Barış görüşmeleri halkın belleğinde hafif ateşte kaydolurken, Filistinli şair Mahmut Derviş’i ölümünün beşinci yılında anmak uygun görünüyor. Efsanevi bir konum elde eden Derviş, sık sık (belki de yanlı biçimde) İsrailli şair Yehuda Amichai ile ilişkilendirilen Filistin’in resmi şairiydi.
Aslında Derviş kendisini Allen Ginsberg’e benzetmeyi tercih ederdi. Ama güzel ve şaşırtıcı üslupları ve evsiz barksız bırakılma, şiddet ve sürgün temalarıyla Derviş ve Armichai ikilisi kaçınılmaz olarak nerdeyse tam birbirlerine göreydiler; aynı yerde tıkılıp kalan birbirine zıt hisleri olan iki komşu.
Arap dünyasının en çok okunan şairi olan ve okumalarıyla stadyumları dolduran Derviş, 2002’de Amichai hakkında şunları şöylemişti:
“Şiirleri, bana meydan okuyordu, çünkü ikimiz de aynı yer hakkında yazıyoruz. O, benim yok edilen kimliğime dayanarak manzarayı ve tarihi kendi lehine kullanmak istiyor. Bu yüzden, aramızda bir yarış var: bu toprağın dilinin sahibi kim? Kim bu dili daha çok seviyor? Kim onu daha iyi yazıyor?”
Belli ki, Amichai de aynı şekilde hissediyordu. Paris Review’un harikulade röportaj dizilerinin birinde, Amichai’ye İsrail şiiri ile Filistin şiiri arasında benzerlik görüp görüp görmediği sorulmuştu. Röportajlar, İlk İntifada’nın patlak vermesinin hemen sonrasında 1989’da başladı ve zamanla Madrid Barış Konferansı’na ve en nihayetinde Oslo’ya yol açacak olan İlk Körfez Savaşı sona ermeden hemen önce bitti. Amichai şunları söylemişti:
“Aslında, evet. Sanırım, İsrailli Arap ve Filistinli şairler kendi geleneklerinde, İsrailli şairlerin kendi geleneklerinde yaptığı aynı şeyleri yapmaya çalışıyorlar. Bir bakıma, ortak bir zeminde çalışıyoruz – sadece kelimenin gerçek anlamıyla, aynı realite içinde, manzarada değil; şair olarak da ortak spiritüel zeminimiz aynı. Beni esas olarak ilgilendiren, Filistin şiiri olmuştur. Mahmut Derviş, Semih El Kasım gibi siyasi mevzularla geleneksel ve modern biçemleri, teknikleri ve dili birleştiren güçlü, kuvvetli şairler. Uluslararası etkinliklerde Mahmut Derviş ile birlikte okumalar yaptım. Filistin Kurtuluş Örgütü’nde siyasi bir figür olarak oynadığı rolü kabul etmesem de, şair olarak ona büyük saygı ve hayranlık duyuyorum. Bildiğim kadarıyla o da benim hakkımda aynı şekilde düşünüyor; siyaseten dobra olmasam da eminim ki o da siyasi düşüncelerimin çoğuna katılmaz. Ben, siyasi içeriğin dışında yazan bir şairden ziyade siyasi gerçeklikleri ele alan ahlakçı bir şairim. Ama hayal görmüyorum. Bizimki gibi siyaseten paramparça edilen bir toplumda şairlerin birbirleriyle iletişim kuması çok zor. Doktor bir arkadaşım aynı şeyin doktorlar için de geçerli olduğunu söylüyor. Örneğin; uluslararası toplantılarda Suriyeli doktorlarla karşılaştığında, her şey samimi, sıcak ve doktor olmaları açısından meslek itibariyle eşitler. Ama bu, bir tür yanılsama; çünkü, siyaset eninde sonunda araya giriyor. Bir noktada, İsrailliler ve Suriyeliler ülkelerinin gerçekliklerine geri dönmek zorunda kalıyorlar ve yapılan her tür sohbet havada kalıyor. Bu, Arap ve İbrani şairler için de, Yahudi ve Arap doktor ve öğretmenler için de geçerli. Profesyonel düzeyde yapılan sohbetler işe yarıyor ama siyasi düzeyde – gerçek siyasi etkiler açısından – sonuçlar aldatıcı.”
Derviş, Siyonizmi el üstünde tutan anlatılarına ve yerleşimlerine meydan okuduğu İsrailliler için olduğu kadar Hamas’ı eleştirmesini ya da İsraillileri insancıllaştırmasını iyi karşılamayan Filistinliler için de kutuplaştırıcıydı. O, bu yüzden titan oldu. Muhtemelen başka yolu yoktu.
Aşağıda “Genç Bir Şaire” şiirinden bir bölümü okuyabilirsiniz:
“Derslerimizin doğruluğuna inanma.
Kervanın ardında bıraktığı ize inan yalnız.
Ahlak, kurşun gibidir şairin yüreğinde
Bilgelik kadar ölümcül.
Öfkeliyken boğa gibi güçlü ol
Badem çiçeği gibi zayıf
Sevdiğinde ve hiçbir şey, hiçbir şey,
Serenat yaparken kendine kapalı bir odada.
Yol uzun tıpkı eski bir şairin gecesi gibi
Ovalar ve tepeler, nehirler ve vadiler
Yürü, hayallerin kadar; ya zambak gelir
Ardından ya da darağacı.
Makale: Adam Chandler
Yazının özgün hali
Çeviren: Özde Çakmak
(Yeşil Gazete, Tabletmag)