Bilindiği ve her fırsatta tekrar edilmesi gerektiği üzere, iklim değişikliği yeryüzündeki tüm yaşam formlarını ve bunlar arasındaki dengeyi etkiliyor. Artan sıcaklıklar, kuraklık, seller, yakın zamanda tattığımız siklonlu yağışlar ve daha birçok aşırı hava olayı türlerin ekosistemdeki varlığını kritik düzeyde değiştirebiliyor.
İklim değişikliğinin hem öznesi hem de nesnesi konumundaki tarım, insanın en temel ihtiyaçlarından olan gıda temin etme fonksiyonu göz önüne alındığında, iklim değişikliği araştırmalarında ve hükümetlerin gıda güvencesi politikalarında öncelikli alanlar arasında geliyor.
Değişen iklim koşullarının bitki metabolizmasında ne tür değişimlere yol açabileceğini öngörmek oldukça karmaşık bir süreç, zira ekosistemdeki her canlı birbirine güçlü bir örüntü ile bağlı. Yeni koşullar altında bitkinin büyüme hızının ve kütlesinin ne olacağı kadar bu bitki türleriyle beslenen diğer canlıların nasıl etkileneceği de ürün verimliliğinde önem arz ediyor.
Yapılan çeşitli çalışmalar bin yıllardır barışın, bilgeliğin, bereketin sembolü; Akdeniz kültürünün ayrılmaz parçası zeytin ağaçlarının değişen iklim koşulları altında geleceğini araştırıyor- ki iklim değişikliği kaynaklı tehlike çanlarının en net işitildiği bölgelerden biri Akdeniz havzası. İtalya Yeni Teknolojiler, Enerji ve Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınma Ulusal Ajansı (ENEA) ve Sürdürülebilir Agro-ekolojik Sistemler Merkezi (CASAS)‘nden bilim insanı Luigi Ponti, bir çalışmasında ortalama 1.8°C‘lik sıcaklık artışının zeytin fenolojisi ve zeytin sineği popülasyonuna etkilerini incelemişti. Bu çalışma sonunda Akdeniz havzasında hem kazananların hem de kaybedenlerin olabileceği görüldü.
Kurulan biyoekonomik modele göre (verim, zararlılarla mücadele maliyeti, ürün kalitesi ve bunlara bağlı piyasa fiyatları gibi parametreler eşliğinde) 1.8°C’ lik artışa havzanın farklı bölgeleri farklı tepkiler vermekte. Zeytin sineği istilası artmakta ya da azalmakta, öte yandan sıcaklığa bağlı ürün verimliliği de çeşitlilik göstermekte. Ekonomik kaybın en fazla başta Orta Doğu olmak üzere Türkiye, Yunanistan ve Balkanlar’ı içine alan bölgelerde yaşanacağını gösteriyor. Dahası, ekonomik kayıplardan en çok etkilenecek grupların çölleşmeye meyilli eğimli arazilerdeki küçük çiftlik sahiplerini etkilemesi beklenmekte. Zararlı sayısında artışın olduğu bölgeler ise daha fazla kimyasal ilaç kullanımıyla uzun vadede bu zararlıların direnç kazanmasına ve dolayısıyla artan maliyet ve zararlara maruz kalabilir.
Sonuç olarak terk edilmek zorunda kalındığında bu topraklar erozyona açık, ekosistem sağlığı ve gıda güvencesi önünde tehdit oluşturan alanlar haline geliyor.
Buraya kadarki kısmı zeytinin iklim değişikliğine nasıl ve ne dereceye kadar uyum sağlayabileceği olarak ele alırsak eğer, sıra ölmez ağacın iklim değişikliği azaltım süreçlerindeki olası rollerine geliyor.
Uluslararası Zeytin Konseyi (IOC) nin Marakeş’te düzenlenen 22. taraflar toplantısında (öteki adı ile COP22) zeytin ağacının çevre üzerindeki olumlu etkilerine yönelik bir sunum gerçekleştirmişti. Buna göre, eğimli arazilerde yetişen ve benzer odunsu bitkilerin hayatta kalamayacağı zor iklim koşullarına dayanıklı zeytin ağacı bu özellikleri sayesinde erozyon ve çölleşmeyle mücadelede önemli bir rol sahibi. Erozyonu engelleyici ve dolayısıyla organik maddenin (yani aslında atmosferdeki karbondioksitten fotosentez yoluyla alınmış karbonun) toprakta tutulmasını sağlayıcı rolü zeytini iklim değişikliği azaltımında yardımcı kılıyor. Yine IOC’ye göre, 1 litre zeytinyağı üretiminin belli şartlar altında 10 kg’a kadar CO2‘yi tutma potansiyeli var. Yani zeytin ağacı hem erozyona açık toprakları koruyucu özelliği hem de zeytin yağı üretimi için gereken zeytinlerini oluşturmada atmosferden tuttuğu CO2 sayesinde iklim adaleti için mücadele saflarında yer alıyor.
Sonuç olarak, barışın simgesi ölmez ağaç iklim değişikliği tehdidi altında olmasına rağmen barışçıl yanını unutmuyor ve yapıcı mücadelesine devam ediyor.
Doğum gününün yaklaştığı şu günlerde Nazım Hikmet’ten aşağıdaki alıntının tam da yeri sanki..
“
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından. "
Haber: Özge Geyik
(Yeşil Gazete, Olive Oil Times, Pnas.org)