Editörün SeçtikleriEkolojiManşetSeçime DoğruYeşil Gazete TV

[Seçime Doğru] Fazlıoğlu: Kepçelerin önüne geçmek yetmiyor, politikasını da yapmak zorundayız

0

Video Röportaj: Müjgan HALİS

14 Mayıs’ta düzenlenecek Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine giden yolda, seçim sürecine odaklandığımız video dizisinin onuncu konuğu, Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) aday olan Asuman Fazlıoğlu. İkizdere’de taş ocaklarına karşı mücadelenin önemli isimlerinden biri olan ve direnişi “Eskenci Destanı” adıyla kitaplaştıran, eğitimci Asuman Fazlıoğlu TİP’in İstanbul 1. Bölge adaylarından biri oldu. 8’inci sıradan aday gösterilen Fazlıoğlu ile adaylığını ve İkizdere’yi konuştuk.

*

Asuman Fazlıoğlu kimdir?

Ben coğrafya öğretmeniyim. Emekli olduktan sonra da zaten çevre sorunları coğrafyanın da konusuna giriyor. Gelen tehlikeyi daha önce görüyorsun, birtakım şeyleri daha çabuk fark ediyorsun. Ve bu tehlikeyi sonuçta biz ve çocuklarımız yaşayacak. Bazen yasalar karşımıza çıkıyor, güvenlik güçleri karşımıza çıkıyor. Çünkü işin içinde para olunca kimse hiçbir şeyi dinlemiyor. Bu kaos içinde yaşadığımız köy olan İkizdere’nin Güldere Köyü‘nde el değmemiş bir vadide başlanan bir taş ocağını durdurmak için yola çıktık. Ve bugünlere kadar geldik.

İkizdere’de iki yıl süren bir doğa mücadelesinin içinde olduk. Bu kitabı [Eskenci Destanı] da orada yaşadıklarımızı kaleme alarak hazırladık. Dedik ki bu yaşananlar gelecek kuşaklara da aktarılsın. Daha sonra Türkiye İşçi Partisi’nden arkadaşlar öneri getirdiler. Aday gösterilmek benim için de bir şans oldu. En azından bu ekolojik yıkımı anlatma şansını, daha geniş kitlelere ulaştırma şansını yakalamış olduk.

İkizdere’de ne oldu, şu anda neler oluyor?

İkizdere birçok konuda farklı bir direniş sergiledi. Yani şöyle ki bir defa sokağa çıkma yasağının, pandemi koşullarının en ağır döneminde başladı direniş ve bize bu direnişte hem pandemiyle mücadele ederken hem de orada doğamızı yok edenlerle mücadele etmek zorunda kaldık. Sokağa çıkma yasağından dolayı binlerce liralık cezalar kesildi. Ama bizim bulunduğumuz yerde sokak yoktu. Biz aslında ormanda duruyorduk. Bunu da anlatamadık. Sonra cezalara da itiraz ettik. Ve daha sonra şöyle de oldu. Bu sefer olağanüstü hal koşullarında valilik yine sokağa çıkma yasağı, toplantı, gösteri, yürüyüş yasağı, slogan atma, pankart, vesaire bu tür yasaklarla karşılaştık. Amaç kitlelerin, insanların buradaki katılımını engellemek, katliamcıların yani ormanımızı ve doğamızı yok edenlerin işini kolaylaştırmaktı. Öyle de oldu.

Şu an ne olduğuna gelince; hukuk önce bizi haklı buldu. Bilirkişi bizi haklı buldu. Sonra bunun etrafından dolaşılarak bu haklılığımız boşa çıkartıldı. Mahkeme yürütmeyi durdurma kararını reddetti. Ama bugün tekrar Danıştay‘a başvurduk, Danıştay tekrar yeni bir yürütmeyi durdurma için yeni bir bilirkişi atadı. Çünkü daha önceki bilirkişiler Valiliğin emrinde çalışan kişilerdi. Dolayısıyla yeni bir birikişiyle yeni bir başlangıç yaptık. Biz bütün bu engellere rağmen durdurmaya kararlıyız.

Şu anda taş ocağı faaliyeti sürüyor değil mi?

Cengiz ve Yapı İnşaat‘ın faaliyetleri sürüyor. Bunlar sistem tarafından kayırılıyor. Özel özel ihaleler veriliyor, ihalelerde rekabet kanunları işlemiyor. Çok para kazanmaları sağlanıyor.

Bu iki yıl, o vadide neye mal oldu peki?

İki yıl tonlarca patlayıcıyla vadinin bir tarafı patlatıldı. Ve orada akan suyumuz, deremiz taşların ve molozların içinde kaldı. Vadideki bütün o hayvan varlığı tabii patlamalarla göç etmek zorunda kaldı. Çok acıklı bir manzarayla karşı karşıyayız. Ama yine de şu an bile durdursak karlı sayacağız kendimizi. Çünkü hasar gittikçe daha büyüyor, yukarıya çıktıkça daha büyük katliamlara sebep oluyor. Dört kişiyle saramadığımız kayın ağaçları yok ediliyor şimdi. Kestane ağaçlarının varlığı yok ediyor. Kestane balı yiyordu ya o Reis, o kestane balı o vadide üretiliyor. Yani siz o vadiyi yok ederseniz kestane balı üretilemez.

Bunları anlatamıyoruz. Biz doğayla uyum sağlarsak, doğayla çatışmazsak daha mutlu oluruz, varlığımızı daha uzun süre sürdürebiliriz. Aksi takdirde susuzluk, açlık, kuraklık, küresel ısınma, seller… Bütün bunlara hazır olmak zorundayız hatta bilim insanları diyor; yani başka bir dünyayla karşılaşacaksınız bu kafayla giderseniz.

İkizdere’deki doğa katliamı AKP’nin Rize’deki oylarına yansır mı?

E mutlaka yansıyacak. Mesela bizim köyde de yansıyacak. İkizdere’de yansıyacak. 20 yıldır yapmadıkları çay fabrikasyonunu yaptılar, bizim direnişi etkisiz hale getirmek için. Çay fabrikasına da İkizdere’den 30 kişi aldılar, toplamda 120 kişi çalışacak ve aslında ağırlıklı İkizdereliler çalıştırılmalıydı.

Türkiye İşçi Partisi’ni tercih etme sebebiniz neydi?

Türkiye İşçi Partisi, beni tercih etti. Baktığımızda Türkiye İşçi Partisi ekoloji olaylarına duyarlı ve bu konuda programını program oluşturan bir parti. Dolayısıyla bizim de böyle bir partide olup destek vermemiz, bizim de istediğimiz bir durum olacaktır. Çünkü dertlerimizi o parti programıyla anlatacağız. Mesela şimdi Şile köylerine gideceğiz ve köyler biliyorsunuz Büyükşehir Yasası’yla mahalleye dönüştürüldü, köylerde üretim yasaklandı, hazır yaşamaya alıştırılıyorlar. Biz bu köylerde bunu anlatacağız ve her gittiğimiz köye ceviz fidanlarıyla gidip, fidanları dikip köylülere emanet edeceğiz.

Yani somut somut adımlar atmak istiyoruz, görünür şeyler yapmak istiyoruz. Sadece işin politik konuşan yanında olmak istemiyoruz.

Meclis’te yeterince ekoloji savunucusu var mı sizce?

Vardı aslında, HDP‘den Murat Çepni mesela. Direnişte yanımızda bulundu, hatta bizim koyduğumuz arı kovanları onu soktu. Arkadaşlarımız var ama yetersiz. Yani sadece gündeme getirmek yetmez, onun detaylarını ve yıkımın yol açacağı felaketleri de bilmek gerekiyor, ekoloji konusundan daha donanımlı olmak zorundayız. Çünkü ülkemiz emperyalist işgal altında. İkizdere’de yaşananlar sadece İkizdere’de yaşanmıyor, Fatsa‘da yaşanıyor. Akbelen‘de yaşanıyor, Mersin’de yaşanıyor, Sinop’ta yaşanıyor, Silopi’de yaşanıyor. Türkiye’nin her tarafında bir yıkım var ve emperyalist şirketler, Kaz Dağlarında altın arayan şirketler ülkemizin bütün kaynaklarını talan ediyorlar.

Seçmenlerinize ne söylemek istersiniz?

Korkunç bir felaketle karşı karşıyayız. Yani özellikle ülkemizde bu felaketin boyutları daha ciddi. Mesela biz o İkizdere’deyken Fransa‘dan ve Amerika‘dan gazeteciler geldi. Dediler ki böyle bir doğada bu yıkım Amerika’da olsa veya Fransa’da olsa halk ayağa kalkar ve asla buna izin vermez.

Zaten biz bunu anlatmaya çalıştık insanlara sürekli. Yani böyle katliamlara izin vermeyelim. Bu ülke bizim. Ve bu ülkede bizim çocuklarımızın da yaşama hakkı var.

“Ormanlar çocuklarındır” sloganı İkizdere’de oluştu, çocuklara yeşil bir çevre bırakmak zorundayız. Her şey para değil, doğayı yok etmeden de geçim kaynakları oluşturma yolları vardır.

Deprem de bunun bir sonucu aslında. Neden? Çünkü bilime inanmayan, bilimi önemsemeyen politikalar fay hattını da önemsemiyor, sadece orada ev yapıp para kazanmaya bakıyor.

Mesela İstanbul‘dayım ben şimdi. İstanbul’da yeşil alan kalmamış hepsi ya AVM olmuş ya da deprem toplanma alanları müteahhitlere peşkeş çekilmiş. Peki bir deprem olduğunda bu insanlar nereye sığınacaklar? Bu deprem paraları neden sağlam konutlar için harcanmıyor?

Demem o ki, bilime inanmayan siyasete kimseye oy vermesin. Bu felaketi durdurmak zorundayız. Biz şunu anladık: Sadece kepçelerin önüne geçmek yetmiyor, bunun politikasını da yapmak olmak zorundayız. Onun için İşçi Türkiye İşçi Partisi’nden katılmış bulunmaktayız. Ve Türkiye İşçi Partisi’yle sesimizi daha çok duyurmaya çalışacağız.

You may also like

Comments

Comments are closed.