak söz konusu terapi, çok büyük bir rehabilitasyon çalışmasına ve ikna odalarına benzetiliyor.

Onarım terapisi yalnızca odalarla sınırlı kalan bir terapi de değil. Aynı zamanda bu konuda basılan onlarca kitabın olduğu ve başlıklarından bu konuya eğildiğinin dahi belli olmadığı için insanların bilinçsizce bu kitapları edindiği belirtiliyor.

Öte yandan bu terapilerde avcı mantığıyla ilerlemede bulunulduğu da dile getiriliyor. Eşcinsellerin bir av, kendisini bu onarıma atayan terapistlerin ise birer avcı olduğu terapilere karşı LGBTİ+’ların av olmaması için güçlendirme çalışmalarının yapılması gerektiği de öneriliyor.

Şerife Yurtseven intersekslerin karşılaştığı/maruz kaldığı sorunlar üzerine bilgilendirme yaparak sorusunu konuşmacılara iletiyor – Fotoğraf: Cansu Acar

Katılımcılardan söz alan Şerife Yurtseven ise başka bir soruna işaret ediyor. Yurtseven intersekslerde uygulanan onarımın 0-2 yaş aralığında gerçekleştirilen ameliyatlar olduğunu belirtiyor.

“Cerrahların parayı çok sevdiklerini biliyoruz” diyen Yurtseven, 0-2 yaş arasında gerçekleştirilen cinsiyet belirleme ameliyatlarına dikkat çekerek bu sistemin üretici ve sürdürücüleri de dahil olmak üzere homofobiklere şunu söylüyor:

“Onları Şems ve Mevlana’nın aşkı çarpsın.”.

Yeşil Gazete’nin onarım terapilerinde non-binarylere nasıl bir tedavi vadettikleri ve cinsiyetsizliğin bu terapilerde nasıl ele alındığı üzerine sorusuna ise karşılık olarak yükselen yanıt bu terapilerde cinsiyetsizliğin henüz anlaşılamamış olması. İkili cinsiyet anlayışının dışında kalan non-binaryler için onarım terapilerinde vadedilen çalışmanın “ibne”lik üzerinden olduğu ve böyle bir şeyin var olmadığı yanıtını alıyoruz:

“Onlara göre; ‘Yok öyle bir şey’.”

‘Heralde, heralde’

Artık hafıza turunun ikinci günündeyiz. Sahnede Esmeray Özadikti var. Esmeray ile Kestirmeden Hikayeler’i tüm katılımcılar pür dikkat izleniyor. Gezi Direnişi ile birbirine giren cinsiyet uyum ameliyatı sürecini sahneleyen Esmeray, oyun sonunda dakikalarca “Heralde, heralde” ifadeleriyle ayakta alkışlanıyor. Sahneden yükselenler Türkiye’de trans olmanın, hissettiği cinsel kimliğe ulaşmak için canla başla verilen mücadelenin bir özeti gibi.

Ve Esmeray sahnede, Kestirmeden Hikayeler oyununu sahneliyor – Fotoğraf: Cansu Acar

Şimdi ise sırada forum var. Yıldız Tar, Umut Güner, Esmeray Özadikti ve Belgin Çelik, LGBTİ+ mücadelesinin dününü, bugününü ve muhtemel yarınını konuşuyor. 60’lardan bu yana LGBTİ+ hakları mücadelesinin içerisinde yer alan Belgin Çelik, jenerasyonlar değişse de LGBTİ+ mücadelesinin bir şekilde devam edeceğini ifade ediyor. Çelik geçmişe işaret ederek elde edilen kazanımlara ışık tutuyor ve mücadelenin dinamizmini vurguluyor.

Belgin Çelik – Fotoğraf: Cansu Acar

“Çok büyük bir fark yok. 60’lı yıllara gidecek olursak… O zaman lubunyalarda LGBTİ+ gibi bir şemsiye altında olmak gibi bir şey yoktu. Ev bulmak çok zordu, bir de ayakkabı bulmak…” diyen Çelik’in sözleri kahkahalarla bölünüyor. Salondan “Hala zor” sesleri yükseliyor. Çelik, şöyle devam ediyor:

“O devir zordu ama şurası güzeldi: Birlik içindeydik. Şimdiki gibi birbirinin kuyusunu kazmak yoktu. Eğer kuytu bir oda bulduysak orada hepimiz barınırdık. O zamanlar çok zordu ama şimdi bakıyorum çok iyiler. Bir o tarihi kafanızda yerleştirin bir de 2023’ü yerleştirin çok büyük bir fark var. Şimdikileri ben şanslı görüyorum. Çok iyiler.”

Esmeray, Kestirmeden Hikayeler oyununu sahneliyor – Fotoğraf: Cansu Acar

Esmeray ise Körfez Kızları meselesini anlatıyor. “1988-1989 gibi lubunyaları tanıdım Kadıköy tarafında” diyen Esmeray başlıyor anlatmaya:

“O zaman LGBTİ+ yoktu, sadece lubunya ve laço vardı. Bize geleni heteroseksüel sanıyorduk. İki tane lubunyanın seviştiğini gördüğümüz zaman acayip garip geliyordu bize. Zaman geçtikçe 90’lara yaklaştıkça gey kelimesini duymaya başladım. 1992’de trans kadın kimliğimle ortaya çıktım. Körfez Kızları deme nedenlerine gelelim: Çarka çıktığımız gece Körfez Savaşı başladı. Bizden önceki jenerasyon bize ‘Savaştan kaçtılar. Askere gitmemek için gacı oldular’ dedi. Lakabımız öyle kaldı” diyor.

Yıldız Tar, Umut Güner, Esmeray Özadikti ve Belgin Çelik forumda konuşmacı olarak bulunuyor – Fotoğraf: Cansu Acar

Umut Güner ise 1990’larda Ankara’da sokakta takı satmaktan Mamak Belediyesi’nin karşısındaki parka kadar 90’larda lubunya olmaya dair birçok anıya değiniyor.

90’larda Mamak Belediyesi karşısındaki parklardaki banklarda oturan adamların aslında  sessiz bir iletişim halinde olduklarını söyleyen Güner, “Aslında oranın başka bir kültürü olduğunu zaman içerisinde öğrendim. Sokakta tezgah açmak daha özgürleştirici bir deneyimdi. Bir de evden kaçmama imkan sağladı” diyor. Güner o dönemde lezbiyen, laço ve gey gibi kavramlar üzerine kafa yorduklarını ancak pratikteki deneyimlerin değişkenlik gösterebildiğini anlatıyor.

Umut Güner – Fotoğraf: Cansu Acar

‘Hadi oradan, hazır olmayan, homofobik olan, sizsiniz’

Güner’in ardından 2006’daki ilk onur yürüyüşünden bahseden Esmeray ise “Çıktık, gullüm gibi geliyor bize. Polis arabası yavaş yavaş yanımızdan geliyor anlamaya çalışıyor falan… Soru sormaya çalışıyor… Korka korka yürüdük gittik. Galatasaray Lisesi önünde açıklamamızı yaptık. Pankartlarımızı bıraktık. Geri geldik bir baktık polis üstünde, çiğniyor. İkinci onur yürüyüşü olduğunda 50 kişi sokağın başında basın açıklaması yaptık. Sonra yürüdük. Mis Sokak’ta dağıldık. İkinci sene 150-300 kişi, en son binlerce, yüz binlerce olduk.”

Ayrıca 14 Mayıs Parlamento Seçimleri’ne değinen Esmeray Özadikti, Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili adayı olduğu süreçte iktidarın söylemine ilişkin sokakta gördüğü LGBTİ+’lara yönelik yaklaşıma ilişkin olarak şunları söylüyor:

“En güzel yanı da bu, insanlardaki önyargı; özellikle yönetimlerdeki, kadrolardaki, partilerin ‘halk hazır değil’ [ifadesi…] Hadi oradan, hazır olmayan, homofobik olan, sizsiniz. Hiç de öyle bir şey yok.”

You may also like

Comments

Comments are closed.