İklim KriziManşet

İklim değişikliği savaşçıları

0
Tommy Lee Jones, ‘Lincoln’ filminde Thaddeus Stevens karakterini canlandırıyor. Kölelik karşıtları ile bugünün iklim değişikliği aktivistleri arasında benzerlikler var.

The Guardian’da Andrew Winston imzasıyla yer alan yazıyı, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Eray Uygur‘un çevirisiyle sunuyoruz.

***

 

Kölelik karşıtlarının mücadelesi ile bugünün iklim değişikliği aktivistlerinin mücadelesi arasında birçok paralellikler var: Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeyi denemek ve sağlamak, cesaret ve kararlılık gerektiriyor.

Lincoln çok güzel bir film ve Daniel Day Lewis bu kadar önemli bir başkanı canlandırdığı için kazandığı Oskar’ı hak ediyor. Ama benim asıl ilgimi çeken karakter kendisi de biraz aksi olan Tommy Lee Jones’un canlandırdığı aksi Thaddeus Stevens idi.

Filmde yansıtıldığı gibi, tüm insanlar için eşitlik talep eden ahlaki netliğe sahip bir adam olan Stevens, kongredeki kölelik karşıtlarının lideriydi. Kölelik karşıtlarının doğru bildikleri uğruna verdikleri mücadelede, iklim değişikliğine karşı harekete geçmek için mücadele eden günümüz liderlerinin çabalarıyla derin benzerlikler gördüm. Aklıma, Washington’a yürümek üzere 50,000 kişiyi bir araya getiren Bill McKibben gibi cesur aktivistler, Jim Hansen ve Michael Mann gibi bilim adamları ve politika, iş dünyası ve sivil toplumdaki birçok diğer lider geliyor. Kölelik metaforu iklim değişikliği için kusursuz olmasa da, değişim için çaba gösteren insanlar, onların zorlu mücadeleleri, karşılaştıkları argümanlar ve maalesef sonuca ulaşmak için harcadıkları zaman güçlü bir dejavu hissi yaratıyor.

Köleliğin kaldırılmasını gündeme ilk getiren Thaddeus Stevens değildi. Britanya, köleliği İngiltere’de 1600’lerde yasakladı (Batı Hint Adaları olarak anılan Karayip sömürgelerinde ise 1780’lerde). Sömürgecilik sonrası Amerika’da ise kölelik karşıtı hareket ilk olarak 1830’larda William Lloyd Garrison ve Frederick Douglass, Harriet Tubman, Harriet Beecher Stowe, Susan B. Anthony gibi liderlerin çabalarıyla resmen başladı. Yani organize olmuş agresif bir hareketin başlangıcından köleliğin yasaklanmasını sağlayan 13. Yasa Değişikliğine kadar 40 yıllık bir süre geçti. 1965 yılında çıkan Oy Hakkı Kanuna kadar bir 100 yıl daha.

Amerikan yeşil hareketi de zaman içinde Başkan Theodore Roosevelt ve John Muir’in 100 yıl önceki koruma çalışmalarından Rachel Carson’ın 50 yıl önce yazdığı ‘Sessiz Bahar’ kitabına, günümüzde ise sivil toplum kuruluşlarına ve modern sosyal medya kampanyalarına dönüştü. Benzer olarak, iklim farkındalığı ve eylemleri yüzyıl içinde gelişti.

 

Tommy Lee Jones, ‘Lincoln’ filminde Thaddeus Stevens karakterini canlandırıyor. Kölelik karşıtları ile bugünün iklim değişikliği aktivistleri arasında benzerlikler var.


İklim biliminin temelleri yüz yıldan da öncelere dayanıyor ve ilk karbondioksit ölçümleri 1956 yılında Mauna Loa Gözlemevi’nde yapıldı. Ama asıl iklim hareketi muhtemelen 25 yıl önce Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin kurulmasıyla başladı.

Kölelikle ilgili anayasal değişikliğin hayata geçmesinin 40 yıllık bir zaman aldığı göz önüne alınırsa, karbonu yok edene verilecek ödülü hala belirlememiş olmamız hiç de şaşırtıcı değil. Özellikle de iklim hareketinin karşısına dikilmiş güçler kulağa oldukça tanıdık gelen belirli engeller sıralamaya devam ettikçe.

Köleliğin kaldırılmasının karşısında birçok sözde argüman vardı. En absürt düşünceler genellikle ‘Kölelik doğaldır ve her zaman var olagelmiştir.’ gibi durduk yere ortalığı karıştırmamayı öneren ya da bu kadar büyük bir sistemi değiştirmenin pratik olmayacağını iddia eden cesaret kırmaya yönelik fikirlerdi. Enerji ve iklim konusunda ise statüko şu şekilde ilerliyor: ‘Uzun zaman bu yakıtlara bel bağladık ve uzun zaman daha bağlayacağız.’

Ama görünüşe göre değişime karşı kullanılan en etkili argüman, konfederasyon liderlerinin Lincoln’de dile getirdikleri gibi, ekonomiye odaklanıyor: ’Çok masraflı olur’. Mevzu iklim değişikliğini engellemeye geldiğinde bu itirazın çok ilginç versiyonlarını duyuyoruz. Yakın zamanda, günün politikacısı senatör Marco Rubio, ‘Havayı değiştirmeyi denemek adına ekonomimizi mahvedecek bir grup yasayı kabul etmemeliyiz’ dedi. Bu görüş resmen cahilce (havayı şu an değiştiriyoruz zaten, mesele bu) ve gerçeklerle uyuşmuyor.

Öncelikle, harekete geçmemenin maliyeti kabul edilemez düzeylere yükseliyor. Sandy Kasırgası’nın neden olduğu korkunç sonuçlara bakın: 70 milyar dolar ve yaklaşık 200 ölü. İkinci olarak, bazı politik çevrelerin alaycı yaklaşımları çok absürt çünkü iklim değişikliğini engellemek ve temiz bir ekonomi geliştirmek büyümeyi hızlandıracaktır. Milyarder girişimci Richard Branson’ın söylediği gibi: ‘Neslimizin en büyük servet sağlayıcı fırsatı.’ Ve bu hiç de uzak bir hayal değil. Bugün halihazırda temiz ekonomiyi gerçekleştiriyoruz. Amerika’da geçen yıl şebekeye dahil olan enerjinin neredeyse yarısı yenilenebilir kaynaklardan üretilmişti. (AB’de ise bu oran 2011 yılında %71’di)

Tabii ki kölelik karşıtları tüm bu argümanlarla tek bir koz ile cevap verebiliyorlardı: Ekonomik ‘faydaları’ neler olursa olsun zorla çalıştırma ahlaki olarak yanlıştı. Kölelik her zaman ahlaka aykırıydı, nokta. İşte iklim metaforu tam da bu noktada bozuluyor. Bütün sorunlarına rağmen fosil yakıtlar modern dünyamızın yaratılmasının merkezi oldular ve milyarları yoksulluktan kurtardılar. Ama şimdi elimizde başka alternatifler de var ve hangisini kullanmayı kesmemiz gerektiğini biliyoruz.

Peki neyi ortadan kaldırıyoruz? İklim karşıtları büyümeyi yok etmek için mücadele etmiyorlar. Köleliğin kökünü kazımak dünyayı pamuk ve tütünden mahrum bırakmadı. Karbonu terk etmek insani ve ekonomik kalkınmadan vazgeçmek anlamına gelmeyecek, aksine sağlama alınmasına yardımcı olacak. Ortadan kaldırmak istediklerimiz, varlığımızı tehdit eden miadı dolmuş, bozuk ekonomi ve enerji sistemlerimiz. Çünkü insan ve ekosistemin giriş ve etkilerine hiç değer vermiyorlar. Dünyamızın enerjisini sağlamanın, bizi tonla para harcamaktan koruyacak (sıfıra yakın değişken masraflar), kirli fosil yakıt kullanımının yol açacağı önemli sağlık etkilerinden kaçınmamızı sağlayacak ve gezegenimizin destekleme yeteneğini sadece 70 trilyon dolarlık ekonomimiz için değil varoluşumuz için muhafaza edecek yeni bir yolunu arıyoruz.

Yeşil iş örnekleri, Paul Hawken, Amory Lovins, Hunter Lovins, John Elkington, Jonathan Porritt, Ray Anderson ve şirketlerde sürdürülebilirlik odaklı çalışan yüzlerce yönetici tartışmaya yeni bir boyut kazandırdılar.

İş dünyasının bu köklü değişime ayak uyduracağına ve hem masrafları düşürerek hem de yenilikler yoluyla yeni gelirler elde ederek karlarını arttıracaklarına inanıyoruz.

Dow, DuPont, GM ve GE gibi birçok büyük şirket enerji kullanımını ve israfını azaltarak milyarlarca dolar tasarruf etti. Az sayıdaki birkaç önder şirket salınımlarını sert bir şekilde azaltıyor (bilim adamlarının yapmamızı söyledikleri şekilde). İyi tarafından bakarsak multi trilyon dolarlık temiz bir ekonomi yaratıyoruz. Bunun kesinlikle büyük kazananları olacaktır.

Ama bütün büyük değişimler gibi ‘temiz’e dönüş bazı kaybedenleri de beraberinde getirecek. Örneğin yok olan kömür işleri gibi. Ama müşterek refahımız için bunun yapmamız gerekenleri durdurmasına izin veremeyiz. Lincoln’ün sonlarına doğru Başkan, konfederasyon başkan yardımcısına bir şey söylüyor: ‘Eğer biz… özgürlüklerimizi kaybetmeyi göze alabilirsek, örneğin zor kullanma özgürlüğümüzü, daha önce hiç bilmediğimiz özgürlükler keşfedebiliriz.’ Enerji savurganlığımızı ve fosil yakıt tüketimine dayalı ekonomimizi geride bırakırsak yeni özgürlükler keşfedeceğimize inanmak istiyorum.

İş işten geçtikten sonra herkes doğrusunu yapar. Köleliğin kaldırılması tartışmasında haklı tarafın kim olduğunun bu kadar belli olmasına şimdi başımızı şaşkınlıkla sallayarak bakıyoruz. Ama Stevens ve elbette Lincoln’ün 13. Yasa Değişikliği için bu kadar bastırmaları oldukça cesaret gerektiriyordu. Ve şimdi değişim talep eden bu insanlarda da büyük cesaret var: Dünyanın her tarafından tüm renklerin ve ekonomik geçmişlerin seslerini bir araya getirip bir kişiymiş gibi konuşan binlerce aktivistte, uygunsuz gerçekleri dünyaya duyurdukları için amansızca saldırıya uğrayan bilim adamlarında, muazzam çıkar gruplarıyla mücadele ederken karbon vergileri ve ticari rekabet sistemleri için bastıran siyasi liderlerde ve iş dünyası liderlerinde, özellikle enerji dünyasında değişim için mücadele edenlerde.

Bu insanlar adalet arıyorlar. Ama bu davada, sadece bir halk ya da toplumun köleleştirilmiş bir bölümü için değil, hepimiz için adalet arıyorlar.

 

Yeşil Gazete için çeviren: Eray Uygur

Yazının özgün hali (ingilizce) için tıklayın.

(The Guardian, Yeşil Gazete)

 


More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.