Kategoriler: Köşe Yazıları

Kibar, uslu ve genç

Kimse kibar doğmaz, tanım gereği doğamaz. Kibarlığı, ne demek olduğunu, nasıl davranırsan diğerleri tarafından kibar olarak tanımlanacağını ve bunun neden önemli (ya da önemsiz) olduğunu içinde bulunduğun toplumsal ortamda öğrenirsin.

Önce anneden, babadan, öğretmenlerden… Sonra da arkadaşlardan; deneme yanıma ve kimi zaman da hüsran yoluyla : ilkokulda ilan-ı aşk ettiğin sarı bukleli kız dönüp “hayır, çünkü sen hiç kibar değilsin” dediğinde.

Kibarlık toplumsal bir koddur, derim kısaca. Her yerde ve zamanda da aynı değildir bu kod.

Teyzeler, halalar, amca ve dayılar genelde bir iltifat olarak kullanır hani; “Çok uslu çocuk valla, maaşallah” kalıbında.

“Uslu” çok ikirciklidir halbuki, hep iki anlamlıdır.

Usludan kasıt iyi huylu, karşındakini dinleyen ve anlamaya çalışan, saldırgan olmayan, ortalığı yıkıp dökmeyen çocuk mudur; yoksa her söyleneni kabul eden, itaatkar, tepkisini içine atan ya da ancak büyükleri tarafından izin verilen şekillerde dillendiren çocuk mudur?

Sorsan “ilk dediğin tabii” olur cevap ama… Pek emin olamazsın. Ha bi’ de unutmadan : uslunun yaşlanmışına medeni denir.

*****

“Türkiye’de demokrasi” muhabbeti ne zaman açılsa, ne zaman bir köşe yazarı bu konuda yazsa, bir politikacı konuşsa… Hatta bunları geçtim, ne zaman yaşça artık “genç” sıfatına haiz olmayan eş-dost-torun-torbayla konuşsam, aynı izlenimi ediniyorum :

Türkiye’de demokrasi, kibarlık ve uslu (medeni) olmak birbirinden ayrılmaz bir üçlü olarak görülüyor!

Bu ne demek? Demokrasiden bahsediyorsan, o halde uslu ve kibar/nazik olman da beklenir. Aynı şekilde uslu veya kibarsan, hem görüş hem de eylemlerinin “demokratik” olduğu sonucuna kesin olarak varılır. O yüzden demokratlıkla alakası olmayan nice kibar beyler-bayanlar toplum tarafından “Demokrasinin size ihtiyacı var” diye alkışlanır. Kibar ve medeni olduklarına göre demokratlıklarından şüphe bile edilmemelidir.

İşte zihinlerde yaratılan bu “demokrasi-kibarlık-usluluk” üçgeni Türkiye’de pek alışık olduğumuz “ya tabi hoş değil ama…” ya da “tamam ama şimdi onlar da…” cümlelerinin bir numaralı faili.

Gençleri uslu ve kibar olmaya, yetişkinlerin onayından geçmiş düşünce ve eylemlere talime, “öğrenci” ve “genç” olduklarını, ancak zamanı gelince topluma tam üye olacaklarını düşünmeye iten anlayış da azmettirici.

O yüzden bir grup genç uslu ve kibar olmayan bir tepki gösterdiklerinde, demokrasiden nasiplerini almamış oldukları sonucuna cukkala diye, anında varabiliyoruz. Genç olmaları ise tuzu biberi oluyor; yahu bunlar daha öğrenci, genç daha bunlar, ne siyaseti? Siyaset yapacaksa da neden ana partilerden birinde, usulünce ve kibarca yapmaz ki? Hem genç, hem öğrenci, hem uslu ve kibar değil, hem de demokratik haklarından bahsediyor. Aha şimdi mavi ekran* verecek beyin, bu gibi durumlar için öğretilmiş laflar vardı, onları kullanalım hemen : anarşist, şer odakları, provokatör, maşa, ergenekoncu yeni ürün!

Gördüğümüz dayak, cop, kimyasal silah ve işkence görüntülerinin pörsümeye yüz tutmuş vicdanlarımızda yarattığı acıyla, şartlandırılmış zihinlerimizdeki demokrasi-uslu-kibar üçgeninin dayattıkları arasında kalıyoruz. O yüzdendir ki, bol “ama” lı, bol “fakat” lı cümleler kuruveriyoruz.

*****

“Nüfusumuz çok genç maaşallah” diye övünenler de, genç ve öğrencileri maça girmeye hazırlanan yedek oyuncu olarak görenler de aynı insanlar. Zaten iki düşünce birbirini tamamlıyor. Nihayetinde gençler zamanı geldiğinde topluma dahil olacak birer embriyodan, birer işçi karınca adayından başka bir şey değil ki… Askere gidip gelmeden, düzenli bir işte medeni kölelik mesaisine başlamadan ve evlilik-çoluk-çocuk falan halletmeden sen tam değilsin dostum. Gayri Safi Milli Hasıla’nın etkin bir parçası olmadıkça sen tam insan değilsin. “Tam insan”ın tanımı ortada, yapmışlar 1950’lerden 60’lardan beri. Sen daha olmadın, daha var.

Araba aldığın gün mesela, ya da yeni aldığın arabayla eniştenlere yemeğe gittiğiniz gün eşinle, uyum süreci tamamlanır, kulübe tam üye olarak alınırsın.

*****

O nedenle genç ve öğrenciyken genç ve öğrenci olduğunu bilmek lazımdır. Sana ayrı bir yaşam türü gibi davranılması bundandır. Sen henüz topluma tam üye olmamış, ucu açık (ve ama genelde kesin üyelikle sonuçlanan) uyum sürecinde bir adaysındır. Ötekisindir. O yüzden kalkıp sana kural dayatmaya kalkarlar, kağıt üzerinde eşit bireyler olmanıza rağmen.

“Demokratsanız, uslu ve kibar da olacaksınız.” dedikleri sık görülür. O yüzden “Bağırıp çağırmak, yürümek falan, bunlar demokrasiyle bağdaşmıyor” saçmalıklarına şaşırmazsın.

“Gençtir bunlar, olur öyle, kanları kaynıyor.” der bazı sempatikler. Dedim ya, askerlik, düzenli iş, ve evlilik olmadığı sürece sen farklı bir yaşam türüsün. Gençsin. Onlar da bu farklı yaşam türüne karşı alttan alan tontonlar.

“Gençleri dinleyelim, dertlerine kulak verelim” diyen anlayışlılar da çıkar. Ama hala genç ve öğrencisindir. Mesela kimse “Orta yaşlıları bir dinleyelim, neymiş dertleri?” demez. Ya da gençler kalkıp “Yau şu 40 yaşının üstündekilerde bir takım dertler, buhranlar olabilir, yaşlılık hali, üstüne gitmeyin bunların” demezler (gerçekten yaşlı olanlar da çocuk muamelesi görür, o ayrı.). Hiç bir partide “Orta Yaşlılar Kolu” yoktur, gençlik ve kadın kolları gırla olmasına rağmen.

Çünkü bu topraklarda orta yaşlı ve erkek olmak “tam” olmak demektir. Üstüne bir de müslüman, Türk, merkez-sağcıysan yeme de yanında yat.

*****

Bu ülkede yıllar boyunca demokrasinin, dünyadaki en adaletsiz seçim kanunu ve en yüksek seçim barajının olduğu bir sistemde arada bir oy atıvermeye indirgenmiş olduğunu gördük. Çoğuna göre hala da öyle… Şimdilerde “demokratikleşme sürecinde” lütfedip bir de “eleştiri ve tepki de serbest, uslu ve kibar olduğu sürece” diyorlar.

Halbuki demokrasi, herşeyden önce, toplumsal kural, sınır ve kriterlerin belli bir kesimce belirlenip toplumun geri kalanına dayatılmasının önüne geçmek demek. Büyükler neyin doğru olduğunu belirleyecek, gençler de ona göre hareket edecek. Büyüklerin beğenmediği herşey kendiliğinden “demokrasi dışı” olacak. Kusura bakmayın, yok öyle birşey.

Toplumsal kuralları, kanunları, anayasaları gençleri dinlemeden koyduğunuz yetmiyormuş gibi bir de bu sınırları kafanıza göre yorumlamaya kalkıyorsunuz. Kusura bakmayın, yok öyle birşey.

*****

Bu topraklardaki en büyük, en köklü, en güçlü tahakküm ilişkisi hangisi diye sorulsa bana, hiç düşünmeden orta yaşlının genç üzerindeki tahakkümü derim. Irkçılık, cinsiyetçilik ya da patron-işçi ilişkisi gibi de değil, çok kurnaz : “Bir gün sen de orta yaşlı olup güç sahibi olacaksın” diyerek pasifleştiriyor, gizliyor tahakkümünü.

“Sen sen ol, gençken bir gün büyüyüp tam insan olacağını hep akılda tut, yaşlandığında da bir aralar genç olduğunu hemen unut.”

—–

*Mavi ekran : Bilgisayarlarda Windows’un zırt pırt mavi ekran verip “Sistem gelen verileri kaldıramadı, çöktü gitti” mesajı göstermesinden hareketle yaratılmış, genellikle gençlerin kullandığı (buraya gülücük gelecek) yeni bir deyiş. Örnek : “Abi ben de döndüm, ‘Tayyip pis baydın be, bana modernitenin cahilliğinde yıkanıp adı demokrasi konmuş feodalizm propagandası yapma’ dedim, adam mavi ekran verdi. Keh keh.”

Paylaş
Yazar:
Durukan Dudu