Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylaması 30 yıllık iklim politikalarından kaçışın sonu

Paris İklim Anlaşması‘nın Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nde (TBMM) onaylanmasıyla birlikte artık yeni bir dönem başladı.

Birçok uzman, bu adım için geç kalınmış olduğu düşünse de yine de önemli bir adım olarak görüyor. Türkiye’nin bundan sonraki süreçte nasıl bir yol izleyeceği ise merak konusu.

‘Eski kalkınma alışkanlıkları terk edilmeli’

Türkiye’nin anlaşmayı onaylamasını ve şu anda önünde uzanan yol haritasını  Yeşil Gazete’ye yorumlayan İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) Kıdemli İklim Uzmanı Dr. Ümit Şahin, Türkiye’nin hedeflerini güçlendirmesi gerektiğini ve eski kalkınma alışkanlıklarını terk etmesi gerektiğini ifade etti.

Ümit Şahin ayrıca, Türkiye’nin müzakerelerde yalnız bir ülke olduğunu ve Türkiye’nin müzakere yöntemlerini geliştirip bazı ülkelerle birlikte hareket etmeyi seçebileceğini de vurguladı.

’30 yıllık iklim politikalarından kaçışının sonu’

Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı imzalamasını “30 yıllık iklim politikalarından kaçışının sonu” olarak niteleyen Şahin, şu ifadeleri kullandı:

Geç kalmış olsa da tarihi bir adım. Türkiye’nin en nihayet 30 yıllık iklim politikalarından kaçışının sonu olarak değerlendiriyorum. Bu bir yandan da Türkiye’nin altı senedir sürdürdüğü müzakere taktiğinin başarısız olduğunu gösteriyor. Türkiye, tezlerinden vazgeçmiş oldu. Ek 1’den çıkma talebinden vazgeçmiş oldu. Mutlak azaltım hedefi yapmama ısrarından vazgeçmiş oldu. Türkiye her ne kadar ‘Gelişmekte olan bir ülke olarak taraf olduk’ gibi tek taraflı bir beyanda bulunsa da aslında Ek 1 ülkesi olarak dolayısıyla gelişmiş bir ülke olarak anlaşmaya taraf olundu.

Bu da son derece olumlu. Bundan sonra enerji, ulaşım, sanayi vs. emisyonları azaltmak için bütün politikaların değişmesi gerekiyor.”

‘Türkiye’nin hedefini güncellemesi gerekiyor’

Türkiye’nin Paris Anlaşması kapsamında sunduğu hedefinde bir iyileşme yapması gerektiğini ifade eden Ümit Şahin, kömürden hızla uzaklaşmak gerektiğine de dikkat çekti:

Bu anlaşma kabul edilirken, aynı zamanda 2053’te net sıfır hedefinin açıklanması da önemliydi. Bu ileri bir adım. 2053’te net sıfır açıkladığınız zaman 2030’a kadar orta vadede ulusal katkı beyanı denen her ülkenin Paris Anlaşması’na sunduğu Türkiye’nin de aslında daha önce bir tane sunduğu ama çok zayıf olan hedefi güncellemesi, iyileştirmesi gerekiyor. Bunu iyileştirmek belki ilk adım.

Burada 2030’a kadar emisyonlarını azaltacağına yani belli bir tarihe göre yüzde şu kadar azaltacağına bir açıklama yapması gerekiyor. Bu noktadan itibaren atılması gereken birkaç adım var. Birincisi yeni kömürlü termik santrallerin yapımının tamamen durdurulması gerekiyor. Var olan termik santrallerin de kapatılmasına yönelik bir takvim hazırlanması ve belli bir süre sonra kömürün üretimdeki, elektrikteki payının tamamen ortadan kaldırılması gerekiyor.

Bununla birlikte de kömürün yerini doğal gazın almaması için rüzgar ve güneş yatırımlarının hızlandırılması, bunlara teşvik verilmesi gerekiyor.”

‘Partiler Paris Anlaşması’na hazır değil’

Anlaşmanın Meclis’ten oy birliğiyle geçmesinin de önemli olduğunu kaydeden Dr. Şahin, ancak eski kalkınma anlayışıyla devam etmenin mümkün olmadığını, bunu da hiçbir partinin şu aşamada tam anlayamadığını düşündüğünü kaydetti:

Partiler, Paris Anlaşması’na hazır değiller. Paris Anlaşması’nın ne anlama geldiğini Yeşiller hariç siyasi partiler aslında çok iyi bilmiyor. Paris Anlaşması bir çevre anlaşması gibi görülüyor. Halbuki bu anlaşma bütün bir ülkenin ekonomik ve sosyal düzenini değiştirmeyi gerektiren ve bunu oldukça kısa bir sürede yapmasını gerektiren bir anlaşma. Eski kalkınma anlayışıyla, eski tip yoğun enerji tüketen yaşam biçimi ya da refah anlayışının gelişmişlik olduğu düşüncesiyle devam etmek artık mümkün değil.

Bunu ben hiçbir partinin, tam olarak anlayabileceğini şu aşamada sanmıyorum. Hala çünkü parti liderlerinden otomobil vaatleri görüyoruz. Daha fazla turizm, seyahat, daha fazla enerji tüketimi gelişmişlik ölçütü olarak görülüyor. Ekonomik büyüme buna dayalı. Aslında biliyoruz ki 30 yıl içinde emisyonları sıfırlamak demek öncelikle bu tür bir büyüme anlayışından vazgeçmek demek. Ben henüz partilerin bu tür bir büyüme eleştirisi yapabilecek düzeyde olduğunu sanmıyorum.”

Türkiye’nin müzakerelerde yeri

Emisyonlarını hızlı azaltmak isteyen ülkelerin olduğu The High Ambition Coalition (HAC) isimli hükümetler arası grubu tekrar canlandırma girişimlerinin olduğunu hatırlatan Şahin, Türkiye’nin iddialı çıkışları nedeniyle emisyonlarını hızlı düşürmek isteyen ülkeler arasında müzakerelerde yer alması gerektiğini kaydetti:

Türkiye’nin de madem biz iklim mücadelesinde dünyaya örnek olacağız gibi iddialı çıkışları var o zaman Türkiye’nin emisyonlarını hızlı düşürmek isteyen ülkeler arasında müzakerelerde yer alması ve güçlü adım atmayan ülkeleri buna çağırması; AB, İngiltere gibi hedefleri daha güçlü ülkelerle birlikte davranması gerekir.

Bunun için gelişmiş ülke olmanıza da gerek yok. Kosta Rika gibi ülkeler ya da Meksika gibi ekonomik olarak bize benzer pek çok ülke çok daha iddialı iklim politikaları yürütüyor. Türkiye de bu tür iddialı iklim politikaları yürüten ülkeler grubuna katılırsa hem diplomatik açıdan hem ekonomisinin dönüşümü açısından hem de müzakerelerde aslında bugüne kadar kaybettiği zamanı telafi etmek açısından en iyi adımı atmış olur.”