Ana Sayfa Blog Sayfa 4153

Ve IPCC iklimimizin geleceğini açıklıyor…

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) merakla beklenen 5. Değerlendirme Raporu’nu (AR5) Stockholm‘de açıklıyor. Sabah saatlerinde başlayan toplantı devam ediyor.

Toplantının açılışında konuşan IPCC başkan yardımcısı Jean Pascal van Ypersele raporun resmen kabul edildiğini ve yayına konduğunu açıkladı.

BM Genel Sekrerteri Ban Ki Moon toplantıya gönderdiği mesajda IPCC’ye “siz dünyanın iklim otoritesisiniz” diye seslendi.

IPCC Başkanı Rajendra Pachauri ise yaptığı konuşmada 5. Değerlendirme Raporu’ndaki iklim değişikliğiyle ilgili  bulguların 2007’de yayınlanan 4. raporun çok ötesinde olduğunu söyledi. Pachauri’nin verdiği bilgiye göre raporda üçte ikisi  2007’den sonra yayımlanmış 9200 bilimsel araştırmaya atıf yapılıyor. Raporun hazırlık aşamasında binden fazla bilim insanından 50.000’den fazla yorum alındı.

Bu arada iklim değişikliğinin olduğuna inanmayan grupların bina dışında gösteri yaptığı ve “IPCC’nin soykırım gündemini durdurun” yazan pankartlar taşıdığı bildiriliyor.

Gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz.

(Yeşil Gazete)

 

Türkiye’den kısa kısa – 27 Eylül Cuma

Bingöl’de 110 öğrenci zehirlendi

Taşımalı sistemle Merkez Gazi, Kırkağıl, Çeltiksuyu, Gözeler, Sarıçiçek, Gazi, Sancak ve Yamaç Pansiyonlu İlköğretim Okulu ile Bingöl Lisesi’ndeki 110 öğrenci, öğle yemeğinde makarna ve yoğurt yedi. Yemekten sonra bazı öğrenciler ders sırasında, bazıları ise evlerinde mide bulantısı ve baş dönmesi şikayeti yaşayınca Bingöl Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi acil servisine kaldırıldı.

Bingöl’de firar eden 18 mahkumdan 17’si yakalandı

Bingöl M Tipi Cezaevinden tünel kazarak firar eden 18 mahkumdan 17’si yakalandı. Adalet Bakanlığı konuyla ilgili yaptığı açıklamada Bingöl cezaevi müdürü, üç tane ikinci müdür ve başmemurun görevden alındığını duyurdu.

Beşir Atalay “demokratikleşme” paketi ile ilgili gaz vermeye devam ediyor

Öyle ki artık heyecandan yerimizde duramıyoruz. Atalay yine demokratikleşme paketi ile ilgili “çok sürpriz var” açıklamasında bulundu. Atalay “Basında çok şey çıksa da orada çok sürprizler var. İnsanları şaşırtacak, ezberleri bozacak çok şey var orada ve Türkiye’nin gerçekten demokratikleşme adına attığı en önemli adımlar olacak” dedi. Paket 30 Eylül’de Başbakan Erdoğan tarafından açıklanacak, biz de o zamana kadar bu kadar heyecandan ölmezsek haber yapacağız.

Üniversite öncesi eğitimde yurt sorunu

Eğitim-Sen Tespit Komisyonu’nıun açıklamasına göre Van’da depremzedelerin kaldığı Anadolu konteynır kentte 90 öğrencinin okula gidemediyor, barınma, ulaşım ve kayıt sorunları ise hala çözülmedi. Eğitim yeri ve ulaşım sıkıntısı yaşayanlar sadece Vanlı depremzedeler değil. CNNTürk’ün haberine göre Niğde’de okul inşaatı tamamlanmayınca öğrenciler depo olarak kullanılan eski sağlık ocağında ders yapmaya başladı. Kars’ın Kağızman ilçesinde ise taşımalı eğitim sorunu var.

Üniversitede kızlı-erkekli yurt sorunu

İzmir’de YURTKUR’un yurtları kız-erkek olarak ayırması üzerine Ege Üniversitesi öğrencileri kampüse çadırdan alternatif yurt kurdu. Gençler, amaçlarının yurt ayrımcılığı nedeniyle mağdur olan arkadaşlarına geçici olarak çadırlarda barınma imkânı yaratmak olduğunu belirtti.

Gezi’ye sağlık müdahalesi

İnsan Hakları Savunucusu Doktorlar (PHR) örgütü, Gezi Parkı protestoları sırasında polisin olaylara müdahale şeklini eleştiren sert bir rapor yayınladı. Raporda güvenlik güçlerinin resmi verilerine dayanarak gösterilerin başlangıcından itibaren 130 bin kapsül biber gazı kullanarak ülkenin yıllık biber gazı rezervini 20 günde bitirdiği ve çıkan olaylarda 8000 eylemcinin yaralandığı yer alıyor.

Öte yandan Sağlık Bakanlığı Gezi’de gönüllü çalışan doktorlardan sonra bu sefer de eylemlerde ilaç satan eczacıların peşine düştü. Birgün’den Burcu Cansu’nun haberine göre eylemlerden sonra revierlerdeki ilaç stoklarını inceleyen ve karekod sistemi ile satışını yapan eczanelerin peşine düşen müfettişler reçetesiz ilaç satmak suçundan ceza kesmeye başladı.

Uygulamayı değerlendiren Türk Eczacılar Birliği Başkanı Erdoğan Çolak, “Bizler eczacılar olarak, sağlık mensubuyuz. Eczaneye gelen hastanın dilini, dinini, ideolojisini, etnik yapısını incelemeyiz. Sağlık açısından yaklaşırız. Gezi olayları da sosyal bir durumdur. Eczacılar gezi olaylarında yaşanan olağanüstü duruma sağlıkçı olarak yaklaşarak, sosyal işlevini yerine getirmiştir” ifadelerini kullandı.

“Protestoya müdahale”den kısa kısa

“Hamile kadınların sokakta gezmesi estetik değil” sözleriyle kim olduğu öğrenilen bugünlerde ise “Çalışan kadının yuvası dağılıyor” sözüyle cinsiyet ayrımcılığının iki ayaklı temsilcilerinden Ömer Tuğrul İnançer’in programının TRT’de yayınlanmasını protesto eden eylemciler TRT Genel Merkezi’nin önünde çadır kurdu ve tahmin edilebileceği gibi çevik kuvvet müdahalesiyle eylemciler gözaltına alındı.

Bir diğer haber de ise, Bianet’ten Ayça Söylemez’in haberine göre “toplantı ve gösteri yürüyüş hakkını” vurgulamak için adliye önünde basın açıklaması yapan Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyeleri avukatlar Gülvin Aydın ile Güray Dağ’a 2911 SayılıToplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten soruşturma açıldı.

Kimyasalı buzlamayana RTÜK’ten ceza

Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Ağustos ayında Suriye’de yaşanan kimyasal saldırı sonucu hayatını kaybedenlerin görüntülerini buzlamadan gösteren TRT-1, TRT Haber, Beyaz TV, Ülke TV, Show TV, Show Türk, Hilal TV, Koza TV, Samanyolu Haber, Samanyolu TV, Kanal 7 ve Fox TV’ye ceza verdi.

Kadıköylülere Altıyol’da Belediye’den internet

İstanbul Kadıköy Belediyesi, Altıyol’da ücretsiz ve sınırsız internet hizmeti başlattı. İnternet ve teknolojinin sonsuz hizmetlerinden Kadıköylüler’in kolayca yararlanmasını amaçlayan belediye, Altıyol Boğa Heykeli’nin bulunduğu meydanda sınırsız internet kullanma imkanı sağladı.

Beşiktaş’a 4 maç ceza

Geçtiğimiz Pazar oynanan Beşiktaş – Galatasaray derbisinde Beşiktaş taraftarının çıkardığı olaylar Kulüplerine 4 maç seyircisiz oynama cezası olarak geri döndü. Konuyla ilgili emniyetin taraftar avlaması 3 büyük kulüp taraftar grubunu da kapsayacak şekilde genişletildiği ve 100’den fazla baskın yapıldığı iddia ediliyor.

(Yeşil Gazete)

[Seçim 2014] Aylin Kotil Beyoğlu’na aday

Seçim barajının düşürülmesi için Ankara’ya yürüyen Aylin Kotil, Beyoğlu Belediye Başkanlığı için aday olduğunu açıklayacak.

Yüzde 10’luk seçim barajının düşürülmesi konusuna dikkat çekmek için İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen Aylin Kotil, Beyoğlu Belediye Başkanlığı için aday adayı oldu.

Aylin Kotil, CHP Beyoğlu İlçe Merkezi’ne giderek, Beyoğlu Belediye Başkan aday adaylığı için başvurusunu yaptı. Kotil’in Cuma günü saat saat 14:00’da CHP Beyoğlu İlçe Merkezi’nde basın toplantısı düzenleyerek belediye başkan aday adaylığını kamuoyuna duyuracak.

Neşet Ertaş’ın ailesi Erdoğan’ın katılacağı anmaya gitmiyor

Neşet Ertaş’ın ailesi Başbakan’ın katılacağı Kırşehir’deki anmaya katılmayacak. Ertaş’ın ailesinin, “Bize de bu hafta haber verildi, konu mankeni gibi arandık” dediği aktarıldı.

Radikal‘den Ayça Örer‘in haberine göre, ‘Bozkırın Tezenesi’ diye bilinen ünlü halk ozanı Neşet Ertaş, ölümünün birinci yıldönümünde yarın memleketi Kırşehir’de anılacak. Kırşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde yapılacak Ertaş’ı anma törenine Ahilik Haftası kutlamaları için Kırşehir’e gidecek olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da katılacak.

Planlanan organizasyona göre, Başbakan Erdoğan, İbrahim Tatlıses, Orhan Gencebay, Bedia Akartürk, Ahmet Özhan’ın da aralarında bulunduğu sanatçılarla Ertaş’ın ‘Gönül Dağı’ türküsünü söyleyecek. Ertaş’ı anma etkinliğine siyasilerin de katılacak olması tartışmalara neden oldu.

Ertaş’ın türkülerinin telif haklarının sahibi ve yapımcısı Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık törene itiraz etti. Etkinlikten son hafta haberdar olduğunu ve Ertaş’ın ailesinin de ‘Bize de bu hafta haber verildi, konu mankeni gibi arandık’ dediğini aktaran Saltık, ailenin törene katılmayacağını açıkladı.

Erken haber verilmedi
Bütün organizasyon bittikten sonra anma etkinliğinden haberdar olduklarını anlatan Saltık, “Telif haklarının sahibi ve yapımcısı olarak ben; ve aileyi temsilin Hüseyin Ertaş en son bilgilendirildik. En azından önceden haberdar etseler katılmama kararı vermezdik. Herkes Neşet Ertaş’ı anabilir, gece yapabilir ama bunun politik ve ticari amaçlı kullanılması bizi rahatsız eder” diye konuştu.

 

Vandana Shiva: “Tohum köleliğine ve gıda diktatörlüğüne son verelim!”

2-16 Ekim tarihlerinde gerçekleşecek Tohum ve Gıda Özgürlüğü İçin Eylem Günleri yaklaşırken, Vandana Shiva bir mektup yayınladı.

Mektupta mevcut gıda ve tohum sistemindeki çarpıklıklara dikkat çeken Shiva, şirketlerin tüm çabalarına rağmen bugün dünyadaki gıdanın %72’sinin hala küçük çiftçiler tarafından üretildiğinin de altını çiziyor ve bu oranı tekrar %100’e çıkartmak için tüm dünyadaki tohum ve gıda aktivistlerine enerjilerini birleştirme çağrısında bulunuyor.

Eğer siz de 2-16 Ekim tarihleri arasında bir eyleme katılmak ya da bir eylem düzenlemek isterseniz eylem günlerinin sitesinde bulunan haritaya bakabilir, buradan size yakın bir eylem bulabilir ya da kendi eylem çağrınızı yaratabilirsiniz.

Twitter üzerinden paylaşacağınız etkinliklerde #TohumlaraÖzgürlük ve #SeedFreedom hashtaglerini kullanmanız eylem günlerinde daha fazla kişiye ulaşmanızı sağlayacaktır.

Şimdi sözü Vandana Shiva’ya bırakalım.

Yaşamın çeşitliliğine ve özgürlüğe aşık olanlar,

Tohumlarımızı ve gıdamızı, Monsanto gibi küresel şirketlerin zehirli, açgözlü ve ölümcül pençelerinden, şirketler tarafından yazılan ve demokrasimizi gaspederken tohumlarımızı, gıdamızı, sağlığımızı, rızkımızı, kültürümüzü ve yaşamımızı elimizden almaya çalışan kanunlardan kurtarmak için enerjilerimizi birleştirme ve örgütlenme zamanı. Şirketlerin tek mutlak güç olduğuna ve bizim değişim için hiç bir gücümüz olmadığına inanmamız için içinden çıkmamızı istemedikleri güçsüzlük hissini yıkıp geçmemiz gerekiyor. Çünkü güçlüyüz! Tek yapmamız gereken girişimlerimizin enerjilerini birleştirmek. Görmek istediğimiz değişim olmamız şart!

Sizleri 2-16 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek Tohum ve Gıda Özgürlüğü İçin Eylem Günleri’nde yaratıcı enerjilerinizi ortaya koymaya davet ediyorum .

2 Ekim Gandhi’nin doğumgünü. Gandhi bize Swaraj’ı – içimizden gelen özgürlüğü – ve Satyagraha’yı – doğrunun gücünü – miras bıraktı. Gelin 2 Ekim’i “Tohum Satyagraha’sı” olarak kutlamak için birlik olalım. O gün tohum ve gıda özgürlüğümüzü, şirketler tarafından yazdırılan, tekdüzeliğe ve monokültüre ayrıcalıklar tanıyan ve patentler üzerinden yasadışı tohum tekelleri kurarken, çeşitliliği, tohum saklamayı ve tohum takasını, çiftçilerin buluşlarını suç haline getiren ve çiftçilerin haklarını hiçe sayan kanunları her ülkede tespit ederek savunalım.

Bu kölelik kanunlarını belirledikten sonra, kendimizi etik olmayan, vahşi, bizim ve çocuklarımızın hayatı tehdit eden bu kanunlara uymamaya adayalım. Gandhi bize 100 yıl önce hatırlatmıştı: “Adil olmayan yasalara uyma zorunluluğuna olan inanç devam ettikçe, kölelik de devam edecektir”. Bizim bir rüyamız var ve rüyamızda her tohum, her arı, her kelebek, her solucan, her insan, her çocuk zorla yönlendirilmeden, kontrolden, açlıktan ve hastalıktan uzak; özgürce, mutlulukla ve sağlıkla evrilebilsinler ve gelişebilsinler diye. Monsanto kanunlarına uymamız gerektiği inancına düşmemize izin vermemeliyiz. Gaia’nın kanunları adına, hayatın özgürce yenilenmesi ve adaletin kanunları adına Monsanto’nun kanunlarına başkaldırmak bizim ekolojik ve etik görevimizdir. Bir yandan tohum diktatörlüğünün kanunlarına direnirken, bir yandan da tohum ve gıda özgürlüğünü, tohumun kanununu uygulamaya sokarak, umut bahçeleri kurarak ve GDO’suz, patentsiz tohum özgürlüğü bölgeleri kurarak kutlayalım

12 Ekim tarihinde tüm dünyada aynı anda Monsanto’ya karşı bir yürüyüş düzenleyeceğiz, 25 Mayıs’ta yapmış olduğumuz gibi.

16 Ekim ise Dünya Gıda Günü. Monsanto ve diğer biyoteknoloji devleri o gün kendilerine sponsor oldukları Dünya Gıda Ödülü’nü verecek kadar ahmak ve kibirli olabildiler. Gelin biz de o gün hakiki gıda ödüllerini bize gerçek ve sağlıklı gıdayı ulaştıran gerçek gıda kahramanlarına verelim. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre dünyanın gıdasının %72’si küçük bahçe ve çiftliklerden geliyor. Biz özgürlük tohumlarını koruyarak ve her yerde umut bahçeleri kurarak bu %72’yi %100 yapabiliriz. Şirketler tarafından yönlendirilen endüstriyel tarım, biyoçeşitliliğin %75’ini yokederek açlık ve hastalık getirdi. 1 milyar insan aç, 2 milyar insan da beslenmeyle bağlantılı hastalıklardan muzdarip. Bu bize yaşam ve sağlık getiren bir gıda sistemi değil. Bu aç gözlülük ve kar hırsıyla yönetilen, ölüm ve yıkım getirmiş bir emtia üretim sistemi.  Bu talanı durdurmamız gerekli. Gıda sisteminde zehirlerin ve şirket köleliğinin yeri yok. Çünkü ne yiyorsak oyuz.

Tohumlarımız ve gıdamız yaşam için hayati önem taşıyor. Gezegenin ve sağlığımızın yıkımının devam etmesine izin veremeyiz. Tohum köleliğinin ve gıda diktatörlüğünün sürmesine göz yumamayız. Tohumlarımızı, gıdamızı ve özgürlüğümüzü geri almalıyız.

Bu dünyadaki hayatı, küçük çiftçileri, sağlığımızı ve geleceğimizi koruyacak gıda sistemini beraber kuracağımız, içlerindeki gücü, yaratıcı enerjilerini yayacak olan her birinize sevgilerimle.

Vandana Shiva

 

Haber: Bora Kabatepe @BKabatepe

(Yeşil Gazete)

Taraftar gruplarına operasyon

İstanbul’da Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü ekipleri olaylı derbinin ardından üç büyük kulübün taraftar gruplarına yönelik operasyon düzenliyor. Gözaltına alınanlar arasında Çarşı’nın eski lideri Alen Markaryan da var.
Olaylı geçen Beşiktaş-Galatasaray derbisinin ardından sabah saatlerinde polis operasyon gerçekleştirildi. Başta Beşiktaş, Kadıköy, Üsküdar olmak üzere birçok ilçede düzenlenen operasyonda 100’e yakın gözaltı var.

ALEN MARKARYAN GÖZALTINDA

Operasyonda Gezi direnişine destek veren Çarşı’nın eski lideri Alen Markaryan da gözaltına alındı.

Polisler, sabah saatlerinde Markanyan’ın, Üsküdar’daki evine geldi. Alen Markanyan polisler arasında evden çıkarıldı. Neden gözaltına alındığına yönelik soruya Alen Markanyan, “bilmiyorum” yanıtını verdi. Markanyan, emniyet müdürlüğüne götürüldü.

GFB LİDERİ DE GÖZALTINDA

Genç Fenerbahçeliler lideri Sefa Kalya da gözaltına alındı

GÖZALTINA ALINANLAR EMNİYETTE

Sabah saatlerinde başta Beşiktaş, Kadıköy, Üsküdar olmak üzere birçok ilçede düzenlenen operasyonda birçok kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar emniyet müdürlüğüne getirildi.

GÖZALTINA ALINANLAR SAĞLIK KONTROLÜNDEN GEÇİRİLİYOR

İstanbul’da taraftar gruplarına yönelik operasyonlarda gözaltına alınanlar sağlık kontrolünden geçirildi. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde sağlık kontrolünden geçirilenler arasında Beşiktaş’ın taraftar gruplarından Çarşı’nın eski lideri Alen Markaryan da yer aldı.

Dünyadan kısa kısa – 27 Eylül Cuma

Tunuslu rap şarkıcısı polise hakaretten hapiste

Ağustosta polis karşıtı Boulicia Kleb adlı (Polisler Köpektir) bir şarkı söyleyen Ahmed Ben Ahmed, altı aya mahkum edilirken şarkıda ona eşlik eden diğer rapper Alaa Yacoub kayıplara karıştı.

 

Greenpeace aktivistlerinin tahliye isteği reddedildi

Rus mahkeme, Greenpeace gemisindeki 20 aktivistin akaryakıt platformunu ele geçirmeye çalıştıkları gerekçesiyle iki ay gözaltında tutulmasına karar verdi. BBC’nin Moskova muhabiri Daniel Sandford, Rusya’nın Arktik Denizi’nin altındaki fosil yakıtları ekonomideki geleceği açısından gerekli bulduğundan dolayı her tür tehididi ciddiye aldığını belirtti.

 

Gizli Soğuk Savaş dosyalarına göre ABD, Muhammet Ali ve Martin Luther King’i dinlemiş

Gizlliliği kaldırılan belgeler, ABD Ulusal Güvenlik Bürosu’nun  (NSA) “Minare” adındaki bir program kapsamında ağırsiklet boks şampiyonu Muhammet Ali ve sivil haklar savunucusu Martin Luther King gibi Vietnam Karşıtlarının yurtdışı telefon görüşmelerini ve yazışmalarını takibe aldığını ortaya koydu.

 

Filistin’deki bir köy haritadan silindi

İsrail Savunma Bakanlığı yetkilileri, kaçak yapılaşmaya yüzünden Makhul köyünün yok edilmesinin gerekli olduğunu savunurken çadır kurmalarına bile izin verilmeyen Filistinliler toprağın üzerinde yatıyor.

 

Sudan’da petrol zammını protesto eden 30 kişi öldürüldü

Ömer el-Beşir hükümetinin yakıt yardımını kaldıracağını bildirmesi ve ardından petrol fiyatının iki katına çıkmasıyla meydana gelen olaylarda yirmi kadar benzin istasyonu ateşe verildikten sonra ordu müdahale etti. Pazartesiden beri devam eden gösterilere binlerce kişi katıldı, bazı dükkanların yağmalandığı ve arabaların ateşe verildiği belirtildi.

 

Bağdat’ta patlayan bombada 23 kişi öldü

Perşembe günü pazar yerine bırakılan bombanın 23 kişiyi öldürdüğü bildirildi.

 

(Yeşil Gazete)

Akyaka için imzalar Ankara’ya pedallıyor!

Muğla Akyaka’da özelleştirilerek imara açılmak istenen hazine arazisinde bulunan zeytinliğin korunması için toplanan imzalar, Ankara’ya götürülüyor.

Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde bulunan Akyaka’dae bulunan 19.300 metrekare (yaklaşık 20 dönüm) büyüklüğündeki hazine arazisinin Başbakanlık Özelleştirme idaresi Başkanlığı’nca özelleştirme programına alınmasına karşı tepkiler Temmuz ayından beri devam ediyordu.

Zeytinlik arazisinin tüm beldenin kullanımına sunulması ve imar plan yetkisinin Belediye’ye devri taleplerini düzenledikleri protestolarla duyuran Akyaka Yerel Yönetim Platformu’nun ardından, “Zeytin, Söz, Su” mesajlarıyla topladıkları 23.400 imzayı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunacak olan Akyaka Dayanışması, bugün (27 Eylül) Akyaka’dan Ankara’ya doğru bisikletleriyle yola çıkıyor.

İmza kampanyasının yol boyunca devam ettirilerek çok daha fazla imzaya ulaşılması hedefleniyor.

Akyaka Dayanışması’nın yayınladığı metnin tamamı ise şöyle:

“Akyaka’dan Ankara’ya bisikletle yapılacak yolculuk boyunca taleplerimizi simgeleyen 3 mesajımız olacak : Zeytin,  Söz  ve Su

Zeytin;

Akyaka’da 3841 no.lu parselin özelleştirilmesinden vazgeçilmelidir. İmar değişikliğine gidilerek konut alanı olmaktan çıkarılmalı, üzerindeki zeytin ağaçlarına zarar vermeden hem Akyakalıların hem de Beldenin ziyaretçilerinin ortak yararlanabileceği biçimde, halkın katılımıyla yeniden değerlendirilmeli, kamusal alan niteliği korunmalıdır!

Söz;

Akyaka’da yaşanan bu örnek, yaşanmış nice benzerleri gibi İmar Yasasının anti-demokratik dayatmacı niteliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. İmar Yasası halkın daha en başından planlama süreçlerinekatılmasına elverecek biçimde yeniden düzenlenmelidir!

Su;

TBMM gündeminde görüşülmeyi bekleyen Gökova gibi korunan alanların korkulu rüyası Tabiatı ve Biyo Çeşitliliği Koruma(ma) Yasa Tasarısı geri çekilmelidir!

Turumuz 27 Eylül’de 14:00’da Akyaka’da bir basın açıklaması ile başlayıp, 7 Ekim’de Ankara’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın önünde bir basın açıklaması ile sona erecek. Yol boyunca 3 bisikletli pedal çevirecek, 2 kişi bir araçla kendilerine eşlik edecek.

Güzergahımız üzerinde konaklayacağımız yerleşim birimleri: Muğla, Denizli, Başmakçı, Afyon, Kütahya, Eskişehir, Sivrihisar, Temelli (Ankara).

Geçeceğimiz yerleşim birimlerinde başka bisikletli grupların kısa mesafelerde bizlere  eşlik ederek destek ve moral vermeleri bizleri mutlu edecektir. Ayrıca konaklayacağımız kentlerde sivil toplum örgütlerinin akşam düzenleyecekleri toplantılara katılmak, tanışmak, mücadelemizi anlatmak, kent ve doğa hakkı konularında sohbet etmek ve kampanyamıza imza toplamaktan mutluluk duyacağız.

Etkinliğimize destek vermek, bizleri toplantılarına davet etmek isteyen STÖ’lerin [email protected] e-posta adresine yazarak bizlerle iletişime geçmelerini rica ediyoruz.

Mücadelemizle ilgili bilgi için:

www.change.org/akyakabetonlasmasin (İmza kampanyamız)

www.facebook/DirenAkyakaDirenZeytinAgaci

www.twitter.com/AkyakaYYP

www.akyakaninsesi.blogspot.com

 

(Yeşil Gazete)

Şiddetin kaynağı – Gün Zileli

Çevrenizde sağa sola “orospu” diye çamur atanlara, yerli yersiz “namus”tan söz edenlere kuşkuyla bakın. Randevuevi işleticisi, kadın pazarlayıcısı olmaları ihtimali yüksektir.

Bu girişten sonra gözümüzü bugün en çok terörden, şiddetten söz edenlere, şikayet edenlere, “terörle mücadele” nutukları çekenlere çevirelim. Ne görüyoruz? Neyin üstünde oturuyorlar? En büyük şiddet araçlarının üzerinde.

Büyükten küçüğe doğru, atom bombalarının, nükleer füzelerin, kimyasal silahların, korkunç savaş makinelerinin, terör örgütleyen ve ihraç eden gizli istihbarat teşkilatlarının, uçak gemilerinin, bombardıman uçaklarının, cephaneliklerin, orduların, polis teşkilatlarının, tankların, topların, makineli tüfeklerin, tomaların, biber gazlarının, plastik mermilerin, boyalı mermilerin, işkencehanelerin, karakolların, mayınların, hapishanelerin, infaz kurumlarının, paramiliter sivil güçlerin vb. vb. vb.

Halktan topladıkları vergilerin çok önemli bir kısmını halkın tepesinde terör estirmek için yeni baştan ve gittikçe artan miktarlarda bunlara akıtmakta, yatırmaktadırlar.

Peki, aslında dünyadaki terör aygıtlarının, araçlarının ve teşkilatlarının neredeyse yüzde 99’u bunların elinde olduğu halde neden bu kadar büyük terör ve şiddet çığırtkanlığı yapmaktadırlar?

Bence bunun önde gelen üç sebebi vardır: Birincisi, kendi terör örgütlerini ve araçlarını sözde terörle mücadele eden araçlar ve aygıtlar olarak gösterip terörlerini halkın gözünde meşru hale getirmek; ikincisi, kendilerine karşı mücadele eden ya da potansiyel olarak mücadele etmek isteyen güçleri bastırmak ve peşinen terörize etmek; üçüncüsü de şiddet tekelini ellerinde tutmak.

Dedik ya, mahallenin baş kadın pazarlayıcısı, hem kendini gizlemek, dikkati başka yöne çekmek, hem karşısına çıkabileceğini düşündüğü potansiyel rakipleri baştan bastırmak, böylece fuhuş tekelini elinde tutabilmek için namus taciri kesilir.

Şunu net bir şekilde söyleyebiliriz: Şiddetin kaynağı ne darbeci veya ihtilalci gruplar, ne halk veya sokak hareketi, ne devrimci sol veya anarşist gruplar ve örgütler, ne kabile veya aşiretler, ne şiddete eğilimli insanlardır. Şiddetin bir tek kaynağı vardır, o da iktidar ya da devletin bizzat kendisidir. Şiddet tekeli yasal olarak kimin elindeyse şiddetin kaynağı odur.

Şu dünyanın haline bakın. Ortalığı kana bulayanlar kimlerdir? Dünyanın her yerinde, gerek içerideki halklara karşı, gerekse komşularına karşı kanlı saldırılara girişen bir sürü devlet şiddet faaliyeti içindedir. Bu şiddetin o kadar görünür olmadığı pek “uygar” batı ülkelerinde de şiddet aygıtları her an müteyakkız bir şekilde halkın ensesinde beklemektedir. İngiltere gibi ülkelerde karakollardaki polis şiddetinden ölenlerin ortalaması haftada birdir.

Çok uzağa gitmeye gerek yok. T.C. devleti, artık içeride halklara uyguladığı şiddetle yetinmeyip terör ihracına başlamıştır. Elbette bu ihracat yıllık ihracat rakamlarında gösterilmemektedir ama korkunç bir şiddet ihracıdır bu. Kelle avcıları, hem de bile bile, hem paraca, hem silahça, hem de istihbarat örgütü elemanlarınca açıktan açığa desteklenmektedir.

İhracat böyledir de, içerideki gayrisafi şiddet hasılası çok mu azdır? Hiç de değil.

Mayıs’tan bu yana halka karşı tonlarca biber gazı sıktılar. Biber gazı kapsüllerini bazuka mermisi gibi kullanıp savunmasız göstericileri vurdular. Birçok insan kafasından ve muhtelif yerlerinden yaralandı; sakat kalanlar, kör olanlar oldu. Altı genç insan bu mermilerle ya da sivil polislerin örgütlediği paramiliter güçlerin darbeleriyle hayatını kaybetti.

Gerçi Gülay Göktürk Kurnaz, bu sayıyı yeterli bulmamış ama aslında üç ay gibi kısa bir sürede, tamamen barışçı gösterilerde altı insanın polisçe katledilmesi, örneğin benzeri olaylarla çalkalanan Yunanistan’la kıyaslarsak olağanüstüdür.

“Gezi’nin başlangıcıyla gururlandığını” söyleyen Cumhurbaşkanı’nın bir yandan da polis şiddetini onaylaması gerçekten şizofrenik bir durumdur. Aynı şizofrenik durumu birçok kişinin yaşadığını görünce insan onların adına üzülüyor.

Örneğin dün gece bizim Habertürk’teki tartışma programından önce, Balçicek İlter’in konuğu olan Kutluğ Ataman adlı, sanatçı olduğu söylenen birinin söylediklerini dinlediğimde de aynı üzüntüyü yaşadım. Kutluğ Ataman’a göre, Gezi başlangıçta iyiymiş de sonrasında bozulmuş. Neden? İşin içine şiddet yanlıları karışmış. Bir de “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırılmış.

Oysa Gezi, sonuna kadar şiddet dışı ve özgürlükçü tutumunu sürdürmekte ısrar etmiştir. Orada “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırılması, Gezi isyanının özgürlükçülüğünü gösterir. Ne yapılsaydı yani? Polisin jandarması, polisi gibi, slogan atanların üzerine mi yürünseydi? Bu sloganı atanlar hareketin sadece bir bileşeniydi. Ama bu sloganı benimsemeyenler çoğunlukta olduğu halde onu yasaklama yoluna gitmedi. Herkes bildiğince bağırsın denildi; en fazla karşı slogan atıldı.

Gezi’nin şiddete yöneldiği de bir palavradır. Gezi, sadece polisin şiddetine karşı haklı bir özsavunma çizgisinde olmuştur. Polis 1 Haziran’da Taksim’den atılınca şiddet de sona erdi. On gün boyunca o kadar farklı görüşte insan ve grup kardeşçe bir arada yaşadı Gezi’de, ortak forumlar düzenledi. Bırakın şiddet denebilecek bir olayı, en ufak bir ağız dalaşı bile yaşanmadı orada.

Sonra 11’inde polis zuhur etti ve şiddet yeniden başladı. İnsanlar sadece kendilerini çıplak elleriyle ve ellerine geçirdikleri taşlarla savunmaya çalıştılar dev polis makinesinin karşısında. Ve polis şiddetini meşru görenler, bu kahramanca, özverili savunmaya şiddet damgasını vururken bir an için bile utanmadılar.

Kutluğ Ataman iyi atamamış. Başbakan’ın himayesine girmesine daha inandırıcı sebepler bulmalıydı. Bir de kalkmış, mahalle baskısından, insanların birbirlerinden korktuğundan söz ediyor. Oysa en büyük korkuyu kendisi yaşamış ki, Başbakan’ın himayesine girmiş. Kutluğ Ataman gibilerini gördükçe, insanın mayasının sağlamlığına olan inancı sarsılıyor insanın.

Gezi’nin üzerinden zaman geçtikçe herkesin eski reflekslerine yeniden geri döndüğünü söylemiştim bundan önceki bir yazımda.

Gezi karşısında bir şaşkınlık geçiren AKP devleti de yeniden hafızasını yokladı ve derinlerden bir yerlerden, o eski DHKP-C’yi bulup yeniden piyasaya sürmeye başladı son günlerde.

Oysa Gezi’de bir başka DHKP-C vardı: Kör polis lojmanı duvarlarına bazuka atmak gibi saçma eylemler düzenleyen bir DHKP-C değil, Taksim meydanında halkla birlikte kahramanca direnen bir DHKP-C’ydi bu. O çocukları hücre evlerinde sıkıştırıp katletmeye alışmıştınız, değil mi? Ama o meydanda halkla birlikte direnen DHKP-C’ye bunu yapamadınız ve bu durum hiç hoşunuza gitmedi. Şimdi o çocukları yine o hücre izbelerinde sıkıştırmaya hazırlandığınızı görmüyor muyuz sanıyorsunuz: Sizi küçük akıllı bezirgânlar.

Sonuç olarak ortada büyük bir hakikat duruyor: Şiddetin tek kaynağı devlettir, devletlerdir, devletin şiddet aygıtlarıdır. Devleti karşısına almayan, devlete, bugünkü AKP tek parti diktatörlüğüne sırtını dayayan, şiddete karşı olmaktan söz etmesin. Devlet aygıtını ele geçirmeyi ya da yeni bir devlet aygıtını devrim adına inşa etmeyi düşünenler de, bu gerçekleştiğinde bugünkü zalimlerden farkları kalmayacağını unutmasınlar.

 

Gün Zileli – www.gunzileli.com

İzmir’de “Enerji kimin için?” çalıştayı

0

Ege Çevre ve Kültür Platformu (Egeçep) ve Çevre İçin Hekimler Derneği işbirliği ile İzmir’de enerji çalıştayı düzenleniyor. 28 Eylül tarihinde Ahmet Priştina Kent arşivi ve Müzesinde düzenlenecek çalıştayda Enerji kimin için sorusuna yanıt aranacak.

Çalıştay duyurusu şöyle :

ENERJİ: Kimin İçin?

28 Eylül 2013

09.30 – 17.30

Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi

Çankaya – İzmir


1. OTURUM: 09.30-11.00

Enerjinin Toplumsal Yansımaları

Oturum Başkanı: Prof.Dr. Ali Osman Karababa, Ege Ü. Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı

Yusuf Gürsucu, HDK Enerji Komisyonu Üyesi

Neriman Usta, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Başkan Yardımcısı

2.OTURUM: 11.15-12.45

Enerji Üretim Süreçleri ve Atık Sorunu:

Çevre ve Sağlık Etkilerinin Değerlendirilmesi

Oturum Başkanı: Doç.Dr.Coşkun Bakar, 18 Mart Ü. Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Yrd.Doç.Dr.Ozan Devrim Yay, Anadolu Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi

Prof.Dr. Ali Osman Karababa, E.Ü. Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı

3.OTURUM: 14.00-15.30

Yenilenebilir Enerji Kaynakları Çözüm mü?

Oturum Başkanı: Özcan Uğurlu, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı

Çevre Yük.Mühendisi Yılmaz Kilim, Tarım Orkam-Sen Mersin Şubesi YK Üyesi

Doç.Dr.Coşkun Bakar, 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

4.OTURUM: 15.45-17.30

Belgesel Gösterimi – Forum

Enerji: Ne Pahasına Kimin İçin?

Burçak Karaman Uysal, EGEÇEP Eş Sözcüsü

Berrin Esin Kaya, EGEÇEP YK Üyesi