Ana Sayfa Blog Sayfa 5411

2 Milyon İstanbullu Eylemi – Rumelihisarı

İstanbullular ellerinde mumlarıyla 3. Köprüye karşı Rumelihisarında Boğaz manzarası eşliğinde HAYIR! dediler.

Yeşiller Partisi MYK üyesi Ahmet Atıl Aşıcı’nın basın açıklamasını okumasının ardından Rumelihisarı sakinleri Bebek parkındaki eylem alanına destek vermeye gittiler.

2 Milyon İstanbullu Eylemi Beşiktaş

Beşiktaş İDO iskelesinde toplanan İstanbullular 3. Köprüye Hayır! dediler.

Yeşiller Partisi PM üyesi Filor Uluk’un Yeşil Çığlık defilesi ilgi çekti. Eyleme Beşiktaş’ın Çarşı grubu da “Çarşı 3. Köprüye Karşı!” diyerek katıldı.

İzmirliler de 2 milyon İstanbullu’ya destek verdi

2 ekim akşamı saat 20.00’de Yeşiller Partisi’nin büyük eylemine destek olmak için Alsancak sahilindeydi.

İzmirli gençlerin çoğunluğunu oluşturduğu gruba İzmir Delileri ve Grup Çevrim Dışı da eşlik etti. Grup Çevrim Dışı’nın şarkılarıyla planlanandan çok daha uzun süren eylemin sonunda İzmirliler bir sonraki eylemde buluşmak üzere sözleşerek ayrıldılar.

Sarı yazmalılar Orya Enerji’den hesap sordu

sarı yazma
Cideliler Loç vadisini korumak için Kabataş'ta eylemdeydi

İSTANBUL – Kastamonu Cide Loç Vadisi`nde yapımına başlanan Cide HES projesini protesto etmek için bir araya gelen yaklaşık 500 kişilik grup “Ümran Boru Loç vadisinden Defol”,  “Dereler Özgürdür Özgür Akacak” sloganları ile Kabataş Vapur İskelesi’nden Fındıklı’da bulunan  Ümran Boru’nun bağlı olduğu Orya enerji şirketine doğru yürüdü.

Yürüyüş esnasında sembolik bir boru hazırlayan eylemciler eylem anında borunun üzerine spreyle “Ümran Boru Loç Vadisinden Defol” yazdılar. Orya Enerji sahibi Orhan Yavuz`a “Orhan Yavuz Ander Kalasun” şeklinde pankart açarak şirket sahibine tepkilerini dile getirdiler

Yoğun güvenlik önleminin alındığı şirket önünde polis tarafından engellenmeye çalışılan grup sloganlar eşliğinde basın bildirisini okudu.

sarı yazmalılar
Saru yazmalılar Orya Enerjiye yürüyor

Loç Vadisi Platformu aktivisti Uğur Tay’ın okuduğu basın açıklamasında “vadimizin korunması artık sadece Loç halkının değil tüm Türkiye`nin görevidir” dedi. Basın açıklaması sık sık ıslıklar ve sloganlarla bölündü.

Yapılan açıklama şöyle:

Kastamonu ili Cide ilçesi sınırları  içerisinde yer alan Loç Vadisine Cide Hes adı altında bir proje yapmak isteyen Ümran Boru/Orya Enerjiye bir çift sözümüz olduğu için bugün buradayız.

Evet Ümran Boru

Evet Orya Enerji

Sana bugün bir çift sözümüz var.

Şimdi Kulaklarını aç da bizi iyi dinle!!!

Öncelikle sana Loç Vadimizi ziyarete gelen, dere nöbetimizde Loç halkı ile birlikte nöbet tutan, değerli misafirlerimize gösterdiğin kabalık için bir çift sözümüz var.

Gelen misafirleri bir ajan gibi takip etmek, kimin nerde yattığına, nerde uyuduğuna hani neredeyse ne rüya gördüğüne kadar takip etmeye senin ne hakkın var? Bunu daha önce ÇED iptal davası için vekalet veren Loç halkına da yapmış,  yaşadığımız ev adreslerini adamların ile tek tek deşifre etmiştin. Bu yetkiyi, bu gücü nerden buluyorsun? Bizler senin evini, köyünü, işyerine geleni gideni araştırıyor muyuz? Haddini bil, yerini bil, işini bil.

Çalışan personelini organize edip, Loç halkı ile birlikte dere nöbeti tutan dostlarımızı dövdürmeye, telefon tellerini kopararak iletişim hatlarımızı kesmeye ne hakkın var? Çıkan ardebede kalp krizi geçiren Abdurrahman amcamız, telefon hatlarını kopardığın için ambulans çağıralamadığı için vefat etse, bunun vebalini nasıl ödeyecektin nasıl? Ya personelin en önüne köyümüzden kandırdığın, beyinlerini yıkadığın gençlerimizi dere nöbeti tutan yaşlılarımızın üstüne saldırtmana ne demeliyiz? Anayı oğula düşürmek senin icadın oldu Loç Vadisinde.

Bununla da yetinmedin. Arazisini korumak için dozerin önüne yatan anamızı, kolluk kuvvetlerine tutturarak, gözaltına aldırmak da neyin nesi oluyor? Senin gücün yaşlı kadınlara mı yetiyor?

İşte, misafirlerimizi dövdürdüğün,

Köydeki telefon hatlarımızı  kopardığın,

Adreslerimizi deşifre ettiğin,

Anayı oğla düşürdüğün,

Yaşlı kadınlara güç gösterdiğin için

Sana bir çift değil binlerce çift sözümüz var.

Dostlarımız, Cide Hes projesi için 15 Ekim 2009 tarihinde ÇED onayı alan Orya Enerji bu tarihten sonra kendini köylerimizin sahibi ilan etmiştir. Loç Vadisinde kendine küçük bir krallık kurmaya çalışmakta kanun ve yasaları hiçe saymaktadır. Bugüne kadar sadece çevre ve orman bakanlığından ağaç kesme ile ilgili bir belge almıştır. ÇED İptal davası açmamış olmamıza rağmen ÇED iptalini bile düşünmeden binlerce ağacımızı maalesef kesip doğramıştır. Daha sonrada bu ağaçları davadan vekaletlerini çektirdiği ailelere kışlık odun olarak teslim etmiştir. Oysaki dere nöbetlerimizde şantiye şeflerine burada inşaat yapmaya, şantiye kurmaya ruhsatın var mı diye sorduğumuzda hep var denilmiş ve hiçbir zaman bize gösterilmemiştir. Bu konuda sürekli kolluk kuvvetleri ile karşı karşıya bırakılıyoruz. Biz de Orya Enerji’den yanıt alamıyoruz diye, gittik devletimize sorduk: Devasa borularını getirmek için kullandığı tırlar  köy yollarımıza sığmıyor diye kendi bildiği şekli ile hiç kimseye, köy muhtarına bile sormadan  iş makinalarını soktu. Sorduk devlete var mı böyle bir izini diye? Yanıt geldi devletimizden: Bilgimiz dahilinde değildir. İnşaat ruhsatını sorduk 17 Eylül 2010 tarihinde devletimizden yanıt geldi: Herhangi bir nâzım ve imar plan izni alınmamıştır.

Şimdi bir çift sözümüz olamayacak mı Çevre ve Orman Bakanlığımıza?

Madem deremi ben koruyacaktım,

Madem Orya Enerji`nin iznini, ruhsatını  ben takip edecektim,

Niye ÇED onayı verdin Cide HES’e?

Orya Enerji Loç Vadisi’nde kanun mudur?

Orya Enerji Loç Vadisinde hükümet midir?

Vadimizde, köyümüzde Orya Enerji kaçak inşaat yapıyor köylümüzden başka kimse Orya Enerji’ye sen ne yapıyorsun diye sormuyor?

Köy meramıza şantiye kurmak için tonlarca beton döküldü. Peki bu arazi kime ait? EPDK`dan yanıt geldi. Köy muhtarınıza rica ediyoruz köy meranızı 60 gün içinde bize versin, devretsin. Yoksa Danıştay’a gideriz, oradan Maliye’ye devir ettirir, köylüye de beş kuruş para vermeyiz.

Nasıl bir çift söz söylemesin şimdi Loç Vadisi?  Acele el koyma kararı ile meranızı sizden aldım diyen Orya Enerji şantiye şefi yüzünden biz kaç kere kolluk kuvvetleri ile karşı karşıya geldik. Kendi arazimizde, tapumuz elimizde buradan çıkmazsanız göz altına alınırsınız diye korkutulan köylüm nasıl isyan etmesin, nasıl bir çift söz söylemesin?

Mücadeleye başladığımız ilk günden beri söylüyoruz. Loç Vadisi Türkiyemizin ve Avrupa’nın yegane bakir doğası kalmış, nadir yerlerinden biridir.Vadinin bir yamacının Akdeniz iklimi, diğer yamacının Karadeniz ikliminin olduğu belki de tek vadidir. Küre Dağları Milli Parkı içindedir. Çivi bile çakılması düşünülemez. Açtığımız ÇED iptal davasının bilirkişi raporları Kastamonu İdare Mahkemesi’ne geldi. Bakın rapor ne diyor?

Proje, milli park ile aynı  havza içerisinde yer almasından dolayı projenin gerçekleştirilerek işletmeye açılması halinde havza ekosistemi bütünlüğü açısından uzun dönemde ekosistem bütünlüğüne zarar verecek niteliktedir. Bu nedenle, bu projenin yeri için milli parkında içinde bulunduğu bu havzada, ekosistem bütünlüğüne zarar vermeyecek başka alternatif alanların da değerlendirilmesi…

Özetle bu rapor siz Loç Vadisinin sahipleri davanızda haklısınız diyor. Artık yüce mahkemeden rica ediyoruz,yalvarıyoruz. Orya Enerji vadimizde hukuksuzca doğamızı,toprağımızı katlediyor. Buna bir an önce dur denilsin. Dönüşü olmayan tahribatlar bir an önce bitsin.

Artık yeter Ümran Boru, artık yeter Orya Enerji. Düş yakamızdan. Bırak köyümüzü, toprağımızı, suyumuzu, kültürümüzü, derneğimizi bize. Bu davayı biz kazanacağız. İşte bilirkişiler yapabilceğin tahribatları sana söylüyor. Sakın ben davayı kaybetsem de Senoz  nasıl 5 milyon TL’ye ikna edildiyse sizi de ikna ederim diye düşünme. Bugün Senoz da bizler gibi onuru ve şerefi için mücadeleye devam ediyor. Bizler de sonuna kadar mücadeleye devam edeceğiz.

Yollar yürümekle aşınmaz belki ama, eğer sen Loç Vadisinden ayrılmaz isen bizi bize bırakmaz isen biz Orya Han önüne gel gide kapını çok aşındıracağız. Bugün bir çift söz söyledik, yine geldiğimizde binlerce, onbinlerce çift sözleri duyacaksın. Loç Vadisi sahipsiz değildir. Kimsesiz değildir. Vadimizin korunması artık sadece Loç halkının değil tüm Türkiye’nindir.

KAYNAK: Kastamonu Postası, 2 Ekim 2010

Kastamonu Cide Loç Vadisi`nde yapımına başlanan Cide HES projesini protesto etmek için bir araya gelen yaklaşık 500 kişilik grup “Ümran Boru Loç vadisinden Defol”,  “Dereler Özgürdür Özgür Akacak” sloganları ile Kabataş Vapur İskelesi`nden Fındıklı`da bulunan  Ümran Boru`nun bağlı olduğu Orya enerji şirketine doğru yürüdü.
Yürüyüş esnasında sembolik bir boru hazırlayan eylemciler eylem anında borunun üzerine spreyle “Ümran Boru Loç Vadisinden Defol” yazdılar. Orya Enerji sahibi Orhan Yavuz`a “Orhan Yavuz Ander Kalasun” şeklinde pankart açarak şirket sahibine tepkilerini dile getirdiler
Yoğun güvenlik önleminin alındığı şirket önünde polis tarafından engellenmeye çalışılan grup sloganlar eşliğinde basın bildirisini okudu.
Loç Vadisi Platformu aktivisti Uğur Tay`ın okuduğu basın açıklmasında “vadimizin korunması artık sadece Loç halkının değil tüm Türkiye`nin görevidir” diyerek, aynı anda Rize Senoz Vadisinde Vadisini şirkete satan Senoz Derneği`ne yönelik eylem yapan Senozlulara İstanbul`dan selam yolladı. Basın açıklaması sık sık ıslıklar ve sloganlarla bölündü.
Basın açıklaması sonrası olaysız şekilde ayrılan  grup Erzurum İspir Aksu Vadisinde HES projesi yürüten Borusan şirketinin önünden geçerken “Borusan sıra sana da gelecek” diyerek slogan attı.
Yapılan açıklama şöyle:
Kastamonu ili Cide ilçesi sınırları  içerisinde yer alan Loç Vadisine Cide Hes adı altında bir proje yapmak isteyen Ümran Boru/Orya Enerjiye bir çift sözümüz olduğu için bugün buradayız.
Evet Ümran Boru
Evet Orya Enerji
Sana bugün bir çift sözümüz var.
Şimdi Kulaklarını aç da bizi iyi dinle!!!
Öncelikle sana Loç Vadimizi ziyarete gelen,dere nöbetimizde loç halkı ile birlikte nöbet tutan, değerli misafirlerimize gösterdiğin kabalık için bir çift sözümüz var.
Gelen misafirleri bir ajan gibi takip etmek,kimin nerde yattığına,nerde uyuduğuna hani neredeyse ne rüya gördüğüne kadar takip etmeye senin ne hakkın var? Bunu daha önce ÇED iptal davası için vekalet veren Loç halkına da yapmış,  yaşadığımız ev adreslerini adamların ile tek tek deşifre etmiştin. Bu yetkiyi,bu gücü nerden buluyorsun? Bizler senin evini, köyünü, işyerine geleni gideni araştırıyor muyuz? Haddini bil, yerini bil, işini bil.
Çalışan personelini organize edip,Loç halkı ile birlikte dere nöbeti tutan dostlarımızı dövdürmeye, telefon tellerini kopararak iletişim  hatlarımızı kesmeye ne hakkın var? Çıkan ardebede kalp krizi geçiren Abdurrahman amcamız, telefon hatlarını kopardığın için ambulans çağıralamadığı için vefat etse, bunun vebalini nasıl ödeyecektin nasıl? Ya personelin en önüne köyümüzden kandırdığın, beyinlerini yıkadığın gençlerimizi dere nöbeti tutan yaşlılarımızın üstüne saldırtmana ne demeliyiz? Anayı oğula düşürmek senin icadın oldu Loç Vadisinde.
Bununla da yetinmedin. Arazisini korumak için dozerin önüne yatan anamızı, kolluk kuvvetlerine tutturarak, gözaltına aldırmak da neyin nesi oluyor? Senin gücün yaşlı kadınlara mı yetiyor?
İşte,misafirlerimizi dövdürdüğün,
Köydeki telefon hatlarımızı  kopardığın,
Adreslerimizi deşifre ettiğin,
Anayı oğla düşürdüğün,
Yaşlı kadınlara güç gösterdiğin için
Sana bir çift değil binlerce çift sözümüz var.
Dostlarımız, Cide Hes projesi için 15 ekim 2009 tarihinde Çed onayı alan Orya Enerji bu tarihten sonra kendini köylerimizin sahibi ilan etmiştir. Loç Vadisinde kendine küçük bir krallık kurmaya çalışmakta kanun ve yasaları hiçe saymaktadır. Bugüne kadar sadece çevre ve orman bakanlığından ağaç kesme ile ilgili bir belge almıştır.Çed İptal davası açmamış olmamıza rağmen çed iptalini bile düşünmeden binlerce ağacımızı maalesef kesip doğramıştır. Daha sonrada bu ağaçları davadan vekaletlerini çektirdiği ailelere kışlık odun olarak teslim etmiştir. Oysaki dere nöbetlerimizde şantiye şeflerine burada inşaat yapmaya,şantiye kurmaya ruhsatın var mı diye sorduğumuzda hep var denilmiş ve hiçbir zaman bize gösterilmemiştir.Bu konuda sürekli kolluk kuvvetleri ile karşı karşıya bırakılıyoruz. Biz de Orya Enerji`den yanıt alamıyoruz diye, gittik devletimize sorduk: Devasa borularını getirmek için kullandığı Tır�lar  köy yollarımıza sığmıyor diye kendi bildiği şekli ile hiç kimseye,köy muhtarına bile sormadan  iş makinalarını soktu. Sorduk devlete var mı böyle bir izini diye? Yanıt geldi devletimizden: Bilgimiz dahilinde değildir. İnşaat ruhsatını sorduk 17 Eylül 2010 tarihinde devletimizden yanıt geldi: herhangi bir nâzım ve imar plan izni alınmamıştır.
Şimdi bir çift sözümüz olamayacak mı Çevre ve Orman Bakanlığımıza?
Madem deremi ben koruyacaktım,
Madem Orya Enerji`nin iznini, ruhsatını  ben takip edecektim,
Niye çed onayı verdin Cide Hes�e?
Orya Enerji Loç Vadisi`nde kanun mudur?
Orya enerji loç Vadisinde hükümet midir?
Vadimizde, köyümüzde Orya Enerji kaçak inşaat yapıyor köylümüzden başka kimse Orya Enerji`ye sen ne yapıyorsun diye sormuyor?
Köy meramıza şantiye kurmak için tonlarca beton döküldü. Peki bu arazi kime ait? EPDK`dan yanıt geldi. Köy muhtarınıza rica ediyoruz köy meranızı 60 gün içinde bize versin, devretsin. Yoksa Danıştay`a gideriz, oradan Maliye`ye devir ettirir, köylüye de beş kuruş para vermeyiz.
Nasıl bir çift söz söylemesin şimdi Loç Vadisi?  Acele el koyma kararı ile meranızı sizden aldım diyen Orya Enerji şantiye şefi yüzünden biz kaç kere kolluk kuvvetleri ile karşı karşıya geldik. Kendi arazimizde, tapumuz elimizde buradan çıkmazsanız göz altına alınırsınız diye korkutulan köylüm nasıl isyan etmesin, nasıl bir çift söz söylemesin?
Mücadeleye başladığımız ilk günden beri söylüyoruz.Loç Vadisi Türkiyemizin ve Avrupa`nın yegane bakir doğası kalmış, nadir yerlerinden biridir.Vadinin bir yamacının Akdeniz iklimi,diğer yamacının Karadeniz ikliminin olduğu belki de tek vadidir.Küre Dağları Milli Parkı içindedir. Çivi bile çakılması düşünülemez. Açtığımız çed iptal davasının bilirkişi raporları Kastamonu İdare Mahkemesi`ne geldi. Bakın rapor ne diyor?
Proje , milli park ile aynı  havza içerisinde yer almasından dolayı projenin gerçekleştirilerek işletmeye açılması halinde havza ekosistemi bütünlüğü açısından uzun dönemde ekosistem bütünlüğüne zarar verecek niteliktedir. Bu nedenle, bu projenin yeri için milli parkında içinde bulunduğu bu havzada, ekosistem bütünlüğüne zarar vermeyecek başka alternatif alanların da değerlendirilmesi,
Özetle bu rapor siz Loç Vadisinin sahipleri davanızda haklısınız diyor. Artık yüce mahkemeden rica ediyoruz,yalvarıyoruz. Orya Enerji vadimizde hukuksuzca doğamızı,toprağımızı katlediyor.Buna bir an önce dur denilsin. Dönüşü olmayan tahribatlar bir an önce bitsin.
Artık yeter Ümran Boru, artık yeter Orya Enerji. Düş yakamızdan.Bırak köyümüzü, toprağımızı, suyumuzu, kültürümüzü, derneğimizi bize. Bu davayı biz kazanacağız. İşte bilirkişiler yapabilceğin tahibatları sana söylüyor. Sakın ben davayı kaybetsem de Senoz  nasıl 5 milyon Tl�ye ikna edildiyse sizi de ikna ederim diye düşünme. Bugün Senoz`da bizler gibi onuru ve şerefi için mücadeleye devam ediliyor.Bizler de sonuna kadar mücadeleye devam edeceğiz.
Yollar yürümekle aşınmaz belki ama, eğer sen Loç Vadisinden ayrılmaz isen bizi bize bırakmaz isen biz Orya Han önüne gel gide kapını çok aşındıracağız. Bugün bir çift söz söyledik, yine geldiğimizde binlerce, onbinlerce çift sözleri duyacaksın. Loç Vadisi sahipsiz değildir.Kimsesiz değildir. Vadimizin korunması artık sadece Loç halkının değil tüm Türkiye`nindir.

İstanbullular üçüncü köprüye karşı Boğaz kıyılarını doldurdu

Fındıklıda 2 milyon
Fındıklı sahilini dolduran İstanbullular üçüncü köprüye izin vermeyeceklerini gösterdi

İSTANBUL – Üçüncü köprüye karşı Yeşiller Partisi tarafından başlatılan 2 Milyon İstanbullu kampanyasının 2 Ekim eyleminde binlerce İstanbullu Boğaz kıyılarını doldurdu. Fındıklı’da kampanya koordinatörü Serkan Köybaşı’nın basın açıklamasını okumasıyla başlayan eylemde Beşiktaş, Ortaköy, Kadıköy, Salacak, Kuzguncuk, Sarıyer, Kireçburnu, Rumelihisarı, Arnavutköy, İstinye, Caddebostan, Bostancı, Emirgan, Bakırköy sahilleri ve Galata köprüsünün de aralarında bulunduğu 23 noktada ellerinde mumlarla ve fenerlerle sahilleri dolduran binlerce İstanbullu yaşadıkları kente sahip çıktıklarını ve üçüncü köprüye izin vermeyeceklerini gösterdiler.

Eylemde Beşiktaş sahilinde Filor Uluk’un düzenlediği ağaç defilesi, Beşiktaş Çarşı grubunun sloganları, Fındıklı sahilinde İstanbul SOS grubunun SOS şeklinde yanan mumları, yüzlerce kişiyle Galata köprüsünde toplanan Greenpeace’in bir botunun Fındıklı sahiline yanaşarak açtığı “ormalara dokunma” pankartı, Ortaköy’de Küresel Eylem Grubunun coşkulu şarkıları, Kadıköy sahilini dolduran kalabalığa bir konser veren Son Irmnak Doğa Orkestrası’nın dinletisi, Fındıklı’da sanatçıların yaptığı pandomim gösterisi gibi çok sayıda performans ilgi çekti. Eylem noktalarının en küçüğünde bile yüzlerce İstanbullu bir araya gelerek mumlarını yaktı.

Fındıklı sahilinde İstanbul SOS grubunun mumları

Fındıklı’daki basın açıklamasında sanatçılar Pelin Batu ve Nejat Yavaşoğullları da kısa birer konuşmayla İstanbulluları kentlerine sahip çıkmaya ve üçüncü köprü istemediklerini herkese duyurmya çağırdı. Serkan Köybaşı okuduğu basın açıklamasında alternatif projeler arasında İstanbul’un trafik sorununu çözmeyecek ve doğayı yıkıma uğratacak en kötü projenin üçüncü köprü olduğunu söyledi. Açıklamada ” Biz Bergama’da toprağımızı zehirleyen şirketlere karşı direnenleriz. Karadeniz’de derelerimizin HES’lere hapsedilmesine karşı çıkanlarız. Akkuyu’da ve Sinop’ta sağlıklı gelecek nesiller için nükleere karşı mücadele edenleriz. Yatağan’da, Bartın’da, Yalova’da havamızın termik santrallerle kirletilmesine karşı koyanlarız. Küresel ısınmayı durdurmak için mücadele edenleriz. Yiyeceklerimizin genetiğiyle oynanmasına hayır diyenleriz. Biz, aynı zamanda, insanın doğayla uyum içinde yaşaması için çözüm üretenleriz. Rüzgar ve güneş enerjisini teşvik edenleriz. Doğayla dost teknolojileri savunanlarız. Toplu ulaşım projelerine “evet” diyenleriz. Sosyal devlet isteyenleriz. Barış, insan hakları ve gerçek demokrasiden yana olanlarız. Biz, bugün burada güçlerimizi birleştirdik ve İstanbul’un doğasını korumak için her türlü fedakarlığa katlanacağımızı açıklıyoruz. İstanbul’a sahip çıkıyoruz. Çünkü İstanbul bizim bir parçamız, biz de onun parçasından başka bir şey değiliz.”dendi.

Açıklamanın tam metni şöyle:

“Değerli basın mensupları,

Türkiye’nin her yerinde doğaya topyekûn bir saldırı var. Suyumuz HES’lere, toprağımız madencilere, havamız termik santrallere ve ağaçlarımız yollara ve köprülere kurban ediliyor. Türkiye’nin her yerinde halk bu büyük saldırıya karşı doğasını korumak için direniyor. Çünkü biliyor ki o su, o toprak, o hava ve o ağaçlar bizim bir parçamız ve aslında biz de doğanın bir parçasından başka bir şey değiliz.

İstanbul Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün Çevre Bakanlığı’na gönderdiği resmi bir yazıya göre 3. Köprü için en az 2 milyon ağaç kesilecek. İstanbul halkı olarak biz de bu akşam burada ve İstanbul’un 22 noktasında daha, ellerimizde mumlarla buluştuk. Sadece İstanbul’da değil, aynı zamanda İzmir Alsancak’ta, Ankara Kuğulu Park’ta, İzmir Torbalı Karaot Köyü’nde, Datça’da ve bir çok yerde mumlar yakılacak. 1 saat boyunca 3. köprüyü durdurmak ve 2 milyon ağacı kurtarmak için bekleyeceğiz.

İstanbul halkına sorulmadan, kapalı kapılar ardında, anti-demokratik şekilde dayatılan köprü projesi şehrimizin hiçbir sorununu çözmeyecek. Buna karşın, başta trafik ve nüfus olmak üzere tüm sorunlarını daha da ağırlaştıracak. Recep Tayyip Erdoğan’ın 1995’te belediye başkanıyken söylediği gibi “3. köprü, İstanbul için bir cinayet” olacak.

3. köprünün alternatifleri olduğunu biliyoruz: Günde 1,5 milyon insan taşıma kapasiteli, köprünün 1/10 maliyetine yapılabilecek BoğazRay; iki sene gibi kısa bir sürede bitirilebilecek 1. köprüyü revize ederek toplu taşıma için kullanılacak bir kat ekleme projesi veya Pendik-Yeşilköy arasına kurulacak Transmar yüzer viyadük projesi bu alternatiflerden sadece bazıları. Hepsi üzerinde çalışılmış, test edilmiş ve bilimsel projeler. Üstelik 3. köprüden daha az maliyetli, daha az doğa yıkımına neden olacak ve trafiğe gerçekten çözüm olabilecek projeler.

Bu projeler arasında trafiğe çözüm olmayacak tek proje 3. köprü! Çünkü trafiğin çözümü: TOPLU TAŞIMA! Tüm çağdaş ülkelerdeki gibi gelişkin bir metro ağı ve tramvay sistemi talep ediyoruz. Fizibilite raporunda “bitirildiğinde 3. köprüye gerek kalmayacak” yazan Marmaray projesinin, daha fazla ertelenmeden, hemen bitirilerek devreye sokulmasını istiyoruz. Her tarafı denizle çevrili şehrimizde deniz ulaşımının geliştirilmesini ve raylı sistemlerle entegre edilmesini talep ediyoruz.

Biz Bergama’da toprağımızı zehirleyen şirketlere karşı direnenleriz. Karadeniz’de derelerimizin HES’lere hapsedilmesine karşı çıkanlarız. Akkuyu’da ve Sinop’ta sağlıklı gelecek nesiller için nükleere karşı mücadele edenleriz. Yatağan’da, Bartın’da, Yalova’da havamızın termik santrallerle kirletilmesine karşı koyanlarız. Küresel ısınmayı durdurmak için mücadele edenleriz. Yiyeceklerimizin genetiğiyle oynanmasına hayır diyenleriz.

Biz, aynı zamanda, insanın doğayla uyum içinde yaşaması için çözüm üretenleriz. Rüzgar ve güneş enerjisini teşvik edenleriz. Doğayla dost teknolojileri savunanlarız. Toplu ulaşım projelerine “evet” diyenleriz. Sosyal devlet isteyenleriz. Barış, insan hakları ve gerçek demokrasiden yana olanlarız.

Biz, bugün burada güçlerimizi birleştirdik ve İstanbul’un doğasını korumak için her türlü fedakarlığa katlanacağımızı açıklıyoruz. İstanbul’a sahip çıkıyoruz. Çünkü İstanbul bizim bir parçamız, biz de onun parçasından başka bir şey değiliz.

2 MİLYON İSTANBULLU, 2 EKİM 2010″

(Yeşil Gazete)


Ceren Gergeroğlu: “İspanya’daki genel grevde yüz binler sokaktaydı.”

Ceren Gergeroglu

Neden Ceren Gergeroğlu?

ODTÜ uluslar arası ilişkiler mezunu olan Ceren, yaklaşık 3 yıldır İspanya’da yaşıyor.  Kültür Siyaseti Yönetimi mastırına sahip olan Ceren, aynı zamanda ana faaliyet alanı barış olan bir sivil toplum kuruluşunda çalışıyor. Kendisi ,geçtiğimiz günlerde İspanya’daki genel grevin katılımcılarından biriydi. Ceren genel grevi, İspanya’yı ve ekonomik krizin İspanya’daki etkilerini Yeşil Gazete’ye değerlendirdi.

— Merhaba, Ceren Hanım öncelikle bize kendinizi tanıtabilir misiniz?

—Merhaba. Kendimi tanıtmaya nereden başlayayım? Bilemedim, şimdiden mi geçmişten mi? En çok özlediklerimden başlayayım en iyisi. Ankara’da doğdum, büyüdüm. ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde okurken, Avrupa Öğrencileri Forumu (AEGEE)’na katıldım. Türk-Yunan Sivil Diyalogu Projesi gibi birçok projede çalıştıktan sonra, aynı organizasyonun yönetim kurulunda da bir yıl boyunca çalıştım. Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olduktan sonra İspanya’ya geldim. Burada Proje ve Kültür Siyaseti Yönetimi üzerine master yaptım. Mastera devam ederken İspanyol bir sivil toplum kuruluşu olan “Asamblea de Cooperación Por la Paz” (Assembly of Cooperation of Peace – Barış için Kalkınma Topluluğu) ile 2008 yılında çalışmaya başladım. Şu an Aragón Bölgesi’nin Temsilcisiyim ve Aragón’daki bütün uluslararası kalkınma (Guatemala, Senegal, Haiti, Fas, Filistin, Senegal, El Salvador, Honduras çalıştığımız ülkelerden bazıları) ve sosyal hareket projelerini (eğitim, duyarlılık, araştırma vs.) koordine ediyorum.

— İspanya’daki genel grevin amacı ne? Hangi örgütler organize etti, bu grevi?

—29 Eylül’de İspanya’da gerçekleşen Genel Grev aslında “bardaktan taşan son damla” protestosu. Krizin başından beri sosyalist biri hükümetin tamamen neoliberal politikalar izlemesinin ve halkı ikinci plana itmesinin sonucu. Bankalara binlerce euroları verirken şimdiye kadar geçerli olan birçok sosyal yardım tamamen silindi. Bunlardan biri “bebek çeki”ydi mesela. Burada her aile yeni doğan bebekle birlikte devletten 2000 €’lük bir çek alıyordu. Bir nevi, devlet’ten gelen “maşallah altını”’ydı bu. Ama bunu bile kestiler.

Bunların dışında, memurların maaşları düşürüldü, neredeyse bütün devlet yatırımları donduruldu, emekli ikramiyeleri, araştırmaya ayrılan fonlar, burslar ve uluslararası kalkınmaya ayrılan bütün bütçe çok büyük ölçüde kesildi. Ve yeni bir iş reformuyla, %20’sinin işsiz olduğu bir ülkede şunlar yasallaştı:

  • İşten çıkarmanın kolaylaştırılması,
  • Geçici kontratların desteklenmesi,
  • İşverenlerin gücünün artırılması,
  • İşten çıkarma tazminatlarının kısıtlanması,
  • Yeni iş olanaklarının yaratılmaması.

Bunların dışında, emekli tazminatların ve koşullarının da çalışanların aleyhinde daha sonra değişeceğinin duyurulmasıyla İspanya’nın iki büyük sendikası (İşçilerin Komisyonu – Comisiones Obreras ve Genel Çalışanlar Birliği – Union General de Trajadores) tarafından genel grev açıklandı. Grev diğer sendikalar ve 2000 e yakin sivil toplum kuruluşu tarafından resmen desteklendi.

— Sanırım ekonomik kriz, birçok Avrupa ülkesini etkiledi. En çok etkilenen ülkelerden biri olarak da İspanya gösteriliyor. İspanya’da yaşayan biri olarak krizin İspanya’daki etkileri hakkında gözlemlerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?

29 Eylül 2010'daki Genel Grev'den bir Görüntü

—İşsizlik gündemde olan ilk şey. Ülkenin %20’ sinden fazlası işsiz durumda. Elbette ki işsiz olanlar kötü durumdalar ve işin kötü tarafı, işi olanlar da iyi durumda değiller. Özel sektörden ve işverenlerden gelen çok net bir tehdit söz konusu. O yüzden insanlar çok kötü şartlarda çalışmayı kabul ediyorlar.

Birçok göçmen kendi ülkesine geri döndü. Burada kalanlar da gittikçe artan yabancı düşmanlığının ilk hedefi durumundalar. Tutucu parti ve medyanın sayesinde “kısıtlı” olanı paylaşma sloganları ve herkese yer olmadığını çığıran sloganlar söz konusu.

Bir diğer konu ise inşaat sektörü. Son 15 yıldan beri ekonomisini inşaat sektörüne dayayan İspanya, diğer sektörlerin gelişmesine izin vermemekle kalmayıp, şu an sadece bu sektördeki işçileri değil, sektörün kullanıcılarını da mağdur etmiş durumda. Yani şunu demek istiyorum: Bilimde, tarımda, turizmde, servis sektöründe ilerlemek, okumak yerine, ne yapıyoruz? Ev yapıyoruz… Paramız mı var, ne yapıyoruz? Ev alıyoruz… Tabii ki bu yapım-alım-satım bu sektörün fiyatlarını uçuruyor. Bu uçuk fiyatlar karşısında bankalar tabii ki ellerinde aspirinler, reçeteler hatta nane-limonlarla kapınızda. Buradaki deyişle: “hipteca”. Ve kriz geliyor. Birçok insan bankaya olan borçlarını ödeyememekle kalmıyor, evlerini kaybediyorlar. Bankaya evlerini hibe verip, hala borç ödeyenleri biliyorum.

—En çok orta ve alt sınıf mı etkilendi? Bir de “binlikler” diye bir terim var sanırım İspanya’da. Bu terim neyi ifade ediyor?

—Tabii ki her zaman, her yerde olduğu gibi, yine alt ve orta sınıf etkilendi. Ama işin ilginç tarafı birçok iş adamı birçok satılamayan ve borçları olan mülkle kaldı ve nakit anapara sorunu çekiyor.

Binlikler meselesine gelince… Burada herkes binlik… Bu terim 1000 €’luk maaş alanları ifade ediyor. Bu da daha önce bahsettiğim kötü koşullara bir örnek mesela. Herkes, her işte ortalama bu maaşı alıyor, İspanya’da…  Bütün nüfusun çoğu alt-orta sınıf olmaya başladı, fiyatlar artıyor ve maaşlar artmıyor, hatta düşüyor.

—Greve geri dönersek, grev nasıl geçti? Katılım nasıldı?

Sendikaların hepsi ve birçok organizasyon destekledi. Sokaklarda her şehirde yüz binlerce kişi vardı. Ama ebetteki ölçmek çok zor katılımı, her kafadan bir ses çıkıyor. Sendikalar %72 katılım açıklarken, hükümet %7 den bahsediyor.

Ama birer “yeşil” olarak, katılımı ölçmek için bir objektif yol ise “enerji tüketiminin ölçümü”. (Tabii ki sanayi sektöründeki etkisi çok daha büyük). Corriente Alterna adlı sendikalist antikapitalist platformun istatistiklerine göre, 29 Eylül çarşamba günü enerji tüketimi gecen pazar gününden sadece %2 fazlaydı. Bu da demek oluyor ki; grev boyunca % 86,40 daha az sanayi enerjisi tüketildi.

Bu bilgilerden anlaşılacağı gibi, Genel Grev daha çok üretim yapan sanayi sektöründe görüldü. Aynı zamanda devlet servisleri, ulaşım, temizlik, devlet daireleri hizmetlerini en aza indirdi.

—Greve katılanlar neler talep ediyorlar?

Hükümetin reformu geri çekmesini ve emeklilik tazminatlarına ve koşullarına dokunulmamasını talep ediyorlar.  Ama ideolojik açıdan bakarsak, bu bir arkadaşın arkadaşa uyarısı gibi gözüküyor. Bir nevi sendikalar ve organizasyonlar hükümete; “kendine gel ve adil gibi davran” demeye çalışıyor.

—Peki, Devletin ve ana akım medya’nın greve karşı tutumu nasıldı?

Ana akım medya Genel Grev’in desteklenmediğini bile yazdı. Bir kaç gazete dışında, grevin başarısızlıkla sonuçlandığını yazdılar ve hatta neredeyse hiç konuşulmadı. Tahmin edersiniz ki burada da medya büyük şirketlerin bir parçası. Aynı zamanda yayınladıkları fotoğraflarda sokaklardan dolup taşan insanları gösteriyordu.

Bugün Zapatero’nun yaptığı açıklamaya göre, “Şu an iş reformu onaylanmış bir yasa ve saygı duyulması gerekir. Bir kaç yıl içinde meyvelerini verecektir ve o zamana kadar değiştirilmeyecektir.”

Şimdilerde emeklilik konusu hakkında sendikalarla bir toplantı yapmak istiyorlar.

—Merkel’den Sarkozy’e Berlusconi’den Erdoğan’a birçok Avrupa ülkesinde merkez sağ / muhafazakâr hükümetler var. İspanya’da ise sosyalist Zapatero Başbakan. Ekonomik kriz ve bu krizin tetiklediği sosyal sorunlar karşısında sosyalist hükümetin tavrı nasıl?

Sosyalist hükümetin bu konuda bir tavrı yok, gayet muhafazakâr siyaset izleniyor. Ve zaten dediğim gibi sorun da bu. O yüzden ona oy verenler de grev yaptılar.

Kriz dışında alınan sosyalist tavırlar daha çok progresist konularda beliriyor; kürtaj konusu, laik devlet adımları, eşcinsellere tanınan haklar vs…

—Kriz ve bu tür genel grevler Zapatero Hükümeti’ni etkiler mi?

Evet, etkileşim halindeler. Özellikle kriz…

—Son olarak, İspanya’da yaşayan bir Türkiyeli olarak bize Türkiye ve İspanya’daki işçi haklarını karşılaştırır mısınız?

Aslına bakarsak kâğıtta çok fazla değişen bir şey yok haklar konusunda. Asıl değişen zihniyet ve yaşam tarzı…

—  Bizimle deneyim ve görüşlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

(Röportaj: Devin Bahceci)

Kuş Konferansı bu yıl Adana’da

Kuş gözlemciliği
Kuş gözlemcileri bu yıl Adana'da

12. Türkiye Kuş Konferansı, Doğa Derneği, Kuş Araştırmaları Derneği ve Çukurova Üniversitesi Kuş Gözlem Topluluğu tarafından “Kuşlar ve Biyolojik Çeşitlilik” ana temasıyla 15-17 Ekim tarihlerinde Adana’da düzenleniyor.

Doğadaki çeşitliliğe ve tehditlere dikkat çekmek için 2010 yılı Birleşmiş Milletler tarafından Biyolojik Çeşitlilik Yılı olarak ilan edildi. Tüm dünyada farklı etkinliklerle biyolojik çeşitliliğe dikkat çekiliyor. Bu tema çerçevesinde biyolojik çeşitlilik ve doğadaki tehditlere tanık olan kuş gözlemcileri XII. Türkiye Kuş Konferansı’nda bir araya gelecekler.

12. Türkiye Kuş Konferansı, doğadaki çeşitliliği izleyen ve araştıran, doğanın yaşaması için çaba harcayan kuş gözlemcileri, sivil toplum kuruluşları ve ilgili kamu kurumlarının katılımıyla gerçekleşecek.

KAYNAK: DOĞA DERNEĞİ

Toplu konut alanında nükleer reaktör

nükleer logoKüçükçekmece’nin Nükleer Araştırma Merkezi’yle ilgili yaşadığı korku İl Genel Meclisi’ne taşındı. Toplu konut alanının ortasında kalan merkezde incelemelerde bulunan Çevre Komisyonu’na göre ‘ciddi bir sorun’ yok. Ancak ilçe halkı endişeli…

CHP İl Genel Meclis Üyesi Gökhan Gümüşdağ Küçükçekmece’de tehlike saçan Nükleer Araştırma Merkezi’nin tehlike saçtığına dikkat çekmek için bir önerge hazırladı. Gümüşdağ “Nükleer Araştırma Merkezi’nde yürütülmekte olan faaliyetleri için nükleer güç reaktörünün çalıştırılması zorunlu mudur? Önerge içeriğinde bahse konu endişelere yönelik bilgi istenmesi hakkında” konulu önergeyi İstanbul İl Genel Meclisi Başkanlığı’na sundu. CHP İl Genel Meclis Üyesi İhsan Alpaslan’ın da imzaladığı önerge ilgili komisyonlara havale edildi.

KENTİ YOK EDECEK GÜÇ VAR

Gümüşdağ “Önergemde dünyanın yapılmaması için direndiği Nükleer Santraller’in küçüğü sayılacak çapta olan ve tehlike anında İstanbul’u yok edecek güce sahip olan Küçükçekmece Nükleer Araştırma Merkezi’ndeki nükleer güç reaktörünün çalışıyor olmasına dikkat çekmek istedim” dedi. Gümüşdağ, merkezin civarı konutlarında on binlerce insanın ikamet ettiğine işaret ederek tehlikenin boyutlarını ortaya koydu. İstanbul İl Genel Meclisi’nin Çevre ve Afet Komisyonu’nu göreve davet eden Gümüşdağ önergesinde şunlara değindi:

50 YIL ÖNCEKİ ŞARTLAR

“Merkez 50 yıl önce, o günün şart ve teknolojileri ile kurulmuş bir merkezdir. Zamanında kurulurken şehir dışında olması tasarlanan bu merkez maalesef şimdi İstanbul’un en büyük 2. ilçesinin toplu konut yerleşim alanın içinde kalmıştır. Bu santralde şu anda nükleer güç reaktöründe enerji üretimi yapılmaktadır. Burada akla gelen ilk şey buradaki reaktörün çalıştırılması zorunlu mudur? Şayet faaliyetler için belli bir miktar enerji ihtiyacı varsa bu neden şehir şebekesinden karşılanmamaktadır?”

“Bu merkezde kullanılan bazı aletler Amerikan yapımı olup bazıları Türkiye şartlarında kopya etmek suretiyle yapılmıştır. O halde orijinal ve yerli aletlerin güvenilirliklerinin sorgulanma zamanı gelmemiş midir? Bu merkez diğer faaliyet konularından olan eğitim, endüstriyel uygulamalarda ölçme, test, belgelendirme ve ruhsatlandırma gibi faaliyetlerinin olması, nükleer enerjiye verilen önem açısından takdire şayan bir durumdur. Bu tip faaliyetlerinin devam ettirilmesinde bir sakınca yoktur, tam tersi çok olumludur. Bu tür aktiviteler için Nükleer Güç Reaktörü’nün çalıştırılması zorunlu mudur?”

ATIK NASIL İMHA EDİLİYOR?

“Nükleer reaktör bu merkezde çalıştırıldığı sürece bu yakıtın atıkları da ortaya çıkmaktadır. Muhtemelen bunlar belli standartlar içinde imha edilmektir. Ancak, bu tip bir faaliyetin İstanbul’un göbeğinde ve tam toplu konutlar ortasında yapılıyor olması ne derece doğrudur?

“50 yıllık reaktör büyük depremlere ne kadar dayanıklıdır?”

“İlçe halkı arasında çeşitli spekülasyon yapılmaktadır, gölde balıklar ölüyor, İstanbul çevresindeki hastane kayıtları incelendiğinde en çok hastaların Küçükçekmece’den geldiği şeklinde dedikoduları yoğundur. İlçe halkı bu durumdan ötürü endişe duymaktadır ve bu endişelerinin giderilmesi taleplerini sıkça tarafımıza bildirmektedirler. Her an deprem beklentisi olan İstanbul’un kötü senaryosunda bir yandan deprem bir yandan da nükleer reaktörle uğraşmayacağımızın garantisi var mıdır? Reaktör depremlere ne kadar dayanıklıdır?”

KİMYASAL ATIK YÜZÜNDEN BİR BÖBREĞİNİ KAYBETTİ

İlhan Mızıkacı (Emekli): Doğma büyüme buralıyım. Nükleer Araştırma Merkezi faaliyete geçtikten sonra Küçükçekmece Gölü ve derelerdeki canlıların öldüğünü biliyorum. Bunun yanı sıra bu merkezin burada yaşayan insanlara çok zararı oldu. Eşim 2004 yılında kanser oldu ve böbreğinin birini kaybetti. Doktorumuz kanserin kimyasal atıklara bağlı olduğunu söyledi. Burada akciğer ve kolotün bunların nükleer atık kaynaklı olduğunu düşünüyoruz. Bu Nükleer Araştırma Merkezi’nin buradan alınıp başka bir yere taşınması gerekiyor. Ya da burada yerleşime izin vermemeliydiler. Göl bitti, insanlar hastalanıyor, bir de deprem olursa sonucunu dahi düşünmek istemiyorum. Çünkü 1999 depreminden sonra buralarda bir sürü kaçaklar oldu. Onun da zaralarını gördük.

MAHALLE MUHTARI: ARKADAŞIM GIRTLAK KANSERİNDEN ÖLDÜ

Halkalı İstasyon Mahallesi Muhtarı Mustafa Dikel: Muhtar Dikel, Çekmece Araştırma Merkezi’nden emekli. 20 yaşında girdiği merkezden 1997 yılında emekli olan Dikel, çalıştığı süre içinde oradaki bazı kişilerin akciğer kanseri sebebiyle öldüğünü söyledi. Radyasyon atıklarının tanklarda 40 sene bekletilerek zararsız hale getirildiğini öne süren Mustafa Dikel, mahallelerinde kanser sebebiyle hayatını kaybeden bir sürü insan olduğunu dile getirerek bir de örnek veriyor: Buradan bir arkadaşımız gırtlak kanseri oldu ve doktoru bunun Araştırma Merkezi’nden kaynaklanmış olabileceğini söyledi. O kişiyi Nükleer Araştırma Merkezi’ne götürdüm, oradaki uzmanlar bunun mümkün olmadığını evdeki cihazların da radyasyon yaydığını söyledi.

İLÇE HALKI TEDİRGİN

Bölgedeki kanser vakalarınını sorumlusunun nükleer merkez olduğunu söyleyen vatandaşlar “Başka yere taşınmalı” diyor.

50 yıl önce Küçükçekmece Halkalı ve Altınşehir civarında kurulan Çekmece Nükleer Araştırma  Merkezi bugün büyük tedirginliğe yol açıyor. Çünkü o yıllarda  boş olan araziler zamanla yerleşime açılıp kalabalık bir nüfusa erişince Nükleer Araştırma Merkezi insanlar ve çevre için tehdit oluşturmaya başladı. Olumsuzluk önce Küçükçekmece Gölü’nde sonra da insanlar hastalanınca fark edildi. Merkez civarında oturan çevre sakinleri hastaneye başvurduklarında doktorların radyasyon sebebiyle kanser olduklarını söylemesi ise merkezle ilgili rahatsızlığı hat safhaya çıkardı. Merkeze en yakın yerleşim birimi olan Altınşehir Konutbirlik’te oturanlar, kimyasal atıkların kanser vakaalarına sebebiyet verdiği görüşündeler…

ORTAK GÖRÜŞ MERKEZİN BÖLGEDEN TAŞINMASI

Atilla Ekici (İşçi): Burada yaşayan insanlar hastalanıyor. Sebebi buradan yayılan radyasyon olabilir. Kimse Nükleer Araştırma Merkezi’ne 500 metre mesafede yaşamak istemez.

Hüseyin Köybaşı (Emekli): 10 yılı aşkındır burada yaşıyorum bu merkezin burada yaşayan herkese zararlı olduğunu biliyoruz. Bu kimyasal, zehirli bir madde ve sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Bu civardaki hastanelerde hasta sayısı çok fazla. Merkez buradan kesinlikle kaldırılmalı.

Figen Güney (Emlakçı): 12 yıldır burada yaşayan Küçükçekmece sakini olarak, Nükleer Araştırma Merkezi’nin insan sağlığını tehdit ettiğini çok iyi biliyoruz. Onun dışında çevre kirliliğine de neden olacağının da farkındayız ve bizler burada yaşamak zorundayız. Ayrıca deprem riski var ve burası selden etkilenen bir bölge. Bütün bu faktöreler kaygı duymamıza neden oluyor. Küçükçekmece’de kanser hastası olan insan sayısı fazla olduğunu düşünüyorum. Küçükçekmece Nükleer Araştırma Merkezi kaldırılmalı.

İsmet Tek (Esnaf): 20 senedir buradayız. Merkez neredeyse 50 yıldır var. Derelerde de büyük bir kimyasal kirlilik var, dereler hergün değişik renkte akıyor. Neden buraya yerleşime izin verdiler. Burada 300 bine satılan marka evler var.  Yerleşim hızla devam ediyor. Onlar da ‘Biz sizden önce buradaydık, nereden geldiniz ve etrafımızı sardınız’ diyorlar. Dah evvel çöplük dolayısıyla eylem yaptık ve çöplük kapatıldı. Nükleer santral konusunda böyle bir hassasiyet henüz gün yüzüne çıkamadı çünkü insan sağlığını gizliden gizliye tehdit ediyor.

İsmihan Sayın (Esnaf): 22 senedir burada esnafım. Nükleer Araştırma Merkezi’nin zararlı olduğunu biliyoruz ama elimizden bir şey gelmiyor. Nükleer enejinin radyasyon olarak insana zararı olur çevreye bitkilere zarar verir. Merkez kaldırılsın istiyoruz.

Çevreye tehlikeli atık bırakılmamış

İl Genel Meclisi AK Parti Grup Başkan vekili Cemal Özdemir, İl Genel Meclisi’ne verilen Küçükçekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin çevreye olan etkisi konusundaki soru önergesinin Afet ve Acil Durum Komisyonu ile Çevre ve Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonu’na havale edildiğini söyledi. Cemal Özdemir “Komisyon üyelerimiz tarafından yapılan ziyaret ve hazırlanan kapsamlı rapor hakkında Ekim ayı toplantılarında meclisimiz bilgilendirilecektir. Raporda da görüldüğü üzere, tesisten çevreye bu güne kadar radyoaktif içerikli herhangi bir sıvı veya katı atık bırakılmamıştır ve de bu nitelikte herhangi bir sızıntı olmamıştır. Küçükçekmece Gölü’ndeki kirlenme tamamen diğer endüstrilerden ve evsel atıklardan kaynaklanmaktadır” dedi.

Reaktör yerleşim için riskli değil

Çevre ve Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonu ile Afet ve Acil Durum Komisyonu’nun ortak bilgilendirme raporunda ise şunlara yer verildi: ÇNAEM’in mevcut sınırları içirsindeki reaktörün konumu komşu yerleşim için ciddi ve önemli bir risk oluşturmamaktadır. Tesisten çevreye bu güne kadar radyoaktif içerikli herhangi bir sıvı ve katı atık bırakılmamıştır ve bu nitelikte herhangi bir sızıntı olmamıştır. Göldeki kirlenme diğer endüstrilerden ve evsel atıklardan kaynaklanmaktadır. Bu da tarafımızca izlenmektedir. Bina tadilatı reaktör binasının burada beklenen büyüklükteki olası bir depreme karşı güçlendirilmesi projesini de kapsamaktadır. Ancak incelemeler reaktör binasının güçlü bir şekilde inşa edilmiş olduğunu göstermiştir. Son derece duyarlı sismik cihazların reaktörün herhangi bir deprem durumunda birinci dalgalar algılanarak durdurulması garanti altında tutulmaktadır.

Müdür Osmanoğlu komisyona bilgi verdi

Küçükçekmece Nükleer Araştırma Merkezi Müdürü Erdal Osmanlıoğlu, 28.09.2010 tarihinde İl Genel Meclisi Afet ve Çevre Komisyonları başkanlarının ve üyelerinin merkezi ziyaret ettiğini söyledi.Osmanoğlu “Bahsettiğiniz Meclis Üyesi’nin sorularının da içinde bulunduğu bir dizi sorularına cevap verilmiştir. Bu nedenle, Meclis Komisyon Başkanı’nın bilgisi dahilindedir. Merkez müdürü olarak, yasa gereği basına açıklama veya beyan verme yetkim olmadığından göstereceğiniz anlayış için teşekkür ederim” dedi.

‘Merkezde çalışan personel gayet sağlıklı’

Binanın 1955-60 yıllarında Amerikan teknolojsiyle yapıldığını söyleyen İl Genel Meclisi Çevre Komisyon Başkanı Ahmet Türk ise “Ben kendim inşaat mühendisiyim, binayı çok diri ve sağlam gördüm” diye konuştu. Raporların ve verilerin bölgede tehdit oluşturmadığı na dikkat çeken Türk şöyle devam etti: Bu işin yönetiminde olanlar çocuklarıyla birlikte orada yaşıyorlar. 2 bin 500 dönüm alanda yapılan ölçümlerin sonuçları olumlu. Olumsuz olsa ilk önce onlar kendi ailelerini tehlikeye atmaz. 900 personel gayet sağlıklı. Ben ikna oldum.


KAYNAK: STAR GAZETESİ (1 Ekim 2010)

Ampute Futbol Liginde 1. hafta tamamlandı

0

Türkiye Futbol Federasyonu ile Bedensel Engelliler Spor Federasyonu’nun birlikte organize ettiği ve 2010-2011 sezonuna başlayan Ampute Futbol liginde ilk hafta tamamlandı.

Ampute futbolda 2010-2011 Süper Lig sezonu pazar günü oynanan maçlarla start aldı. Sezona büyük umutlarla giren İstanbul Özürlüler, deplasmanda Ayyıldız Ampute’yi 6-0 yenip, ilk galibiyetine imza attı. Malatya İnönü Üniversitesi sahasında oynanan karşılaşmada İstanbul temsilcisinin gollerini Deniz, Hüseyin (3), Serkan ve İsmail attı.

Altay, İzmir Yeşilyurt Altınordu sahasında konuk ettiği Konya Engellilergücü’nü 2-0 yenerek, haftayı galibiyetle kapayan takımlar arasına adını yazdırdı.

19 Mayıs Stadı yan sahada oynanan Samsun Engellilergücü- Gaziantep Şahinbey Belediyesi mücadelesinden ise gol sesi çıkmadı: 0-0…

Milli Takım Kampı Başlıyor

Ampute Futbol Süper Ligi’ne, ilk hafta oynanan maçların ardından 40 günlük bir milli ara verilecek. 2007 yılında Dünya üçüncülüğü ve 2008 yılında ise Avrupa ikinciliği başarılarına imza atan Ampute Milli Takımımız, 16-27 Ekim tarihleri arasında Arjantin’in Crespo kentinde yapılacak olan Dünya Futbol Şampiyonası için Aksaray ilinde kampa girecek. 20 günlük kampın ardından Arjantin’e gidecek olan Ay-Yıldızlı ekibimiz burada 18 ülkenin milli takımları ile zirve mücadelesi verecek.

2010-2011 ilk yarı lig fikstürünü indirmek için tıklayın.

1. Hafta Puan Durumu

TAKIMLAR SKOR
1 ALTAY S.K. KONYA ENG.GÜCÜ S.K. 2 0
2 MEDİKAL PARK SAM.ENGLLİ GÜCÜ S.K. ŞAHİNBEY BELD.GENÇLİK VE S.K. 0 0
3 SAMSUN BED.ENG.S.K. ANTALYA ENG.GENÇLİK VE S.K. 0 7
4 AYYILDIZ AMPUTE S.K. İSTANBUL ÖZÜRLÜLER S.K. 0 6
5 MALATYA BED.ENG.S.K. ANKARA ENG.GENÇLİK VE S.K. 1 8
6 KARAGÜCÜ S.K. KAYSERİ BED.ENG. 2 0

Munzur’da barajcı şirkete öfke

munzurda öfke
Munzur vadisinde baraj projelerine öfke büyüyor

Munzur Vadisi Milli Parkı üzerinde yapımı düşünülen ve ihalesi Hazal Elektrik A.Ş. tarafından alınan Bozkaya Barajı için jandarma eşliğinde sondaj çalışması yapıldığı duyumu alan yüzlerce Dersimli olay yerine gitti. Şirket çalışanlarına tepki gösteren gruptan bazıları sondaj çalışması yürüten iş makinesini yakmak istedi. İş makinesinin hortumlarını yakan ve camlarını kıran gruba Belediye Başkanı Edibe Şahin ile bazı kurum temsilcileri engel olmaya çalıştı. Tunceli-Ovacık karayolunu iki saat kadar trafiğe kapatan grubu sakinleştirmek için harcanan yoğun çabanın ardından grup üyeleri iş makinesini yakmaktan vazgeçti. Kitleyi sakinleştirmek için yoğun çaba sarf eden İHD Tunceli Temsilcisi Avukat Barış Yıldırım, Uzun Devreli Gelişim Planı hazırlanmadan Munzur Vadisi Milli Parkı üzerinde baraj çalışmasının hukuka aykırı olduğunu söyledi.

Yıldırım, “Yasal olarak devlet burayı korumakla yükümlü iken, jandarma teşkilatı bizim yanımızda yer almakla yükümlü iken burada milli parklar yasasına muhalefet edilerek işlenen suça müdahale etmekle hükümlü iken, maalesef mühendislerin güvenliğini sağlamak için jandarma buraya geliyor. Şimdi devlet milli parkı savunacağı yerde bizler yurttaşlar olarak devlete karşı milli parkı savunuyoruz var mı böyle bir şey” dedi.

Belediye Başkanı Edibe Şahin ise yaptığı konuşmada barajlar konusunda Tuncelililerin sabrının fazla sınanmaması gerektiğini belirterek, “Şu ana kadar insanlarımız sessiz ve sakin duruyorlarsa bize verilen sözler üzerine duruldu. Çünkü Uzunçayır Barajından sonra diğer baraj projeleri tekrar gözden geçirilecek gerekirse diğerleri yapılmayacak dendi. Halkımız şu anda bekliyor diğer barajların yapılmayacağı konusunda umudu olduğu için bekliyor. Şu unutulmamalı bizim sabrımız çok fazla sınanmamalı. Bundan sonra hiçbir biçimde burada mühendisiyle, işçisiyle, emekçisiyle buraya gelen hiç kimseye acınmayacaktır. Biz şunu çok iyi biliyoruz her bir baraj projesi yeniden yerinden edilme, yeniden göçtür ve biz tarihimizde bunu çok yaşadık. Artık yeni bir tanesine geçit vermeyeceğiz. Göç etmeyeceğiz, göç ettirilmeyeceğiz. Onun için de buraya her gelen çalışan her kim olursa olsun bunu göz önünde bulundurulmalıdır. Halkın sabrı taşmak üzeredir her zaman bu kadar makul olunmayabilir bunun altını çizmek istiyorum” dedi.

Yapılan açıklamalarda sakinleşen kitle sondaj makinesinin olay yerinden ayrılmasına izin verirken, yol da yeniden trafiğe açıldı.

(Yeşil Gazete)