Kategoriler: EnerjiManşet

İngiltere yol ayrımında: iklim değişikliği, fosil yakıt sübvansiyonları ve hazine

Juliette Jowit tarafından The Guardian‘da yayınlanan yazıyı Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni İrfan Özdabak‘ın çevirisiyle sunuyoruz.

***

İngiltere petrol ve doğalgaz endüstrisi muazzam miktarlarda hükümet sübvansiyonu alırken yenilenebilir enerjiye verilen destek kesilmektedir. Hazinenin İngiliz Hükümeti’ni kontrol etmesi öngörüsü olmayan bir ekonomik gündemi mi körüklemektedir?

Kuzey Deniz’inde bir BP petrol platformu. İngiltere Maliye Bakanı, George Osborne son bütçeyle petrol arama faaliyetlerini desteklemek üzere yeni önlemler alınacağını ilan etti. Fotoğraf: Andy Buchanan/AFP/Getty Images

Aberdeen’den bakınca görünürde hiç bir petrol platformu yok, fakat Avrupa’nın petrol başkentinin temellerine dair kanıtları görmek çok kolay: İngiltere’deki diğer bütün şehirlerden daha fazla sayıda milyoneri olan bu şehirde önde gelen fosil yakıt şirketlerinin merkezlerinin plaketleri, işçileri kıyıdan uzak/açık denizdeki platformlara taşıyan ve onları oradan alan helikopterler ve tasarım dükkanları.

Sağlam ve granit şehir merkezinden daha yoksul semtlere olan mesafe pek de fazla değil. Oysa ki, çoğu yerde olduğu gibi gittikçe artan enerji faturalarını ödemek için mücadele eden insanlar hala soğuk, rutubetli ve kötü bir şekilde yalıtılmış evlerde yaşamak zorunda bırakılıyorlar.

Fosil’e milyarlar Yenilenebilire 400 milyon

Yani o kadar saçma ve uygunsuz bir durum söz konusu ki son parlementodaki hükümet petrol ve doğalgaz endüstrisine vergi kesintisi ve sübvansiyonlar için milyarlarca sterlin verirken, enerji bakımından etkin binaların yapımı için sadece 400 milyon pound harcadı. Bazıları İngiltere’nin bu yüzyılın ortasına kadar karbon salımlarını %80 oranında azaltmayı taahhüt ettiği göz önüne alındığında bunun özellikle garip bir durum olduğunu ileri sürmektedirler.

Bazılarının ne pahasına olursa olsun büyümenin devam etmesi olarak gördükleri bu uğraş yüzyıllardır Hazine’nin İngiliz Hükümeti’ni kontrol etmesinden kaynaklamakta olup, sadece dikkatli bir şekilde hareket etmesi gereken bir maliye bakanlığı değil aynı zamanda bir enerji stratejisinin merkezidir de. Eleştirmenler bunu çoğu zaman gizli olması ve bazılarının da kaba ve kibirli bir kültür olduğunu söylemesi nedeniyle, ayrıca da arsız ve küstah serbest-pazar mantığı, tutucu ve kısa-vadeli büyüme gündemi nedeniyle kınamaktadırlar.

Bazıları da bir kararsızlık olduğundan ve hatta iklim değişikliğiyle mücadele edecek önlemlere karşı yukarıdan gelen destekle bakanlığı telkin edecek şekilde iklim değişikliğinin inkar edilmesinden şüphelenmektedir. Hazine yeni havaalanlarının yapılmasına devam kararıyla karbon azaltma hedeflerini sulandırmaya çalıştı, yol inşaasında hızlı artışlar ilan etti, yakıt harçlarında indirim yaptı, yenilenebilir enerjiye verdiği desteği dondurdu-ve şimdi de azaltıyor-, ve hatta iklim değişikliğinin İngiliz ekonomisi üzerindeki etkileriyle ilgili araştırmaları engelledi.

“Bazılarının ne pahasına olursa olsun büyümenin devam etmesi olarak gördükleri bu uğraş yüzyıllardır Hazinenin İngiliz Hükümeti’ni kontrol etmesinden kaynaklamaktadır”

Hazinenin mührü hükümetten geçer. David Cameron, 8 Mayıs’ta tekrar Downing Street 10 Numara’ya geldiğinde başbakanın resmi ikametgahını ilan eden bir tabelayı geçmedi, daha ziyade diğer unvanını geçti: Hazine’nin ilk lordu. Hükümeti Avam Kamarası’nın Hazine sıralarında oturmaktadır. Bunlar tarihi meraklar değil: İngiliz müesses nizamında gücün kaynağının nerede olduğu hakkında çok şey gösterir.

Bakanlık o zamana kadar ayrı olan Ekonomik İşler Bakanlığı’nı- ki bu Bakanlık beş yıl önce finans ve ekonomi politikasını ayırmak üzere Harold Wilson tarafından kurulmuştu- 1969’da yutana kadar aşama aşama gücünü arttırdı. Hatta yıllık bütçe panlamasından üç-yıllık bütçe planlamasına geçme eğilimi Bakan’a kabinedeki arkadaşlarının verdiği stratejik kararlarda daha büyük bir söz hakkı sağlamıştı. Şimdiyse Hazine’nin 100 milyon poundun üzerindeki harcamalarını onaylaması gerekiyor. Eski bir bürokratın dediği gibi sıradan insanlar için çokca para fakat önemli kamu politikası için kılı kırk yararak hesaplanmış bir durum, özellikle de ekonominin karbondan arındırılması için gerekli olan enerji devrimi üzerinde etkisi olacak her türlü önlem için.

Maliye bakanlığının kamu parasının akıllı bir şekilde kullanılması sorumluluğunu taşıdığı hiç kimsenin sorgulayacağı bir şey değildir. Fakat eleştirmenler epey zamandır Hazine’yi bu güçleri beğenmediği düşünceleri boğmak için kullanmakla suçlamaktadırlar.

Parlementoya gelince, memurlar ya da bakanlar sadece tartışmayı kapatmak gibi bir politikanın Hazine’nin hoşuna gitmediğini önereceklerdir. İş harcamaya hayır diyecek kaçınılmaz içgüdüyle de bitmiyor, bir de tartışmaya konulan engeller var: eski bir Hazine ekonomisti reddetmeyle ilgili müzakereleri sonuçsuz bırakmak için istenilen seviyenin iki derece altındaki memurların toplantılara nasıl gönderildiğini tarif etmektedir.

Bakanlık içinde bile memurlar nelerin olup bittiğine nadiren meydan okuyabilecek durumdadırlar. 2008 krizinden sonra Hazine hakkındaki Sharon Beyaz Raporu, çalışanların taraf değiştirmesinin İngiliz Hükümeti’nde en yüksek oranda olduğunu, çalışanların diğer bütün bakanlıklardakilerden daha genç olduğunu ve fazlasıyla kültürlü olduklarını ortaya koydu. Daha önceleri içeriden bilgi veren birisi “entellektüel meydan okumayı sevmeyen bir bakanlık” diye bildirmektedir. “Kendisini ifade ediş tarzıyla tamamen çelişmektedir: Tasavvur edebileceğiniz tek şey Osborne-Macpherson düşüncesidir.”

Bazıları Hazine’nin fosil yakıt endüstrisini savunarak vergi gelirlerini azamiye çıkarmak için sadece işini yaptığını ileri sürebilir. Büyük şirketlerin vergilendirilmesine dair kamuda elle tutulur bir iştah var. Petrol ve gaz şirketleri de oldukça yüksek vergi ödüyor: onların ödedikleri kurumlar vergisi geçen yıl yaklaşık olarak milli vergilerin toplamının 10’da biriydi (4,7 milyar pound). Kamu harcaması talepleri arttıkça, Hazine’nin böyle önemli bir kaynağı kurutma lüksü olamaz. Muhtemelen de halihazırdaki yıllık 1,3 milyar pound’luk vergi muafiyeti ve sübvansiyonların altında yatan düşünce budur. Tahminlerin gösterdiğine göre Kuzey Denizi’ndeki siyah altın kuyuları hızla kuruyor ve bakan sondajları desteklemek üzere Mart’taki bütçesinde yıllık 200 milyon poundu aşan yeni muafiyetleri ilan etti.

Ancak azalan harcamalar ve artan vergiyle birlikte Hazine’nin obsesyonunu bu kadar bozan şey sadece hükümetin her tarafına nüfuz eden etkisi değil, daha ziyade bir karşı-ağırlığın olmayışı. Hükümetin finans ve ekonomi işlevlerini birleştiren tek ülke İngiltere değil, fakat gerilimler var: Daha önceki bir danışmanın söylediği gibi, “Şirketlerin hiç birisinin ileriye yönelik yatırım stratejilerini yürüttüğü muhasebecileri yok”.

Sistemdeki stres iki rolün tarihsel olarak dengesiz bir hal almış olmasıyla kesinlikle artmış durumdadır: Hazine yüzyıllarca hesapları dengeledi, birkaç on yıldır ekonomiden sorumluydu. Bu da – düşük-karbonlu altyapıyı gerekli görenlerin büyük bir hüsrana uğraması pahasına – 2012’de çevre dostu altyapıya fon sağlamak üzere kurulan yeşil yatırım bankasının neden borç vermek üzere borç almasının yasaklandığını, ve kayda değer bir şekilde de etkisinin sınırlandırıldığını açıklamanın bir yoludur.

Daha fazla zenginlik, şimdi

2010 yılında iktidara geldikten sadece birkaç hafta sonra, yeni Tory bakanı koalisyonun “acil durum bütçesi” için Avam Kamarası’na giderken Downing Street No 11’de asık suratlı bir şekilde duruyordu. Geleneğe uyarak basın kameraları için kırmızı çantayı havaya kaldırdı. Fakat bu modern bakanların kırmızı çantası değildi. İlk olarak 1860’da William Gladstone tarafından kullanılan deri kaplı, ve ipek çizgili (çok koyu kırmızı) paralanmış kırmızı bir çantaydı. Osborne parçalanmaya yüz tutmuş bu eski eseri ödünç almak için gönülsüz Ulusal Arşivler’le sıkı bir pazarlık yapmak zorunda kalmış, ısrarı sonraki beş yılın gidişatını belirlemişti. 19’uncu yüzyıl Liberali modern Hazine’nin bir tür babası sayılır – sadece Hazine kontrolünü genişletmesi anlamında değil, aynı zamanda ekonomik vizyonu bakımından da.

Gladstone üzerine yaptığı portre çalışmasının altında – asilzade, soğuk-bakışlı, kendine has aşağı doğru bükülmüş dudağıyla – Osborne belki de bir sonraki parlamento ve ötesi için ekonomik politika üzerine Ocak’ta yaptığı bir konuşmayı hazırladı ve amacını da “2030’lara gelindiğinde Britanya’nın önde gelen ekonomiler içerisinde en müreffef olanı haline gelmesi, o refahın da ülkemiz sathında geniş bir şekilde paylaşılması” olarak ilan etti. Bu, ekonomik bir gündem olduğu oranda büyüme demekti. Çok az insan daralan bir ekonomiyi savunabilirdi, ancak yine de bu uzun-erimli sürdürülebilir bir büyümenin vizyonu değildir, çok basit olarak daha fazla bir zenginlik isteği ve onun hemen şimdi olması demektir.

 

George Osborne Haziran 2010’da parlamentoya gitmek için Downing Street 10 Numara’dan ayrılırken Disraeli’nin orijinal bütçe çantasıylda. Fotoğraf: Peter Macdiarmid/Getty Images

Uygulamada, rekabet halindeki projeleri değerlendirirken Hazine’nin Yeşil Kitabı kuralları ekonomik büyümenin diğer her türlü değerlendirmeye galebe çaldığı hissini vermektedir: “Çevre ve sürdürülebilirlik[de dahil olmak üzere]önerinin ilgili her türlü daha geniş meseleyi değerlendirdiğini garanti altına almak önemlidir” diye eklemeden önce “ekonomik mesele iş ve ticaret meselesininin ana özüdür” diye şart koşmaktadır. Bu atmosferde, ana yollara harcama yapan Hazine için esas olarak bir mecra oluşturan Karayolları Ajansı’nın 2015’de sadece iki tane temel öneme sahip çevre performans göstergesine sahip olması çok da şaşırılacak bir durum değildir: bunlar biyoçeşitlilik ve gürültüdür. Her ne kadar yol trafiği İngiltere’nin ürettiği çıktının beşte birini oluştursa da karbon emisyonlarından hiç bahsedilmemektedir.

Yeşil Kitap “hiç bir şey yapmamak” da dahil olmak üzere her politika kararının alternatifleri değerlendirmesi gerektiğini söylemektedir. Fakat hiç bir şey harcamamak bakanların istediği çabucak-düzelt tarzındaki büyümeyi getirmez. Üreticilerin daha az paketleme malzemesi kullanması ve tüketicilerin de israfı azaltması pahalı bir çöp yakma kazanı yaparak rekabette kazanmayı getirmeyecektir. Binaların kullandığı enerjinin azaltılmasının milyarlarca sterlinlik nükleer santral yatırımı  ve istihdamına karşı bir şansı kalmayacaktır.

“Tüketicileri israfı azaltmaya özendirmek pahalı bir çöp yakma kazanı yaparak rekabette kazanmayı getirmeyecektir.”

Bu büyüme stratejisine yönelinmesi (bunun eleştireni olan) John Maynard Keynes’in “Hazine bakışı” olarak adlandırdığı bir stratejidir. Bu yaklaşım Gladstone’nun zamanından bu yana gelişti, fakat bakanlığın kalıcı sekreteri ve Sir Nicholas Macpherson’un en üst memuru tarafından geçen yıl bir konuşmada tarif edilen “zamanımızın Hazine bakışı” saldırgan karakterde serbest-ticaret ve serbest-pazar, deregülasyon ve rekabet taraftarı bir politikadır.

Macpherson devletin sadece işler kötüye gittiği zaman müdahale etmesinin taraftarı olduğunu söyleyerek “pazarlar genel olarak çalışıyor” diye ilan etti. Daha tartışmalı olan önerileri arasında ucuz yiyeceğin erdemi ve “ mali krizin öğrettiği ders çok fazla rekabetin olduğu değil daha ziyade yeteri kadar rekabetimizin olmadığı” şeklindeki lafı vardı.

Bu felsefenin kanıtlarına her yerde, çevre politikasının başarısız olmasında da rastlayabiliriz. Sadece geçen beş yılda da değil, son hükümet zamanında da. Hazine mütemadiyen insanların daha etkin evler yapmalarını teşvik etme isteklerini göz ardı etti. Bunu yaparken de (onyıllık tersine kanıta rağmen) hakim bir inanç olarak rasyonel bireylere dayalı etkin pazarlar temelinde zaten avantajları çok bariz olduğundan insanların bir şekilde daha etkili evler yapacaklarını ileri sürdü.

O halde bu kısa-vadeli büyüme temelli serbest-pazar ve rasyonel çerçeve Hazine’nin hükümet sathında harcama kararlarını tasarladığı modelleri mecburen şekillendirdi. Fakat farkında olunmadan bu modellerin içini besleyen ve sorgulanabilir bazı varsayımları da yaratmış görünüyor. Hükümetin kendi havacılık komisyonu kendi resmi petrol fiyatı tahminlerini kullanmayı bıraktı. Zira bir taraftan bunların çok düşük olduğu endişesine kapılmışken diğer yandan da havayolu seyahati için gelecekteki talebi pohpohluyordu – o zamanlar karayolu taşımacılığı ve diğer politikalar için de var olması gereken bir husus. Birden çok partiyi içeren seçilmiş çevre komitesi yıllarca sonrası için uygulanacak poliçenin faydalarını hesaplamak için kullanılan “iskonto” oranını eleştirdi. Bunu yaparken de gelecekteki o avantajların değerini küçümsedi. Daha başka birçok varsayım yapılması gerekir – “iyimserlik önyargısının” riski, ya da (trafik) sıkışıklığının azaltılmasıyla tasarruf edilen zamanın değeri.

Diğer durumlarda ise basitçe birçok şey dikkate bile alınmadı: modeller bir taraftan düşük-karbonlu politikaları negatif sütunlarda gösterirken, pozitif olanda ise kaçınılan hasarın faydaları hiç bir şekilde hesaba katılmadı.

İklim değişikliği kararsızlığı

Hazine’nin kurumsal önyargısının çok kuvvetli olduğu açıkca görülmektedir. Fakat küresel ısınmayla ilgili bilim daha kesin hale geldikçe, iklim değişikiği uyarıları vahimleştikçe ve politik söz vermeler de daha hırslı bir hal aldıkça İşçi ya da Muhafazakar bakanların insiyatifi altında bu kültüre meydan okumaya yönelik bariz herhangi bir girişimin olmaması dikkat çekicidir.

Bakanlar ve bürokratlar geçen yedi yıl boyunca mecburen acil sorunlarla meşgul oldular: batan bankalar, dövizler ve üretkenlik. Eleştirmenler ayrıca bazı kıdemli şahsiyetlerin en iyi ihtimalle iklim değişikliğine karşı kararsız olduklarını muhtemelen de bunun bir tehdit olduğuna ikna olmadıklarını mırıldanmaktadırlar.

Fakat üçüncü bir teori (üstü örtük olarak) bizzat Osborne’un kendisi tarafından önerilmekteydi: Hazine BM-liderliğindeki sürecin uluslararası karbon azaltımının işe yarayacağına hemfikir olduğuna ikna olmamaya devam ediyordu.

Bakan, memuriyetinin ilk zamanlarında İngiltere ve Avrupa Birliği’ndeki yeşil politikaların “yüküne” ve “anlamsız maliyetine” karşı sövüp saydı. “Dünyanın geri kalanının gözü önünde halk olarak tek bizim görünmemizi istemiyorum” dedi.

 

Yazının İngilizce Orijinali

Yazar: Juliette Jowit

Yeşil Gazete için çeviren:  İrfan Özdabak

(Yeşil  Gazete, The Guardian)

Paylaş
Yazar:
Haber Merkezi