Ana Sayfa Blog Sayfa 5389

Wikileaks: ABD Irak’ta ağır işkenceye göz yumdu

Wikileaks adlı internet sitesine sızdırılan yaklaşık 400 bin gizli ABD askeri belgesi, Amerika’nın Irak’ta uygulanan işkence, kötü muamele ve yargısız infazlara göz yumduğunu ortaya koyuyor.

Haber sızdırma sitesinin yayınladığı belgeler, 2003 yılında başlayan İşgal’in ardından “yüzlerce” sivilin ABD ordusunun kurduğu kontrol noktalarında öldürüldüğüne de işaret ediyor

Sızdırılan belgelerde:

  • Irak ordusu askerlerinin Telafer’de bir gözaltına aldıkları bir kişiyi sokak ortasında infaz ettiklerini gösteren görüntüler olduğu;
  • Amerikan askerlerinin, Irak ordusu görevlileri tarafından bir tutuklunun parmaklarının kesildiği ve asitle yakıldığından şüphelendikleri;
  • Yarısı sivil olmak üzere 26 Iraklının 2007 yılında bir helikopter tarafından öldürüldüğü;
  • Bir Amerikan helikopterinin teslim olmak isteyen iki Iraklı isyancıyı öldürdüğü gibi iddialar yer alıyor.

Belgeler ABD’nin Irak’taki sivil ölümleri ile ilgili resmi istatistikleri olmadığı açıklamasına rağmen, kayıtlar tuttuğu ve ölü sayısını yaklaşık 66 bini sivil olmak üzere 109 bin kişi olarak verdiğini de gösteriyor.

Amerika Birleşik Devletleri, tarihin bu en büyük belge sızdırma operasyonunu sert bir dille kınadı.

Amerikan Savunma Bakanlığı, belgelerin, operasyonel birliklerdeki askerlerin yaptıkları kaba gözlemlere dayandıklarını ve yeni bir şey içermediğini savundu.

Savunma Bakanlığı sözcüsü, işkence iddiaları konusunda da resmi politikalarının, “illegal olması potansiyel kötü muamele” durumlarının rapor edilmesi olduğunu; bu yolla bu tür davranışları engellemeye çalıştıklarını ifade etti.

Analiz

Adam Brookes, BBC

Wikileaks’in sızdırdığı belgelerin sayısı 400 bine yaklaşıyor. Genellikle askerlerin isyancılarla çatışmaları, yol kenarına yerleştirilen bir bombanın patlaması, öldürülen sivillerin cesetlerinin tespit edilmesi gibi olayların ardından tutulan raporlardan oluşuyor bu belgeler.

Askeri bir dil kullanılmış. Tüm bu olaylar katı ve yalın ifadelerle anlatılmış.

Belgeler arasından, çok da zorlanmadan, Irak güvenlik güçlerinin gözaltına aldıkları kişilere uyguladıkları kötü muamele, dayak, elektrikle işkence ya da bir adamın bacağının matkapla delinmesi gibi vakalar tespit ettik.

Amerikalılar o sıralarda yaşanan kötü muamele ve işkenceden haberdarlar.

Tümü olmasa da, kötü muameleye işaret eden bazı belgeler üzerinde “soruşturmanın devamına gerek yok” ifadesiyle damgalanmış. Bu da ABD’li yetkililerin işkence ve kötü muamele vakalarını öğrendiklerinde, hiçbir şey yapmamayı seçtiklerini gösteriyor.

Belgelerden alınması gereken gerçek derslerin ortaya çıkması aylar sürecektir. Fakat, sızdırmanın yol açtığı il sorulardan biri: Irak güvenlik güçlerinin, Saddam Hüseyin rejimiyle birlikte ortadan kalkacağı düşünülen kötü muamele pratiğine neden devam ettikleri. Ve Amerika Birleşik Devletleri’nin bunu engellemek için ne yaptığı?

Wikileaks’in kurucusu Julian Assange, İngiltere’de Al Jazeera televizyonuna yaptığı açıklamada, internet sitesinin Irak’taki 40 öldürme vakası ile ilgili bir dava açmak için belgeler hazırladığını söyledi.

Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da daha önce yaptığı açıklamada, “ABD görevlilerinin ve ortaklarının hayatını tehlikeye atan her türlü bilginin bireyler ve örgütler tarafından sızdırılmasını en açık şekilde kınadığını” söyledi.

Elektrik ve matkapla işkence ve infaz iddiaları

Wikileaks tarafından dün sızdırılan 391,831 adet ABD Ordusu Ciddi Faaliyet Raporunda, Iraklı yetkililerin elindeki tutuklulara elektrik verildiği, elektrikli matkapla işkence yapıldığı ve hatta infaz edildiği yolunda bilgiler yer alıyor.

Belgeleri inceleyen BBC muhabiri Adam Brookes, belgelerin ABD askerlerinin yapılan işkencelerden haberdar olduklarını ancak vakaları “soruşturmaya yer yok” şeklinde işaretleyerek kapattığına işaret ettiğini söylüyor.

Belgelerden birinde, Amerikan ordusunun Irak Ordusu görevlilerinin Irak’ın kuzeyindeki Telafer kentinde bir tutukluyu infaz ettiklerini gösteren video görüntülerinden haberdar olduğu ortaya koyuluyor.

Faaliyet raporunda “Görüntülerde Irak Ordusu askerlerinin, gözaltına alınan kişiyi, sokak ortasına getirip, yere ittikleri, yumrukladıkları ve öldürdükleri görülüyor.” ifadesine yer verilip, olayı gerçekleştiren Irak askerlerinden en az birinin ismi kaydedilmiş.

Bir başka belgede ise, Amerikan askerleri gözaltına alınan bir kişinin parmaklarının kesildiği ve ardından bu kişinin asitle yakıldığından şüphelendikleri ortaya koyuluyor.

Pentagon Sözcüsü Geoff Morrell, BBC’ye yaptığı açıklamada Amerikan ordu personelinin, Irak ordusu askerlerinin gerçekleştirdiğine tanık olunan kötü muamele vakalarını amirlerine bildirmekle yükümlü olduklarını söylüyor.

Irak'taki ABD askerleri

Sızdırılanlar arasında Amerikan ordusu askerlerinin kontrol noktalarında ve operasyonlar sırasında sivilleri öldürdükleriyle ilgili de pek çok belge de yer alıyor.

Söz konusu bu sivil ölümlerinin bir çoğu kamuoyuna yansımayan ölümler.

2007 yılı Temmuz ayında meydana gelen bir olayda yaklaşık yarısı sivil olan 26 Iraklının bir helikopterden açılan ateşle öldürüldüğü de faaliyet raporlarına kaydedilmiş.

Bir başka vakada ise, bir Apache helikopterinin, Bağdat’taki bir askeri üsse havan topu saldırısı düzenlediğinden şüphelenilen ancak teslim olmaya çalışan iki kişiye 2007 yılı Şubat ayında ateş açtıkları kayıt altına alınmış. Belgeye göre, askerler, kişileri teslim alıp almamayı bir avukata soruyor ve avukatın bunu yapamayacakları ve bu kişilerin “hedef teşkil etmeye devam ettiklerini” söylemesi üzerine ateş açıyor.

Faaliyet raporları arasında, bazı isyancıların İran Devrim Muhafızları tarafından eğitildikleri ve silahlandırıldıkları yolunda ele geçen bilgilere de yer verilmiş.

Belgelerde ayrıca, ABD ordusunun aksi yönde iddialarına rağmen, Irak’taki ölümler konusunda resmi istatistikler tutulduğunu ve 2004 ile 2009 yılı arasında 109 bin kişinin öldüğünün kaydedildiği bilgisi de yer alıyor.

Rakamlara göre, bu yıllar içinde 66.081 sivil, 23.984 ‘düşman’ kategorisine koyulan kişi, 15.196 Irak güvenlik gücü asker ve polisi ve 3.771 yabancı güç askeri hayatını kaybetmiş.

Irak’taki ölümleri kayıt altına alan sivil kuruluş Iraq Body Count,  860 rapor üzerinden yaptıkları incelemeler ışığında önceden bilinmeyen yaklaşık 15.000 sivil ölümünün ortaya çıktığını açıkladı.

Guardian gazetesi de, Amerikan ordusunun 2004 yılında Felluce’ye düzenlediği iki büyük operasyon sırasında yaşanan sivil ölümlerini kayıt altına almadığını duyurdu.

Pentagon Sözcüsü Morrell ise sızdırılan belgelerin “Batının düşmanlarına” ABD ordusunun nasıl faaliyet yürüttüğü ile ilgili ciddi bir bilgi verdiğini ancak temel konularda yeni bir şey içermediklerini savundu.

Bilgi sızdırma sitesi Wikileaks, belgelerde yer alan isimleri özellikle sildikten sonra yayınladıklarını açıkladı.

Site, Temmuz ayında da Amerikan ordusunun Afganistan’daki faaliyet raporlarından oluşan 70 bin gizli belge yayınlamıştı.

Sistem çöktü, ilaç satışı durdu

Haftabaşından bu yana aksaklık yaşanan eczane provizyon sistemi Medula, tamamen çöktü. Acil hastalar da dahil hiç kimse ilaç alamıyor.

Türk Eczacıları Birliği (TEB) Genel Sekreteri Özgür Özel, yazılı bir açıklama yaptı.

Açıklamada, eczanelerde kullanılan ve reçete onay sistemi denilen ”Medula Provizyon Sistemi”nde Pazartesi gününden bu yana aksaklıkların meydana geldiğini, şu an ise sistemin tamamen çöktüğünü bildirdi.

Çalışmayan sistem nedeniyle hastaların ilaçlarını hiçbir eczaneden alamadıklarını, buna acil hastaların da dahil olduğunu vurgulayan Özel, şunları kaydetti:

”Pazartesi gününden beri, sistemden zor da olsa onay almayı başarabilen eczacılar, hastalarına ilaç ve danışmanlık hizmetlerini verebiliyorlardı. Ancak ne yazık ki sistem tamamen çökmüş durumda.

Eczacılar hastaların ilaçlarını temin edebilmek için sistemin düzelmesini bekliyorlar, iki gündür eczanelerinde sabahlıyorlar. Artık bu altyapı sorunlarını yaşamak ve hastalarımızın mağduriyetine tanık olmak istemiyoruz.

Ayrıca bu aksaklığın bizden kaynaklanmadığını her seferinde anlatmak yerine, hastalarımıza daha fazla danışmanlık hizmeti sunabileceğimiz bir çalışma ortamında mesleğimizi icra etmek istiyoruz.

İlaçlarını alamayan ve haklı olarak kızgın olan hastalarımızın sorunun eczacılarından kaynaklanmadığını bilmelerini istiyor, yetkililerin, içinde acil hastalar da bulunan yüz binlerin ilaca erişimini ortadan kaldıran bu arızayı bir an önce düzeltmelerini bekliyoruz.” (Ntvmsnbc)

Ömürlük Bir Bekleyişin Öyküsü: Sıradakiler

Galeri Selvin / 10 Kasım – 5 Aralık

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Heykel Ana Sanat dalı mezunu, genç heykeltıraş Hande Şekerciler’in “Sıradakiler” adlı sergisi 10 Kasım itibariyle Galeri Selvin’de açılıyor. Çalışmalarında kadın sorunları, beden – iktidar ilişkisi gibi konular üzerinde duran Şekerci’nin, tel-polimer heykelleri, desen, gravür ve Arda Yalkin’la beraber yaptığı video sunusunu  30 Kasım’a kadar görebilirsiniz.

Gizem Ertürk



Amargi Kafe Açılıyor

Amargi kafe ve kitabevi eski yerinde, yeni haliyle, yeni rengiyle, keyifle, sazla, sözle Cumartesi açılıyor.

Dünya çapında eş zamanlı gerçekleşecek olan Trans Kimliklerin hastalık tanımından çıkarılması için Uluslararası Eylem Günü kapsamında 23.10.2010 C.tesi günü saat 19:00’da Taksim Tramvay Durağında Trans Kimlikler Hastalık Değildir eylemine katıldıktan sonra, hep birlikte canlı müzik eşliğindeki açılışa katılacağız.

Herkesi açılışa bekliyoruz…

Yer: Amargi Kitapevi-Kafe

Saat: 18.30

Petrol Ofisi’nin satışı tamamlandı

Doğan Grubu, Petrol Ofisi’nin satışı konusunda Avusturyalı petrol devi OVM ile anlaştı. OVM, 1 milyar Euro karşılığında şirketin yüzde 95’ine sahip olacak.

OVM şirketinin internet sitesinde yapılan açıklamaya göre, Petrol Ofisi’nin hisselerinin yüzde 95’i 1 milyar Euro karşılığında OVM’ye geçecek.

Avrupa’nın en büyük petrol şirketlerinden olan OVM, halihazırda Petrol Ofisi’nin yüzde 41’ine sahip.

1 milyar Euro’luk anlaşmanın 3 ay içerisinde tamamlanacağı belirtiliyor.

Avusturyalı şirket, 1 senedir Petrol Ofisi’ni satın almak istiyordu ancak Doğan Grubu’nun vergi cezaları yüzünden süreç askıya alınmıştı. (NTV)

Fransa’da protestolar daha da ‘şiddetlenecek’

Fransız işçi konfederasyonu başkanı, emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı mücadelelerini gelecek hafta daha da tırmandıracaklarını söyledi.

CGT Başkanı Bernard Thibault bu açıklamayı, sendikaların yedinci bir genel greve gidip gitmemeyi tartışacakları toplantının öncesinde yaptı.

Fransa’da hayat emeklilik reformuna yönelik planlar karşısında bir biri ardına düzenlenen grevlerin etkisi altında olmaya devam ediyor.

İşçi ve sendikalar en son ülkenin güneyindeki Marsilya kentinde havaalanına girişleri engellemişti.

Ancak barikat kısa sürede kaldırıldı, havaalanı ise bu süre boyunca açık kaldı.

Bir çok yolcunun araçlarını havaalanı girişinde bırakıp yürüyerek terminale girmek zorunda kalmıştı.

Amaç ‘rahatsızlık’ ve ‘kaos’

Barikatlar kısa süreli olsa da, sendikaların temel taktiğinin ülke genelinde rahatsızlık ve hatta kaos yaratmak olduğu belirtiliyor.

Bu taktiğin ne kadar süre boyunca kamunun ve işçilerin desteğine sahip olacağına dair ise soru işaretleri mevcut.

Hükümet, hala büyük ölçüde grevlere destek veren kamunun zamanla şikayetçi olmaya başlayacağını umuyor.

BBC Paris muhabiri Christian Fraser ise, sendika içi destekte şimdiden azalma gözlendiğini söylüyor.

Grevin başında yüzde 70 olan sendika içi destek, son ankete göre yüzde 59’a düşmüş durumda.

Ancak gene de grevden yana olan sendika üyeleri çoğunlukta ve dolayısıyla eylemlerin devam etmesi bekleniyor.

Muhalefet engeli

Emeklilik yaşının 60’dan 62’ye çıkartılmasını öngören yasa tasarısına muhalefet partilerinden de engelleme var.

Meclisten geçen tasarının Senato’da bugün oylanması bekleniyordu.

Ancak muhalefetteki senatörlerden gelen yüzlerce değişiklik önerisinin tartışılması bitmediği için, oylamanın en erken Cuma günü yapılabileceği düşünülüyor.

Gözlemciler, muhalefetin değişiklik önerilerini sendikaların işine yarayan bir geciktirme taktiği olarak yorumluyor. (BBC)

Milli Piyangodan rekor ikramiye…

0

Milli Piyango İdaresi, yılbaşı özel çekilişinin büyük ikramiyesini 35 milyon lira olarak belirledi.

Milli Piyango İdaresi Genel Müdürü Recep Biçer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 31 Aralık 2010’da yapılacak yılbaşı özel çekilişinde büyük ikramiye olarak 1 adet 35 milyon lira verileceğini bildirdi.

2007 ve 2008 yıllarında Piyangonun büyük ikramiyesinin 25 milyon lira olduğuna ve bu rakamın geçen yıl 30 milyon liraya yükseltildiğine işaret eden Biçer, “Bu yıl büyük ikramiyede 5 milyon liralık bir artışa gittik ve büyük ikramiyeyi 35 milyon liraya çıkardık” dedi.

Büyük ikramiyeyi belirlerken odaların görüşlerine de başvurduklarını kaydeden Biçer, bayilerin bir bölümünün yılbaşı ikramiyesinin 40 milyon lira ile 50 milyon lira arasında olmasını istediğini, bir bölümünün 35 milyon lira teklifi getirdiğini anlattı. İdarenin genel durum ve diğer etkenleri de göz önünde bulundurarak 31 Aralık gecesinin büyük ikramiyesini 35 milyon lira olarak tespit ettiğini belirten Milli Piyango Genel Müdürü, şöyle devam etti:

“Yılbaşı özel çekiliş biletleri, 29 Kasım Pazartesi günü satışa sunulacak. Milli Piyangonun 31 Aralık’a kadar başka piyango çekilişi olmayacak. 2009 yılında yüzde 97’lik bir satış rakamımız olmuştu. Bu yıl da satışlarda aynı başarıyı yakalayacağımıza inanıyorum. Yılbaşı biletleri bayilere partiler halinde gönderilecek ve 1 aylık bir kampanya dönemimiz olacak.”

TAM BİLET 32 LİRA

Genel Müdür Biçer, yılbaşı özel çekilişinde büyük ikramiyeye paralel bilet fiyatlarının da artacağını ifade etti.

Geçen yılbaşı özel çekilişinde 30 liradan satılan tam biletin bu yıl 32 lira olacağını bildiren Biçer, bu çerçevede yarım biletin 16 liradan, çeyrek biletin de 8 liradan satılacağını söyledi. Biçer, “Büyük ikramiye, 30 milyondan 35 milyona yükseltilirken, büyük ikramiyede yüzde 16,7’lik bir artış meydana geldi. Buna karşılık, bilet fiyatlarında cüzi bir artışa gittik ve bilet fiyatını yüzde 6,7 oranında artırdık” dedi.

EN BÜYÜK İKRAMİYE OLABİLİR

Yılbaşı özel çekilişinin büyük ikramiyesinin tam bilete çıkması halinde, bu Milli Piyango tarihinin en yüksek ikramiyesi olacak. Piyangonun şans oyunlarında bugüne kadar Süper Loto ile 1 kişiye en fazla 24,9 milyon lira kazandıran Talih Kuşu, yılbaşı ikramiyesinin tam bilete çıkması halinde 1 kişiye 35 milyon lira verecek.

BÜYÜK İKRAMİYE 20 YILDA 1.591 KAT ARTTI

Öte yandan Milli Piyango İdaresi verilerine göre, bu yılbaşı çekilişinde 35 milyon liraya yükseltilen büyük ikramiye, son 20 yılda 1.591 kat artış gösterdi.

1991 yılında 22 milyar lira (6 sıfır atılması sonrası 22 bin lira) düzeyinde bulunan büyük ikramiye, 1995 yılında 80 milyar lira (yeni parayla 80 bin lira), 1998 yılında 600 milyar lira (yeni parayla 600 bin lira), 1999 yılında ise 1 trilyon lira (yeni parayla 1 milyon lira) oldu.

2000 yılında 3 trilyon liraya (yeni parayla 3 milyon lira), 2001 yılında 5 trilyon liraya (yeni parayla 5 milyon lira), 2002 yılında 8 trilyon liraya (yeni parayla 8 milyon lira), 2003 yılında 10 trilyon liraya (yeni parayla 10 milyon lira), 2004 yılında da 15 trilyon liraya (yeni parayla 15 milyon lira) çıkan büyük ikramiye, 2005 yılında 20 trilyon lira (yeni parayla 20 milyon lira) olarak tespit edildi.

Ancak, söz konusu yıl paradan 6 sıfır atılması sonucu büyük ikramiye 20 milyon YTL olarak ödendi. 2006 yılında da büyük ikramiye değişmedi. 2007 yılında 25 milyon YTL’ye yükseltilen yılbaşı büyük ikramiyesi, 2008 yılında da aynı kaldı. 2009 yılında ise büyük ikramiye 30 milyon liraya çıktı.

24,5 MİLYON DOLARLIK İKRAMİYE

Milli Piyangonun yılbaşı büyük ikramiyesi, bugünkü kurlarla döviz bazında 24 milyon 458 bin 421 dolara ulaşıyor. Bu rakam son 20 yılın döviz bazında da en yüksek ikramiyesi olarak belirleniyor.

Talih kuşu, 1990 yılında döviz bazında 5 milyon 114 bin 217 dolar, 2000 yılında 4 milyon 447 bin 685 dolar, 2005 yılında ise 14 milyon 786 bin 337 dolar büyük ikramiye vermişti. Büyük ikramiye, 2007 yılında 21 milyon 430 bin dolar, 2008 yılında ise 16 milyon 324 bin 931 dolar şeklinde hesaplanmıştı.

Bu arada, 35 milyon liralık yılbaşı özel çekilişi, talihlileri faiziyle bile zengin edecek. 35 milyon liranın bankaya yatırılması halinde, yıllık netgetirisi 2 milyon 647 bin 750 lira olacak. Bunun günlük faizi de 7 bin 254 lirayı bulacak.

Büyük ikramiyenin 1 aylık mevduata yatırılması durumunda da 217 bin 297 lira faiz elde edilecek.

35 milyon liranın Hazine kağıtlarında değerlendirilmesi halinde ise yıllık getiri 2 milyon 761 bin 500 lirayı bulacak. Böylece günlük getiri de 7 bin 566 liraya çıkacak.

35 milyon lira ile 84 bin 337 adet cumhuriyet altını alınabilecek. Aynı şekilde tanesi 500 bin liradan 70 adet lüks konut veya tanesi 200 bin liradan 175 ev edinilebilecek. Tanesi 100 bin liradan 350 jip satın alınabilecek.

BÜYÜK İKRAMİYELER

Milli Piyangonun 1991-2010 dönemindeki yılbaşı büyük ikramiye tutarları şöyle:

. BÜYÜK İKRAMİYE

YILLAR (TL/YTL) DOLAR

——- —————- ———–

1991 22 milyar TL 4.326.450

1992 30 milyar TL 3.499.358

1993 33 milyar TL 2.277.904

1994 55 milyar TL 1.428.757

1995 80 milyar TL 1.344.515

1996 150 milyar TL 1.395.284

1997 300 milyar TL 1.394.635

1998 600 milyar TL 1.918.649

1999 1 trilyon TL 1.842.628

2000 3 trilyon TL 4.477.685

2001 5 trilyon TL 3.439.700

2002 8 trilyon TL 4.787.000

2003 10 trilyon TL 7.132.667

2004 15 trilyon TL 11.137.511

2005* 20 milyon YTL 14.786.337

2006 20 milyon YTL 13.245.033

2007 25 milyon YTL 21.429.796

2008 25 milyon YTL 16.324.931

2009 30 milyon TL 20.458.265

2010 35 milyon TL 24.458.421

(aa)

İkizdere’de Kazandık, İnsanlık Kazandı!

Çevrecilerin hukuk mücadelesi sonuç verdi. Doğal SİT alanı ilan edilen İkizdere Vadisi’ne artık dokunulamayacak.

Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıkları’nı Koruma Kurulu, Rize’nin İkizdere ilçesinde bulunan ve dünyada korunmada öncelikli 200 ekolojik bölgeden biri ilan edilen İkizdere Vadisi’ni Doğal SİT alanı ilan etti.

Böylece İkizdere, Anzer ve Ovit yöresinde yapılması planlanan 22 Hidroelektrik Santrali (HES) Projesi de rafa kalkmış oldu.

İkizdere Derneği bu karar için iki yıldır mücadele içindeydi.

DHA’nın haberine göre; eski başkan Kadem Ekşi, “Bugün HES’lerin pençesinden kurtulduğumuz, yeşili, doğayı çocuklarımıza bırakacağımızın müjdelendiği gündür” dedi.

YAŞAMI TEHDİT EDEN HİÇ BİR YAPILAŞMA OLMAYACAK
Vadinin alt kesiminde bugüne kadar 4 HES projesi gerçekleştirildiğini söyleyen Ekşi, şöyle konuştu:

“SİT alanı ilan edilen bölgede hiç başlanmış proje yok. 22 tane planlanıyordu, onlar da rafa kalktı. Kurulun kararı sonrasında artık 2863 sayılı yasa uyarınca bölgede taşocağı açılamayacak, madencilik çalışması yapılamayacak, HES inşaatlarına izin verilmeyecek. Yani eko sistemi ve canlı yaşamını tehdit eden hiç bir yapılaşma olmayacak.”

KADERİ FIRTINA VADİSİ GİBİ
Rize’de daha önce de Çamlıhemşin İlçesindeki ünlü Fırtına Vadisi de doğal SİT alanı ilan edilmişti. Böylece Fırtına’nın ardından ekolojik yönden önem taşıyan İkizdere Vadisi de HES yapımından kurtulmuş oldu.

Bu kararla Anzer Yaylası’nda planlanan HES’ler de iptal edildi.

Arjantin’de solcu eylemcinin ölümü protesto ediliyor

0
Kirchner protestoculara sopalarını evde bırakma çağrısı yaptı

Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te binlerce kişi solcu aktivist Mariano Ferreyra’nın öldürülmesini protesto ediyor.

23 yaşındaki Ferreyra, rakip demiryolu işçileri arasında çıkan bir çatışmada hayatını kaybetti.

Sol muhalif gruplar, Ferreyra’nın ölümünden ana demiryolu işçileri sendikasını sorumlu tutuyor.

Ülkenin en büyük sendika federasyonlarından biri genel grev çağrısı yapmıştı.

Demiryolu işçileri sendikasının düşük maaşlar ve iş kayıplarına karşı yapılan protestoyu dağıtmaya çalıştığı söyleniyor.

‘Polis şiddeti izledi’

Görgü tanıklarına göre Ferreyra’ya, İşçi Partili protestocuların saldırıya uğradığı sırada yakın mesafeden ateş edildi.

Merminin Ferreyra’nın kafasına isabet ettiği düşünülüyor.

İşçi Partisi, polisi şiddete müdahale etmemekle suçladı.

Arjantin Cumhurbaşkanı Cristina Fernandez de Kirchner, aktivistin ölümünden duyduğu üzüntüyü belirtti ve “insanların protestoya sopa ve silahlarla gittiği bir toplumda yaşamak istemediğini” söyledi.

Ancak Kirchner, hükümetinin protestoları “bastırmama” uygulamasına devam edeceğini de ekledi.

‘Suç ortaklığı bitmeli’

CTA isimli sendika federasyonunun lideri Hugo Tasky yaptığı açıklamada “özel sektörle onların hücum kıtası görevini gören sendikalar arasındaki suç ortaklığı” bitirilmeli dedi.

Saldırıyı gerçekleştirmekle suçlanan demiryolu işçileri sendikası, rakip federasyonu CGT’nin bir parçası. (BBC)

Seren Yüce: “Çoğunluk, insanların doğayla olan ilişkilerinin koparılmasını da anlatıyor.”

Seren Yüce Venedik'te

Geçtiğimiz hafta Altın Portakal’ı izlemek üzere Antalya’daydım ve “Çoğunluk”un Altın Portakal’ı salladığına ben de tanık oldum… Film geçen hafta ödül kazanmasının hemen ardından  gösterime girdi… 67. Uluslararası Venedik Film Festivali’nde Geleceğin Aslanı ödülünü almasının ardından 47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü de kazanan film Seren Yüce’ye En iyi Yönetmen Ödülü’nü getirdi. Bartu Küçükçağlayan ise En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü Gişe Memuru’ndaki rolüyle Serkan Ercan’la paylaştı.

Üniversite yıllarından beri “sinema” yapmanın hayalini kuran Seren Yüce bir orta sınıf hikayesini yansıttı beyazperdeye. Filme gişe ilgisi büyük. Yönetmene, milliyetçiliği ve muhafazakarlığı mercek altına alan “Çoğunluk”un hikayesini sorduk. Derdinin “kendimize soru sordurmak” olduğunu söyledi… İşte yanıtları…

Sinemayı üniversite zamanlarında hayal ettiğinizi söylüyorsunuz. Altın Portakal da hayalleriniz arasında mıydı?

Hayır, o zamanlar Altın Portakal’ın çok da farkında değildim. Filmi yaparken de ödüllerden ziyade filmin kendisini düşünüyorduk.

Orta sınıf eleştirisi yapan bir filmin Altın Portakal alması ne anlama geliyor?

Sanırım iyi bir anlama geliyor. Film ne anlatıyor olursa olsun, konuya olan sade yaklaşımı ve bunu bir sinema filmi olarak yansız ve tutarlı bir sinema diliyle anlatıyor olmasına ödülü verdiler diye düşünüyorum.

–  “Yeni sinemacılar” diyorsunuz kendinize. Neden yeni sinema? Yeni olan ne?

Açıkçası benden çok daha önce onlar kendilerine Yeni Sinemacılar diyorlardı. Ben sonradan dahil oldum. Kendilerini böyle ifade etmelerinin sebebi Türkiye sinemasına gerçekçi ve objektif bir tavır getirmeleri. Aynı zamanda bağımsız sinema, yani belirli, yönlendirici bir kapitalin etkisinde kalmadan filmler yapma çabaları.

Film ne anlatmak istiyor?

Film bir baba oğul ilişkisi üzerinden günlük hayatın akışı içerisinde ayrımcılığın, ötekileştirmenin bireye nasıl aktarıldığını, bireyin aile içersindeki oluşumunu anlatıyor. Mertkan’ın babasının çizdiği yolda, adam olma sürecini anlatıyor.

Mertkan’ın hayatta yer edinme mücadelesi Türkiye’nin hikayesi mi, evrensel mi? Yani “Çoğunluk” Türkiye’nin mi, dünyanın mı “çoğunluğu”?

Bence ikisinin de. Filmdeki durum Türkiye özelinde yaşanıyor doğal olarak, ama daha geniş bir çerçeveden baktığımızda bu baskı mekanizmasının dünyanın her yanında var olduğunu görüyoruz. Sadece Türklüğe ve Müslümanlığa indirgenecek bir durum değil. Sistemi orta-üst orta sınıfın işlettiği her yerde baskı ve ayrımcılık var. Çoğunluktan kasıt orta sınıfın düşünce ve davranış biçimidir.

Anne rolü azınlığı mı, çoğunluğu mu temsil ediyor?

İç içe geçmiş gibi geliyor bana, kendini azınlık hissediyor, ama bunu ifade edebilme şansı pek yok, ya da etki edebilme… Bu durumda da çoğunluk içerisinde yoluna devam ediyor.

Babanın hayattaki durduğu yer ırkçılığa varan bir milliyetçilik. Kürt işçilerle çalışan baba oğlunun Kürt sevgilisine tepki gösteriyor. Sınıf bilinci ırkçılığa baskın mı geliyor?

Evet, öyle oluyor. Kız oğluna ve onun üzerinden kendine yakınlaştığı için önlemini alıyor hemen. Ama işçilere zaten sahip ve onun çok altındalar. Statüsüne bir zarar verme şansları yok.

Filmdeki Gül karakteri neden arka planda kalıyor? Eğer baba-oğul çoğunluğun hikayesi ise O kimin/kimlerin hikayesi?

Çoğunluk'ta Gül rolünde Esme Madra, Mertkan rolünde Bartu Küçükçağlayan oynuyor

Biz Gül’ü sadece Mertkan üzerinden görüyoruz, Mertkan’ın Gül’le kurduğu ilişki kadar yaklaşabiliyoruz Gül’e. Gül Mertkan’ın hikayesinin bir parçası, filmin tek hikayesi Mertkan’la Gül’ün ilişkisi değil. Eğer baba-oğul çoğunluğun hikayesi ise, bence Gül’le bizim tanışmadığımız babasının hikayesi de yine bir çoğunluk hikayesi olabilir. Gül de kendince aile baskısından kaçmış olabilir. Bu açıdan Gül’le Mertkan’ın hikayelerini benzer buluyorum.

Filmin muhafazakarlık, milliyetçilik eleştirisi yapmak gibi bir derdi var mı, yoksa “tabloyu ben çizdim, izleyici yorumlasın” mı diyorsunuz?

Kesinlikle yorumlanmasını isterim. Mesaj vermek gibi bir kaygım yok. Var olan durumu anlatmak ve kendimize soru sordurmak isterim sadece.

Filmin anlatmak istediklerini izleyiciye fazla doğrudan gösterdiği, sembollerin aşırı kullanıldığı eleştirisini nasıl yanıtlarsınız? Örneğin evin girişinde ayakkabılara bakması, babanın oğluna “onlar vatanı bölecek” demesi… Filme yönelik bir başka eleştiri de, pek çok şeyi anlatıp bir noktaya odaklanmamış olması – sınıf çatışması, milliyetçilik, din gibi. Bu yoruma ne diyorsunuz?

Sondan başlayayım; film bir insana ve onun geçirdiği evrime odaklanıyor. Bence bu bir sinema filmi için en temel öğelerden biridir ve bunu fazlasıyla yeterli buluyorum. Olguları değil insanı anlatmak gibi bir derdi var filmin. Bunun bir sosyoloji kitabı değil de bir film olduğunu unutmamak lazım.  Semboller için de; hem fazla doğrudan hem sembolleri aşırı kullanarak  anlatmayı nasıl becermişim ben de şaşırdım. Bence evin girişinde ayakkabılara bakmıyorlar, ayakkabılarını çıkartıyorlar. Babanın lafı da bana gayet doğrudan geliyor.

Mertkan’ın taksiciye sarılıp ağlaması ne demek?

Vicdanının bilinçaltından çıkması…

Bir sonraki projeniz ne? Nasıl bir sinema dili? Yeni bir orta sınıf hikayesi mi izleyeceğiz beyazperdede?

Sanırım öyle olacak, orta sınıfın başka taraflarından hikayeler var kafamda. Henüz çok belirgin değiller, olgunlaşma aşamasında daha çok.

Bir de siz sormadınız ama ben söyleyeyim, film İstanbul’un betonlaşan mekanlarında geçiyor. Elde kalan bir avuç ormanın hangi anlayışlarla yok edilmekte olduğunu, beton blokların içinde insanların doğayla olan ilişkilerinin koparılmasını da anlatıyor.

FİLMİN KÜNYESİ
“ÇOĞUNLUK”
Yönetmen : Seren Yüce
Senaryo : Seren Yüce
Oyuncular : Bartu Küçükçağlayan, Settar Tanrıöğen, Esme Madra, Nihal Koldaş, Erkan Can
Yapımcı Firma : Yeni Sinemacılar
Yapım Yılı : 2010
Filmin Süresi : 110 dakika
Resmi Sitesi : http://www.cogunluk.net

RÖPORTAJ: Işıl Sarıyüce  (Yeşil Gazete)