Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi bir basın açıklaması yayınlayarak geçtiğimiz hafta Diyarbakır’da toplanan DTK’da açıklanan sonuç bildirgesini değerlendirdi.
YSGP Merkez Yürütme Kurulu imzasıyla yayınlanan açıklamada Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi olarak anadilde eğitim, yerinden yönetim gibi talepleri parti fikriyatı olarak eskiden beri savunduklarını, ancak bu tür düzenlemelerin ancak barış şartları altında etkin biçimde müzakere edilebileceği gerçeğine vurgu yapılıyor. Tüm taraflara acilen ateşkeş ve çözüm masasına dönme çağrısı yapan basın açıklamasının tam metni şöyle:
Silahlar susmalı, fikirler konuşmalı,
Demokratik siyasetin önü açılarak, müzakereler başlatılmalıdır!
Geçtiğimiz hafta sonu (26-27 Aralık 2015) bölgedeki hak ihlalleri ve derinleşen çatışmaları, sokağa çıkma yasakları ve Hendeklere, barikatlara sıkışan süreci, yeniden siyaset alanına taşıyabilmek için olağanüstü toplanan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) “Çözüm Deklarasyonu ”nu açıkladı.
Yeniden başlayan çatışmaların sonlandırılması, müzakerelerin başlatılması ve ölümlerin durdurulması beklentilerine yanıt üretmesi beklenen, DTK kongresi sonuç metninin, kamuoyuna düşmesiyle beraber, içerikten daha çok, niyet okuması yapıldığını ve yeni bir linç kampanyasının başlatılmış olduğunu görmekteyiz. DTK’nın üretmiş olduğu metni, bölgede devletin yoğun askeri güç kullanarak, sokağa çıkma yasaklarıyla ve kamu güvenliğini tesis etme adına sürdürdüğü politikalardan ve bunun karşısında Kürt hareketinin özellikle gençlik örgütlenmesinin sürdürdüğü direnişten ayırarak değerlendirmek mümkün değildir.
2015 yılını, ülkemiz ve bölgemiz açısından ne yazık ki, savaşların, ölümlerin, kitlesel katliamların ve insanlık açısından büyük acıların yaşandığı bir yıl olarak geçirdik. Uluslararası bütün güç odaklarının dahil olduğu bir savaşı, ülkemizin içindeki yansımalarıyla yakından yaşadık. Ne yazık ki, 2016 için iyi dileklerde bulunamayacak ölçüde bir iç savaş öncesi, derin çatışma döneminin ülkemizde de yeniden başlamış olduğuna tanıklık ettik.
2013 Newroz’unda Diyarbakır’da okunan, Abdullah Öcalan’ın yeni bir dönemi tarif ettiği bildirinin, yaratmış olduğu iyimserliğin sonrasındaki gelişmeler, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında bütün bir toplumu travmaya sokan gelişmelerle son bulmuş oldu.
3 yıla yakın bir süre devam eden normalleşme dönemi içinde, toplumun farklı kesimlerinin çözüme inanmış olduğu, barışın kazanılabileceğine dair umut biriktirdiği ve hayatın normalleşmesine bağlı olarak geleceğe dair yeni siyasal buluşmaların olanaklı kılındığı bir dönem yaşandı.
Bölge halkı açısından, savaştan ve ölümlerden, acılardan yorgun düşmüş insanlar açısından bu süreç, nefes alınan ve yaraların kısmen sarılma olanağının yaratıldığı bir dönem oldu. Ülkemiz insanının barışa yönelik umutlarının arttığı, demokrasinin kazanılabileceğine yönelik çabalarının kayda değer mesafe kat ettiği bu dönemde, özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP tarafından alınan başarılı sonuç uzun yıllar sonra, “yapabiliriz” “başarabiliriz” diyerek yola çıkanların geleceğe daha büyük bir güvenle bakmasını olanaklı hale getirdi.
AKP etrafında yığınak yapmış olan iktidar bloğunun, gerek dış politikada kaybettiklerini telafi etmek gerekse iç siyasette kaybettiği tek başına iktidarı yeniden kazanabilmek için, 7 Haziran sonrası büyük bir oyun kurmuş olduğunu anlıyoruz. Ne yazık ki iktidar bloğu bu oyununu, 7 Haziran sürecinde HDP etrafında büyük umutlar biriktirmiş olan demokrasi güçlerine açık bir savaş olarak yürütmeyi planlamıştır. Aslında 7 Haziran seçimleri sırasında, HDP mitinglerine ve HDP binalarına yönelik bombalı saldırılarla başlayan bu savaş politikası, seçim sonrası Suruç’ta ve Ankara’da Barış mitingine yönelik bombalamalarla devam etmiştir.
7 Haziran öncesi HDP etrafında oluşan umudun hedef alındığı bu saldırılarla, 1 Kasım seçim sonuçlarına bakıldığında ve bugün süren savaşın karşısındaki toplumsal sessizliğe bakıldığında, geçici de olsa bir başarı elde edilmiş olduğu görülmektedir. 7 Haziran seçim sonuçlarının kazanımı olan, Kürt hareketiyle batının demokrasi güçleri arasındaki tarihsel ittifak ve başarı, iktidar bloğunu ve devleti oldukça ürkütmüş ve bütün saldırılar bu tarihsel ittifakı hedef almıştır.
Bugün yeniden başlayan çatışmaları düşündüğümüzde ve ölen yüzlerce insanın aramızdan nasıl koparılıp alındığını düşününce, çok büyük tarihsel bir şansın elimizden alınmış olunmasına engel olamadığımızı görmekteyiz. Tarafların yeniden savaşıyor olduğu, yeniden evlere ateşin düştüğü ortamda, yani puslu havada karanlık emelleri olanların, yeni bir dönem planlayanların, geçicide olsa başarılı olma şansı vardır.
Son aylarda İktidarın saldırılarına karşı bulundukları kimi yerellerde, öz yönetim ilan edilmesiyle, özellikle Cizre, Silvan, Nusaybin ve Suruç gibi ilçelerde şiddetlenmiş olan çatışmalar, ülkemizde barış ve demokrasi alanında yeniden umutların sönümlenmesine, geleceğe dair belirsizliğin toplumsal hayatı kuşatmasına neden olmaktadır. Bir devletin kendi topraklarında, kendi yurttaşlarına karşı tankla topla kuşatma yapması, çocukların, kadınların, sivillerin ölmesine neden olacak bir savaş yürütmesi kabul edilebilir bir şey değildir.
İktidarın bu savaş eksenli ve Kürt halkını hedef alan saldırıları karşısında, demokrasi güçlerinin ve HDP etrafında umut biriktiren, emek biriktiren güçlerin, barış eksenli demokratik siyaset zeminini koruyamamış olmalarının, iktidarı boşa düşürememiş olmalarının, bugünkü toplumsal sessizlikte büyük bir oranda payı olduğunun altının özellikle çizilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
DTK’nın müzakereye çağrı yaparak, 14 maddede özetlediği “Demokratik Özerklik” çözüm önerisinin gerçekleşmesi için, yeni anayasa yapılmasına vurgu yapması gibi metnin içeriğine sinmiş olan esas yönelimin gözden kaçırılmaması gerekmemektedir. Elbette, daha fazla barış eksenli, şiddeti öteleyen ve demokratik siyaset vurgulu bir sonuç üretilebilirdi. Ancak çözüm önerisinin esası, devlete, Türkiye toplumuna bir arada yaşamayı ve bunu yerelden demokrasi kurarak, yerinden yönetim mekanizmaları oluşturarak eşit yurttaşlığın ve birçok talebin anayasal güvence alınması yoluyla kurulmasını teklif etmesi önemlidir diye düşünüyoruz.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi olarak;
Türkiye’de Başkanlık sisteminin ve başkaca modellerin önerilmesinin söz konusu olduğu bu süreçte, DTK’nın belirlemiş olduğu ve deklare ettiği “Demokratik Özerklik” “Öz Yönetim” modeli teklifinin, siyasetin konusu olmasını ve yeni anayasa tartışmaları kapsamında tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu teklifi ortak vatanda, bir arada yaşamaya dair bir teklif olması itibarıyla da önemsiyor ve desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Gelişmiş demokrasilerin hemen hepsinde bugün benzer, federasyon ya da özerk yönetimler şeklinde uygulamaları görmekteyiz. Kimilerinde Türkiye’nin de imzasının bulunduğu, uluslararası pek çok hukuk metninde, yerinden ve yerelden yönetimler düzenlenmiştir. Bunun çok sayıda olumlu uygulamasını da görmekteyiz.
Uluslararası düzeyde herkesin üzerinde ortaklaştığı bu gerçeğin, ülkemizde bir bölünme ve ayrıştırma malzemesi haline getirilmesi kabul edilemez bir durumdur. Bu anlamda parti olarak, öteden beri savunduğumuz ve halkın kendi kendisini yönetmesi, yönetimde söz ve karar sahibi olması anlayışımızdan hareketle, ülkemizde başta Kürt sorunu olmak üzere, tarihten bugüne taşınmış olan bütün kadim sorunların çözümünde, yerinden yönetimi esas alan bu teklifi müzakere etmeye, tartışmaya açık olduğumuzu ilan ediyoruz.
Türkiye’nin demokratikleştirilmesi için yürütülen mücadelede, yerinden yönetim gibi bir demokrasi tartışmasının, şiddet vesilesiyle, savaş ortamıyla yıpratılmaması gerektiğini, böylesine kıymetli bir tartışmanın ancak, silahların konuşmadığı, fikirlerin konuştuğu, savaş siyasetinin kutuplaştırmadığı, demokratik siyasetin normalleştirdiği ortamlarda anlamlı olacağını düşünüyoruz.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi olarak;
Bir an önce silahların susmasını talep ediyoruz. Eller tetikten çekilmeden “demokratik özerklik” teklifinin, anlamlı bir müzakere ile sonuçlanamayacağını düşünüyoruz. Şiddeti geriletmeden, “yerinden yönetim” gibi özgün bir demokrasi teklifinin, hak ettiği ve layık olduğu biçimde toplumda karşılık görmesini mümkün görmüyoruz.
Bölgedeki hak ihlallerinin durdurulmasını, ellerin tetikten çekilmesini sağlayabilmek için, öncelikle sıkıyönetim ve olağanüstü haller dışında kanunlarda bile yeri olmayan, sokağa çıkma yasağı uygulamalarına son verilmelidir. Bunun için Uluslararası girişimler dahil, bütün demokratik mekanizmaların devreye girmesini sağlayacak bir mücadeleyi yürütmek adına, sorumluluk alacağımızı ve parti olarak yaşanmakta olan çatışmaların durdurulması, müzakerelerin başlatılması için, politik adımlar atacağımızın bilinmesini isteriz.
Hükümetin demokratik hiçbir düzende asla almaması gereken savaş eksenli politikalardan bir an önce vazgeçmesini, bunun yerine, Kürt sorununun çözümünde, sivil, demokratik yapıları ötelemeyen ve itibarsızlaştırmayan bir yaklaşımla, demokratik siyaset alanlarına şans vermeye davet ediyoruz.
Fikirlerin konuşması, kalıcı bir ateşkesle ve bu konuda atılacak karşılıklı samimi adımlarla mümkün olabilir. Taraflar karşılıklı olarak, demokratik siyasete şans vermeliler, eşit yurttaşlığa dayalı ve anayasal güvenceye dayalı bir çözüm için, müzakerelerin başlatılmasına olanak sağlamalıdırlar.
2 Ocak 2016
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi
Merkez Yürütme Kurulu
Yeşil Gazete