ManşetSivil Toplum

Nafarat: Türkiye’den Almanya’ya yolculuk. Bölüm 2.1 Midilli, Midilli Adası: Avrupa’ya Hoşgeldiniz

0

11 Suriyeli ve 1 Fransız dostun hikayesini sizlerle  paylaşıyoruz. 15 Temmuz-15 Ağustos tarihleri arasında, Türkiye’den Almanya’ya olan yolculukları sırasında, sınırları geçerken, tuttukları günceyi.

***

(Arapça’da Nafar isimsiz olan, hakları bulunmayan, kalabalık arasında yalnızca bir numarayı ifade eden anlamına geliyor ve kaçakçılar müşterilerini Arapça böyle adlandırıyor. “Sadece bir para kesesi”).

Bölüm 2: Yunanistan
Midilli, Midilli Adası: Avrupa’ya Hoşgeldiniz (1/2)

Günce Bölüm 1: İzmir. İstikamet: Yunanistan için burayı tıklayınız.

For English, click here

Midilli Adası’na gecenin ilerleyen saatlerinde vardık ve Midilli şehrine yürüyerek ertesi sabah ulaşabildik. Denizi geçmek için kullandığımız botu bıraktığımız yerde bir balıkçının aldığını gördük. Göçmenlerin sırtından dönen paralel ekonomiye bir başka örnek.

Yunan adalarında süreç şöyle ilerliyor: Vardıktan sonra yerel otoritelere kayıt olabilirsiniz. Sizi (eğer varsa) bir kampa götürecekler ve birkaç gün içinde de yasal olduğunuzu gösteren bir belge alacaksınız. Bu belgeyle ülkede belli bir süre için yasal olarak ikamet edebilirsiniz, aynı zamanda iltica başvurunuz da işleme girecek. Pratikte pekçok göçmen bu belgeyi ülke içinde rahatça seyahat edip yola devam etmek için kullanıyor. Hem iş imkanları hem de iltica koşulları yetersiz olduğu için sadece küçük bir kısım Yunanistan’da kalmayı tercih ediyor.

Bir Suriyeli kampa yürürken

Bir Suriyeli kampa yürürken

Yasalara göre Yunanistan da Dublin II düzenlemesinin (mültecilere ulaştıkları ilk ülkede sığınmaya başvurma zorunluluğu getiren AB yasası) dahilinde. Ancak 2011’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yunanistan’ın temel sığınma hakkını çiğnediğine karar vermesiyle, Avrupa’nın pek çok ülkesinden Yunanistan’a olan geri göndermeler durdu. Bütün Avrupa ülkeleri, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin imzacıları. Bu nedenle mültecileri kabul etme yükümlülükleri var. Fakat bir ülkeye sığınma talebinde bulunmak için öncelikle orada olmanız gerekiyor. Hal böyle olunca, sığınma hakkınızı arayabilmek için sınırları yasadışı olarak geçmek ve hayatınızı tehlikeye atmak zorunda bırakılıyorsunuz.

Biz karakolda kayıt işlemlerini yaparken gruptaki Fransız arkadaşımız feribotla, 1 saat 40 dakikada (geri kalanımızın 4 saatlik yolculuğuna karşılık), 1250 dolar yerine 25 euro ödeyerek ve sadece pasaportunu göstererek Yunanistan’a geldi. Sınırlar karşısında hepimiz eşit değiliz ve özgürlük herkes için aynı anlama gelmiyor.

noborder

Sınırsız, ulussuz bir dünya

Ertesi gün içimizden beş kişi belgeleri beklemek için kampa gitti, diğerleriyse sahilde dinlendi. Midilli Adası’na her gün ortalama 1000 göçmen ulaşıyor. Adada iki farklı kamp var, birisi Suriyeli’ler için, diğeri başka milliyetlerden olanlar için. Suriyeliler için olan prosedür hem daha hızlı hem de daha kolay, biz belgelerimizi iki gün içinde alabiliyorken diğerleri birkaç hafta boyunca beklemek zorunda kalabiliyor. Midilli’deki Suriyeli kampı açık bir kamp. Kampın altyapısı çok kötü, sadece birkaç çadır var, tuvaletler felaket durumda ve pek çok göçmen dışarıda uyumayı tercih ediyor. Öte yandan bir grup gönüllü ve göçmen mekanı temiz ve “yaşanılabilir” tutmaya çalışıyor.

Kampta kurumaları için asılmış kıyafetler

Kampta kurumaları için asılmış kıyafetler

Gece vapur iskelesine yakın bir yerde uyuyan mülteciler.

Gece vapur iskelesine yakın bir yerde uyuyanlar.

Kampın içinde Türkiye’den Midilli’ye geçişle ilgili her türlü farklı hikayeyi duyabilirsiniz. Kimi insanlar denizde 12 saat geçirmiş, kimileriyse saldırıya uğrayıp belgeleri ve paraları dahil herşeylerini kaybetmişler. Göçmenlerin çoğunluğunu genç erkekler oluşturuyor. Ancak birçok aile ile bir kısım hamile kadın ve yaşlı insanı da görmek mümkün. Geldiğimiz gün kampta yaşlı bir adamın ölmüş olduğunu duyuyoruz. Ailesinden iki kişi daha kamptaymış. Acılarını hayal bile edemiyoruz. Burada, kendi topraklarından ve ailelerinden çok uzakta olmak…

Yetersiz koşullara rağmen İzmir’de yaşadığımızdan çok daha keyifli bir atmosfer var. En sonunda bütün bu insanlar başarmışlar, hepsi Avrupa’ya geçmiş. Denizdeki yolculuk geride kalmış.

Kampta bir kız çocuğu

Kampta bir kız çocuğu

Oyun parkında can yelekli bir çocuk

Oyun parkında can yelekli bir çocuk

Akşamüzeri saat altı civarında, kampa hijyen maskeleriyle (ne güzel karşılama) polisler geldi ve bizimle aynı gün oraya ulaşmış olan 400 Suriyeliyi tek tek çağırarak belgelerini verdi. Bizim sıramız geldiğinde öyle heyecanlı ve mutluyduk ki bunu kampta tanıştığımız başka güzel insanlarla beraber kutlamaya karar verdik. Bu partiyi hepimizin hayatı boyunca hatırlayacağına şüphe yoktu. O gün hayatımızın değiştiğini hissetmiştik. Bundan sonra bizi nelerin beklediğini bilmiyorduk ama bir şey kesindi ki asla dün gibi olmayacaktı. Midilli’de bir gün daha kaldık, çünkü orayı çok sevdik. Çünkü harika yemeklerin, sahilin ve denizin keyfini çıkarabilir, neredeyse kendimizi tatilde olduğumuza inandırabilirdik. Hep beraber karar verdik ki mülteci statümüzü aldıktan ve daha fazla seyahat özgürlüğü kazandıktan sonra buraya geri döneceğiz. Burası çok güzel bir yer. Tabi ırkçılıkla yine karşılaştık, bir görevli bizi açık ve ücretsiz bir sahilden dışarı atmaya çalıştı mesela. Ama şimdi güçlü hissediyorduk, yasal belgelerimiz elimizdeydi. Bu hakkımızı savunmak ve kazanmak için yeterliydi.

En sonunda Atina’ya doğru feribota bindik, feribot daha güzel bir gelecek umudunu taşıyan yüzlerce insanla doluydu.

Polisten belgeleri almak için beklerken

Polisten belgeleri almak için beklerken

belge

Polisten alınan belge

Atina'ya giden vapurun önünde selfie çeken bir grup

Atina’ya giden vapurun önünde selfie çeken bir grup

Atina'ya giden vapur.

Atina’ya giden vapur.

Atina'ya doğru, vapurda.

Atina’ya doğru, vapurda.

***

“11 Nafar ve 1 İnsan”

Biz 12 kişilik bir grubuz. Türkiye ya da Suriye’de tanışmış ve Avrupa’ya beraber gitmeye karar vermis 12 umut ve hayalle dolu genç insan. Grubumuzda bir doktor, bir hakim, iki mimar, bir avukat, bir ressam, bir tasarımcı, bir sinemacı, bir sosyal çalışmacı, bir aşçı ve bir ilkyardımcı bulunuyor. Grubun yarısı eğitimini savaş yüzünden tamamlayamadı. Çoğumuz Türkiye’ye, denizi geçmekten yana şansını denemeye karar vermeden birkaç sene önce geldi. Fakat Türkiye’de kalmak demek, yasal olarak çalışma ya da okuma şansının hiç olmadığı bir yerde kalmayı kabul etmek demek. Durum değişsin diye beklemeyi kabul etmek, sadece beklemek demek. Ancak gençliğimiz uzun sürmeyecek. Grubumuzda on bir Suriyeli var. Bir de Fransız. Onun için, pasaportu sayesinde, bütün sınırlar açık. Bu sistemde o bir insan, onun nerede isterse orada olma hakkı ve imkanı var. Farklı sebeplerden dolayı, fakat ortak olan bu deneyimi hep beraber yaşama arzusuyla İstanbul’u terkettik ve şu anda “nafarat”ların da tekrardan insan olabileceği bir ülkeye doğru yola koyulduk. Amacımız bu, en azından.

(Yeşil Gazete, Göçmen Dayanışma Mutfağı)

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.