Tarım-Gıda

[Yazı Dizisi] Suriye: İklim Değişikliği, Kuraklık ve Toplumsal Tedirginlik ~1~

0

İklim Değişikliği’nin insanlığın karşılaştığı en büyük tehdit olduğu yıllardır bilinir, söylenir. ABD kıyılarında haritadan silinen kasabalara, Pakistan’da seller altına kalan milyonlara, Avrupa’da binlerce kişiyi öldüren soğuk kışlara giderek daha fazla tanık oluyoruz, bunların İklim Değişikliği’yle nasıl doğrudan bağlantılı olduğunu her geçen gün daha da iyi anlıyoruz.

Peki ya ilk bakışta İklim Değişikliği’yle hiç ilişkisi yokmuş gibi görünen olaylar?

Arap Baharı’nın köşe başlarından Mısır’da yaşanan “devrim”in İklim Değişikliği’nin ikiz kardeşi olan “Petrol Zirvesi”yle ilişkisini Yeşil Gazete’de daha önce irdelemiştik. Bu defa da Suriye’de bir iç savaş halini almış olan çatışmaları İklim Değişikliği ve bunun sonucu olan kuraklıkla doğrudan ilişkisini inceleyen çok önemli bir yazıyı ele alıyoruz.

Francesco Femia ve Caitlin Werrell ‘nin ThinkProgress.org da yayımlanan makalelerini Tuğçe Tuğran‘ın çevirisiyle sunuyoruz.

Yazının ikinci bölümünü de yarın Yeşil Gazete’de okuyabilirsiniz.

Durukan Dudu

NOAA raporuna göre insan kaynaklı iklim değişikliği, Akdeniz havzasında son yıllarda daha sık görülen kuraklıklarda önemli rol oynuyor. Yukarıda Akdeniz Havzası haritasındaki kırmızı ve turuncu bölgeler, incelenen 1971–2010 döneminde, karşılaştırma dönemi olan uzun vadeli 1902–2010 arası ortalamaya göre daha kurak kışlar yaşayan bölgeleri işaret ediyor.

Genel anlamda Suriye’de yaşanan toplumsal gerginlik, şiddet dolu ve baskıcı bir rejime başkaldırı ve bu yılın başında Tunus’da tetiklenen değişim dalgasına bir cevap niteliği taşıyor.

Ama hikâye bundan ibaret değil.

Son yıllarda Suriye bir dizi önemli sosyal, ekonomik, çevresel ve iklimsel değişiklik yaşadı ve bütün bunlar vatandaşla hükümet arasındaki ilişkiyi kötü yönde etkiledi, muhalefetin elini güçlendirdi ve Esad rejiminin meşruiyetini geri dönülmez biçimde yaraladı. Eğer uluslararası camia ve Suriye’nin gelecekteki politikacıları ülkede yaşanan krizin altında yatan etkenleri ele almak ve bunlara çareler bulmak istiyorsa, sözünü ettiğimiz bu değişikliklerin ortaya konması ve daha iyi anlaşılması gerekecek.

Her şey durup dururken mi oldu?

Yabancı uzmanlar Suriye’de yaşanan başkaldırıyı Ortadoğu’nun ‘sürpriz’i olarak yorumladılar, böyle bir gelişmeyi kimse beklemiyordu. Birçokanalist, ilk gösterilerin başlamasına günler kala, Esad hâkimiyetindeki Suriye’nin ‘Arap Baharı’ndan etkilenmeyeceğini öne sürüyordu. Fakat dikkatlice bakan herkes için, ülkede yaşanan toplumsal gerginliğin işaretleri yüzeyin hemen altında duruyordu. Ama bu işaretler, var oldukları ve tespit edildikleri halde, çoğunlukla görmezden gelindiler.

Su kesintileri, bereketsiz mahsuller ve göç

2006-2011 yılları arasında Suriye topraklarının %60’ı, bir uzmanın tabiriyle “insanlık Bereketli Hilal olarak adlandırılan bölgede binlerce yıl önce tarım yapmaya başladığından beri yaşanan en uzun ve en yıkıcı kuraklığın” kurbanı oldu. Geçen yılın ‘Felaket Risklerini Azaltma konusunda Küresel Değerlendirme Raporu’ (GAR) içinde yer alan özel bir durum analizine göre, tarımdan geçinen Suriye halkının en savunmasız kesimi ve özellikle kuzeydoğu vilayeti Hassakeh (güneydekiler de buna dahil), %75 oranında bereketsiz mahsul aldı. Kuzeydoğu’da hayvancılıkla uğraşan insanlar hayvanlarının %85’ini kaybettiler ve bu durum bir milyon üç yüz bin insanı etkiledi.

Felaketin insani ve ekonomik boyutu inanılmaz derecede büyük. BM ve IFRC raporlarına göre 2009 yılında sekiz yüz binden fazla Suriyeli kuraklık yüzünden gelir kaynağının tamamını kaybetti. Yukarıda bahsedilen GAR raporu 2011 yılında kuraklık yüzünden ‘açlık tehlikesi’ yaşayan Suriyeli sayısının bir milyon civarında olduğunu tahmin ediyordu. Aşırı yoksulluktan etkilenenlerin sayısı ise daha da fazlaydı; geçen yılın BM raporuna göre iki ila üç milyon.

Bu yaşananlar çiftçilerin, hayvancılıkla geçinen insanların ve dolaylı olarak tarıma dayalı bir hayat yaşayan herkesin büyük kitleler halinde kırsal alanları terk edip şehirlere göç etmesine sebep oldu. Geçtiğimiz Ocak ayında, alınan bereketsiz mahsulun (özellikle Halep biberi) ardından, Halep şehrinin hemen dışında yaşayan iki yüz bin köylünün şehre akın ettiği belirtildi. 2010 yılının Ekim ayında New York Times, BM raporunu gündemine taşıdı: Daha önceki yıllarda şehre göç eden yüz binlerce insanın üzerine, sadece 2010 yılında köyden kente giden aile sayısının elli bin olduğu tahmin ediliyordu. Bu yeni göç dalgası ABD’nin 2003’teki işgalinden beri devam eden Irak’lı mülteci akınıyla boğuşan Suriye şehirleri için fazladan yük, daha da gergin ve dışlanmış bir kent nüfusu anlamına geliyordu.

İklim değişikliği, doğal kaynakların kötü yönetimi ve demografi

 

Suriye tarım alanlarının iflası, iklim değişikliği, doğal kaynakların kötü yönetimi ve nüfus özellikleri gibi faktörlerin de aralarında olduğu birçok

değişkenin son derece karmaşık bir biçimde etkileşmesinden kaynaklanıyor.

Geçen Ekim ayında ‘Journal of Climate’ dergisinde yayınlanan NOAA çalışması, yakın zamanda Akdeniz ve Ortadoğu’da meydana gelen uzun kuraklık dönemleriyle iklim değişikliği arasında bağlantı olduğunu açık ve güçlü kanıtlarla ortaya koydu. Çalışma aynı zamanda iklim değişikliğinin gözlemlenen etkileri ve iklim modellerinin gelecek öngörüleri arasında endişe verici benzerlikler buldu. IFPRI tarafından yakın zamanda geliştirilen iklim değişikliği modeli buna bir örnek oluşturuyor: model, küresel sera gazı emisyonlarının mevcut seviyelerde devam etmesi halinde, Suriye’deki yağmur suyuna bağımlı ekinlerin 2010 ve 2050 arasında yüzde 29 ila yüzde 57 oranında azalacağını öngörüyor.

Bu sorunlar, kötü yönetimle birleşerek daha da büyüyor. Kendi uzmanları hariç, çoğu uzmana göre Esad rejimi, ülkenin doğal kaynaklarının kötü yönetimi ve başıboş bırakılmasından sorumlu, bu da yaşanan kuraklık ve çölleşmeyi daha da artırıyor. Göreceli bolluk dönemlerine dayalı kısa vadeli değerlendirmeler yapan hükümet, çok fazla suya ihtiyaç duyan pamuk ve buğday üretimi teşvik etti ve verimsiz sulama yöntemlerini destekledi. İklim ve insan kaynaklı susuzlukla karşı karşıya kalan çiftçiler, su ihtiyaçlarını karşılamak için yer altı sularına yöneldiler. Suriye Ulusal Tarım Merkezi’nin belirttiğine göre, ülkedeki kuyu sayısı 1999’da yüz otuz beş bin iken, 2007’de iki yüz on üç bin oldu. Bu da yer altı su seviyelerinde ciddi düşüşlere ve kalan su rezervlerinin kalitesi konusunda ciddi endişelere sebep oldu. Bunlara bir de hızla artan nüfus ve aşırı otlatma eklenince çölleşme daha da arttı. Bir zamanların verimli toprakları toza dönüştükçe, çiftçilerin de seçenekleri azaldı: ya başka yere gideceklerdi, ya kalıp açlıkla mücadele edeceklerdi ya da değişim isteyeceklerdi.


Yarın: Siyasal gerginliği iç göç mü tetikledi? Muhalefet tarım topraklarından mı çıktı? Suriye bu sorunları nasıl aşabilir?

(Yeşil Gazete)

Tuğçe Tuğran – Durukan Dudu





More in Tarım-Gıda

You may also like

Comments

Comments are closed.