Kategoriler: Dış Köşe

Sürdürülebilir olmaktan çıkmış olan mevcut haliyle kapitalizmdir – Zülfü Dicleli

EVRİMİNİ DEVAM ETTİREBİLMEK İÇİN KAPİTALİZM BUGÜNKÜ HALİNDEN UZAKLAŞIP SOSYAL KAPİTALİZME DÖNÜŞMEK DURUMUNDADIR

Şu günlerde neredeyse tüm gelişmiş batılı ülkeler kriz girdabında boğuşuyor. Öte yandan Arap Baharı dünyanın dört bir yanına yayılan “Wall Street işgallerine” sıçramış bulunuyor. Ne oluyor?
Bugün tüm dünyada yaşanan krizin sadece Eylül 2008’de Wall Street’ten başlayıp yayılan ve hâlâ içinden çıkılamayan, şimdi de Avrupa’yı kasıp kavuran ekonomik/finansal krizden ibaret olmadığını çok açık görüyoruz. Uluslararası ilişkiler sisteminden politik yapılara ve zihniyetlere kadar her alanda bir kriz durumu yaşıyoruz. Öte yandan küresel ısınmanın getirdiği iklim değişikliği tüm faaliyetlerin ve yaşam tarzlarının krizini getirecek önkoşulları hazırlıyor.

Aslında bugün tüm dünyada tam bir eşikte olma hali yaşanıyor. Evet, eşikteyiz. İki arada bir deredeyiz.

Her alanda yerleşik yapılar büyük ölçüde iflas etmiş, hiyerarşiler altüst olmuş, geleneklerin ve gelecek beklentilerinin sürdürülebilirliği belirsiz hale gelmiş bulunuyor. Eski düzen dağılıyor, yeni bir düzen henüz ufukta görünmüyor.

O nedenle şimdi hiçbir zaman olmadığı kadar radikal sorular gündeme geliyor. Düne kadar daha çok Marksistlerle sınırlı kalan sistem sorgulayıcılar hızla genişliyor.

Sistem sorgulayıcılar genişliyor

Eleştirel yaklaşımlar ve yeni öneriler, son birkaç yıldır giderek artan ölçüde, toplumun fikir dünyasının çeperlerinden ana akım düşünce içine taşınıyor. Serbest piyasa ekonomisinin en temel varsayımları art arda onulmaz darbeler alıyor: “Kendi özçıkarını azamileştirmek için akılcı davranan ekonomik insan” efsanesi sayısız bilimsel bulguyla yerle bir edilmiş bulunuyor. İnsanın akıldışı davranışlarının çoğu durumdaki etkinliği, insanın ve(doğal hayatın) evriminde bireyin yanı sıra grubun, rekabetin yanı sıra işbirliğinin belirleyiciliği kanıtlanıyor.
Bakış paradigması değişiyor: Şeyleri (evreni, ekosistemleri, insan beynini, medyayı, interneti…) şimdiye kadar olduğu gibi merkezi, hiyerarşik, duvar sınırlı sistemler olarak değil, ilişki ve bağlantı ağları, yatay, merkezsiz, kendi kendine örgütlenen ve geçirgen zar sınırlı ağ sistemleri olarak gören, algılayan ve düşünen bir bakış öne çıkıyor.

İş dünyasında şu fikirler yankı buluyor: Doğa ve insan tüketilecek kaynaklar değil beslenmesi gereken varlıklardır. İnsandan ve doğadan alma temelli bir iş anlayışından (alışılmış iş anlayışı) insanı ve doğayı koruyan ve onlara veren bir iş anlayışına (yeşil iş ve sosyal sermayeyi temel alan iş) geçmek gerekir.

Ne üretiyoruz (insanın fiziksel ve manevi sağlığına ve doğanın sağlığına zarar veren, salt tüketim amaçlı ürün ve hizmetler mi, yoksa yaşamı iyileştiren, doğayı koruyan ürünler mi?).

Nasıl üretiyoruz (sosyal ve doğal varlığı tahrip ederek mi, koruyup besleyerek mi?)

Buna paralel olarak müşteri ve yurttaş yaklaşımları birbirine yakınlaşıyor. İnsanlar politik yurttaşlar olarak insan haklarını, çevreyi vb. savunuyorlarsa, müşteri olarak da bunlara saygılı ve uygun üretilmiş ürünler satın almayı tercih ediyor.

Açık kaynak hareketi üretim araçlarında özel mülkiyetin yerine paylaşılan varlıkları geçiriyor. Şirketlerin sosyal paydaşlarıyla birlikte değer yaratmayı öğrenmesi gerektiği savunuluyor. Büyümenin, ilerleme ve başarının, hatta kârın bu yeni gerçeklikte yeniden tanımlanması gerektiği ileri sürülüyor. Şirketlerin iş dışı bir ek faaliyet olarak “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” fikrini terk edip, tüm toplumun bugünkü ve gelecekteki kuşaklarının ihtiyaçlarını dengeleyen bir sürdürülebilirlik anlayışını bütün varlıklarının DNA’sı haline getirmeleri gerektiği belirtiliyor.

Dolayısıyla toplumsal gelişim sisteminin temel unsurlarının yeniden tanımlanması gündeme geliyor. Ve sosyallik tüm bu gelişmelerin ortak paydasını oluşturuyor.

Yatay medyanın artan rolü

Öte yandan, uzunca bir aradan sonra, insanlığın tüm cephelerde, yeni bilgi çağının sorunlarına uygun yeni talepler için—ve eskiler için de—ve yeni yollarla sesini yeniden yükseltmeye başladığını görüyoruz. Arap Baharı, İspanya’da demokrasiyi derinleşme eylemleri, Şili’de öğrencilerin hak arayışları ve şimdi de “%1’e karşı %99’un” Amerika’dan tüm dünyaya yayılan direnişi art arda birbirlerini izledi. Kendileri de bizzat sosyal ağlar şeklinde örgütlenen bu insanlar özgürlük ve demokrasi mücadelelerinde etkileşimli yatay (sosyal) medyayı kullanmaya başlıyor.

Gözlemciler bu gösterilerin yeni bir tür oluşturduğunun altını çiziyor. Protestocuların kolay kolay gerilemeyeceğini ve bu eylemlerin alternatif politikaların tartışılmaya başlaması için önemli bir platform oluşturduğunu belirtiyorlar.

Mevcut kapitalizm sınırlarına dayandı

Tüm bunların ışığında diyebiliriz ki, kapitalizm, evrimini sürdürmek için yeni bir aşamaya geçmek, bugünkü halinden uzaklaşıp sosyal kapitalizmedönüşmek durumundadır. Bugünkü haliyle kapitalizm tarihsel gelişiminin sınırlarına dayanmış bulunuyor. Bu sınırları daha fazla zorlaması sadece küresel çaptaki sorunları daha içinden çıkılmaz hale getirebilir.

En başta, kapitalizm artık coğrafi, demografik ve sosyokültürel sınırların en sonuna kadar yayılmış, küresel ve evrensel bir sistem haline gelmiş bulunuyor. Bugün yerkürede kapitalizmin ulaşamadığı tek bir coğrafi nokta, tek bir insan ve tek bir yaşam ve faaliyet alanını hemen hemen kalmamıştır. Kapitalizm artık her şeyi kapsamaktadır.

Kapitalizm bu sınırlara, mümkün olduğu kadar çok sayıda insana, herhangi bir mal veya hizmeti, mümkün olduğu kadar çok miktarda ve mümkün olduğu kadar yüksek kârla satmaya çalışarak ulaştı. Aynı yolda, yani tüketimciliği daha da derinleştirerek devam edebilir mi?
Edemez, çünkü bu mevcut haliyle kapitalizm her şeyi kapsarken, sosyal varlığı ve doğal varlığı dışlıyor, yıkıma uğratıyor. Bireycilik, hissedar değerini (kârı) en fazlaya çıkarmak, rekabetçilik gibi sanayi çağında ekonomik büyümenin motoru olmuş olan sistemin temel unsurları, bugün varılan yerde süreğen bir krizin temel nedenleri haline gelmiş bulunuyor. Kapitalizm mevcut haliyle insanlığı ve dünyayı taşıyamaz/sürdüremez hale geliyor. Kapitalizmin kendisi sürdürülemez hale gelmiş bulunuyor.

Üç nedenden: Birincisi, şimdi bilgi ekonomisinde sosyal varlık dışlanarak, tahrip edilerek yol alınamaz. Çünkü yaratıcılığın kaynağında şimdi sosyal varlık (sosyal sermaye) ya da iş hayatında ve genel olarak her alanda ağlar şeklinde örgütlenmiş, işbirliği içindeki gruplar yatıyor. İkincisi, doğanın, doğal dengenin, doğal ekosistemlerin yıkımının devam etmesi kaçınılmaz olarak sosyoekonomik ekosistemlerin yıkımını getirecektir. Üçüncüsü, her alanda artan ve daha da artacak olan karmaşıklık (karşılıklı bağlantılılık) yüzünden her hangi bir sistemin herhangi bir noktasındaki rasgele bir tekleme devasa bir küresel felaketle sonuçlanabilir.

Tek gerçekçi seçenek

Bütün bunlar evrimini devam ettirebilmesi için kapitalizmin önünde tek bir gerçekçi seçenek bırakıyor: tüm dünyada tüm insanların daha iyi yaşamasına katkıda bulunmak.

Ekonomik gelişmenin tarihi eşzamanlı bir evrimden oluşur; insanların ve yiyeceklerin, bilimin ve teknolojinin, sosyal, politik ve ekonomik kurumların, çok aktörlü, çok biçimli bir gelişimidir; tek bir faktörle, tek bir büyük fikirle açıklanamaz. O nedenle burada bugünkü haliyle kapitalizm derken, tüm faaliyet alanlarının, siyaset ve devlet kurumlarından iş dünyasının kurumlarına ve sivil toplum kuruluşlarına kadar hepsinin evrimi, hepsinin bugün vardığı—dolayısıyla tıkandığı nokta— kastediliyor.

21. yüzyılın en büyük güç kaynağı, finans, enerji, hatta bilgi değil, asıl işbirliği olacaktır.

En geç Soğuk Savaşın sona ermesinden bu yana sınıf savaşının da sona ermiş olduğu, dünyaya çatışan sınıfların merceğin değil de onu daha iyi bir yer yapmak için işbirliği yapmak zorunda olan farklı farklı çoğul kesimler olarak bakmak gerektiği giderek daha iyi görülecektir. Hangi kesimden olursak olalım işbirliğini kendimize karşı bir tehdit olarak görmekten vazgeçip, ilerlemenin yegâne yolu olarak kucaklamak, hep birlikte işbirliği grupları, platformları, örgütlenmeleri, toplulukları oluşturmaya çalışmak gerekiyor.

İyi haber şu ki, eskiden şirket, fabrika, parti, sendika vb. emir komuta ile işleyen merkeziyetçi, hiyerarşik kuruluşlarda örgütlenirdi herkes – bizzat bu yapılar işbirliğini önleyen, kendi içine kapalı mutlak hakikat sistemleriydi. Bugün her kesimden giderek artan sayıda insan işbirliğini mümkün kılan, hayır zorunlu kılan, yatay, merkezsiz, lidersiz açık ağ sistemlerinde (kimisinin adı şirket, dernek vb. olmaya devam edebiliyor elbette) örgütlenmeye başladı.

İnsanlığın, ülkemizin ve tek tek hepimizin içinde bulunduğu eşikte olma hali, herkes için dünyayı daha iyi bir yer, yaşamı daha iyi bir yaşam haline getirmek üzere işbirliklerinin, dolayısıyla yenilikler getirecek önemli bir sosyal dönüşümün önünü açabilir.

Ama tersi de doğrudur. Süreğen ekonomik, ekolojik, sosyal ve düşünsel kriz her alandaki artan karmaşıklık koşullarında büyük felaketlere de yol açabilir. Dünya çapındaki elektrik şebekesinde ya da internet ağında uzun süreli bir çöküşün, yeni bir salgın hastalığın ya da nükleer santral teklemesinin, gıda teminindeki bir krizin yol açabileceklerini bir düşünün.

Diğer bir olasılık olarak, bu yıpratıcı eşikte çok uzun süreler kalabiliriz. Hep iki arada bir derede, umarsız.

Yeni bir yaklaşım

Yeni bir yaklaşım gerçekten çok acil. Çözüm için, insanlığı ayrı ayrı ulus devletler, dinler, sosyal sınıflar vb. gibi kompartımanlara ayırmaya olduğu kadar, devlet – özel sektör – sivil toplum şeklinde ayırarak bakmaya da son vermemiz gerekiyor. Evet herkesin ulusu, dini, sınıfı farklı ve öyle de kalacak ve hepsinin de rolü ve işlevi farklı; ve aynı şekilde devletin, iş dünyasının ve sivil toplumun da yeri, anlamı, rolü ve işlevi farklı.

Ama şimdi tarihte ilk kez olarak—ve eski sosyalist ülkelerde olduğu gibi düzmece değil, gerçek anlamda—devlet, özel sektör ve sivil toplum, her üçü de tek ve aynı hedefi önlerine koyabilir (ve buna mecburlar da): Her anlamda daha iyi bir dünya için işbirliği yapmak. Biri ötekinin önüne geçmeden, bir diğerini dışlamadan yapılacak eşit haklı, yapıcı bir işbirliği. Değişen koşullara sürekli uyarlanabilen, birlikte çözmeye çalışılan sorunlar değiştikçe değişecek ve her sefer daha üst düzeylere çıkabilecek esnek ve elastik bir işbirliği. Küresel perspektifleri olan bir işbirliği.

Kaldı ki herkesin barutu tükenmiş bulunuyor: 1980’lerde sosyalizmin “toplumcu“ modeli iflas etmişti, şimdi 2008’de başlayan krizde önce kapitalizmin “bireyci” modeli iflas etti, ardından çare diye üzerine atlanan “devletçi” Keynesçi model boş çıktı. Devletin piyasaya dolar akıtması hiçbir şeye yaramadı. Deniz bitti.

Bu işbirliğinin zorunluluğu şuradan da kaynaklanıyor. Yukarıda şöyle demiştik: “Ekonomik gelişmenin tarihi eşzamanlı bir evrimden oluşur… tek bir faktörle, tek bir büyük fikirle açıklanamaz. O nedenle burada bugünkü haliyle kapitalizm derken, tüm faaliyet alanlarının, siyaset ve devlet kurumlarından iş dünyasının kurumlarına ve sivil toplum kuruluşlarına kadar hepsinin evrimi, hepsinin bugün vardığı—dolayısıyla tıkandığı nokta— kastediliyor.” Onun için kapitalizmin bugünkü halinden uzaklaşıp sosyal kapitalizme dönüşmesi için, tüm faaliyet alanlarının, siyaset ve devlet kurumlarından iş dünyasının kurumlarına ve sivil toplum kuruluşlarına kadar hepsinin bu sosyal değişimi yaşaması gerekiyor.

Sosyal kapitalizm

Böyle bir dönüşüm hiç de kolay, acısız, sıkıntısız olacak değildir ve Türkiye’de de dünyada da ne bir ustası vardır, ne de bir lideri veya yöneticisi olabilir. Dünya hakkında kimse böyle bir dönüşüm için tüm gerekenleri bilemez. Bu ancak işbirliğinin, karşılıklı konuşmanın ve birlikte eylemin yaratıcı süreçlerinden çıkabilir.

“Sosyal kapitalizm” 20. yüzyılın sosyalizmi gibi “büyük bir anlatıya” sahip değil, “bilimsel görünen” bir temeli de yok; onun gelişim yolunu geçmişin mücadelelerinde değil, bugünün gerçekliğinde aramak gerekiyor.

İnsani gelişimi temel alan taşınabilir bir ekonomik büyüme ve sosyal, kültürel ve doğal varlığın korunması ve beslenmesi olarak sosyal kapitalizm—sürdürülebilir yeni bir kapitalizm—önümüzdeki on yılların başlıca dönüşüm hedefi olacak gibi görünüyor.

 

Zülfü Dicleli  www.kuyerel.com

Paylaş
Yazar:
Konuk Yazar