ManşetSivil Toplum

Nafarat: Türkiye’den Almanya’ya yolculuk. Bölüm 1.2: Kaçakçılar.

0

11 Suriyeli ve 1 Fransız dostun hikayesini sizlerle  paylaşıyoruz. 15 Temmuz-15 Ağustos tarihleri arasında Türkiye’den Almanya’ya yolculukları sırasında, sınırları geçerken, tuttukları günceyi.

***

(Arapça’da Nafar isimsiz olan, hakları bulunmayan, kalabalık arasında yalnızca bir numarayı ifade eden anlamına geliyor ve kaçakçılar müşterilerini Arapça böyle adlandırıyor: “Sadece bir para kesesi”)

Bölüm 1: İzmir. İstikamet: Yunanistan.

Kaçakçılar (2/3)

Bölüm 1.1 Basmane, İzmir (1/3) için burayı tıklayınız.

For the English version of the journal click here.

nafarats

Türkiye’den Yunanistan’a yaygın olarak gemiyle geçiliyor. Anakaradan sadece birkaç kilometre uzaklıkta birçok Yunan adası var. Tercih edilen varış yerleri Sakız, Sisam, İstanköy (bunlar 10 km’den daha da yakın) ve Midilli adaları. Fakat bazı küçük adalar da alternatif olarak tercih edilebiliyor.

Grubumuzdaki iki arkadaş genellikle kaçakçı işiyle ilgileniyordu. Bu arkadaşlar öncelikle halihazırda Yunanistan’a geçmiş olan başkaları tarafından “önerilen” kişilerle iletişime geçmeye başladılar. Toplamda 30 civarında kişiyle telefonda konuştular ve bunlardan 15’iyle İzmir’de doğrudan görüştüler. Kaçakçılar daima takma isimler kullanıyorlar: Tunuslu, Filistinli Abu Ali (Ali’nin babası), vs… Ayrıca pek çok farklı aracıyı da içeren oldukça hiyerarşik bir sistemleri var.

İzmir’e vardığımızda, geçiş için ortalama ücret 1000 dolardı. 6 gün sonra ise daha çok 1200 ya da 1300 dolar istenmeye başlanır oldu. Fiyattaki artışın sebebi geçen haftalardaki yoğun göçmen trafiği ya da Türk polisinin artan müdahaleleri olabilir.

Kaçakçıyı seçmek için bizim temel kriterimiz en azından minimum düzeyde güvenebileceğimiz birini bulmaktı. Hepsinin yalan söylediği aşikar, ama bazı yalanlar gerçekten fazlasıyla büyük. Örneğin, Abu S.’yle, Baba filminden fırlamış mafya kılığıyla tipik bir gangsterle buluştuk. Söylediğine göre, daima önden Yunanistan’a gidip geri gelen boş bir gemiyle yol durumunu kontrol ediyormuş, denizde ufacık bir dalga olduğunda geminin yola çıkmasına izin vermezmiş, hatta ve hatta başka bir gemi bizi takip edecek ve bu gemideki balık adam gemimizin motorunda bir sorun olması durumunda gelip tamir edecek ya da bizi kendi gemisine transfer edecekmiş. Yani dediğimiz gibi, kaçakçıların hepsi yalancı ama bazıları diğerlerinden daha da fazla. İkinci kriterimiz gideceğimiz adaydı: olabildiğince az risk almak için kıyıdan 15km’den daha fazla uzak olmayan bir adaya varmak istiyorduk. Sakız ya da İstanköy bizim tercih ettiğimiz adalardı. Bazı adalar aynı zamanda askeri bölgeler, ya da bir göçmen ofisine sahip değiller. Bu da Yunanistan’a girişimizdeki yasal süreci daha zor ve uzun hale getirebilir.

Son kriterimizse gemide bizimle birlikte seyahat edecek kişi sayısıydı. Şişme botların (Arapça’da Balem) ebatı 6 metre ila 9 metre arasında değişiyor (genişlikleri yaklaşık 1,5 metre) ve genellikle büyükçe olanlarında 35 ila 55 kişi oluyor (en fazla 60). Nihayet, ve diyebiliriz ki onca araştırmaya ve kritere rağmen, sonunda biz de Sakız adasına gitmesi gerekirken Midilli’ye (en uzak adaya) doğru yol alan bir botta bulduk kendimizi. Sadece 33 kişiydik, fakat 6,5 metrelik küçük bir botta… Botun sürücüsü her zaman yolculardan biri oluyor. Bu kişi bedava seyahat ediyor ama daha çok risk alıyor. Eğer polis tarafından yakalanırsa 8 yıla kadar hapse mahkum olabilir.

Geçiş genellikle şu şekilde gerçekleşiyor: Bir kaçakçı bulup koşullarda anlaştıktan sonra size bir buluşma noktası ve yolculuk saati bildiriliyor. Ödeme için 2 farklı seçenek var: yaygın olan yöntem paranızı gayriresmi bir ofise bırakmak. Bunun için kişi başı 50 dolar ödemeniz gerekiyor ve eğer geçiş planlandığı gibi gerçekleşmezse paranızı geri alacağınız söyleniyor. Eğer geçebilirseniz parayı kaçakçı alıyor. Tabi ki bu ofislere tamamen güvenmek ve paranızı geri alabileceğinizden emin olabilmek mümkün değil, fakat çoğu zaman başka bir şansınız da yok. İkinci yöntem ise paranızı güvendiğiniz ve bütün bu geçiş süreci boyunca kaçakçının yanında kalacak bir üçüncü kişiye bırakmak. Bu yöntem daha iyi ancak üçüncü kişi için tehlikeli olabilecek bir durum. Sonuçta kaçakçıların melek gibi insanlar olduğu söylenemez.

Para meselesi çözüldükten, çantanızı olabildiğince küçük olacak şekilde hazırladıktan, bütün eşyalarınızı (sudan korumak için) plastik poşetlere ve streç filme sardıktan, ve gelecek saat veya günlerde hayatta kalabilmek için gerekli su ve yemeği yanınıza aldıktan sonra yeni yoldaşlarınızla tanışıyorsunuz ve bir taksi veya otobüsle ormandaki gizli bir noktaya doğru yola çıkıyorsunuz. Bota binmek için. Seyahati satan kaçakçılar çoğunlukla Arapken bu noktadan sonra sıra Türk kaçakçılara geliyor. Bu kişiler oldukça sert olabiliyor, son anda vazgeçmeleri riskine karşı insanları silah zoruyla bota bindirmeleri hiç de az rastlanan bir şey değil. Polis de genellikle bu noktada grupları yakalıyor, Türk kaçakçıları tutukluyor ve çoğunlukla grubun geri kalanını ya orada bırakıyor ya da iki günlüğüne gözaltına alıyor. Eğer böyle bir şey başınıza gelmezse kalabalık bir bota binip varış noktasına doğru yola koyulacak, bu sırada denizin sakin olmasını ve deniz polisinin sizi yakalayıp Türkiye’ye geri dönmeye zorlamamasını umut edeceksiniz.

***

“11 Nafar ve 1 İnsan”

Biz 12 kişilik bir grubuz. Türkiye ya da Suriye’de tanışmış ve Avrupa’ya beraber gitmeye karar vermis 12 umut ve hayalle dolu genç insan. Grubumuzda bir doktor, bir hakim, iki mimar, bir avukat, bir ressam, bir tasarımcı, bir sinemacı, bir sosyal çalışmacı, bir aşçı ve bir ilkyardımcı bulunuyor. Grubun yarısı eğitimini savaş yüzünden tamamlayamadı. Çoğumuz Türkiye’ye, denizi geçmekten yana şansını denemeye karar vermeden birkaç sene önce geldi. Fakat Türkiye’de kalmak demek, yasal olarak çalışma ya da okuma şansının hiç olmadığı bir yerde kalmayı kabul etmek demek. Durum değişsin diye beklemeyi kabul etmek, sadece beklemek demek. Ancak gençliğimiz uzun sürmeyecek. Grubumuzda on bir Suriyeli var. Bir de Fransız. Onun için, pasaportu sayesinde, bütün sınırlar açık. Bu sistemde o bir insan, onun nerede isterse orada olma hakkı ve imkanı var. Farklı sebeplerden dolayı, fakat ortak olan bu deneyimi hep beraber yaşama arzusuyla İstanbul’u terkettik ve şu anda “nafarat”ların da tekrardan insan olabileceği bir ülkeye doğru yola koyulduk. Amacımız bu, en azından.

 

(Yeşil Gazete, Göçmen Dayanışma Mutfağı)

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.