Kültür-SanatManşet

!f İstanbul’a Yeşil Bakış 4 – “Dere bize öğretiyor!”

0

Bir Avuç Cesur İnsan. Yönetmen: Rüya Köksal, Görüntü Yönetmeni: Aydın Kudu

Gelelim bizim kahraman kadınlarımıza!

Birkaç yıl önce Karadeniz sahil yolu üzerine yaptıkları ve çok etkili olan ‘Son Kumsal’ belgeselinin gösteriminden sonra Yeşil Ev’de yaptığımız söyleşide ipuçlarını vermişlerdi ve Rüya Arzu Köksal ve Aydın Kudu ikilisi bu kez hidroelektrik santrallar karşıtı mücadeleye çevirdiler kameralarını. ‘Bir Avuç Cesur İnsan’ belgeseli çıplak bir gerçek olarak ortaya koydu gerçeği: bu mücadelenin asıl özneleri de yörenin kadınları. İçinde ve hatta ön planda yer alan (başta avukat Yakup Okumuşoğlu olmak üzere) bir çok erkek bir yana, özellikle yereldeki kadınların kararlılığı ve ısrarı mücadelenin itici gücü. Film gösterimi sonrasındaki söyleşide Rüya Arzu Köksal bunu erkeklerin zamanında iş aramak için gurbete gittiklerinde kendi başlarında ayakta kalmış olmalarına bağladı.

Filmde artık o yöre insanları için gündelik gerçek haline gelmiş mücadelenin hukuki süreçler ve protestolar gibi çeşitli tezahürlerine tanıklık ediyor, bu mücadelenin unsurları olan yerel halka ve avukatlara yer verdiği gibi mikrofonları arada Ankara’ya götürerek HES yapan şirketlerin derneğinin temsilcilerine, Çevre ve Orman Bakanlığı ÇED Genel Müdürüne ve Devlet Su İşleri Genel Müdürüne de uzatıyor. Ve yine başka bir çıplak gerçek ortaya çıkıyor: bu kurum ve insanların tek derdi ‘ne pahasına olursa olsun santrallerin kurulması’, kendilerine verilen koruma görevleri vs. palavra, karşı çıkanlar ise ‘bir avuç çapulcu’.

Yerel halk için ise bu tek başına bir doğa koruma ya da çevre mücadelesi değil, oranın doğasıyla yaşamsal bir bağ kurmuş, yaşamlarını ve geçimlerini dere etrafında kurmuş olan insanların göğüs göğüse yürüttüğü bir ölüm-kalım mücadelesi, kendi yaşamlarının kontrolünü ellerine alma ve demokrasi mücadelesi. Bu kadar temel bir mücadele olduğu için giderek yiten ve kopma düzeyine gelen güvenle birlikte devletin Bakanlıkları, Meclisi, askeri/polisi ve mahkemeleriyle meşruiyeti neredeyse kalmamış, Çevre Bakanlığının hem itibarı hem de meşruiyeti hepten yok.

Bu yüzden aleyhlerine çıkabilecek olası bir kararla ilgili olarak da bizzat hakimin ve jandarmanın yüzüne ‘o zaman burada mahkemenin değil, halkın yasası geçerli olur’ diyecek kadar da korku eşiğini aşmış durumdalar, aynı bugünlerde despotlara karşı ayaklanan Ortadoğu halkları gibi. Yine o korkusuzların en başında gelen Memnune Nine yerel halkları ‘cahil, eğitimsiz, bilinçsiz’ diye aşağılayan bazı elitler demokrasisi özlemcilerinin suratına tokat gibi çarpacak şu cümleyi söyleyiveriyor: “Cahil olabilirim, eğitimsiz olabilirim, ama görüşüm var!”

Demokrasilerimizin başka bir açığına karşı da uyanıklar: “Bu şirketler sonunda sadece borsaya, hissedarlarına karşı sorumlu, onlar da getirdikleri kâra bakar, buradaki halkın durumuna ya da derenin yok olmasına değil!” Peki ya bunun önüne geçmesi gereken devlet görevlileri ve siyasetçiler? Onlar kime karşı sorumlu hissediyorlar kendilerini? Bir gece yarısı Yenilenebilir Enerji Kanununa sessiz sedasız ‘SİT alanlarına HES yapabilme’ maddesini ekleyerek geçirmek gibi güya kurnazca bir etrafından dolanma hareketinin kendi meşruiyetlerinin de altını oyduğunun farkındalar mı? Tam da bu nedenle film “Devam edecek…” diye bitiyor, daha doğrusu mecaz değil, hala bitmemiş durumda ve yakın zamanda beklenen bazı gelişmeler de eklenerek bitirilecek yönetmenine göre.

Ve ‘2012:Değişim Zamanı’

Bu sert mücadelenin öyküsünün ardından gelen film ise 180 derece bir dönüşle ‘yumuşak mücadeleleri’ derlemekteydi. “2012: Değişim Zamanı/Time for Change” filmi Maya takvimine dayanarak kıyamet zamanı olarak belirtilen 2012 yılı efsanesi etrafında bunun insan eliyle gelen bir kıyamet olmaması için uğraşan spiritüel ve bilimsel/teknik pozitif uğraşları bir araya getirerek eğlenceli bir çorba sunuyor. Bu derlemeyi önce kitap olarak hazırlayan gazeteci Daniel Pinchback, bilinç yükselmesi amaçlı (ve çeşitli bitkisel ürünler yardımlı!) psikodelik şaman deneyimleri edinmek amacıyla çıktığı yolculuğunda önce Maya takviminin 2012 efsanesinin aslını öğreniyor: Maya takvimi yükseliş ve çöküşlerin birbirini izlediği döngülerden kurulu, geçmiş aynı zamanda gelecek ve Mayaların kendi kurdukları uygarlığın sonucu olarak nüfuslarını besleyememeleri sonucu yaşanan çöküş sonrası yeni döngünün bitiş zamanı 2012’ye denk geliyor.

Bu iddiayı ‘herkes olumsuz düşünürse gerçekten olma olasılığı artar’ tezini doğrulayan bilimsel deneylerle de destekleyen Pinchback ile ütopyaların yitimi üzerine canlı belgeselin yapımcısı Green’in (bkz. !f İstanbul’a Yeşil Bakış 2) yolu kesişiyor ve Green’in bıraktığı yerden olumlu işaretlere doğru Pinchback devam ediyor. Yönetmen Amorim’in animasyon tecrübesiyle de desteklenince içinde Joel Kovel, Gilberto Gil ve Maude Barlow gibi ekososyalist ve aktivistlerden Yogilere, Sting ve David Lynch gibi ünlülerden Penny Livingston gibi permakültür tarım uzmanlarına, ekolojik tasarım ve binalardan parayı aradan çıkaran gönüllü bakım ve yardım hizmetlerine ciddi bir çorba ortaya çıkıyor; tabii ki hepsi de bir şekilde birbirine bağlı ve bağlantılı.

Filmin bunu yaparken güçlü olan yanı ise biraraya getirdiği spiritüel yaklaşımları ve ‘aydınlanma’ deneyimlerini mitleştirmemesi ve mutlak gerçek ve tek kurtuluş yolu olarak sunmaması, öte yandan eko-tasarım ve kent tarımı ve permakültür gibi uygulamaları da parça parça uzmanlık alanları olarak değil, her zaman böyle bir iddiaları olmasa da işin spiritüel arkaplanına dayalı ve birbirleriyle bağlantılı ortak bir çaba olarak ortaya koymaması.

İlk filmle birlikte düşündüğümde çarpıcı olan durum ise şu: bu sıralananlar ekoloji mücadelelerinin şehirli ayağı için çok anlamlı gelse de Karadeniz’in vadilerindeki insanların bizzat gündelik yaşamını üzerine kurduğu pratikler ve inançlar. Oradaki insan zaten yetiştirdiği ve yaylalarda otlattığı yerel ırk ineğin buralara Hollandalı ya da Amerikalı yüksek verimli inekten, keçilerinin İsviçre keçilerinden daha uygun olduğunun farkında, geleneksel evleri zaten kendiliğinden ekolojik, tarımları oraya uygun ve çoğunlukla kendiliğinden permakültür, bir yandan da ‘derenin’ nasıl yaşayacaklarını kendilerine öğrettiğini söyleyecek ve “Müslümanlıkları gereği, sesi olmayan kurdun kuşun sesi olmayı ve onları korumayı” görev edinecek kadar inançlı ve spiritüel.

Evet, ‘dere’ öğretecek illa ki bize de, ama derenin yanında safları alıp ‘dereyi bilmeden dereden sorumlu olanlar’ yüzünden acı bir şekilde öğrenmeyi beklememekte de fayda var.

Gelecek Program: “Lemmy”, “İç İşler”

Programdan Öneriler:

Filmler: “Too Much Pussy! Feminist Sluts, a Queer X Show/Feminist Kevaşeler Sahnede”, “Les Amours Imaginaires/Hayali Aşklar”, “Afghan Star”, “Rubber/Lastik”

Etkinlikler:

Drag King Atölyesi: Bir Erkeklik Deneyimi ve Okuma Atölyesi: Voltrans Trans Erkek İnsiyatifi,  25 Şubat 2011 15:00 – 19:00 ve 19:00 – 20:30, Tütün Deposu

Altyazı Tartışıyor: W.R.: Organizmanın Sırları, 26 Şubat 2011 19:00 – 21:00, The Hall Festival Merkezi-Ana Salon

Alper Akyüz

You may also like

Comments

Comments are closed.