Doğa MücadelesiManşet

[Özel Haber] Ekoloji camiası “Barış Süreci” için ne diyor? ~1

0
Ekoloji camiasına "Barış Süreci" hakkında düşüncelerini sorduk

Kimisine göre Kürt, kimisine göre Türk, başkalarına göre ise terör ya da demokrasi veyahut şiddet sorununda geçtiğimiz hafta önemli gelişmeler yaşandı.

Newroz kutlamalarında okunan mektuplar, siyasetçilerden gelen açıklamalar, PKK’nın sınır dışına çekilme takvimi hakkında öngörüler derken, Türkiye “Barış Süreci”ni tüm hararetiyle konuşmaya başladı.

Biz de Yeşil Gazete olarak ekoloji camiasına sorduk, “Barış süreci hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye. “Ekoloji mücadelesini nasıl etkiler? Türkiye’de doğanın ve ekosistemlerin sürdürülebilirlği anlamında neleri değiştirir?”

 

Ekoloji camiasına "Barış Süreci" hakkında düşüncelerini sorduk

 

Görüşünü aldığımız kişi ve kurumlar, en geniş anlamıyla “ekoloji” konusunda mücadele veriyor. Kimisi HES’lere ya da altın madenlerine karşı, kimisi tarım politikalarında, öbürü iklim değişikliğiyle, beriki ekolojik yaşam için mücadele edenler…

Gerçi söz konusu ekoloji oldu mu, bütün meseleler birbiriyle bağlantılı.

Ekoloji mücadelesi veren herkese ulaşabildiğimizi iddia etmiyoruz tabi. Kimisine biz ulaşamadık, kimisi ise “politik bir mevzuda kurum olarak söz söylemekten çekinerek” cevapsız bırakmayı tercih etti bu soruyu.

Genel tabloya baktığımızda, ekoloji camiasının da barışın heyecanı içinde olduğunu ve bunun “insanla doğayla barışmasına vesile” olmasını arzuladığını görüyoruz.

Sürece karşı çekincelerini koyanlar da var ; soru işaretleri olanlar, ya da yaşananların barışı getirmeyeceğini düşünenler… Hepsini bugün ve yarın iki parça halinde yayımlayacağımız dosyamızda derledik.

Lafı fazla uzatmayalım. Söz ekoloji camiasında.

 

“Barışın olmadığı yerde ekolojik kaygılar hep lüks olarak algılanıyor”

Barışın  olmadığı yerde ekoloji ikinci planda kalıyor, Greenpeace Akdeniz Kampanyalar Yöneticisi Hilal Atıcı’ya göre:

“Biz Greenpeace olarak silahlar sussun, insanlar konuşsun dedik. Bugün gelinen nokta öncelikle barış adına umut verici. Bir de barışın olmadığı yerde ekolojik kaygılar hep lüks olarak algılanıyor.

Greenpeace Akdeniz Kampanyalar Direktörü Hilal Atıcı

Kendi yürüttüğümüz kampanyalarda da aldığımız yorumlarda sıkça “Türkiye’de terör var” ya da “Türkiye’de bir Kürt sorunu gerçeği var” diye başlayan cümleler ‘Sizin uğraştıklariniz ne ki?’ şeklinde devam ediyordu. İçinde yaşadığımız dünyanın sorunlarını tanımlarken toplumda ister istemez  bir önceliklendirme söz konusu oluyor. Ülkenizde sıcak bir çatışma varken böyle bir kaygı elbette doğal. Öte yandan, içinde bulunduğumuz ekolojik krizin boyutlarının küresel ve yerel düzeyde algılanması ve siyasi çarelerin zorlanması için belki de artık daha elverişli bir ortama giriyoruz.”

 

 

“İklim mücadelesini kazanamazsak ‘Oyun biter'”

Barış sürecinin iklim mücadelesine mutlaka ve bir an önce olumlu etkide bulunması gerektiğini savunan Açık Radyo yayın yönetmeni ve iklim aktivisti Ömer Madra, “İklim mücadelesini kazanamazsak barış asla ulaşılamayacak bir şey olur” diyor.

“Barış süreci de dahil olmak üzere en temel meselelerimizi bile arka plana itecek kadar ağır ve önemli tehditle, iklim kriziyle karşı karşıyayız. Barış sürecindeki olumlu gelişmelerin iklim değişikliğiyle olan mücadelemize de yansıması, destek vermesi lazım. Zaten bu iki konuyu, yani insanın insanla barışıyla insanın doğayla barışını ayıramayız. Bir bütündür. Gezegen elden gidiyor Manifestosu’nda da bunu söyledik: “Şimdi doğayla barışma zamanıdır”. Çünkü biz şimdi bunu başaramazsak her şey bitecek. Bu mücadeleyi kazanamazsak, James Hansen’ın dediği gibi “Oyun biter”. İklim krizini aşamazsak işte o zaman barış asla ulaşılamayacak bir şey  olur.

Açık Radyo Yayın Yönetmeni ve İklim aktivisti, Ömer Madra

NASA’nın son verilerini gördünüz mü? Mezopotamya, Dicle ve Fırat havzaları büyük bir kuraklığın pençesinde. Hindistan’dan sonra dünyanın en büyük 2. su azalması bu bölgede, bölgemizde gerçekleşiyor. 2007’de başlayan kuraklığın Suriye’deki iç savaşa da doğrudan etkide bulunduğu söyleniyor. Kürt sorununda barışa umutla bakıyoruz, öte yandan bütün bölge savaşa da gidebilir bu kuraklık yüzünden. Böyle bir bağlantı var. İklim konusundaki mücadelenin de barışla birlikte büyümesi, çoğalması şart.”

 

“Doğanın sadece parçası olduğumuzu idrak ettiğimizde barış gelecek”

Sözlerine “Şüphesiz, şu anda içinde bulunduğumuz süreci en yüklü dualarımızla sarmalıyor, umutlarımızı huzurlu bir geleceğin hayaline bağlıyor, en iyisi için çalışıyoruz: kardeşliğimiz, lafta değil, sahici kardeşlik olsun diye!” temennileriyle başlıyor, Slow Food Fikir Sahibi Damaklar Hareketi lideri Defne Koryürek, ve şöyle devam ediyor:

Ancak barışı ekoloji üzerinden konuşacaksak, insanın tahakküm dahil tüm gücünü esirgemeksizin üzerine yığdığı, yıktığı, direttiği doğa ve bu doğayı paylaştığı tüm canlılar üzerinden konuşacaksak… hangi barış, diye sorar, kazananı olamayacağımız bir savaşın en kanlı saatlerini, milyonlarca küçük kıyameti yaşıyoruz derim. Aleni olanı tekrar edeceğim: doğayı bir bütün görmeyi becerebildiğimizde, bizim bu doğanın sadece parçası olduğumuzu idrak ettiğimizde ve bu doğanın sürdürülebilirliği ile kendi varlığımızın devamını ortak tarif ettiğimizde, işte o gün hepimiz sahiden, ama sahiden kardeş olacağız. O gün, kıyametlerin sona erdiği gün, barış gelecek.

Slow Food Fikir Sahibi Damaklar Hareketi lideri Defne Koryürek

Şu anda Türkiye’de yaşadığımız ve çok canımızı yakan, bizi çok yıpratan, yaralar içinde bırakan savaşı sonlandırma sürecinin, yukarıda tarif etmeye çalıştığım gerçek barışa ve sahici kardeşliğe bir yansıması olur mu, ben söyleyemiyorum. Ama acilen yaralarımızı saralım, diliyorum. Bir an önce ve özenle, sahici bir gayretle kendimizden önce diğerinin yaralarını saralım, hatta. Ortak geleceğimiz ve gerçek barış için hayal kurmaya, tartışmaya ve birlikte çalışmaya ihtiyacımız var. Birlikte! Daha da geç olmadan. Gene bir sebep bulup bir başkasını ötekileştirmeye girişip yeni bir savaşa kendimizi kaptırmadan.

 

“Barış umut verici ama neoliberal ekonominin ekolojik yıkımını da hızlandırabilir”

“Barış elbette çok umut verici bir gelişme” diyen Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları’ndan Yakup Okumuşoğlu, “barış”la birlikte doğa talanına dayalı kalkınmacı söylemin bölgeye hakim olacağından ve ekolojik bir yıkım yaratacağından korkuyor.

Yakup Okumuşoğlu - Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları (ÇEHAV)

“Barış süreci” ve sonrasında “barış” ile neoliberal ekonomik anlayışın unsurları  artık güvenlik sorunu görmedikleri bu bölgelere hızla giriş yapacaktır. Bu güne kadar ülkenin geri kalanına sunulan parıltılı “kalkınma” söylemleri barış süreci ile bölgede daha çok duyulur olacak. Neticede  kalkınma imajı ile henüz ellenmemiş çok değerli ekosistemler madencilik adına, enerji adına, tarım adına piyasa ekonomisinin dişlileri arasında maalesef bizce hızla yıkıma uğrayacak. Sadece doğal kaynak değerleri, ekosistemler değil, ülkenin geri kalanında gördüğümüz kültürel yıkımların bu bölgelerde de gerçekleşeceğini göreceğiz. Toplumsal dönüşüm, birbirine benzeme, neticede aynı üretim ve tüketim eksenine entegre olma, gibi süreçler yaşanacak.  “Barış” elbette çok umut verici bir gelişme.  Ama piyasa ekonomisinin tarihsel gelişimine ve halen Türkiye’de uygulana gelen yol ve yöntemlerine baktığımızda korkarız “barış” kavramına bağlanan umut dolu gelişmeler, ekolojik açıdan bu bölgelerde büyük bir yıkıma dönüşecek.

 

“‘Başka bir dünya mümkün’ sloganı ancak barışla gerçek olur”

“Kürt halkının özgürlük mücadelesini canı gönülden desteklediklerini” belirten Nuran Yüce, Küresel Eylem Grubu (KEG) olarak “yoksulluğun, adaletsizliğin, eşitsizliğin olmadığı insani ve ekolojik kaygıların ön planda tutulduğu bir dünya” istediklerini söylüyor.

“Doğanın haklarını, gelecek kuşakların haklarını savunmak barış ve demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir unsurudur. Var olan eşitsizlik ve adaletsizlik ekolojik krizle

Küresel Eylem Grubu -KEG'den Nuran Yüce

daha da derinleşirken bir de bunlara savaş unsuru eklenince krizin boyutu katlanılmaz ve baş edilemez bir hale geliyor. Bu topraklarda on yıllar boyunca “terörle mücadele” kapsamında ormanlar yakıldı. Bir halkın kendi anadilini konuşabilmek, eşit vatandaşlık hakkı ve siyasi statü kazanmak için verdiği mücadele karşılığında gördüğü muamele; ölüm, inkâr ve asimilasyonun yanı sıra bulundukları coğrafyanın da acımasızca yakılması, bombalanması ve barajlarla bölünmesi oldu. Soyut bir ekoloji mücadelesinin yapılamayacağını zaten bize yaşadığımız coğrafya ve tarih gösterdi. Ormanları talan edenler de Kürt halkına siyasi statü tanımayan da aynı sistem. Barışın gelmesini, barış sürecinin aksamamasını ve Kürt halkının özgürlük mücadelesini canı gönülden destekliyoruz. Bizim, eylemlerimizde sıkça attığımız “Başka bir dünya mümkün” diye bir slogan vardır. Bu sloganın içeriğini yoksulluğun, adaletsizliğin, eşitsizliğin olmadığı insani ve ekolojik kaygıların ön planda tutulduğu bir dünya için atarız. Doğal olarak bütün bunlar barışsız olamaz.”

 

“İnsanı insanla barıştırabiliyorsak doğayla da barıştırabiliriz”

Geçmişte TEMA Vakfı’nın ve Greenpeace Akdeniz’in genel müdürlüğünü de yapmış olan çevre aktivisti Uygar Özesmi, “Esas meselelere harcanması gereken enerjiyi anlamsız bir şiddet sarmanlında heba etmekten kurtulacağız” diyor.

Uygar Özesmi - Çevre aktivisti, TEMA Vakfı ve Greenpeace eski Genel Müdürü

“İnsanlığın karşı karşı olduğu en büyük tehlike iklim ve biyolojik çeşitlilik krizi. Bunlarla mücadele etmeye vakfedilmesi gereken enerjinin anlamsız bir şiddet sarmalında heba olmasının önüne geçilmiş oldu bu barış süreciyle… Farklılıklarımızı bir kenara bırakıp ortaklıklarımız üzerinden hareket etmeyi seçmiş olmamız çok önemli. Başlayan bu barış süreci iklim ve biyolojik çeşitliliği koruma mücadelesinde başarıya ulaşma umudumuzu tazeledi. Çünkü bu kadar derinlere giden ve hatta kemikleşmiş sorunları aşma cesaretini gösterebildiysek, iklim ve biyolojik çeşitlilik mücadelesini de kazanabiliriz. Yani insanın insanla barışmasını sağlayabiliyorsak, şimdi de insanı doğayla barıştırabiliriz. Bu barış bütün barışlara vesile olsun.”

 

“Savaştan en çok kadınlar, çocuklar ve doğa zarar görür”

Kazdağları’nda yaşayan Süheyla Doğan, bölgedeki ekoloji mücadelesinin etkin olarak içinde. Kendini ekolojist feminist olarak tanımlayan Süheyla Doğan da barışı sonuna kadar savunulması, ancak “emperyalist dayatmalar” olmadan ve özgür iradeyle yürütülmesi gereken bir süreç olarak tanımlıyor:

“Ekolojistler, sosyalistler  ve kadın hakları savunucuları olarak “barış” her zaman savunduğumuz bir kavramdır. Savaş hem insan hakları, hem kadın hakları  hem de doğa açısından yıkım ve talan demektir.

Süheyla Doğan, Kazdağları mücadelesi, ekolojist feminist

Savaştan tüm insanlar zarar gördüğü gibi, kadınlar ve çocuklar daha fazla etkilenmekte, doğa yakılarak, yıkılarak nasibini almaktadır. Bu nedenle, yıllardır süren çatışmaların sona ermesi önemli ve istenen bir durumdur. Ancak barış sürecinin herhangi bir emperyalist dayatma-güdüm olmadan, özgür iradeyle, gerçek anlamda ve halkların gerçek temsilcileri tarafından yürütülmesi gereklidir. Barış sürecinin  amacı, şiddet yöntemlerinin tamamen  terk edilerek, silahların  bırakılıp halkların birlikte yaşaması olmalıdır. Pensilvania’ya göz kırparak, doğa düşmanı  emperyalistlerin güdümünde, silahlar terk edilmeksizin yürütülecek bir barış sürecinin Orta Doğu Halkları için neler getireceği meçhuldür. Emek, ekoloji ve kadın haklarıyla birleşik bir barış süreci ancak gerçek barış süreci olur ve ekoloji mücadelesine doğrudan katkısı olur.”

 

Yarın: TEMA Vafkı, Doğa Derneği, Buğday Derneği, Ekoloji Kolektifi, Marsis Grubu, Mahir Ilgaz ve Nasuh Mahruki

 

Haber: Durukan Dudu

(Yeşil Gazete)

 

 

You may also like

Comments

Comments are closed.