25 Eylül’de Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinde doğan Erdal Eren 12 Eylül darbesinde darbeciler tarafından yaşı büyütülerek idam edildi. 13 Aralık 1980’de idam edilen Erdal Eren bugün ölümünün 37’inci yılında Kadıköy’de anılıyor. Kadıköy Emek Gençliği’nin çağrısıyla bu akşam 19.00’da Kadıköy Süreyya Operası önünde toplanılacak.
ODTÜ Öğrencisi Sinan Suner, 30 Ocak 1980 akşamı Ankara’nın Yukarı Ayrancı semtinde, duvara yazı yazarken, dönemin MHP’li Bakanı Cengiz Gökçek’in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurulmuş, yaralı Sinan Suner’i arabasına alan Ezendemir kurşunlamakla yetinmemiş, başkent sokaklarında dolaştırıp işkence etmişti. Kan kaybından öldüğünü anlayınca da Sinan Suner’i bir hastanenin kapısına bırakıp kaçmıştı. Olayın duyulmasının ardından ODTÜ’lü arkadaşları 2 Şubat 1980’de Sinan Suner’in öldürüldüğü Ayrancı Hoşdere Caddesi’nde eylem düzenlemiş, çıkan çatışmada Er Zekeriya Önge yaşamını yitirmişti.
Erdal Eren, Er Önge’yi vurduğu iddia edilerek gözaltına alınmış, daha sonra Mamak Askeri Cezaevine konulmuştu. Erdal Eren, Kenan Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi?” talimatı doğrultusunda 13 Aralık 1980’de idam edildi. Erdal’ın idamını protesto ederken gözaltına alınan lise öğrencisi olan Ercan Koca da 16 Aralık’ta işkencede öldürülmüştü. Erdal Eren, her yıl idam edilişinin yıl dönümü olan 13 Aralık’ta Sinan Suner ve Ercan Koca ile birlikte anılıyor.
“Kazanacağız ki çiçekli, mutlu günleri hep beraber görelim”
Erdal Eren, 10 Nisan 1980’de annesine bir mektup yazmıştı.
Sevgili Anneciğim!..
Uzun zamandır mektup yazamadım. Kusura bakma.
Ancak Salı günkü Demokrat Gazetesi’nde yayınlanan bir devrimcinin mektubu cezaevindeki tüm devrimcilerin yaşamlarını, duygularını yansıttığından bu mektubu size gönderiyorum.
Mektup şöyle:
Ana!..
Neden mi burdayım? Neden mi evimde değilim? Neden istediğim zaman yatıp kalkamıyorum? Niye istediğim kitabı, evdeki kanepeye oturup okuyamıyorum, düşünemiyorum, yazamıyorum? Ne mi arıyorum dört duvar arasında?
“O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız. O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız.”
Baharın, karın altından fışkırdığı bugünlerde içeride olmak, çiçek kokusunu alamamak, geniş yeşilliklerin güzelliğini görememek insanda anlatılması zor bir duyguyu yaratıyor. Ama bu duygu öyle karamsarlığın, yılgınlığın, bitkinliğin ve vazgeçmişliğin bir belirtisi olmuyor.
Aksine, bu duygu beni daha biliyor, daha hırçınlaştırıyor, bir yerlerden uzaklaştırıyor, bir yerlere yakınlaştırıyor. “Ne yapmalı?” “Nasıl savaşmalı?” sorusuna cevaplar arıyorum günlerce.
Sizi de düşünüyorum. İçeriye düşmeden önce anlatmak istediklerimi ama anlatamadıklarımı herhalde şimdi daha iyi anlayacaksınız. Bizi anlamayan analara, babalara, bacılara, eşe, dosta, herkese ama herkese anlatın daha vakit varken.
Henüz geç kalmamışken. Vaktim az da olsa var ve eğer biz değerlendirmesini bilirsek yeter de artar bile. Bu işi hep beraber yürütürsek ancak kazanabiliriz.
Omuz, omuza, bir birinden güç alarak, bir birine güç vererek. Ve anam, bu savaşı ne pahasına olursa olsun kazanmalıyız, kazanacağız. Kazanacağız ki çiçekli, mutlu günleri hep beraber görelim, senin torunların görsün ve torunlarının çocukları görsün.
Biz karşımızdakiler gibi bir avuç değiliz. Biz halkız. Bak sana bizden olanları iyiyi, güzeli, haklarını isteyenleri sayayım. Ben varım, babam var, sen varsın, kardeşlerim var, ablam bacım var, sonra köydeki dayılarım, şehirdeki amcalarım ve onların akrabaları, komşuları var, onların arkadaşları, onların oğulları, kızları, benim okul arkadaşlarım, onların arkadaşları, onların akrabaları, amcaları, dayıları var ve yine onların… saymakla bitiremeyeceğim kadarız biz.
Gördün mü ak saçlı boncuk gözlü anacığım saymakla bitiremiyorum. Yeter ki omuz verelim birbirimize. Yeter ki destek olalım ortak mücadelemizde.
Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün tohumlarını getir. Ve demir parmaklıklara bütün bu yazdıklarımı düşünerek gözyaşlarını, mahzun bakışlarını bırakmadan git. Boynun bükük olmasın. Giderken gözün arkada kalmasın. Arkana bakma. Dışarıda da hep öyle ol.
Sana ve soranlara devrimci selamlar.
Anne. Benim anlatmak istediklerimin hemen, hemen hepsi bu mektupta var. Bu da cezaevindeki tüm devrimcilerin düşüncelerinin, yaşamlarının ve mücadelelerinin aynı olduğunu gösterir.
Bu yazdıklarımın yanı sıra sağlığınıza da dikkat edin ki yaşamın zorluklarına göğüs gerebilesiniz.
Size, akrabalara ve tüm arkadaşlara devrimci selamlar. Ellerinizden öperim.
Erdal”
(Evrensel)