Ana Sayfa Blog Sayfa 2406

Yeşil Düşünce’de ‘küresel iklim grevi’ etkinlikleri sürüyor

Dünya çapında gerçekleşecek 20 Eylül Küresel İklim Grevi’ne günler kala, Yeşil Düşünce Derneği, iklim krizi ile bağlantılı sürdürdüğü etkinliklere devam ediyor. ‘Ya sıfır karbon ya sıfır gelecek’ mottosuyla gerçekleştirilen; herkese açık ve ücretsiz olan etkinliklerin önümüzdeki hafta programı şöyle:

İklim krizinin gezegendeki tüm canlılar ve yaşam üzerindeki tartışmasız etkisi tüm gruplar için aynı değil. Toplumsal cinsiyet iklim krizinde hem etkiler hem de mücadele açısından önemli bir başlık.

Menekşe Kızıldere ile son zamanlarda üzerine çok konuşulan bu başlığı iklim krizi etkinliklerinde ele alıyoruz.

Tarih: 16 Eylül Pazartesi

Saat: 19.00-21.00

Yer: Yeşil Ev (Türkali Mah. Şehit Nuri Sok. No: 18 Beşiktaş, İstanbul)

***

İklim krizi hayatın her alanına yayılıyor!

Bilimsel açıdan bakıldığında iklim değişikliği iklim krizine dönüşeli epey zaman oldu. Bilimin senelerdir söyledikleri artık yavaş yavaş günlük hayatımıza da girmeye başladı. “Peki ne zaman düzelecek?” sorusunun cevabı ise hiç de iç açıcı değil. Eğer böyle devam edersek her geçen sene bizleri daha da kötü etkiler bekliyor. Ne yazık ki bu etkileri insanlar iklim değişikliği ile ilişkilendirmiyorlar.

Boğaziçi Üniversite’sinden Prof. Dr. Levent Kurnaz ile günlük hayatta karşımıza çıkan sorunların iklim krizi ile bağlantısını tartışacağız.

Tarih: 17 Eylül Salı

Saat: 19.00-21.00

Yer: Yeşil Ev (Türkali Mah. Şehit Nuri Sok. No: 18 Beşiktaş, İstanbul)

***

Küresel iklim hareketi nereden nereye geldi? İklim krizine karşı mücadelede yeni dalga… Türkiye’de iklim aktivizmi nasıl doğdu, nasıl büyüdü? Yeşil hareketin dünyadaki ve Türkiye’deki hikayesiyle iklim aktivizminin dönüşümler geçiren hikayesinin kesişim noktaları.

Ümit Şahin’le düzenleyeceğimiz söyleşide Türkiye ve dünyadaki Yeşil Hareketi ve iklim mücadelelerini konuşacağız.

Tarih: 18 Eylül Çarşamba

Saat: 19.00-21.00

Yer: Yeşil Ev (Türkali Mah. Şehit Nuri Sok. No: 18 Beşiktaş, İstanbul)

***

Baran Alp Uncu ile düzenleyeceğimiz etkinlikte iklim krizine karşı mücadelede kentlerin yeri ve kent temelli çözümler dünyadan ve Türkiye’den örneklerle ele alınacaktır.

Tarih: 19 Eylül Perşembe

Saat: 19.00-21.00

Yer: Yeşil Ev (Türkali Mah. Şehit Nuri Sok. No: 18 Beşiktaş, İstanbul)

 

TEMA’dan madenlere karşı mücadeleye devam çağrısı

TEMA Vakfı’nın açıklamasında, çevre aktivistleri ve sivil toplumun birlikte mücadelesi sonucunda, Demirtepe Altın Madeni’nin iptal edildiği ve 1102 madenin iptal edildiği duyuruldu, Kirazlı Altın Madeni için kampanyaya destek istendi.

Kazdağları’ndaki Kirazlı Altın Madeni’ne karşı hep birlikte çıkarılan sesin, dağların güneyinde yankı bulduğunu belirten TEMA Vakfı, toplanan yaklaşık 570 bin imzanın umut veren haberleri de beraberinde getirmeye başladığını kaydetti.

Vakfın Kirazlı Altın Madeni için sürdüğürdüğü change.org’daki imza kampanyasının sayfasında şu ifadelere yer verildi:

“İlk olarak Kaz Dağları’nın güneyinde yer alan ve proje aşamasında olan Demirtepe Altın Madeni’nin, Bakanlıktaki Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunun inceleme ve değerlendirme komisyonu görüşmeleri iptal edildi. Ardından da projenin tamamen iptal haberini sevinçle aldık.

Bu güzel haberi Türkiye genelinde ihaleye çıkması planlanan 1102 maden ihalesinin ertelenmesi haberi izledi. Ertelenen 1102 madenin 710’u altın madenlerinin içinde olduğu gruptan oluşuyor. Bu 710 projenin ise 23 tanesi Balıkesir, Çanakkale ve Kaz Dağları yöresinde bulunuyor.”

Kanadalı Alamos Gold firmasının yapımını sürdürdüğü Çanakkale’deki Kirazlı Altın Madeni projesinde ağaç kesimi ve maden inşaatının halen devam ettiğini vurgulayan Vakıf, proje durdurulana kadar mücadelerine devam edecekleri belirtti; herkesi imza kampanyasına destek vermeye davet etti.

Kirazlı’ya altın madenine karşı imza vermek için tıklayın

Bitmiyorlar: Boşanmak isteyen karısını 15 yerinden bıçakladı

Nizamettin S. hakkında verilen uzaklaştırma kararının yeni sona erdiği öğrenildi.

Antalya’da Nizamettin S. (54), kendinden boşanmak isteyen Ayşe S.’yi (50) evinin önünde servis beklerken 15 yerinden bıçakladı. Ağır yaralanan Ayşe S. ameliyata alındı. Çalılık alanda saklanan Nizamettin S. polis tarafından yakalandı.

Dün akşam saatlerinde Muş’tan Antalya’ya gelen ve geceyi boşanma aşamasında olduğu Ayşe S.’nin evinin yakınında bulunan parkta geçiren Nizamettin S., sabah erken saatlerde evin önüne geldi. Burada servis bekleyen eşini gören Nizamettin S., önce tartakladığı Ayşe S.’yi 15 yerinden bıçakladı. Ağır yaralanan Ayşe S. çağrılan ambulansla Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi‘ne götürülerek, ameliyata alındı.

Olay sonrası suç aleti bıçakla kaçan Nizamettin S., bir sitenin önünde elini yıkadıktan sonra çalılık alana kaçıp saklandı. Vatandaşların yardımıyla saklandığı yeri tespit eden polis, Nizamettin S.’yi kısa sürede yakaladı. Doktor kontrolünden geçirilen Nizamettin S., Asayiş Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. Muş‘ta camcılık yapan Nizamettin S.’nin, kendisine verilen uzaklaştırma kararının yeni sona erdiği ortaya çıktı. Çiftin üç çocuğunun bulunduğu belirtildi.

Eski Japon başbakandan itiraf: Erdoğan’a nükleer önerdiğime pişmanım

Fukuşima felaketi sırasında başbakan olan Naoto Kan, ‘Türkiye gibi sismik ve terör riski olan bir ülke için Erdoğan’a nükleer santral teknolojisini tavsiye ettiğim için pişmanım’ dedi. Kan, en güvenli nükleer santralin, olmayan santral olduğunu söyledi. .

Fukuşima Nükleer Santrali felaketi yaşandığında Japonya başbakanı olan Naoto Kan, istifasından beş yıl sonra itirafta bulunarak, “Erdoğan’a Japon nükleer teknolojisini tavsiye ettiğime pişman oldum. Türkiye gibi sismik ve terör riski olan bir ülke nükleer santralden vazgeçmeli” dedi.

Japonya’da, 11 Mart 2011’de 9.0 büyüklüğündeki deprem ve takiben gelen tsunaminin etkisiyle Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki reaktörlerde çatlaklar meydana gelmiş ve radyoaktif sızıntı kilometrelerce alana yayılmıştı. Uzmanların, Çernobil felaketinin ardından en büyük ikinci nükleer facia olarak nitelediği kazanın ardından 100 bini aşkın kişi yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmış, 50 milyon kişi bundan etkilenme riskiyle karşı karşıya kalmıştı. Kaza, nükleer enerji çözümlerini de tartışmaya açmıştı.

‘En güvenilir enerji politikası nükleere sahip olmamak’

Kan, ülkesinin yaşadığı kötü deneyimin ardından nükleer enerjiden vazgeçmenin bir zorunluluk haline geldiğini dile getirerek, “Fukuşima’dan sonra vardığım sonuç şu: En güvenli nükleer santral demek, hiç nükleer santrali olmamak demek. Yani nükleer santrallere sahip olmamanın, en güvenilir enerji politikası olduğuna ikna oldum” diye konuştu.

‘Pişmanım’

Türkiye’nin nükleer santral planına ilişkin de konuşan Naoto Kan, “Fukuşima kazasından önce dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’la bir görüşmemde, benim de kalitesinden emin olduğum Japon nükleer teknolojisini kullanmalarını tavsiye etmiştim. Şimdi anladım ki benim bu sözlerim tamamen hataymış. Bunun için pişmanım” dedi.

Japonya gibi Türkiye’nin de güçlü sismik bir bölgede yer aldığına da dikkat çeken Naoto Kan şöyle devam etti: “Bunun yanı sıra terör tehdidi tehlikesini de düşünmeli. Mesela 11 Eylül saldırılarını hatırlayalım. Teröristler, bir uçakla Dünya Ticaret Merkezi’ni yerle bir etti. Aynı şeyi bir nükleer santrale de yapabilirler. Bu nedenle nükleer santrallerin yüzde yüz güvenliğinin garanti edilmesi oldukça zordur.”

Japonya’nın Sinop’taki nükleer santral projesi, maliyetin çok yükselmesi nedeniyle Türkiye tarafından iptal edilmişti.

2023 hedeflerinde üç nükleer santral var

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2023 hedefleri arasında ‘üç nükleer santralli bir Türkiye’ olduğunu söylemişti.  Erdoğan, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’na yaptığı bir ziyaret sırasında da Fukuşima nükleer kazasından bahsederken, “Japonya’da bir olay yaşandı diye bütün insanlığı farklı yerlere taşımanın anlamı yok” diyerek nükleer enerjiyi Türkiye’ye getirme iradesini yinelemişti. Sinop nükleer santral projesinin şimdilik durdurulmasına karşın, Mersin Akkuyu’da Rusya’nın inşa ettiği Akkuyu Nükleer Santrali için çalışmalar devam ediyor.

Kulp’ta patlama: 7 kişi hayatını kaybetti, HDP ilçe başkanı ve belediye çalışanı gözaltında

Sivil aracın geçişi sırasında yola döşenen patlayıcının infilak etmesiyle 7 kişi yaşamını yitirdi.

Diyarbakır‘ın Kulp ilçesi ile Muş arasında bulunan bölgede dün akşam saatlerinde yola döşenen patlayıcı sivil aracın geçişi sırasında infilak etti. Ormana odun toplamaya gittiği kaydedilen köylüleri taşıyan araçta yer alan yedi kişi hayatını kaybetti, 10 kişi de yaralandı. Olayla ilgili olarak HDP İlçe Başkanı A.K ve Kulp Belediyesi Fen İşleri Müdürü Ş.A gözaltına alındı.

Başlatılan soruşturma kapsamında, olay yerinde patlamadan kısa süre önce belediyeye ait aracın görüldüğü bilgisi üzerine dört kişi kişi hakkında da yakalama kararı çıkarıldı.

Demirtaş’tan HDP önündeki aileler için mesaj: PKK’nin derhal yanıt vermesini talep edelim

HDP’nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş partisinin il binası önünde günlerdir oturma eylemi yapan aileler için bir açıklama yaptı. Demirtaş “Ülkeye demokrasiyi ve barışı getirecek girişimlerin önünü açalım” dedi

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Cezaevi’nden partisinin Diyarbakır il binası önünde oturan ailelere seslendi.

Demirtaş’ın Annelere borcumuz barışı sağlamak’  başlıklı mesajını ve sürecin çözümüne dair yaptığı önerileri Mezopotamya Ajansı yayımladı.

Demirtaş mesajında, “Her şeyden önce, bir annenin ve babanın kendi evladına kavuşma isteği ön koşulsuz, amasız ve ancaksız olarak haklı ve meşrudur. Her türlü niyet sorgulamasından azade bir şekilde saygıyla karşılanacak, son derece doğal bir istektir” ifadelerini kullandı.

 ‘Asıl sorumluluğun iktidarda olması, meselenin özünü ıskalamamızı gerektirmez’

Demirtaş annelerin beklentilerinin her türlü siyasi çıkar çıkar tartışmasının üstünde tutulmasını da istedi: “Bu ailelerin iktidar tarafından HDP binasına yönlendirildiği, kayyum atamalarına karşı oluşan tepkiyi örtmek için organize edildiği, iktidar tarafından siyasi amaçlar doğrultusunda istismar edildiği, aileleri HDP’yi yönlendirenlerin gerçek amaçlarının bu annelerin amaçlarıyla uzaktan yakından alakasının olmadığı, hatta aileleri ziyaret edenlerden bazılarının niyetlerinin provokasyon olduğu, iktidarın asıl amacının HDP’yi kriminalize ederek toplumsal lince tabi tutmak istediği ve benzeri pek çok argüman ileri sürülüyor.  Elbette bunların hepsinin doğruluk payı vardır. Bunu anlamamak için saf olmak gerekir. Ancak yine de bunların hiçbiri, annelerin beklentisinin meşruluğuna ve haklılığına halel getirmez. Ailelerin sorumlu olarak HDP’yi göstermeleri de, yanlış yerde oturma eylemi yapmaları da bu beklentiyi gölgelemez, haksız duruma düşürmez. Asıl sorumluluğun iktidarda olması, meselenin özünü ıskalamamızı gerektirmez”

‘Ülkeye demokrasi ve barış getirecek girişimlerin önünü açalım’ diyen Demirtaş şu önerileri sıraladı:

  • PKK’nın bu ailelerin çağrısına derhal cevap vermesini öncelikli olarak talep edelim.
  • Çocukları dağda olan veya PKK’nın elinde olan kamu görevlilerinin ailelerinin evlatlarına sağ salim kavuşabilmelerinin en etkili, kalıcı ve ahlaki yolu barışı savunmak ve barışın sağlanması için bütün taraflara samimi çağrılar yaparak bunun siyasi, sosyopsikolojik ve toplumsal altyapısını bir an önce oluşturmaktır. Bu doğrultuda çabalarımızı yoğunlaştıralım.
  • Oturma eylemi yapan ailelerin çocuklarının veya aileleri oturma eyleminde olmayıp da PKK’nın elinde olan kamu görevlisi kişilerin sağ salim ailelerine kavuşması için hem TBMM içinden hem dışından katılımlarla acilen bir komisyon kurulabilir. Bu komisyonda HDP de yer alabilir. Sorunun çözümüne katkı sunmak isteyen herkesle ve her kesimle samimi bir ortaklaşmaya gidelim.
  • Geçmiş deneyimlerden de yola çıkarak, Öcalan’ın bu konulardaki etkisini ve samimiyetini değerlendirip devreye girmesini sağlayalım. Daha yakın zamanda, avukatları aracılığıyla ‘Ben bu sorunları bir haftada çözmeye hazırım. Kendime güveniyorum’ diyen bir şahsiyeti görmezden, duymazdan gelmeyelim. Sadece HDP önündeki anneleri değil, eli yüreğinde bekleyen tüm anneleri sevindirecek, ülkeye demokrasiyi ve barışı getirecek girişimlerin önünü açalım.
  • Bütün bunları bir siyasi partiyi büyütmek, ötekini küçültmek, berikini dışlamak için değil, 82 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının huzuru, özgürlüğü, demokratik yaşamı, barışı için yapalım. Parti ayrımı gözetmeksizin el ele verelim, birlikte harekete geçelim.

‘Bütün anneler de başımızın tacıdır’

Daha önce  HDP’nin PKK’nın elindeki kamu görevlilerinin serbest kalması için önemli sorumluluklar aldığını söyleyen Demirtaş mesajında “Şehit anneleri de, Cumartesi Anneleri de, Barış Anneleri de, HDP önünde oturan anneler de başımızın tacıdır” ifadelerine yer verdi.

10 gündür nöbetteler

Çocuklarının PKK tarafından kaçırılarak dağa götürüldüğünü söyleyen 20 aile, 10 gündür HDP Diyarbakır İl Binası önünde nöbet tutuyor. Hükümet, polis ve bürokrasinin yoğun ilgi gösterdiği nöbeti tutan aileler, kayıplarından sorumlu tuttukları HDP’nin çocuklarını geri getirmesini talep ediyor. HDP ise çocuklarını kendilerinden değil, devletten sormaları gerektiğini açıklamıştı.

Davutoğlu AKP’den istifa etti

Yeni parti kurma çalışmaları içinde olan ve AKP’den ihracı istenen eski Başbakan Davutoğlu istifasını açıkladı: Dar bir kadronun kontrolüne girmiş AK Parti’nin ülkemizin sorunlarına çare olma imkanı kalmamıştır.

AKP’den ihracı istenen eski başbakan Ahmet Davutoğlu partiden istifasını açıkladı. AKP Merkez Karar ve Yürütme Kurulu (MYK) Ahmet Davutoğlu, Ayhan Sefer Üstün, Abdullah Başçı ve Selçuk Özdağ hakkında ‘AKP İçtüzüğü’ne aykırı eylem söz ve davranışları’ gerekçesiyle ihraç süreci başlatmıştı.

AKP hükümetinde iki yıl başbakanlık ve parti genel başkanlığı, beş yıl da dışişleri bakanlığı yapan Davutoğlu, yaptığı basın toplantısında istifasını şöyle açıkladı:  “AK Parti’nin vefakar tabanını kendi genel başkanını ihraç edildiğini görme üzüntüsünden kurtarmak için yıllarca alın terimizi ve fikir emeğimizi verdiğimiz partimizden istifa ediyoruz. Hayatımıza anlam katan değerlerin bir siyasi yapış şeklinde tarihe yansıması olarak gördüğümüz ve başarısı için bütün varlığımızı koyduğumuz partimizden ihraç talebiyle karşısına geleceğimizi tahayyül bile edemezdik.”

‘Artık ülkemizin sorunlarına çare olamazlar’

AKP yönetiminin ‘dar bir kadronun kontrolüne’ girdiğini savunan Davutoğlu, artık parti içerisinde bir dönüşümün imkansız olduğunu söyledi.Davutoğlu açıklamasını şu ifadelerle sonlandırdı: “Bizim için ihraç teklifinin yapıldığı 2 Eylül 2019, AK Parti’nin kuruluş ilkelerinden vazgeçtiğini ilan ettiği tarihtir. Dar bir kadronun kontrolüne girmiş AK Parti’nin ülkemizin sorunlarına çare olma imkanı kalmamıştır. İç muhasebe, ortak akıl ve istişare kanallarının kapalı olduğu, içeride bir dönüşümün imkanının kalmadığı da aşikardır.”

 

JES şirketi, zeytin ağaçlarını asitle kurutmuş

Aydın’ın Değirmendere köyünde, JES şirketinin, köylülerin zeytin ağaçlarının dibine, kurumaları için asit döktüğü kanıtlandı. Şirket jandarma korumasında kuyu açma çalışmalarını sürdürüyor.

Aydın’ın Kuyucak İlçesi Değirmendere köylülerinin, JES şirketinin zeytinlik alandaki ağaçların dibine kimyasal madde dökerek kuruttuklarına dair şikayetleri, İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ekipleri tarafından yapılan incelemede kanıtlandı. Turcas Kuyucak Jeotermal A.Ş adlı şirket ise polis ve jandarma koruması altında JES kuyusu açma çalışmalarını sürdürüyor.

Evrensel’den Özer Akdemir’in haberine göre Değirmendere köylüleri günlerdir evlerine 30 metre uzaklıkta, zeytinlik alanda yapılmak istenen JES kuyusuna karşı direniyor. Kaymakamlığın emri ile onlarca jandarma-polis gücü ile şirketin alanda çalışma yapması sağlanırken köylüler ise gece gündüz alanın çevresinden ayrılmıyor.

‘Zeytinlik alanı tarım vasfı dışına çıkarmışlar’

Şirketin iki ay kadar önce kuyu açmak istedikleri yerde ağaçların dibine asit döktüğünü ve ağaçların kurumaya başladığını belirten Değirmendere köylülerinden Ziya Topçu şöyle konuştu: “Bu durumu Ziraat Odasına ilettik. Gelip baktılar, ‘Evet kimyasal dökülmüş ama biz bir işlem yapamayız’ dediler. Şirket çok güçlü, alanı toprak koruma kurulundan tarım vasfı dışına çıkarmışlar nasıl yaptılarsa. Yine AFAD’dan çevre açısından bir sorun yoktur diye rapor almışlar. Oysa evlere 30 metre kuyu. Bir patlama olsa insanların can güvenliği yok.” Çalışmanın durdurulması için avukata vekalet verdiklerini ve hukuki girişim başlattıklarını aktaran Topçu, mücadeleyi sonuna kadar devam ettireceklerini söyledi.

Zeytinlik alan nasıl Zeytincilik Yasası kapsamına girmez?

Değirmendere Köyü eski muhtarı Mehmet Çetinkaya‘nın kaymakamlığa verdiği şikayet dilekçesinin ardından alandaki ağaçlarda incelemeler yapan Kuyucak İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü yetkilileri bu iddiayı doğrular nitelikte rapor hazırladı. 7 Temmuz 2019 tarihli raporda JES yapılmak istenen alanların incir bahçesi, zeytinlik ve içinde bulunan konut olduğu belirtildi. Bu tespitin ardından alanların Zeytincilik Yasası kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin Kuyucak Tapu Müdürlüğü‘ne sorulduğuna dikkat çekilen raporda buradan “Zeytincilik Kanunu kapsamında bir şerh bulunmadığı” yanıtının geldiği ifade edildi.

‘Ağaçların kimyasal kullanılarak kuruduğu kanaatine varılmıştır’

Raporun en çarpıcı cümlelerini ise zeytin ağaçlarının durumuna dair iki ziraat mühendisinin yaptığı tespitler oluşturdu. Ziraat mühendisleri arazide yaptıkları incelemelere dair rapora şu bilgileri yazdılar:

“.. yapmış olduğumuz tespitlerde 20-25 yaşlarında mahsuldar durumdaki zeytin ağaçlarından 807 parseldeki 9 ağacın kuruduğu, 20 adet ağacın da gövdeye yakın yerden ana dallarının budama ve gençleştirme amacıyla olmayıp ağacı yok etmeye yönelik kesildiği, 808 parsel üzerindeki 16 ağacın gövdeye yakın yerden ana dallarının budama ve gençleştirme amacıyla olmayıp ağacı yok etmeye yönelik kesildiği, 809 parsel üzerinde ise 5 adet ağacın kuruduğu ve bu ağaçlar ile altındaki otların kuru olup diğer ağaçlar ve otların kuru olmadığından dolayısıyla bu ağaçların bir kimyasal kullanılarak kuruduğu kanaatine varılmıştır”.

Değirmendere köylülerinin Anayasal haklarını kullanarak yaşam haklarına sahip çıktıklarını ve son derece meşru bir direniş içinde olduklarını belirten Aydın Çevre Kültür Platformu (AYÇEP) Başkanı Mehmet Vergili, “Bizler yasaların uygulanmasından başka bir şey istemiyoruz. JES’lerin verdiği zararları Aydın’da herkes görüyor, yaşıyor. Sonuna kadar Değirmendere halkının mücadelesinin yanında olacağız” dedi.

Sulukule’ye 12 yıl geç gelen adalet

2006 yılında başlayan kentsel dönüşüm sürecinde tamamen yıkılan ve mahalle sakini olna Romanların mülksüzleştirilerek kent dışına ‘sürüldüğü’ Sulukule’de 12 yıl sonra ikinci karar geldi. Mahkeme, ‘kamu yararına uygun olmadığı’ gerekçesiyle yıkım kararını ‘iptal etti’

Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği ile uzun yıllardır Sulukule’de yaşayan; tapuları atalarından miras kalmış olan üç Roman vatandaşın mahallelerinin yıkımına karşı açtığı dava 12 yıl sonra sonuçlandı. Ağustos 2019’da karara bağlanan davada, yenileme projesine ikinci kez iptal kararı verildi.

İstanbul’da yüzlerce yıllık bir tarihe sahip olan ve dünyanın en eski Roman yerleşimlerinden biri sayılan Sulukule, 2006 yılında başlayan kentsel dönüşüm sürecinde tamamen yıkılmıştı.

İstanbul 9. İdare Mahkemesi, gerek 51 sayılı Koruma Kurulu Kararı’nı, gerekse bu kararın uygulanmasına onay veren Fatih Belediyesi’nin 10.08. 2012 tarih ve 2012/60 sayılı meclis kararını iptal etti. Gerekçe, projenin 5366 sayılı yasaya ve kamu yararına uygun olmaması ve ortada bir ‘koruma’ bulunmaması. Ancak davanın açılmasından tam 12 yıl sonra gelen bu karar açıklandığında mahallede artık dava konusu evlerden en küçük bir iz kalmadı.

Belediyeyi dava hakları da yok!

Sulukule Platformu, yargının verdiği bu ikinci iptal kararının davacılardan iki mahalle sakinine belediyeye karşı dava açma hakkını tanımadığını belirtti. Gerekçe olarak da artık mülklerini kaybetmiş olmaları gösteriliyor. Sürecin başında mülk sahibi olan bu kişiler, yenileme projesi nedeniyle hukuka aykırı bir biçimde mülkleri zorla ellerinden alınarak mülksüzleştirildikleri halde, karara göre artık mülk yani hak sahibi sayılmıyorlar. Projesinin hukuksuz olduğu tescillenmesine rağmen haklarını aramak ve başlarına gelen felaketin hesabını sormak için “ehliyet” sahibi görülmüyorlar.

Ne olmuştu?

Bin yıllık Roman Mahallesi ve UNESCO koruması altında olan Sulukule, Fatih Belediyesi’nin 5366 sayılı Yenileme Yasasının “en iyi ve ilk örneği olacağı” iddiasıyla, 2006 yılında yıkılmaya başlanmıştı. Yenileme Kurulu’nun 02.11.2007 tarih 20 sayılı kararı ile onaylanan  projede, yaklaşık beş bin kişinin yaşadığı mahalle boş bir arsaymış gibi ele alınmış; mahalle sakinleri, yaşamları, kültürleri, toplumsal bağları dikkate alınmaksızın mülksüzleştirilmiş ya da evlerinden zorla tahliye edilmişti. Mahalle sakinleri, gönüllü uzmanlar ve sivil toplum desteğiyle hazırlanan alternatif proje de görmezden gelindi.

Yenileme projesi ilk kez, 26 Nisan 2012 tarihinde İstanbul 4. İdare Mahkemesi tarafından kamu yararı olmadığı gerekçesiyle iptal edildi. Geç gelen bu ilk karar çıkana kadar artık Sulukule’nin yerinde yeller esiyordu.

Fatih Belediyesi bu kararı aşmak ve inşaata devam edebilmek için ilkinden hiçbir farkı olmayan yeni bir proje hazırladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul II No’ lu Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 25.07.2012 tarih 51 sayılı kararı ile bu proje de hızla onaylandı.

Mahallenin hukuk mücadelesi devam etti ve ikinci projenin de iptali için dava açıldı. İşte bu son karar, ilkinden de geç bir şekilde, tam 12 yıl sonra, geçtiğimiz günlerde geldi. Ne var ki, mahallenin o günlerde çocuk olan sakinleri artık birer genç oldu; birçok mahalle sakini evini, işini kaybetti, hayatlar savruldu, o günlerdeki baskı nedeniyle kimisi de yaşamını yitirdi.

Geri dönemediler

Tüm direnişlere rağmen 300 Sulukuleli aile, TOKİ’nin Taşoluk’taki -evlerine çok uzak- toplu konutlarına gönderildi. konuyla ilgili konuşan Sulukule Platformu’ndan Derya Nuket,  ‘hak sahibi’nin proje başladığından bu yana defalarca değiştiğini söylemişti. Teslimatlar başladıktan sonra Fatih Belediyesi’nin açıklamalarının aksine Sulukule’de hiçbir Roman ailenin yaşamadığı belirten Nuket’e göre, evlerin çoğu dışarıdan rant sağlamak amaçlı Sulukule’ye üşüşen yatırımcılar tarafından paylaşıldı ve 10 yıl önce 50-100 bin TL aralığında alınan daireler bugün 450-500 bin TL’ye satılıyor.

Bu arada Taşoluk’ta şehir merkezine uzak olmalarından dolayı çalışamayan Romanlar, kısa sürede tekrar merkeze dönmeye başladı. Gönderilen 300 aileden sadece birkaçı Taşoluk’taki toplu konutlarda yaşamaya devam ediyor. Merkeze dönen aileler de yine Sulukule’deki evlerine yakın çevre mahallelerde kendilerine yeni bir yaşam alanı kurma derdinde.

İnşaatı Kayserili firma yaptı 

İlk kazmanın Ekim 2009’da vurulduğu ancak direnişler nedeniyle asıl inşaatın Temmuz 2010’da başladığı projeyi TOKİ adına Kayserili Özkar İnşaat yürütüyor. Adını TOKİ’nin ihaleleri ile duyuran bu firma, bu ihaleyi de 62 milyon TL’ye almıştı. Mimaride ahşap kaplamanın kullanıldığı projede 577 dairelik binalar dikildi. Projenin ikinci adımında da bir butik otel ve kültür merkezi yapıldı.

Hukuk mücadelesine devam

Geç geldiği kadar eksik gelen bu son karara karşı, hak aramak için “ehliyet”siz sayılan sakinler temyiz yoluna gitti. Sulukule’nin uzun ve zorlu hukuk mücadelesi devam ediyor.

Dernek, mahalle sakinlerinin önce mülksüzleştirilmesi sonra da bunu gerekçe göstererek ‘ehliyetsiz’ sayılmalarına ilişkin şu bilgileri verdi:

-İdari yargıda sadece hakları değil menfaatleri ihlal edilenler de dava açabilir. Yani o mahallede yaşamak dava açmak için yeterlidir.

-Uluslararası kararlarda sadece mülkiyet değil “menfaat” da korunmaktadır. Nitekim Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, 2012 tarihinde vermiş olduğu bir kararda, bir mekanla tarihi, duygusal ve uzun süreli sosyal bağların varlığı halinde, mülkiyet hakkından bağımsız olarak, yıkılan bir taşınmaz yuva kabul edilmekte ve yıkımı insan hakkı ihlali olarak görülmektedir. ( Bulgaristan / 27.11.2012)

 

Cumhuriyetçilere tahliye!

Yargıtay cezaevindeki eski Cumhuriyet Gazetesi çalışanları için tahliye, Cumhuriyet dosyası için bozma kararı verdi. Musa Kart, Güray Öz, M.Kemal Güngör, Hakan Kara, Bülent Utku ve Önder Çelik  serbest. Cezası onanan Emre İper ise halen cezaevinde.

Cumhuriyet Gazetesi davasının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, yedi eski Cumhuriyet gazetesi yazarının cezalarının infazının durdurulmasına ve salıverilmelerine karar verdi.Kararın ardından Cumhuriyet Gazetesi çalışanları Önder Çelik, Güray Öz, Musa Kart, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör kaldıkları Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nden tahliye edildi. Gazetenin eski muhasebe çalışanı Emre İper hakkında ise onama kararı verildi.

HDP milletvekili ve eski Cumhuriyet muhabiri Ahmet Şık’ın da örgüte yardım iddiasıyla aldığı 7 yıl 6 ay hapis cezasının bozularak, örgüt propagandası, devletin kurum ve organlarını alenen aşağılamaktan yargılanması gerektiğine hükmedildi.

Beş yılın altında ceza alan ve temyiz yolu kapalı olan Musa Kart, Güray Öz, Mustafa Kemal Güngör, Hakan Kara ve Önder Çelik, altı aydır Kandıra E Tipi Cezaevi7nde tutuluyordu. Yargıtay, bozma kararının CMK uyarınca cezası istinafta kesinleşenlere de sirayet ettirilmesine hükmetti. Kararda, cezaevindekilerin cezalarının infazının durdurulmasına ve salıverilmelerine karar verildi. Karar sonrası dosya yeniden İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gidecek. Dava kapsamında tutuklu bulunan Emre İper’in cezasının ise onandığı belirtildi.

İlk açıklama: Her şeyin mizah olduğu ülkede yaşıyoruz

Yargıtay kararının ardından beş eski Cumhuriyet çalışanı, akşam 21:00 civarında Kandıra E Tipi Cezaevi’nden tahliye edildi. Tahliye edilen isimler adına Musa Kart açıklama yaptı. “Her şeyin mizah olduğu bir ülkede yaşıyoruz” değerlendirmesinde bulunan Musa Kart şunları söyledi:

“Mizah duygusunu kaybetmiş ülkelerde yaşamak zordur. Ama her şeyin mizah olduğu ülkede yaşamak daha da zordur. Her şeyin mizah olduğu bir dönemden geçiyoruz. Dava dosyamızda da bu görülecektir. Çağdaş ülkelerde insanlar önce yargılanırlar sonra cezalandırılırlar. Bizde tam tersi oluyor. 9 ay Silivri’de tutuklu kaldıktan sonra hâkim karşısına çıkabildik. Yani peşinen cezalandırıldık. Bizler için 30-40 yıl ceza isteyen savcı FETÖ’ye üye olmak suçlamasıyla yargılanıyor ve hakkında müebbet hapis cezası isteniyor. FETÖ ile irtibatlandırıldık çünkü herkesin bildiği bir seyahat şirketini, bir pideciyi bir parkeciyi aradık. Beş yıldan fazla ceza alan arkadaşlarımıza Yargıtay’a gitme hakkı verilmişken bizler,  yani beş yıldan az ceza verilenler bu haktan mahrum bırakılmış ve ikinci kez cezaevine yollanmıştık. Üstelik AYM Başkanı hak ihlaline işaret etmişken, Adalet Bakanı “Bir gün bile içeride kalmamaları gerekir” demişken…”

Pekin: Daha işimiz bitmedi

Cumhuriyet çalışanlarının avukatlarından Tora Pekin, daha sonra çürütülen,  telefonunda bylock programı yüklü olduğu iddiası ve attığı bir kaç muhalif tweet nedeniyle, diğerlerinden ayrılarak Kandıra Açık Cezaevi’ne konulan Emre İper için tek yolun Anayasa Mahkemesi olduğunu söyledi. Pekin şöyle konuştu: “Dosyanın esasına ilişkin bozma kararı ve tahliyeler doğru ama bizim için tüm arkadaşlarımız beraat edene dek hiçbir şey sona ermiş değil. Hiç bir suç unsuru içermeyen tweetleri nedeniyle Emre İper’in ve doğrudan gazetecilik faaliyeti suçlama konusu yapılan Ahmet Şık beraat etmeden bu iş bitmeyecek. Şu anda işlemediği bir suç nedeniyle Kandıra Hapishanesi7nde yatan arkadaşımız Emre İper için Anayasa Mahkemesi’nin derhal karar vermesini bekliyoruz.”

Beş Cumhuriyet çalışanını Kandıra Cezaevi’nin önünde aileleri, dostları ve gazeteci meslektaşları, İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu, İstanbul Barosu’na bağlı avukatlar, Akın Atalay, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) yöneticileri karşıladı.