Ana Sayfa Blog Sayfa 4159

Altın Koza’da ödül günü

20.si düzenlenen Altın Koza Film Festivali’nde gün itibariyle ödül töreninin yapılacağı, kazanan filmler ve oyuncuların onure edileceği tören öncesi Yeşil Gazete olarak ödüle yakın gördüğüm filmleri ve oyuncuları sizlerle paylaşmak istedim…

En İyi Kadın Oyuncu :

Altın Koza Festivali’nde Kadın oyuncu kategorilerinde geçmiş yıllardakine benzer bir çekişme bu yılda söz konusu. Köksüz filmindeki başarılı oyunculuğu ile Ahu Türkpençe ve Hayatboyu filminde rol alan Defne Halman arasında kıyasıya bir çekişme olacağını düşünüyoruz. Kazanandan çok kaydedenin neden kazanmadığının konuşulacağı bir kategori..

Ahu Türkpençe / Defne Halman

 

En İyi Erkek Oyuncu :

Bu yılki Altın Koza Film Festivalinde sinemaseverlerle buluşan 3 farklı filmde rol alan senarist-oyuncu Ercan Kesal, Yozgat Blues filminde üstlendiği  şarkıcı karakteri ile sergilediği performansla Altın Koza heykelciğine göz kırpan bir isim olarak karşımıza çıkıyor..

Ercan Kesal / Yozgat Blues

 

“En İyi Film” Halk Jürisi

Festival izleyicilerin yarışma filmlerini izledikten sonra oylamaya katıldığı Halk Jürisi En İyi Film kategorisinde en güçlü adaylar gösterimlerinde izdiham oluşan Eve Dönüş Sarıkamış ve Çanakkale Yolun Sonu adlı yapımlar arasında geçeceğe benziyor.. Bu iki film dışında kazanacak film çok sürpriz olur

Eve Dönüş Sarıkamış /Çanakkale Yolun Sonu

 

Gelecek Vaat Eden Oyuncu

Altın Koza Festivaline özgü bu kategoride en güçlü aday Reha Erdem’in Jin adlı filminde kırmızı başlıklı Gerilla kızı ilk sinema deneyimi olmasına rağmen başarılı bir şekilde canlandırmış olan Deniz Hasgüler favori gösterilebilir.  Diğer bir aday da Köksüz filminde asi çocuğu canlandıran Savaş Başar’ın oyunculuğu övgüye değer. Jürinin bu kategoride değerlendireceği sürpriz isim ise Lal filminde yer alan genç oyuncu Ata Murat Kalan olabilir.

Deniz Hasgüler / Savaş Başar / Ata Murat Kalan

 

Yılmaz Güney En İyi Film Ödülü

Her yıl verilen Yılmaz Güney En İyi Film Ödülü için en güçlü aday Semir Aslanyürek’in 1974 Adana’sında Yılmaz Güney ile fotoğraf çektirme hayali kuran 2 genç çocuğun macerasını anlattığı Lal filmi diyebiliriz.

Lal/ Semir Aslanyürek

 

En İyi Yönetmen Ödülü

Altın Koza Festivalinde sonucu merakla beklenen ve jürinin karar vermekte zorlanacağı bu kategorinin favorileri arasında Deniz Akçay Katıksız(Köksüz), Reha Erdem (Jin), Uğur Yücel (Soğuk) arasında gibi. Ama En İyi Yönetmen Ödülünü farklı bir isminde kazanma ihtimali var.

 

En İyi Film (Siyad)

En iyi Film ödüllerinin fazla olduğu bu festivalde Sinema Yazarları Derneği En İyi Film Ödülü Köksüz, Jin ve Yozgat Blues arasında bir filmin bu ödülü kazanması muhtemel.

 

Diğer Ödüller ;

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:  Lale Başar / Köksüz

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu : Tansu Biçer / Yozgat Blues – Erkan Can / Lal

En İyi Görüntü Yönetmeni : Florent Herry /  Jin

 

Kazananın sinema Olması dileğiyle…

 

Not: Yeşil Gazete ekibi olarak yakından takip ettiğimiz Altın Koza Festivali sırasında kendi gözlemime ve izleyicilerin genel kanaatini dikkate alarak bu yazı ele alınmıştır..

Haber: Muhittin Kurban

(Yeşil Gazete)

Leyla’ya iyi haber

Erzurum’un Tortum ilçesinde Hidro-Elektrik Santrali (HES) şirketine karşı direndiği için suçlanan Leyla Yalçınkaya, Tortum Sulh Ceza Mahkemesi’nde bugün görülen duruşmada beraat etti.

Davanın avukatı Eşber Yağmurdereli olayı şu şekilde özetledi:

“Geçen sene Danıştay 14. Dairesi, HES inşaatın yasalara ve usule uygun bir şekilde yapılmadığını tespit etmek suretiyle projeye dair her türlü icraatı yasadışı ilan etti. Ancak bu faaliyetler devam ederken ve bir yandan hukuk mücadelesi sürdürülürken, ağaçların sökülmesine, verimli topraklarına hafriyat dökülmesine karşı çıkan köylüler direndi.

“Siyaseten ve idare olarak HES şirketi desteklendiği için, köylüler anayasal haklarını kullanmalarına rağmen haklarında dava açıldı ve mahkeme önüne sanık olarak getirildiler. Bu sanıklardan bir tanesi de 17 yaşındaki Leyla Yalçınkaya’ydı. Suçu, iş makinaları ve jandarmanın köyüne girmesine karşı çıkmaktı. Leyla bugün kendisine isnat edilen bütün suçlardan beraat etti. 3 ayrı davadan yargılanan Tortum köylülerinin de 4 Aralık’a ertelenen davada beraat etmesi bekleniyor. ”

Tortum’da HES mücadelesi devam ediyor

Tortum’da farklı davalar görülmeye devam ediyor. Bu davaların bir tarafı HES’e karşı protestolar sırasında çıkan olaylar yüzünden köylülere açılan davalara ait.

Olayın diğer tarafında ise çevrelerini kirlettikleri ve “ÇED Gerekli Değildir” kararının alınması için proje tanıtım dosyası hazırlayan çevre mühendisi hakkında şirket yetkililerine, köylüler suç duyurusunda bulundu, suç duyurusu mahkeme tarafından kabul edildi.

Çevreyi kasıtlı kirletme suçundan şirket yetkililerinin sanık olarak yargılandığı bu davada; Orman ve Su İşleri Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı, Erzurum İl Çevre Müdürü, Erzurum Valisi ve Tortum Kaymakamı hakkında da suç duyurusunda bulunulmuştu. Bakanlar dokunulmazlık gerekçesiyle, kamu görevlileri soruşturma izni verilmediği için sanık olarak yargılanamadı. Soruşturma izni verilmemesine karşı Danıştay’a yapılan itiraz 3′e 2 oyla reddedildi.

Erzurum 2. İdare Mahkemesinde görülmekte olan ÇED davasında ise, ÇED’i hazırlayan şirket yetkilileri ve çevre mühendisi yanlış veri kullanarak ÇED raporu hazırlamak ve çevreyi kirletmekten dolayı yargılandığı için, keşif beklenmeksizin yürütmeyi durdurma kararı verilmesi için başvuru yapıldı. Önümüzdeki günlerde ÇED süreci hakkında mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı vermesi bekleniyor.

 

Bianet

Leyla Yalçınkaya

Meksika’da iklim felaketi: Kasırgadan 1 milyon kişi etkilendi, en az 98 ölü

Meksika’yı iki yönden vuran Manuel ve İngrid kasırgalarından yaklaşık 1 milyon kişi etkilendi. Felaketin 6 günlük bilançosu 98 ölü 67 kayıp.

Dört gündür tümüyle iletişim kesilen 26 köye kasırgaların hız kesmesinin ardından yeniden ulaşıldı ve yardım malzemesi götürüldü. 50 bin kişi evlerinden tahliye edilip kamplara sığınmış olmasına karşın bu rakamın Atlantik ve Pasifik’te beklenen yeni kasırgalarla daha da artacağı tahmin ediliyor.

Hasarın en büyük olduğu yerlerin başında Acapulco’nun batısındaki La Pintada Köyü geliyor. Bu köyde 50’den fazla kişi kaybolurken bunlardan yalnızca 15’inin cesedi bulunabildi.

Meksika'da kasırgaların vurduğu yerlerin haritası

Yoğun yağışlar sonucunda Balsas nehrinde de seviye yükseldi ve Lazaro Cardenas’ta bulunan La Vilita Barajı kapaklarını açmak zorunda kaldı. Baraja yakın yerleşim bölgeleri de tedbir amaçlı olarak boşaltıldı.

(Euronews)

Altın Koza Notları 4. gün: Katalog bende artık, Alternatif Medya burada, Sevin Okyay, Hayat Boyu, Coenler ve Soğuk

Festivalde dereyi geçtik artık Pazar akşamınada pek birşey kalmadı. Perşembe günü benim açımdan çok verimli geçti. Öyle ki bir değil iki ayrı haber metni ile size gelişmeleri aktarayım dedim.

Önce özetler;

1) Katalog bende artık. Ama ne badirelerle, ne dolambaçlarla. Az sonra…

2) Alternatif Medya Adana’da Altın Koza’yı yerinde izliyor, tanışıyor, kaynaşıyor. Artık gerisini müsvedde medya düşünsün

3) Hilton Oteli’nde Sevin Okyay’a rastladık. Yeşil Gazete’ye yazı yazma sözü aldık

4) Aslı Özge ufka göz kırpıyor. “Hayat Boyu” değişik, anlaması güç ama bir o kadar da cazibeli

5) Coen’lerin son filmi dediler geldik; “Inside Llewyn Davis”

6) Uğur Yücel çıplak. “Soğuk” olmamış be abi, sen ne güzel bir aktörümüz idin halbuki

Ve ayrıntılar….

 

1) Katalog bende artık. Ama ne badirelerle, ne dolambaçlarla. Az sonra…

Dün en son size “Benim hemen İlksen’in bulunduğu Seyhan Hotel’e kaçmam lazım katalog için” demiştim zaten. Ordan devam edelim.

Adanalıyım ama Adana’da nerdeyse hiç yaşamadım, o nedenle nereye nerden gidilir konusunda zır cahilim. Sora kaybola, bula belleye buluyorum işte yolumu. Seyhan Hotel’ini de bu şekil buldum. İlksen kapıda karşıladı beni. Kendi festival guest boyun kartını bana verirken, “şimdi gir içeri hemen girişte altın koza standı var, onlara, “basın mensubuyum ama bu otelde kalmıyorum, katalogun burada olduğunu öğrendim” de dedi.

Girmemle çıkmam bir olunca İlksen de şaşırdı yanında bulunan ve sonradan İnsan Haber ve Birgün muhabirleri olduklarını öğrendiğim Gülşen ve Canan da.

Anlattım bende. “Girdim abi, doğruca gittim standa. Zaten hızlı konuşuyorum, makineli gibi ben anlatırken kız çıkardı verdi katalogu, ben de aldım”

Katalogda katalogmuş yalnız. Sinemasaverleri bundan mahrum etmeye kimsenin hakkı yok. Parası ne ise verelim arkadaş. yazıktır, günahtır.

2) Alternatif Medya Adana’da Altın Koza’yı yerinde izliyor, tanışıyor, kaynaşıyor. Artık gerisini müsvedde medya düşünsün

Soldan sağa: İnsan Haber'den Gülşen İşeri, Birgün'den Canan Biraydın ve Açık Radyo'dan İlksen Mavituna

Otel girişinde İnsan Haber ve Birgün muhabirleri ile de tanıştım. Hemen İlksen’i de katarak fotoğraflarını çektim.

Birgün’den Canan daha ben Yeşil Gazete der demez, “Ben sizden çok haber alıyorum yaa” dedi. “Al güzelim al, Tepe tepe de kullan. Senden mi esirgeyeceğiz. Adımızı anarsan ziyadesi ile memnunda oluruz” dedim bende. O da her haberde kaynak belirttiğini söyleyerek alternatif medya içinde bulunarak ne denli doğru bir iş yaptığımıza bizi bir kez daha ikna etti.

Ben basın kartı işini de sordum onları hazır bulmuşken. Yau biz internet gazetesiyiz ya, alabiliyor muyuz dedim. Sarı Basın Kartı olamasa da matbaadan abi bana janjanlı bir kart ihsan eyle tarzı ile olabildiğini söylediler (bu kelimelerle değil elbette).

Peki biz orada ne mi bekliyorduk? Hilton’a, festivale iştirak eden sanatçılara bizi götürecek arabayı elbette.

3) Hilton Oteli’nde Sevin Okyay’a rastladık. Yeşil Gazete’ye yazı yazma sözü aldık

Altın Koza'nın yaşam boyu onur ödülünü bu sene alan İzzet Günay ve Sevin Okyay ile birlikte

Hilton’un her yerine Altın Koza sinmiş. İçeri girer girmez bunu farkediyorsunuz. Daha holüne adım atar atmaz Sevin Okyay’ı gördüm. Facebook’tan bir iki defa aynı fotoğrafa yorum yapmışlığımız vardı Sevin abla ile. Zaten bana bakışından beni tanıdığını da anladım. Her zamanki gibi yine sigara krizi tutan İlksen’i otelin balkon kısmına uğurladıktan sonrada Sevin ablanın yanına kuruldum.

Muhteşem bir insan. Çok sıcak, çok samimi. Ben kendisini hiç tanımadan önce neden bilmem mesafeli biri gibi diye düşünürdüm. Sevin abla ile laflar ve onunla fotoğraf çektirirken festivalin yaşam boyu onur ödülüne bu sene değer görülen İzzet Günay da aramızda katıldı, “Oooo en sevdiğim arkadaşım ile ben de fotoğraf çektirmek istiyorum” diyerek.

Sohbet sırasında Sevin ablaya Yeşil Gazete’ye de yazmasını rica ettim. Daha önce Yeşil Gazete’den gençlerin kendisi ile iletişime geçtiğini ama sonra rahatsız etmek istemedikleri için olacak dönüş yapmadıklarını söyledi. Ben unuturum ama dedi, siz bana hatırlatacaksınız, çekinmeyeceksiniz, şu gün yazını bekliyoruz diyeceksiniz. Ben hiç çekinmem, üstüste de anımsatırım Sevin abla, siz hiç merak buyurmayın dedim bende kendisine.

4) Aslı Özge ufka göz kırpıyor. “Hayat Boyu” değişik, anlaması güç ama bir o kadar da cazibeli

Hilton’dan Real AVM’ye giden servise bindik basın ve sanatçı kadrosu olarak. Yola çıkmadan önce Sevin ablaya, “Biz Coen’leri izlemeye gidiyoruz, siz geliyor musunuz?” dediğimde, “O cehennemin dibindeki sinemaya mı? Hayır ben yarın izleyeceğim Coenleri” şeklinde yanıtladı. Çokta haklı idi bu dediğinde Sevin Okyay, zira festivalin ana salonu durumundaki CineMaximum’un bulunduğu Real AVM şehrin hayli dışında bulunuyor.

Aslı Özge’nin “Köprüdekiler”den sonraki filmi “Hayat Boyu” için kurulduk koltuklarımıza. Artık benim de “Altın Koza Festival Guest” yaka kartım vardı üstelik. “Bilet bitecek, hemen edinmem lazım” telaşından azade olmuştum.

Filmden sonra film ekibine de söylediğim gibi, “Filmi tam anlamadan çok sevdim”. Çok farklı bir anlatımı var “Hayat Boyu”nun. Defne Harman’ın oyunculuğuna burada bir şapka çıkaralım. Serviste gelirken kendisi ile ismini bilmeden sohbet etmiş sonra da çok özür dileyerek adını sormuştum. Hiç alınmadan ve yürek ısıtan bir gülümseme ile bana yardımcı olmuştu.

Daha önce de yazdım sinema yazmak benim kanaatimce filmden, filmin içeriğinden bahsetmeden filmi anlatmaktır. Konudan, öyküden, sürprizlerden bahsetmeyeceğim o nedenle. Filmin ilk adının “kadın erkek” olduğunu söyleşi sırasında öğrendim. Aslı Özge bunun bir başvuru için verilmiş bir isim olduğunu açıkladı.

Bir de filmin ana ekseninin geçtiği müstakil ev konusu var tabi. Ben filmi sanırım evini satamayan bir mimar yaptırdı deyince hem filmin yapımcısı Nadir Öperli hem de yönetmen Aslı Özge o evde çekim yapmak için ne badireler atlattıklarını aktardılar. Evin sahibi resmen burunlarından getirmiş. Evde çekim yapmaları için uymaları gereken 50 küsur maddelik bir kurallar silsilesi bile varmış.

Fuayede yakaladığım Aslı Özge ve Defne Halman ile birlikte fotoğraf çektirmeyi de atlamadım elbette.

“Hayat Boyu”nun benden aldığı not ise 9.

5) Coen’lerin son filmi dediler geldik; “Inside Llewyn Davis”

Katalog olmasa “Sen Şarkılarını Söyle”nin  (Inside Llewyn Davis) Joel&Ethan Coen’in son filmi olduğunu öğrenemeyecektim belkide. Altın Koza’nın aklı havada organizatörleri festival broşüründe yönetmenlerin adını anmaya gerek bile duymamışlar çünkü. Altın Koza, bir Selanik, bir San Sebastian olabilir rahatlıkla ama birkaç detaya dikkat edilmesi gerek. Adana şehri ve halkı bu özeni kesinlikle hak ediyor.

Her yaptıkları ile bizi farklı diyarlara savuran Coen kardeşler bu sefer bize 60’lardan bir folk hikayesi anlatıyor. Olmazsa olmazları yol temasını da es geçmeden.

Şarkılarda filmden çıkıp başka diyarlara gittiğimi reddedecek değilim. Ama her Coen filminde olduğu gibi izlemek yetmiyor benim gibi sığ bir sinema izleyicisi için. Film hakkında çıkacak eleştirileri de okumam, bir daha bir daha üzerinde düşünmem ve bende kopuk olan parçaları tamamlamam gerekiyor.

6) Uğur Yücel çıplak. “Soğuk” olmamış be abi, sen ne güzel bir aktörümüz idin halbuki

Sinema çok enteresan bir sanat dalı. Birinin ak dediğine nadiren diğeri de ak diyor. Ak’lar Kara’lar kişiden kişiye, hatta aynı kişinin filmi bir izlemesinden diğerine fena halde karışıyor.

Geçen sene Altın Koza’da aynısı olmuştu. Yeşim Ustaoğlu’nun “Araf”ından nefret etmiştim. Tam kelime bu, “nefret”. Bir sinema filminden insan niye nefret etsinki ama hissettiğim tam olarak bu duyguydu. Film biter bitmez kaçtım salondan. Filme zor tahammül etmiştim bir de film ekibinin izleyiciler ile karşılıklı filmi övmesine katlanamayacaktım.

20. Altın Koza’nın (daha önümüzde 3 gün var ama) “Araf”ı da “Soğuk” oldu benim için. Filmden çook ama çok sıkıldım. Bir insan film diye nasıl böyle bir şeye imza atar duygusu filmin beşinci dakikasından itibaren yakamı bırakmadı. Karakterler havada, saçma saçma diyaloglar. O niye şimdi böyle yaptı, bunun nesini eleştireceğim abi ortadan “film” yok ki hissiyatı ensemden hiç ayrılmadı.

3 rus hayat kadını rusça 3 anadolu erkeği de şiveli bir türkçe konuşunca film mi oluyor şimdi bu dedim içimden filmin bir yerinde hatta.

Ama dedim ya sinema çok enteresan diye. Film bir hayli alkış aldı. Salondan çok az kişi ayrıldı. Uğur abi (Yücel) filmini ve başroldeki aktörü keşfini anlatmaya koyuldu ama ben gene duramadım salonda, attım kendimi dışarı. Yarışma dahilindeki filme de daha düşük bir not bulunmadığı için “1” verdim.

“Kral Çıplak” nasıl gerçeği haykırma cesaretinin öyküsü ise ben de “Uğur Yücel Çıplak” demek istedim. Lakin daha sonra film hakkında görüşünü sorduğum İlksen, “Çok iyi idi abi. Çok beğendim” dedi. Bu sabah bir facebook arkadaşım yere göğe sığdıramamış filmi.

Burda aslında “sorun bende mi?” diye düşünmeye başlamakta manasız. Sinema bir mucizedir yazmıştım daha “Soğuk” filmi perdeye yansımadan kişisel facebook hesabıma. Gerçekten de durum tam olarak bu. Ama işte mucize sadece sizi esenliğe götürecek diye bir şart da yok.

Altın Koza 4. günü bir de fotoğraflarla kısa kısa aktarmak istedim sizlere. Buradan tıkladığınızda görebilirsiniz.

#anavarrza

Haber ve Fotoğraflar: Alper Tolga Akkuş

(Yeşil Gazete)

[Foto Haber] Altın Koza’da kare kare Perşembe

20. Altın Koza Film Festivali’nde dördüncgü günü fotoğraflar eşliğinde kısa notlar ile de sizinle paylaşaım istedik.

Cemalpaşa Bulvarı. Şehir, Altın Koza’yı bağrına basmış. Aynı şeyi filmlere olan ilgi açısından söylemek güç. Yarışma filmleri dışında filmlere rağbet olduğunu söyleyemeyiz.

Altın Koza’da sinemanın iki ayrı çehresinden iki çok yakın dost yanyana. 20. Adana Altın Koza Film Festivali Yaşam Boyu Onur ödülü sahibi aktör İzzet Günay ve sinema yazarı Sevin Okyay.

Hilton’dan Real AVM’ye Aslı Özge’nin “Hayat Boyu” filmini izlemeye giderken İlksen ile benim fotoğraf çektiğimi görünce bize bir fotoğraf makinesi uzatarak, “bizi de çekin” o zaman dediler.

Cahilliğim için tekrar kendilerinden çok özür diliyorum. Tiyatro’nun önde gelen isimleri (soldan sağa) Defne Halman, Işık Yenersu ve Aysan Sümercan.

Defne Halman’ı “Hayat Boyu”ndaki performansından dolayı bir kez daha kutluyoruz.

Hilton Oteli içindeki Altın Koza standı sorumlusu Özgün Özkan.

Birgün’den Canan (Biraydın) biz servisi beklerken, “Kitabı almadınız mı?” deyince standa geldik. Kitabın yanında çulsuz halimizi görünce festival çantasını da takdim etti sağolsun Özgün. Çantanın içinde ise yok yok. Festival Guest yaka kartına nasıl sahip oldum sanıyordunuz !

Altın Koza’da (benim anladığım kadarı ile) Seyhan Hotel’de basın, Hilton’da ise sanatçılar kalıyor. İşte bu da her filmden bir saat önce hem Seyhan hem Hilton’dan Real AVM’ye hareket eden servis araçlarından Hilton önüne park edeni.

Siz şimdi servisin içini de merak edersiniz dedik. Yekta Kopan en önde, diğer isimler hakkında yorum yapmak isteyen için yorum köşemiz emrinize amade.

Kendi facebook hesabımda yazdığım şekilde aktarsam itirazınız olmaz değil mi?

“Dünden unutulmaz bir kare

Alternatif Medya Altın Koza’da
Seyhan Hotel’in önünde bizi Hilton’a götürecek aracı beklerken

fotoğrafı çeken Yeşil Gazete’den bendeniz

fotoğrafta yer alanlar ise soldan sağa
İnsan Haber’den Gülşen İşeri, Birgün’den Canan Biraydın ve Açık Radyo’dan İlksen Mavituna

#kimkorkarhaintekelcisermayeden #heryertaksimheryerdireniş #altınkoza #anavarrza

Ben onlara “festival melekleri” ismini uygun gördüm. Real AVM içinde bulunan CineMaximum Sinema Kompleksindeki Altın Koza standı görevlileri. Tuğçe ve Sinem Akkoç kardeşler.

Tuğçe ile daha ilk gün tanıştık, ben stand önünde poz verirken yardımcı oldu. Aynı gün ortak bir tanıdığımız olduğunu tesadüfen öğrendik. Sonrasında da ne zaman sinema salonuna gelecek olsam güleryüzlerini eksik etmediler. Hatta dün içinde eczane bulunmadığını öğrendiğim Real AVM’de diş ağrısından bitap düşecek iken nerden buldular ise bana ağrı kesici de edindiler.

Yalnız bir şikayetleri var. Dün onlara bırakılan festival kataloğunu beyaz sakallı bir kişi kendilerinden gasp etmiş. Ne dedilerse geri alamamışlar. Katalog standlarda bulunmadığı halde aynı beyaz sakallı bey üstüne üstlük herkesi katalog için kendilerine yönlendirdiği için bir hayli sıkıntı yaşamışlar.

Katalog konusu haklı bir isyan sebebi beyaz sakallı bey, ben de kabul ediyorum ama suçlanacak en son kişi stand görevlileri.

Sevin Okyay’ı bulurumda kendisi ile fotoğraf çektirmeden bırakır mıyım hiç.

Üstelik sıkı durun, Sevin Okyay en yakın zamanda Yeşil Gazete okurları için yazmaya başlayacak.

Hayat Boyu filminin başrol oyuncusu Defne Halman ve yönetmeni Aslı Özge.

Altın Koza şunu bir kez daha ispat etti. Bir yerde ne kadar çok kadın emeği varsa orda hem bet hem de bereket var. Sinemada daha çok kadın yönetmen istiyoruz.

Salondaki koltukların üzerinde bu kumaşlar var ise bilinki o yerler basına ve davetlilere ayrılmış. Ben de bilmiyordumda İlksen söyleyince öğrendim.

Yakanızda festival guest kartı ile sinema salonunun içine girmenin havası ise bambaşka. Kendinizi Brunei Sultanı filan zannediyorsunuz. Tabi sinema perdesinin üzerine ilk ışık düşene kadar sürüyor. Sinemanın büyüsü ne brunei bırakıyor ne de sultan.

Ve artık salona girebiliriz.

Film başlasın

 

Fotoğraflar: Alper Tolga Akkuş, İlksen Mavituna, kim olduğunu bilmediğim birkaç festival insanı

Haber: Alper Tolga Akkuş

(Yeşil Gazete)

Kuşdili eyleme çağırıyor

Kuşdili Platformu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının onayıyla AVM ve otopark yapılmasına imkan tanınan Kuşdili Çayırı için 20 Eylül Cuma akşamı (bu akşam) 19:00 Kadıköy İskele Meydanında toplanma çağrısı yaptı.

Yapılan çağrıda Kurbağalıdere’nin taşma alanı ve doğal SIT alanı olan Kuşdili Çayırı’nın yeşil alan olarak muhafaza edilmesi, kesilen ağaçların yerine dikilmesi ve doğal yapının korunmasının önemine parmak basan Platform araç ve hava kirliliği yoğunlaşmasına yol açacak yer altı-üstü her türlü yapılaşmaya karşı durduklarını belirtti.

İskele meydanında toplandıktan sonra Kuşdili Çayırına yürüyerek bir basın açıklaması ve forum gerçekleştirecek. Forumu ise müzik ve film gösterimi takip edecek.

(Yeşil Gazete)

Türkiye’den kısa kısa – 20 Eylül 2013 Cuma

ODTÜ’de dün gece yine biber gazlı müdahale vardı

ODTÜ yerleşkesinde Anadolu Bulvarı’nı Konya Yolu’na bağlayacak yol çalışmasının protestoları dün gece de devam etti. Polis protesto için A4 kapısında ve Yüzüncüyıl Mahallesinde toplanan gruplara biber gazı, tazyikli su ve ses bombalarıyla müdahale etti.

Demokrasi paketi “sürprizlerle dolu”

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Başbakan’ın açıklayacağı demokrasi paketi ile ilgili “epey sürprizler olacak” dedi. Sürprizleri henüz açıklamayan Atalay çoşkulu heyecanı bastırmak için minik ipuçları da verdi. İnanç noktasının çok önemli olduğu, inanç kesimlerini ön planda tutacak sürpriz Atalay’ın ifadesiyle “Çok kapsamlı, ülkemizde bütün vatandaşları ilgilendiren, her kesime ait, özelikle inanç kesimlerine ait hususlar var. Neticede Türkiye’de herkesin daha özgür yaşayacağı, hiç kimsenin ‘ben şu düşünceden, inançtan dolayı zorluk çekiyorum’ demeyeceği  bir ortamı, bir atmosfer oluşturmak”.

Keskinoğlu 25 milyon TL’lik yatırımla organik tavuk üretimine başladı

Keskinoğlunun ilk yılda piyasaya süreceği 500 bin adet organik tavuğun üretimi bin metrekare kapalı ve 40 bin metrekare gezinti alanına sahip 10 çiftlikte yapılıyor. Organik tavuk yetiştiriciliğinde kullanılan yem hammaddelerin tamamen organik olmasından dolayı üretim maliyetinin beş kat daha fazla olduğunu beliten Yönetim Kurulu Üyesi Keskin Keskinoğlu “organik tavuk pazarı”na girme nedenlerini “organik beslenmenin dünyada hayat tarzı haline gelmesiyle tüketicilerinin de üretim talebi oluşması” olarak belirtti.

Siirt’in üç dilli yerel gazetesi Siirt’ten Öte

Bianet’ten Nilay Vardar’ın haberine göre Türkçe, Kürtçe ve kaybolmak üzere olan Siirt Arapçası’nda yayımlanan haftalık yerel gazete Siirt’ten Öte yayın hayatına başladı. Önemli haberlerin üç dilde, diğer haberlerin ise farklı dillerde yer bulacağı gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Zana Aksu “Üç dilli şehir söylemini pratiğe döktük” dedi.

(Yeşil Gazete)

Taksim piyanistinden Gezi’de kaybettiklerimiz için

Gezi olayları sırasında piyanosuyla göstericilere destek veren Davide Martello bir bestesini Gezi’de kaybettiklerimize adadı. Gezi protestocularını Işık Askerleri olarak adlandıran Martello besteyi gösteriler sırasında yaptığını ve tanık olduğu polis şiddetine maruz kalan insanlara adadığını belirtiyor. İşte o parça:

İstanbullular Davide Martello’yu unutmadı. Gezi olaylarının en sıcak günlerinde Taksim Meydanına getirdiği piyanosu ile Taksim’e farklı bir renk taşıyan Martello olaylar sırasında polis şiddetinden payına düşeni almış, piyanosu ile birlikte gözaltına alınmıştı. Polis, Martello’nun piyanosuna el koyarak, Yed-i Emin Parkına bırakmıştı.

Gezi Parkı eylemlerine destek için Taksim Meydanı’na gelen ve bir süre meydanı ve parkı dolaşan Martello Taksim Meydanı’ndaki Cumhuriyet Anıtı ile inşaat alanına piyanosunu kurarak göstericilere konser vermişti. Martello’nun etrafında toplanan eylemciler bu olağanüstü konser sırasında keyifli anlar yaşamıştı.

Gezi Parkı’nın AKM’ye bakan köşesinde polise ve hükümete yönelik protestolar sürerken Taksim Atatürk Anıtı önünde gaz bulutu ve sloganların arasında piyano sesi yükselmişti.

Dünya turunun parçası olarak İstanbul’da bulunan İtalyan asıllı Alman müzisyen David Martello, Yiğit Özatalay ile birlikte klasik müzikten, barış ve Zülfü Livaneli şarkılarına dek uzanan ve aralarında “Let it Be”, Beethoven’dan “Ayışığı Sonadı”, “Yiğidim Aslanım Burada Yatıyor”, “Karlı Kayın Ormanı”, “1 Mayıs Marşı” da olan pek çok parça çalmışlardı.

Bütün başkentleri dolaştığı bir turda olduğunu, insanlara ilham vermek için buraya geldiğini ve insanların özgürlüğü için meydanda çaldığını belirten Martello özgürlük isteyen insanlara destek vermeye çalıştığını söylemişti.

Parça sosyal medya üzerinden ücretsiz yayınlandı ve  herkesin paylaşımına açık olduğu özel olarak vurgulandı.

(Yeşil Gazete)

Anıttepe Forumu:Kahrolsun bağzı kafa karıştırıcılar

Hükümetin tüm kafa karıştırma politikalarına itirazsız biat eden ana akım medyanın engellemelerine rağmen doğru bilgiler semt forumlarından gizlenemiyor. Dün bir açıklama gönderen Ankara Anıttepe Forumu ODTÜ’den yol geçirme projelerine karşı farklı bilgiler aktardı.

ODTÜ otoyol projesinin onaysız, plansız ve yasadışı olduğuna işaret edilen açıklamada projenin gerekli izinleri alınmadan Haziran 2012’de ihaleye çıktığını, inşaatın ise Nisan 2013’de Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından başlatıdığını hatırlatarak Çevre Bakanının  kanunsuz otoyol projesini yasal kılmak için çeşitli çabalar içinde olduğu vurgulanıyor. Açıklama şöyle:

OTOYOL MESELESİNDE BAĞZILARI KAFA KARIŞTIRIYOR!

Dün öğlen saatlerinde Anadolu Ajansı, Çevre bakanı Bayraktar’ın bir açıklamasını yayınladı. Dün akşam saatlerinde ise Başbakan Tabiat Kurulu önünde #SİTİKORU nöbeti tutan arkadaşlarımıza cevap verdi. Ve yine dün ODTÜ Rektörlüğü konu ile ilgili bir açıklama yayınladı. Anıtpark Forum olarak bu üç ayrı açıklama hakkında kamuoyunu bilgilendirmeyi, ne anlama geldiğini duyurmayı gerekli gördük.

Çevre bakanı Bayraktar’ın yaptığı açıklama vatandaşların kafasını karıştırma amaçlı hazırlanmıştır.

− Bakanın sözleri medyada “ODTÜ’lülerin Zaferi” başlığıyla duyurulmuş ve bakan, “kampus bütünlüğünü bozmayacak şekilde, batı-doğu doğrultusundaki tünel geçişinin onaylanacağını” ifade etmiştir. Oysa bu iki aksın ve projenin farklı olduğu Ankaralılar tarafından bilinmektedir.

− Şu anda 100.Yıl ve Çiğdem mahallesinden geçecek olan yola karşı nöbet ve eylemler sürdürülmektedir. Bahsi geçen kanunsuz otoyolu projesinde güzergâh ODTÜ A1 kapısının solundan girip, en az 5000 ağacı kesip A4 kapısından 100.Yıl-Çiğdem’e bağlanmaktadır.

− Bu kanunsuz otoyolu inşaatı yasal izinler alınmadan başlanmış, projesi onaylanmadan Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından 2012 yılında ihaleye çıkılmıştır. İhale Söğüt İnşaat adlı firmaya yaklaşık 627 milyon TL’ye ihale bedeli ile verilmiştir.

− Çevre ve Şehircilik Bakanı henüz izinleri tamamlanmadan başlayan yolun yasal hale getirilmesi için Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’ndan kararın çıkarılması gerektiğini bilmektedir. Fakat henüz böyle bir karar yoktur. Koruma Kurulu henüz kararı vermemişken Bakan twitter hesabından 10 gün içinde kararın çıkarılacağını kurul üyelerinin iradesine rağmen söylemiştir.

− Yani yasal izinler tamamlanmayan kanunsuz yol Çiğdem ve 100.Yıl yönünden başlatılmış ve ODTÜ’nün kapısına getirilmiştir. Şimdi Bakan bu yolun yasal altlığını oluşturmak için kamuoyunun kafasını karıştırmaktadır.

Sadece Bakan karıştırmıyor, Başbakan da kamuoyunu yanıltıyor.

− Başbakan dün yaptığı konuşma ile #AğaçKesmeMetroYap ve #SİTİKORU diyen arkadaşlarımıza “ yol medeniyettir”, “Gidin ormanda yaşayın” cevabını verdi.

− Başkent Ankara için medeniyet olan yol değil, toplu taşıma ve metrodur. İklim dostu, çocuk dostu, kadın dostu ve engelli dostu bir kentte, kentle ilgili kararlara kentlilerin de katılabildiği bir demokrasiye sahip olmak medeniyettir. Başbakan medeniyetin gerçekte ne olduğu konusunda da akılları karıştırıyor.

Peki ODTÜ Rektörlüğü neler yapıyor?

− ODTÜ Rektörlüğü’nün son yaptığı açıklama ile konuyu karıştırdığını görüyoruz. Koruma Amaçlı İmar Planı’nın Kültürel Varlıklar Koruma Kurulu’na da iletildiği son açıklama ile ilk kez kamuoyu paylaşılıyor. Oysa Plan Mayıs 2013 tarihinde Kurula iletilmiştir. ODTÜ Rektörlüğünün Planı içeren son açıklaması 5226 sayılı kanun ile tanımlanan Koruma Amaçlı İmar Planı’nın ancak “meslek odalarının, sivil toplum kuruluşları ve hemşerilerin katılımı ile oluşturulabileceği” hususunu Sayın Rektörün görmezden geldiğini, kafaları karıştırdığını görmekteyiz.

− ODTÜ, önce 1995 tarihli SİT kararından haberdar olduğunu, sonra kesilecek ağaçların sayısını bildiğini ve şimdi de Koruma Amaçlı planı Kurula ilettiğini gecikmeli olarak ve parça parça kamuoyuyla paylaşmaktadır.

Ama Ankaralılar Biliyor!

Bütün bu açıklamalarla Ankaralıların bildiği gerçekler de ortaya çıktı. Çevre bakanı, otoyol projesinin onaysız, plansız ve yasadışı olduğunu bilmektedir.

Proje gerekli izinleri alınmadan Haziran 2012’de ihaleye çıkmıştır, inşaat ise Nisan 2013’de Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından başlatılmıştır. Çevre bakanının şimdilerde kanunsuz otoyol projesini yasal kılmak için çeşitli çabalar içinde olduğunu ANKARALILAR BİLİYOR!

Mevcut yasalar ve 1995 yılı SİT kararlarına rağmen, gerekli yasal izinler alınmadan otoyolu projesine sözde onay verenlerin, 8 şeritli yol geçirme niyetinde olanların ODTÜ ormanını korumayacağını ANKARALILAR BİLİYOR!

ODTÜ’den geçirilmesi planlanan ikinci yolun da hazırlandığını, Çevre bakanının himayesinde günü gelince de yine onaysız, plansız ve yasadışı yollarla inşaatına başlanabileceğini ANKARALILAR BİLİYOR!

Yasadışı otoyol ile bir kentsel talan olacağını değil, olduğunu Ankaralılar biliyor. Otoyolun Konya yolu bağlantısında başlayan AVM inşaatını, otoyol çevresindeki rant amaçlı girişimleri, Yargıtay’ın İncek ODTÜ arazisine taşınmasının ne anlama geldiğini ANKARALILAR BİLİYOR!

ODTÜ ormanı Ankara ormanıdır, Ankara’nın ciğerleridir. Ankaralılar otoyol projesine, ranta, orman ve doğa katliamına karşı çıkıyor ve kararlılıkla direniyor. Medeniyet adı altında insanların, doğanın kent dışına sürülmesine karşı çıkıyor!

Ankaralılar medeniyet nedir biliyor.

Anıtpark Forumuhttps://twitter.com/ AnitParkForum

(Yeşil Gazete)


Tarih Vakfından rapor: Geçmişten Günümüze Azınlık Okulları

Ekim 2011-Mayıs 2013 arasında yürüttüğü Geçmişten Günümüze Azınlık Okulları: Sorunlar ve Çözümler adlı araştırmayı bir rapor haline getiren Tarih Vakfı, hem eğitimi hem de Türkiye’deki eşitsiz uygulamalar ile insan hakları ihlalleri alanına ilişkin eleştirel düşünceyi destekleyecek çalışmasının sonuçlarını kamuoyuna açıkladı. Anadolu’da yüzyıllardır ana dilde eğitim veren azınlık okullarının dünü ve bugününe ışık tutan rapor, azınlık okullarının sorunlarına getirilecek çözümlerin Türkiye’deki ana dilde eğitim tartışmaları için de bir rehber teşkil edeceği tespitinde bulunuyor.

Yrd. Doç. Dr. Selçuk Akşin Somel ve Nurcan Kaya tarafından hazırlanıp 3 cilt kitap olarak yayımlanan raporda azınlık okullarının yaşadığı sorunlar gözler önüne seriliyor.

Ana dilde eğitim Anadolu’da yüzyıllardır yapılıyor!

Türkiye’de son dönemlerde yaşanan ana dilde eğitim tartışmalarına ışık tutacağı düşünülen rapor, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Musevilerin, Ermenilerin, Rumların, Bulgarların, Keldanilerin, Süryanilerin, Marunilerin ve başka toplulukların ana dilde eğitim yapan okullarının bulunduğuna dikkat çekiyor. Cumhuriyet kurulduktan sonra Ermeniler, Rumlar ve Musevilere ait olanların dışındaki tüm gayrimüslim okulları kapatıldığını vurgulayan rapor ana dilde eğitimin Anadolu topraklarında yüzyıllardır yapıldığına dikkat çekiyor.

Gayrimüslim okulları fesat yuvası olarak görüldü

Rapor, 1894 yılı verilerine göre İmparatorluk bünyesinde 6437 gayrimüslim okulu olduğunu söylerken yalnızca İstanbul’da 302 gayrimüslim okulu olduğuna dikkat çekiyor. Bugün ise Türkiye’de, tamamı İstanbul’da 22 azınlık okulu bulunuyor. Bunların 16’sı Ermenilere, 5’i Rumlara 1’i de Musevilere ait. 20. yüzyılda kapanan binin üzerinde Ermeni okulundan yalnızca birinin Cumhuriyet kurulduktan sonra yeniden açıldığına dikkat çeken rapor, iki dilli eğitim vermek dışında devlet okullarından farkları olmayan gayrimüslim okullarının bölücü fikirlerin aşılandığı fesat yuvaları olarak görüldüğü tespitini yapıyor. Milli Eğitim Bakanlığı ve kamu görevlilerinin önyargılı tutumları nedeniyle hukuki ve bürokratik açıdan ayrımcılığa maruz bırakıldığı düşünülen okulların sayısının azalmasında bu olumsuz tavrın oynadığı role dikkat çekiliyor.

Azınlık okulları 90 yıldır eşitsizliğe ve yok olmaya karşı direniyor

Azınlık okullarının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı müdürler tarafından yönetilmesine rağmen devlet gözünde “yabancı” olarak sınıflandırıldığına dikkat çeken rapor, okulların hak ve yükümlülükleri belirlenirken hala “mütekabiliyet” ilkesinin uygulandığına ve dış ülkelerin gösterdikleri tavra göre politika belirlendiğini vurguluyor. Azınlık okullarının 90 yıldır eşitsizliğe ve yok olmaya karşı mücadele ettiğini verilerle açıklayan rapor, azınlık okullarının öğretmen yetiştirmek ve ders materyali hazırlamak konusunda kaderleri ile baş başa bırakılmış durumda oldukları tespitini yapıyor:

· Türkiye’de azınlık okullarında çalışacak Ermenice ve İbranice öğretmeni yetiştiren eğitim fakülteleri bulunmuyor.

· Türkiye’de azınlık okullarına ders kitapları ve materyalleri hazırlayan bir kamu kurumu veya özel kurum bulunmuyor.

· Uluslararası insan hakları hukuku, anayasa tarafından güvenceye alınmış olan eşitlik ilkesi ve Lozan Antlaşması’ndaki açık düzenlemeye rağmen azınlık okullarına devlet bütçesinden pay ayrılmıyor.

Ermeni, Rum ya da Musevi olduğunu ispatlamak

Yasalara göre bugün bir çocuğun azınlık okulunda okuyabilmesi için, çocuğun anne ya da babasının T.C. vatandaşı olmasının yanında Ermeni, Rum ya da Musevi olduğunun ispatı gerekiyor. Nüfus kayıtlarında Müslüman olarak görünen bir Ermeni veya Rum çocuğunun azınlık okullarına kaydolması yasalar çerçevesinde imkânsız kılınıyor. Ayrıca azınlık okullarında T.C Devleti vatandaşı olmayan Ermeniler, Rumlar ve Museviler sadece ‘misafir öğrenci’ statüsünde okuyabiliyorlar.

Azınlık okullarının yaşadıkları sorunlara bulunacak çözümler, Türkiye’de anadilde eğitime yönelik olarak geliştirilecek politikanın aynası olacak

Rapor, azınlık okullarının adaletli ve eşit bir muamele görmesini sağlamanın tüm toplulukların anadillerinde (iki dilli ya da çok dilli) eğitim görmelerine yönelik olarak gösterilen çabaların merkezinde olması gerektiğini vurguluyor. Bunun için azınlık okulları ile diğer tüm okullarda öğrenci andının okutulmasına son verilmesi gerektiğini de ekliyor.

 

Yeşil Gazete