Ana Sayfa Blog Sayfa 2443

Bir yılda en az 164 çevre aktivisti cinayete kurban gitti

2018’de her hafta üç kişi çevre ve doğa savunucusu olduğu için öldürüldü. Filipinler çevre savunucularına yönelik cinayetlerin en çok işlendiği ülke olurken, en çok ölüm madencilik alanında gerçekleşti

Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşu Global Witness, 2018 yılında çevre ve toprak koruyucusu olduğu için her hafta en az üç kişinin öldürüldüğünü ortaya koyan bir araştırma yayımladı. Rapora göre, madencilik, kerestecilik ve tarım endüstrileri alanında çalışan çevre aktivistlerine yapılan saldırılar sonucu bir yıl içinde 164 kişi hayatını kaybetti.

Euronews’in haberine göre, kuruluş, hükümet ve şirketlerin kâr ve rant politikalarına direndikleri için öldürülen çevrecilerin yanı sıra tehdit edilen, gözaltına alınan ve hapse atılanlara da yıllık raporunda yer verdi. Tehdit ve baskıya maruz kalanların sayılamayacak kadar çok ve tespit edilmesi imkansız olduğu vurgulandı.

Araştırmaya göre, 2018’de çevreci ölümlerinin en çok yaşandığı sektörler madencilik, tarım ve baraj sektörleri oldu. Madencilik sektörüne karşı çevreci protestolara katılan 43 kişi yaşamını yitirdi. Araştırmanın sunumunda “Onlar evlerini ve topraklarını korumak için çalışan ve gezegenin sağlığı için direnen sıradan insanlar. Çoğunun toprakları yiyecekten cep telefonuna, mücevhere kadar her gün kullanılan ve tüketilen malların üretimi için şiddetle gasp ediliyor” ifadeleri kullanıldı.

Guatemala’dan Ixquisis hareketinin barışçıl direnişi üyesi Joel Raymond‘un, “Bizim terörist, suçlu, suikastçı ve silahlı gruplar olduğumuzu söylüyorlar ve öldürüyorlar” sözleri rapora dahil edildi.

ABD’deki Dakota Acces Petrol Boru hattına karşı direnen yerli aktivistler sık sık gözaltına alınıp cezaevine atılıyor.

Dünyadan örnekler

Global Witness, araştırmaya dahil edilen örnek vakaları derledi.

  • Meksika‘da Julian Carrillo, kendi halkının topraklarında yapılan madencilik çalışmalarına tepki gösterdiği için ailesinin öldürülen altıncı üyesi oldu. Ekim ayında cesedi kurşunlanmış halde bulunmadan önce tehdit altında olduğunu biliyordu.
  • Filipinler’in merkezindeki Negros adasında uzun süredir devam eden toprak anlaşmazlığında çocuklar da dahil olmak üzere dokuz kişi silahlı bir şahıs tarafından öldürüldü.
  • İran‘da tanınmış bir akademisyen olan Kavous Seyed-Emami hapishanede şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Emami, hapse atılan dokuz çevreciden biriydi.
  • Amerika Birleşik Devletleri’nde Amerikan yerlisi aktivist Red Fawn Falllis, Dakota Access Petrol Boru Hattı‘na karşı yapılan direniş sırasında protesto kampına yapılan polis baskını sonrası tutuklandı ve 2018’de 57 ay hapis cezasına çarptırıldı. Eski ABD Başkanı Barrack Obama döneminde iptal edilen boru hattı projesi Donald Trump döneminde yeniden hayata geçirildi. Bu petrol boru hattı rezervasyonlarda yaşıyan yerli halkın su kaynaklarını kirletiyordu.
Honduraslı toprak savunucusu Berta Cacerez, uzun yıllar ölüm tehditleri aldıktan sonra 2016 yılında evinde öldürüldü. Ülkede 2010-14’te 101 çevreci katledildi.

‘Hükümetler ve şirketler etik ve sorumlu davranmıyor’

Kuruluş, çevre ve toprak savunucularına karşı işlenen suçlara, hükümet ve şirketlerin etik, sorumluluk sahibi ve hatta yasal olarak hareket etmedeki başarısızlığı neden gösteriliyor. Global Witness raporunda “İşletmeler, müşterilerinin onları evlerinden eden ve ekosistemi tahrip eden projeleri desteklememelerini sağlama görevi üstlenir. Tüketicilerin bu şirketlerden sorumluluklarını yerine getirmelerini talep etme hakkı vardır. Hükümetler, yatırımcılar ve iş dünyası çevreyi koruyabilecek ve onu savunanları destekleyebilecek güce sahip. Sıradan insanlar değişimin gerçekleşmesine yardımcı olabilir” ifadeleriyle çevre savunucularının haklarına vurgu yapıyor.

Türkiye’de Ulvi ve Büyüknohutçu cinayeti  

2017 yılında Antalya’nın Finike ilçesinde yaşadıkları evin yakınlarında çevreye zarar veren taş ocaklarına karşı mücadelesi ile bilinen 61 yaşlarındaki Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çifti şüpheli şekilde öldürülmüştü. Çevreci çift ölümlerine kadar uzun zaman çevreyi korumak için mücadele vermişti.

 

Etiyopyalılar bir günde 350 milyondan fazla ağaç dikerek rekor kırdı

‘Yeşil İnisiyatif’adı verilen proje kapsamında ülkenin farklı bölgelerinde bin arazi belirlendi. Amaç 4 milyar ağaca ulaşmak.

Etiyopya’da, iklim değişikliği ve buna neden olan unsurlardan ormansızlaşmaya dikkat çekmek amacıyla bir günde 350 milyondan fazla ağaç dikildi. Bunun bir rekor olduğu açıklandı. Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in öncülüğündeki proje kapsamında dün, bazı devlet daireleri ve kamu kuruluşları memurlar ve çalışanlar da ağaç dikebilsin diye tatil edildi.

Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre ormanlık alanlar 20’nci yüzyılın başında ülkenin yüzölçümünün yüzde 35’ini oluştururken 2000’lerde yüzde 4’e indi. Bu duruma müdahale etmek için geliştirilen proje için bin arazi belirlendi. Başbakan Ahmed’in ‘Yeşil İnisiyatif’ adı altında geliştirdiği proje için ülkenin farklı bölgelerinde belirlenen bu arazilere milyonlarca ağaç dikildi. Gönüllü olarak binlerce kişinin ağaç diktiği etkinlikte, resmi görevliler sayım yaptı.

Etiyopya Kalkınma ve Teknoloji bakanı Getahun Mekuria, Twitter’da 12 saatte 350 milyonu aşkın ağaç dikildiğini, hedefin önümüzdeki günlerde 4 milyar ağaca ulaşmak olduğunu yazdı ve rekor kırıldığını ifade etti.

Bu alandaki rekor, daha önce 2016’da, 800 bin gönüllünün 50 milyon ağaç diktiği Hindistan’a aitti.

 

Yine İstanbul Havalimanı, yine kuş sürüsüne çarpan uçak

Türk Hava Yolları’nın İzmir-İstanbul seferini yapan yolcu uçağının iniş sırasında kuş sürüsüne daldığı ve uçağın gövdesinde hasar oluştuğu bildirildi.

İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndan havalanarak TK2313 sefer sayılı uçuşu yapmak üzere İstanbul Havalimanı’na gelen Türk Hava Yolları’na ait TC-JJM kuyruk tescilli uçak, İstanbul Havalimanı‘na inişe hazırlandığı sırada kuş sürüsüne çarptı. B777-300ER tipi uçağın sol kanadında hasar meydana geldi.

Airporthaber’in haberine göre, güvenli bir şekilde İstanbul Havalimanı’na iniş yapan uçağın Toronto-İstanbul seferine verilmesi planlandığı belirtilirken, teknik inceleme sonrası uçak seferden çekildi.

Haziran ayı sonunda da İstanbul- Antalya seferini yapan THY uçağı, kalkıştan kısa bir süre sonra kuş sürüsüne çarpmış, uçak İstanbul Havalimanı’na geri dönmek zorunda kalmıştı. Uzmanlar, Kuzey Ormanları üzerinde yapılan havalimanının dünyanın en önemli kuş yollarından birinin ortasında konumlandığını, bu sebeple yılda en az iki-üç büyük uçak kazası yaşanabileceğini belirtiyor.

Görülmemiş boyutlarda yanan Arktik Ormanları, karbondioksit salımlarıyla alarm veriyor

Uzmanlara göre haziran ve temmuz aylarında Arktik yangınları sonucu salınan karbondioksit miktarı, Belçika’nın 2017 yılındaki fosil yakıt kaynaklı toplam CO2 salım miktarına yaklaştı. 

57. ve 70. kuzey enlemleri arasındaki Krasnoyarsk Krayı ve Saha Cumhuriyeti’nde (Rusya) meydana gelen birçok yangın 21.07.2019’da uydular aracılığıyla görüntülendi.

Geçtiğimiz ayın tarih boyunca kaydedilen en sıcak haziran olduğunu ortaya koyan çalışmalardan hemen sonra, yeni uydu görüntüleriyle Kuzey kutup dairesinde bu ay içinde görülen yangınların birçok uzmana göre “eşi benzeri görülmemiş” boyutlara ulaştığı ortaya çıktı. Bu gelişme yangınlar sonucu oluşan ve gezegeni ısındıran salınımlar konusunda endişeleri arttırıyor.

Uydu fotoğrafı uzmanı Pierre Markuse, yakın zamanda Alaska, Kanada, Grönland ve Sibirya’da meydana gelen yangınların görüntülerini işleyerek Flickr ve Twitter üzerinden paylaşıyor. Son olarak 21 Temmuz’da kaydedilen fotoğrafların yer aldığı bir seri yayınladı.

Common Dreams’de bu ayın başında çıkan haberde de belirtildiği gibi Alaska, uzmanların iklim kriziyle ilişkilendirdiği olağan dışı sıcak hava dalgalarıyla boğuşuyor. 4 Temmuz günü Anchorage’da sıcaklık rekor seviyeye ulaşarak 32 derece olarak ölçüldü. Eyalet sınırlarındaki bölgede sadece bu yıl içinde orman yangınları sonucu 6500 km2’den fazla alanın tahrip olduğu görülüyor.

Markuse’un son paylaştığı görüntülerle ilgili Independent, fotoğraflarda “ormanların yanı sıra torf kaplı alanların da yandığına” dikkat çekti.

Markuse’un daha önce paylaştığı görüntüleriyle ilgili Earther’da çıkan bir habere göre ise Sibirya’nın torf alanları “normalde donmuş ya da bataklık halde, fakat elde edilen bulgular torfun artan sıcaklıklar sonrası kuruduğuna ve nihayetinde tutuştuğuna işaret ediyor. Torf karbon bakımından oldukça zengin olduğu için bu durum endişe verici, ve bu alanda çıkan yangınlar atmosfere karbondioksit salınımına sebep olabilir.”

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve Avrupa merkezli Kopernik Atmosfer İzleme Servisi (CAMS), bu ay içinde yaptıkları açıklamalarda Arktik bölgesi yangınlarını “eşi benzeri görülmemiş” olarak tanımladılar. CAMS’in orman yangını salınımlarında uzman bilim insanı Mark Parrington, Twitter’da konuyla ilgili paylaşımlarında bu ifadeyi tekrar tekrar kullanıyor. Parrington’a göre Haziran başından 21 Temmuz’a kadar geçen sürede meydana gelen yangınların karbondioksit salımı, Belçika’nın 2017 yılında fosil yakıt kaynaklı CO2 salınım miktarına yaklaşmış durumda. Konuyla ilgili altı haftalık izlemeler sonucu Arktik bölgede uzun süreli ve saldırgan şekilde yayılan 100’den fazla yangınla ilgili ayrıntılı bulgular CAMS’in 11 Temmuz’da yaptığı açıklamada yer alıyor:

Bu yangınlar sonucu sadece haziran ayında atmosfere 50 megaton karbondioksit salınmış durumda ve bu miktar İsveç’in yıllık karbon salınımına eşit. Ayrıca Arktik yangınlarının 2010 ve 2018 yılları arasında haziran aylarındaki toplam salımı bile bu miktardan az. Kuzey yarımkürede mayıs ve ekim ayları arasında orman yangınları yaygın olarak görülmesine rağmen bu yıl görülenler özellikle enlem, yoğunluk, ve yanma süreleri bakımından oldukça olağan dışı.”

CAMS’in son yirmi yıla ait verilerine göre, özellikle Kuzey Kutup bölgesinde yangınların en çok temmuz ve ağustos aylarında meydana geldiği görülüyor. Parrington konuyla ilgili şu ifadeleri kullanıyor: “Haziran ayında bu kadar yüksek enlemlerde. bu boyutta yangınların görülmesi sıra dışı. Ama şunu da hatırlamakta fayda var; Arktik bölgede sıcaklıklar halihazırda küresel ortalamalara çok daha hızlı artmaktaydı ve daha sıcak hava koşulları yangınların çok daha hızlı ve saldırgan şekilde yayılmasına sebep oluyor.”

Earther’ın haberine göre artan sıcaklıklar Grönland’ı da sıra dışı boyutlarda yangınlarla etkilemiş görünüyor. Daha çok buzul yapısıyla bilinen Grönland’ın batısında, son üç yılda ikinci kez bir orman yangını meydana geldi. Bu tür yangınların ülke tarihinde oldukça az olduğu görülüyor. Sibirya ve Alaska’daki kayıplar kadar büyük ölçeklerde olmamasına rağmen, Grönland’daki saldırgan yangınlar da Arktik bölgenin gezegenimiz ısındıkça yangınlara karşı giderek daha savunmasız bir hal aldığının bir başka belirtisi.

Dünyanın en soğuk bölgelerinde daha sık ve daha yıkıcı boyutlarda görülmeye başlayan yangınlarla ilgili son 10 yılda yapılan araştırmalara atıfta bulunan Earther şunları ekliyor: “Dünyanın kuzey kesimini çevreleyen kutup altı ormanları son 10,000 yılda görülmemiş boyutlarda orman yangınlarına tanıklık etmekte, ve bu yaz için de endişe verici veriler gelmeye devam ediyor.”

Makalenin İngilizce Orijinali

Yeşil Gazete için çeviren: Eren Yılmaz

 

 

 

Alamos Gold’un CEO’su: Türkler taş öğütmekte çok iyi

CHP’li Gürsel Tekin, Kazdağları’nda siyanürle altın arayacak Alamos Gold’un CEO’su McCluskey’in geçen yıl verdiği bir demeci yayımladı. CEO, videoda, Yabancı işçi çalıştırmıyoruz. Türkler taş öğütmekte, işlemekte çok iyiler” diyor.

Kazdağları’nda yapılan altın arama maden çalışmaları ile gündeme gelen Kanadalı maden şirketi Alamos Gold’un CEO’su John McCluskey‘in geçtiğimiz yıl ülkesindeki bir televizyon kanalına verdiği demeç CHP’li Gürsel Tekin tarafından paylaşıldı. Açıklamada McCluskey,Yabancı işçi çalıştırmıyoruz. Türkler taş öğütmekte, işlemekte çok iyiler” diyor.

Kazdağları’nda yapılan altın arama maden çalışmaları ile gündeme gelen Kanadalı maden şirketi Alamos Gold’un CEO’su John McCluskey‘in geçtiğimiz yıl ülkesindeki bir televizyon kanalına verdiği demeç CHP’li Gürsel Tekin tarafından paylaşıldı. Açıklamada McCluskey,Yabancı işçi çalıştırmıyoruz. Türkler taş öğütmekte, işlemekte çok iyiler” diyor.

Çanakkale’nin Kazdağları bölgesinde yer alan Kirazlı köyünde işletilecek altın madeni için binlerce ağacın kesimi gündeme gelen şirketin CEO’suna ait videoyu paylaşan İstanbul milletvekili Tekin, “Bizim insanımız taşeron olarak madende çalışıyor, bizim doğamız yok oluyor, Kazdağları zehirleniyor. Türkiye kaybediyor” ifadelerini kullandı.

“CEO’nun açıklamasına göre 3 milyon ons altın bulunmuş. Değeri 4 milyar dolar yani 22 milyar 640 milyon lira. Yaptıkları yatırım sadece 100 milyon dolar” diyen Tekin mesajında “Kazdağları’nda 195 bin ağaç kesen maden şirketi CEO’su diyor ki: Mütevazi bir yatırım yaptık. Üretime 2020 yılında başlayacağız ve 15 sene sürecek. TL’nin değer kaybetmesi maliyetleri düşürdü. Yabancı işçi çalıştırmıyoruz. Türkler taş taşımakta çok iyiler” ifadelerine yer verdi.

Kesilen ağaç sayısı tartışmalı

Kanadalı şirket Alamos Gold’un sahip olduğu Doğu Biga Madencilik firmasının taşeronluğunu yaptığı maden için resmi kaynaklara göre 14 bin civarında ağaç kesildi. Ancak ÇED raporuna göre 45 bin ağacın kesimi için izin alınan bölgede çevre örgütleri 195 bin civarında ağaç kesildiğini açıkladı. Hayati su kaynakları ve su havzaları üzerinde bulunan ve Türkiye için oksijen kaynağı olan bu bölgede böylesine kapsamlı bir ağaç katliamının yapılması tepkilere yol açıyor. Aktivistler, bölgede günlerdir su nöbeti tutarak, yıkımın önüne geçmeye çalışıyor.

Greta Thunberg BM Zirvesi’ne yelkenli tekne ile gidecek

İklim aktivisti Thunberg, 23 Eylül’de gerçekleşecek olan BM İklim Hareketi Zirvesi’ne gitmek için Atlantik Okyanusu’nu yelkenli tekne ile geçeceğini açıkladı.

İklim krizine katkısı yüzünden uçakla yolculuk yapmayan iklim aktivisti Greta Thunberg, 23 Eylül’de New York ve Şili’de düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler İklim Hareketi Zirvesi’ne tekneyle gideceğini açıkladı. Thunberg, Atlantik Okyanusu’nu ileri teknolojiye sahip yelkenli yarış teknesiyle geçecek.

İsveçli aktivist, rotasını Twitter üzerinden açıkladı:

“Haberler iyi! New York’ta BM İklim Değişikliği Zirvesi’ne, Santiago’da COP25’e (BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 25. Taraflar Konferansı) ve yol boyunca diğer etkinliklere katılacağım. “60 fit (18 metre) uzunluğunda yarış teknesi Malizia II ile yolculuk yapmam önerildi. Ağustos’un ortasında İngiltere’den New York’a, Atlantik Okyanusu’nda yelken açacağız. #UniteBehindTheScience.”

ABD’ye nasıl seyahat edeceğine karar vermesinin aylar sürdüğünü söyleyen Thunberg, iklim değişikliği konusuna farkındalık oluşturmak ve sera gazı salımını azaltma çabalarını hızlandırmaları için dünya liderlerine baskı yapmak üzere okuluna bir yıl ara vereceğini kaydetti. Thunberg, “Geçtiğimiz yıl milyonlarca genç, dünya liderlerini iklim ve ekolojik acil durumlara karşı uyandırmak için seslerini yükselttiler. Gelecek aylarda, New York ve Santiago, Chile’deki olaylar bu çağrıyı ne kadar dinlediklerini gösterecek”dedi: “Amerika ve dünyadaki diğer birçok genç insanla birlikte, uzun ve zorlu bir yolculuk olsa dahi orada olacağım. Seslerimizi duyuracağız. Bu bizim geleceğimiz ve en azından bu konu hakkında bir sözümüz olmalı.” 

Thunberg’in transatlantik seyahatinin yaklaşık iki hafta sürmesi bekleniyor. Greta’nın babası ve film yapımcısı Pierre Casiraghi, Greta’nın yolculuğunda ona eşlik edecek. Casiraghi, ekibin “bu zorlu yolculukta Greta’yı Atlantik’i geçirmekten gurur duyduğunu” söyledi. Yelken ekibi aynı zamanda çocuklara iklim değişikliği ve okyanus hakkında bilgi vermeyi amaçlayan ve okyanus karbondioksit miktarını ölçmeyi amaçlayan bir proje yürütmekte. Greta, “Her şeyin elimizde olduğu bir zaman penceresi hala var. Ama bu pencere hızla kapanıyor. Bu yüzden bu yolculuğu şimdi yapmaya karar verdim” dedi. 

Trump’a: Bilim insanlarını dinlemiyor

16 yaşındaki aktivist Guardian’a da ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmeyeceğini de açıkladı: “Sadece zaman kaybı. Ona söyleyecek bir şeyim yok. Bilim insanlarını dinlemiyor. Benim gibi henüz eğitim hayatı devam eden bir çocuğu neden dinlesin ki?”

 

Dünya dün limitini aştı!

Küresel Ayak İzi Ağı’nın (Global Footprint Network) verilerine göre 29 Temmuz Pazartesi bu yıl Dünya Limit Aşım Günü oldu. Yani daha Temmuz ayı bitmeden Dünya’daki tüm doğal kaynakların bir yılda kendini yenileme potansiyelinin üzerinde doğal kaynak tüketildi. Türkiye ise 27 Haziran günü kendi limitlerini aşmıştı.

Küresel Ayak İzi Ağı, şu anda insanların tükettiği su, toprak, ahşap, temiz hava gibi ekolojik kaynakları karşılayabilmek için bir değil 1,75 Dünya’ya ihtiyaç duyulduğu konusunda uyardı. Merkezi ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki Oakland kentinde bulunan kuruluş, bu tüketimin bedelinin giderek daha görünür hale geldiğine dikkat çekti. Kuruluş buna örnek olarak ise ormansızlaşma, erozyon, türlerin yok olması ve atmosferdeki karbondioksit seviyesinin artması gibi olumsuz etkileri gösterdi.

Limit Aşım Günü 2018 yılı için önce 1 Ağustos olarak açıklanmış, daha sonra 29 Temmuz olarak düzeltilmişti. 20 yıl önce Limit Aşım Günü Ekim ayına denk geliyordu.

Gelişmiş ülkeler Dünya’yı daha çok tüketiyor

Limit Aşım Günü dünya geneli için ortalama alınarak hesaplanan bir güne işaret ediyor. Ancak kaynak kullanımı ülkeden ülkeye büyük farklılıklar gösterdiği için söz konusu gün ülke bazında büyük farklılık gösteriyor.

Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın verilerine göre, bu yıl Limit Aşım Günü Türkiye için 27 Haziran, Almanya için 3 Mayıs, Avrupa Birliği için ise 10 Mayıs olarak belirlendi. Aynı verilere göre Katar yıl başladıktan sadece 42 gün sonra “limiti aşarken”, Endonezya limite 342 günde ulaşacak.

Eldeki verilere göre tüm insanların doğal kaynakları Almanya’da yaşayanlar kadar kullanması halinde 3 Dünya’ya, ABD’de yaşayanlar kadar kullanması durumunda ise 5 Dünya’ya ihtiyaç duyuluyor.

Kaynak: DW

Antifa’nın bir terörist grup olarak etiketlenmesi, faşizmin ilerlemesinde yeni bir girişim

Dan Arel, Agency için yazdığı yazıda birkaç Cumhuriyetçi Partili politikacının “antifa”nın yerel bir terör örgütü sayılması için girişimde bulunmasını değerlendiriyor.

Antifa şiddet eylemleri yoluyla aşırılıkçı amaçlarını gerçekleştirmeye çalışan, nefret dolu, hoşgörüsüz köktencilerden oluşan bir terör örgütüdür.” Senator Ted Cruz, 18 Haziran’da Twitter hesabından Senatör Bill Cassidy ile birlikte oluşturulan ve “Antifa”nın resmen terör örgütü sayılması için verilen bir yasa teklifini duyururken bunları yazdı.

Cassidy bir basın açıklamasında “Antifa üyeleri teröristtir, ‘faşizmle savaşırken’ kendileri fiilen faşizme yönelen ve liberal ayrıcalıklarla korunan vahşi maskeli zorbalardır,” ifadelerini kullandı. Cassidy, “Zorbalar birisi hayır diyene kadar istediklerini yaparlar. Seçilmişler terörü engellemek için korkak davranmamalı, gerekli cesareti göstermelidir,” dedi.

Yasa teklifi (metinde sürekli büyük harflerle vurgulanan) Antifa’nın konuşma özgürlüğüne karşı olduğunu ifade ederken 29 Haziran’da Portland Oregon’da sözde saldırıya uğrayan blog yazarı Andy Ngo’dan sözediyor. Senatörler, Ngo’nun ciddi biçimde yaralandığını ve hastaneye kaldırıldığını iddia ediyorlar.

29 Haziran’da gerçekleşen Portland’daki faşist gösterinin öncesindeki gece Ngo, twitter hesabından Antifa’nın yürüyüşçülere asit atacağını “duyduğunu” açıkladı.

Böyle bir şeyi söylenti olarak duymuş olması bile imkansız olsa da, olaylar başlamadan önce kendisini mağdur gibi göstermek için bir hikaye uydurmak istediği anlaşılıyor. Olay sırasında kendisine sadece vegan milkshake fırlatıldığı halde, çabuk kuruyan bir tür çimentoyla saldırıya uğradığı hikayesini anlattı. Portland Polisinin de paylaştığı bu hikaye, destekleyici hiçbir kanıta sahip olmayan bir iddia.

Gazeteciler daha fazla bilgi için polis merkezine başvurduklarında, yetkililerin çok meşgul olduğu söylendi.

Evet, Ngo hastaneye gitti, ancak “ciddi olarak yaralandığına” ya da iddia ettiği gibi tehlikeli bir beyin kanaması geçirdiğine ilişkin hala bir tek delili yok. Aslında Portland’daki faşist yürüyüşte kendisine milkshake atıldıktan sonraki gün Fox News ve CNN’e çıktı. Bu genellikle beyin kanaması geçirdiğini iddia eden bir kişinin yapacağı bir eylem değildir. Daha sonra podcast’ında Joe Rogan’a konuk olduğunda, karma dövüş sanatlarıyla (MMA) uğraşan ve UFC karşılaşmalarında yer almış olan Rogan da, sol görüşe hiç yakın olmamasına karşın Ngo’nun iddiasını sorguladı.

Bir sonraki oyunun ne olduğunu görmek için tarihte İtalyan ya da Alman faşizminin yükselişine bakmak yeterli olacaktır. Son birkaç on yılda sağ politikadaki her hamle bu ana işaret ediyordu. Nazi Almanyasının politikasında kadın bedeninin denetlenmesi çok önemli bir rol oynuyordu, günümüzde de buna alışığız. Faşizmin bir başka önemli özelliği de anti entelektüelizmi ilerletmek için girişilen, üniversitelere yönelik saldırılarıdır.

On yıllardır sağcılar, kampüslerde liberal profesörlere saldırıyor ve üniversitelerin muhafazakarlığa karşı köktenci bir gündem dayatarak konuşma özgürlüğünü kötüye kullandıklarını iddia ediyor. Aslında kampüslerde konuşma özgürlüğü zorlukla yaşatılıyor. Kampüslerde konuşma özgürlüğünün krizi, muhafazakar seçmenlerde korku yaratmak için imal edilmiş yapay bir gündem. Kriz konuşma özgürlüğünü geliştirmek için değil, öğrencilerde anlayış ve açık fikirliliğin gelişmesini sağlayabilecek iki alan olan sosyal bilimler ve kültürel araştırmalar alanlarındaki kürsüleri kapatmak amacıyla yaratıldı. Anlayış ve açık fikirlilik yok edilmeden muhafazakarlığın hayatta kalması mümkün değil.

Bu yasa teklifiyle ilgili en önemli konu da teklifin Amerikan politik hayatına yönelik büyük bir tehlike oluşturması. Cruz ve Cassidy politik anlatıları denetimleri altına almak için korkuyu kullanıyor ve faşist taktiklerin el kitabına uygun şekilde solcu grupları ve eylemleri suç unsuru olarak göstermeye çalışıyorlar. ABD’de savunmaya değer bir şey varsa o da hükümetin müdahalesi olmadan istediğiniz politik partiye üye olabilmenizdir. Yasa teklifi kabul görürse, bu durum değişir.

Antifa bir örgüt olmadığı için peşine düşülecek bir önderi ya da basılacak bir toplantı yeri bulunmuyor, ancak devletin Antifa’ya katıldığını kolayca iddia edip terörize edebileceği, tutuklayabileceği ve kapatabileceği sosyalist, anarşist ve komünist gruplar olacaktır.

Eğer böyle yasa teklifleri kabul edilirse, çok geçmeden hükümetlerin ülkeyi terörist eylemlerden koruma adına, en zararsızından Amerika Demokratik Sosyalistlerinin toplantılarını bile yasaklaması beklenebilir.

Bu senatörler Antifa’nın kelimenin tam anlamıyla katil faşistlere ve Nazilere karşı oluşan ve toplulukların korunmasına yönelik bir tepki olduğunu bilmenizi istemiyorlar. Bu insanları demokratik haklarından vaz geçmeye ve faşistleri daha da güç vermeye sürükleyen korku anlatısıyla uyumlu değil.

Aşırı sağcı grupları değerlendirirken, ölen kişi sayılarına ve eylemlere bakmak gerekir. Önerilen yasayla ilgili basın açıklamasında Cassidy, antifa’nın faşizmle savaşırken “kendisinin fiilen faşizme yöneldiğinden” söz ediyor. Antifa bugüne kadar kendi başına hiçbir gösteri örgütlememişken ve sadece The Proud Boys, Patriot Prayer, Amerikan Kimlik Hareketi (American Identity Movement – önceki ismi Identity Evropa) gibi bir çok grubun düzenlediği faşist yürüyüşlere karşı yerel halkı savunmak için ortaya çıkmışken, bu nasıl doğru olabilir?

Faşizme karşı koyanları “”terörist” olarak yaftalamak isteyen Ted Cruz, aşırı sağcı “Yeminliler” milislerinin bir gösterisinde görülüyor. Grup 2016’da Malheur’ün silahlı işgalinde yer almıştı. Eylemciler FBI ajanlarını ölümle tehdit ederken milislerden biri emniyet güçlerince öldürüldü.

Bu gruplara karşı çıkan antifaşistleri suçlayan basın bildirisinde senatörler nasıl olur da Heather Heyer, Taliesin Myrddin Namkai-Meche, ya da Rick Best adlarını anmayı unutur? Bu kişilerin üçü de faşistlerce öldürüldü. Bunlar ABD’de aşırı sağcı gruplarca ve kişilerce öldürülen 300 kişiden sadece üçü.

Yasa teklifinin neresinde aşırı sağcı gruplar suçlanıyor? Hem de antifaşistlerce öldürülen insan sayısı sıfırken.

Bu yasa teklifi Antifa ile ilgili değil, solu ortadan kaldırmakla ilgilidir. Teklif “Federal Hükümeti mümkün ve uygun olan her türlü aracı kullanarak, Beyazların üstünlüğünü savunan terörizm de dahil ülke içinde terörizmin her biçiminin yayılmasıyla daha fazla çabayla mücadele etmeye” çağırıyor.

Federal Hükümet bunu nasıl yapacak, FBI beyazların üstünlüğünü savunanların emniyet güçleri içindeki varlığını  10 yıldan fazla süredir biliyorken ve onları durdurmak için hiçbir şey yapmamışken? Ya da şu sırada toplama kamplarının denetiminden sorumlu olan Yurtiçi Güvenlik Bakanlığının Facebook hesaplarında göçmen çocukların ölümüyle açıkça alay ederken ve kongrenin siyah ya da yerli kadın üyelerini cinsel saldırıyla tehdit ederken?

Beyazların üstünlüğü hareketini durdurmak için hiçbir çaba harcanmayacak, ve eğer bu senatörler yasa teklifini kabul ettirirlerse, bu grupların eylemlerinin cezasız kalmasını sağlayacak biçimde, ülkedeki faşist gösterileri korumak için görevlendirilen polis sayısı daha da artacak.

Yasa teklifi geçerse bunun nedeni sağın politik anlatıyı tamamen ele geçirmiş olduğu anlamına gelecek ve Patriot Act – Vatanseverlik Yasasını kabul ettirirken yaptıkları gibi, terörizm korkusunu bir kez daha kullanarak, yurttaşların haklarını elinden alarak hükümete daha fazla güç kazandırmış olacaklar. Bu gidişat devam ederse tüm haklarımızı kaybedeceğiz ve gündelik hayatlarımız giderek daha fazla hükümetin neye izin verip vermediğine göre belirlenecek.

Faşizmin yavaş ve sinsi ilerleyişi on yıllardır devam ediyor ve şimdi atağa kalkmış durumda. Buna göstereceğimiz tepki, bizi bundan sonra bir ulus olarak değil, halk olarak tanımlayacak.

* * *

Dan Arel Güney Kaliforniyalı bir aktivist ve ödüllü bir köşe yazarıdır. Yazıları Truthout, The New Arab, Time, Huffington Post, AlterNet, ve Salon gibi yayınlarda yer aldı. Yazdığı kitaplar arasında Tanrısız Ebeveynlik ve Seküler Eylemci bulunuyor.

2017’den beri, işçi hareketi içinde iletişim çalışmalarında bulundu, daha yüksek ücret ve haklar ve ülkenin korumasız durumda olan yurttaşları için toplumsal adalet istemi için yürütülen mücadelelerle yer aldı.

Makalenin İngilizce Orijinali

Yeşil Gazete için çeviren: Özgürel Başaran

Munzur dağları maden sahası oldu

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu Üyesi Cemalettin Küçük, 60 kilometrelik uzunluğa sahip Munzur Dağları’nın tamamının maden sahası ilan edildiğini bildirdi. Evrensel’de yer alan habere göre halihazırda 145 maden projesinin bulunduğu Dersim’de, Munzur Dağları’nın tamamının maden sahası ilan edildiği ortaya çıktı.

Maden aramalarına ilişkin kaygılarını dile getiren TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi ve Metalürji Yüksek Mühendisi Cemalettin Küçük, “Bu bölgeyi, maden sahası olarak görüyorlar. Ama bu bölgede, dünyanın en değerli temiz suyu kaynakları var” dedi. Maden ve su kaynaklarına sahip olma üzerinde yürütülen güç ve iktidar ilişkilerine de dikkat çeken Küçük, “Bu bölgeleri insansızlaştıracak, kimliksizleştirecekler. Amaç, bölge insanlarını kendini geçindiremeyecek duruma getirmek” dedi.

Maden sahası ilan edilen alanın Ovacık Tunceli sınırları içerisinde 43 bin 350 hektarlık bir saha olduğunu belirten Avukat Barış Yıldırım “Bu Munzur Milli Parkı’ndan daha büyük bir saha” dedi. Bu sahanın altın, gümüş, krom ve bakır gibi maden projelerine ruhsatlandırılmış durumda olduğunu anlatan Yıldırım “Bu maden ruhsatı kapsamında 5 ayrı saha var. Beş ayrı sahadan ilk yapımına karar verilen ve ÇED gerekliliği kararı alınan Geyiksu’dakine bir dava açtık. Dava sırasında bilirkişi, ‘Munzur havzası Türkiye’nin en güçlü florastik zenginliğine sahip sahalarından bir tanesidir. Bu havzanın korunması gerekiyor’ değerlendirmesinde bulundu” diye konuştu. Bunun üzerine projenin iptal edildiğini ve bunun Munzur Havzası için verilen en kapsamlı bilirkişi raporu olduğuna dikkat çeken Yıldırım “Halihazırda burası sahip olduğu çevresel, kültürel ve doğal unsurlar nazara alındığında bu projelerin hukuka aykırı mahkeme kararıyla saptanmıştı” hatırlatmasında bulundu.

Bu maden projeleri hayata geçirilirse Munzur’daki binlerce bitki türünün yok olacağını, yer altı sularının ve yaban hayatının bundan olumsuz etkileneceğini ifade eden Yıldırım “Erzincan’ın İliç ilçesinde de siyanür kullanılarak yapılan altın üretiminin bölgedeki ekolojik ortama verdiği zarar verilerle saptandı. Hatta o projenin Munzur dağlarına doğru kapasite artırımı söz konusu. Biz ona da dava açtık ve iptal kararı aldık” diyerek Dersim’deki kültürel ve doğal mirası korumak için hukuksal girişimlerde bulunacaklarını söyledi.

 

Rusya’da protestolar: 1000 gözaltı

Rusya’nın başkenti Moskova’da eylül ayında yapılacak yerel seçimlere muhalif siyasilerin de kayıtlarını yaptırıp katılmasını isteyen göstericilere polis müdahale etti. İçlerinde önde gelen aktivistlerin de bulunduğu binden fazla kişi gözaltına alındı.

Gözaltına alınanlardan bazıları eylemci olmadığını, sadece olay yerinden geçtiğini belirtti. Euronews’da yer alan habere göre Moskova’nın merkezindeki belediye binasının yakınlarında “Putin’siz bir Rusya” ve “Putin istifa” şeklinde sloganlar atan protestoculara polis copla müdahale etti. Gösteri çağrısı çarşamba günü 30 günlüğüne tutuklanan muhalefet lideri Avukat Alexei Navalny’den geldi.

Navalny, Moskova Belediyesi seçimlerinde yasaklı muhaliflerin de yarışabilmesi için devletten izin çıkması isteği ile destekçilerini eylem yapmaya çağırdı.

Önde gelen muhaliflere göz altı

Gösteriye müdahale eden yetkililer protestonun izinsiz olduğunu belirtti. Gözaltına alınanlar arasında Navalny’nin müttefiklerinden Ilya Yashin de vardı. Yashin polisin önce evinde arama yaptığını daha sonra da gözaltına alındığını Facebook üzerinden duyurdu. Navalny’nin sözcüsü Kira Yarmysh de Twitter üzerinden polis tarafından evinin arandığını ve gözaltına alındığını kaydetti. Ülkenin önde gelen aktivistlerinden Dmitry Gudkov ve Lyubov Sobol da gözaltına alınanlar arasında yer aldı.

Polis Moskova’daki gösteriye 700 kadarı gazeteci ve blog yazarı olmak üzere 3 bin 500’den fazla kişinin katıldığını belirtti.

Rusya’da yetkililer Moskova için yarışmak isteyen muhaliflerin aday olmak için gerekli sayıda gerçek imza toplayamadıklarını belirtiyor. Ancak muhalifler bu iddiaları reddediyor. Rusya yerel seçimleri 8 Eylül tarihinde yapılacak.