İklim KriziManşet

‘Hayal güçlerini ele geçirebilirseniz, oyunu lehinize değiştirebilirsiniz’: Neden iklimle ilgili yeni hikayelere ihtiyacımız var?

0

Yazar : Rebecca Solnit

Yeşil Gazete için çeviren : Ece Özen İldem

*

Yaşadığımız her kriz aynı zamanda bir hikaye anlatma krizidir. Bu durum her şeyde olduğu gibi iklim kaosunda da geçerlidir. Hikayeler bizi, değişim ihtimalini görmemizi, ona inanmamızı ya da onun için harekete geçmemizi engelleyecek durumların içinde bırakır. Bazen durum değişir ama hikayeler değişmez; insanlar eski alışkanlıklarını, onları çıkmaz yola götüren güncelleşmemiş haritalar gibi takip eder.

Acilen ve kararlı olarak fosil yakıt çağını arkamızda bırakmamız gerekiyor.  Ancak biz fikirlerimizi yönlendiren şeyi değiştirene kadar makinelerimizi yönlendiren şey de değişmeyecektir Kısa zaman önce ileri görüşlü organizatör Adrianne Maree Brown iklim eyleminin bilim kurgunun bir parçası olduğunu şöyle anlatmıştı: “Yaşamamıza daha yıllar olan ve hiç tecrübemizin olmadığı bir geleceği şekillendiriyoruz. Bunun bir hayal gücü savaşı olduğuna inanıyorum.”

İklim krizinin bizden talep ettiklerini yerine getirmek için, yaşanabilir bir geleceğe dair hikayeler, popüler güç hikayeleri, insanları ihtiyacımız olan dünyayı yaratmak için ne gerekiyorsa yapmaya motive edecek hikayeler bulmalıyız. Belki de daha iyi eleştirmenler ve dinleyiciler olmamız, neyi aldığımız ve kimin anlattığı, neye inandığımız ve neyi tekrarladığımız konusunda daha dikkatli olmamız gerekiyor, çünkü hikayeler güç verebilir -ya da gücü elimizden alabilir.

İklim krizinin ne olduğu, bu konuda neler yapabileceğimiz ve nasıl bir dünyaya sahip olabileceğimiz, tamamen hangi hikayeleri anlattığımız ve kimin hikayelerini duyduğumuzla ilgili.”

Fiziksel dünyayla ilişkimizi değiştirmek, – bir azınlığın tüketiminin faturasının çoğunluğa kesildiği bu dönemi bitirmek- genel olarak her şey ile ilgili düşünme tarzımızı değiştirmemiz gerektiği anlamına geliyor. Zenginlik, güç, zevk, zaman, uzay, doğa, değer, iyi bir hayatın anlamı; bunun için neyin önemli olduğu hakkındaki fikirlerin değişimi, değişimin kendisi olacak. İklim gazetecisi Mary Heglar’ın da yazdığı gibi, icatlar konusunda bir eksiğimiz yok: “Güneş panelleri ve mikrogridleri ile ilgili tonlarca fikrimiz var. Bu kadar çok fikir parçası elimizde olmasına rağmen yeni dünya yapbozunu nasıl bitireceğimizi bilmiyoruz. Uzun zamandır iklim kavgası bilim insanları ile kara vericiler arasına sıkıştırılmış durumda. Bilim insanlarının yeteneklerine ve daha da fazlasına ihtiyacımız var. Sahayı incelediğimde gördüğüm şey çok net, ne pahasına olursa olsun daha fazla sanatçıya ihtiyacımız var.”

Savaş aslında büyük ölçüde kazanıldı

İklim krizinin ne olduğu, bu konuda neler yapabileceğimiz ve nasıl bir dünyaya sahip olabileceğimiz, tamamen hangi hikayeleri anlattığımız ve kimin hikayelerini duyduğumuzla ilgili. İklim değişikliği, 30 yıldan daha uzun bir süre önce ana akımda ilk kez tartışıldığında, çoğunlukla kayıtsız kulaklara düşen bir hikayeydi. Bir düzine yıl önce bile, çok yavaş ve uzak bir gelecekte gerçekleşeceği düşünülüyordu. “Torunlarımızın zamanına” çok fazla atıfta bulunuluyordu. Kavranması zor bir sorundu – bu; dağınık, artan, atmosferik, görünmez, birçok nedeni ve tezahürü olan, çözümleri de dağınık ve çok yönlü olan küresel sorun. İklim hareketinden gelen seslerin nihayet büyük çoğunluğun bunu anlamasını ve birçoğunun tutkuyla önemsemesini sağlamayı başarmış olması, hareketin elde edeceği en büyük zafer olabilir. Çünkü bir kez popüler hayal gücünü kazandınız mı, oyunu ve olası sonuçlarını değiştirmiş olursunuz. Ancak bu uzun, yavaş, zorlu bir süreçti ve yanlış anlamalar hala çok fazla.

Çoğu insan, çoğunluğun farkındalığını arttırmak ve kaygılanmalarını sağlama savaşını büyük ölçüde kazandığımızı bilmiyor. LA Times geçen sene, Amerikalıların iklim krizini önemsemediği hakkında oldukça detaylı bir başmakale yayınladı. Bu bir zamanlar doğruydu, ama artık değil. Pew Araştırma Grubunun sonuçlarına göre Amerikalıların üçte ikisi hükümetin iklim krizi konusunda harekete geçmesini istiyor. Ancak geçtiğimiz yaz Nature’da yayınlanan bir makalede yine aynı halkın yüzde 37-43 gibi bir azınlığının iklim hareketini desteklediği yazılıyor, halbuki bu oran gerçekte çok daha yüksek (%66-80). Algılanan oran ile gerçek oran arasındaki fark motivasyonun ve özgüvenin düşmesine sebep oluyor. Daha iyi hikayelere ihtiyacımız var ve bazen daha iyi, daha güncel anlamına da geliyor.

Çılgınca etkisiz karbon tutma ve diğer gelişmemiş teknolojilere uygun bir çözüm olarak bakmak, gemi batarken ve hız çok önemliyken süslü yenilerinin geleceği umuduyla eldeki cankurtaran filikalarını görmezden gelmeye benzer.

İklim değişikliğinin gerçek olmadığına dair eski anlatı olan açık iklim inkarı, dünyanın dört bir yanındaki iklim kaynaklı felaketler ve iklim aktivistleri ile gazetecilerin iyi çalışmaları sayesinde (sosyal medya dışında) büyük ölçüde geçersiz hale geldi. Ancak diğer hikayeler hala net görmemizi engelliyor. Yeşil yıkama – fosil yakıt şirketleri ve diğerleri karlı yıkımlarını sürdürürken, kendilerini çevrenin tarafındaymış gibi göstermek için yaratılan entrikalar kol geziyor.  Sahte bir dostu tanımak dürüst bir düşmanı tanımaktan daha zordur ve sahte çözümler, geciktirme taktikleri ve boş vaatler uzman olmayanlar için kafa karıştırıcı olabilir. Neyse ki, iklim hareketi çeşitlendikçe yeni bir kuruluş olan Clean Creatives gibi yerler, özellikle reklam ve PR ajanslarına endüstrinin kirli işlerini yapmayı bırakmaları için baskı yapmaya odaklanıyor. Aynı şekilde, iklim gazetecileri de fosil yakıt parasının açık deniz rüzgar türbinlerine karşı sözde çevreci muhalefeti nasıl finanse ettiğini ortaya çıkarıyor.

(Bir iklim aktivisti ve petrol politikaları analisti olan Antonia Juhasz’ın da söylediği gibi, iklim hareketi artık fosil yakıt şirketlerinin her adımını kontrol ediyor: Bankalardan ve elden çıkarmalardan aldıkları fonlar, yatırımcıların sahip olduğu hisseler, politikacıların bağışları, sigortalar, maden çıkarma izinleri, nakliyeleri, tasfiyeler, emisyonlar ve bunların etkilerine ilişkin davalar yoluyla kömürle çalışan termik santrallerin kapatılması ve elektrifikasyona hızlı geçiş için baskı kuruyorlar.)

Eksik anlatılan hikayeler, görünmezliğe yol açar

Ancak hala bağlamı ortaya koyan hikayelerden yoksunuz. Örneğin, insanların yenilenebilir enerji kaynaklarının (türbinler, bataryalar, güneş panelleri, elektrikli makineler) inşasının kaçınılmaz bir parçası olacak, başta lityum ve kobalt olmak üzere madenciliğe ateş püskürdüğünü görüyorum; fosil yakıt madenciliğinin çok daha büyük ölçekli ve etkili olduğundan habersiz görünüyorlar. Yerli topraklarında madencilik yapmaktan, yerel etkilerden ya da çalışma koşullarından endişe duyuyorsanız, size şimdiye kadar yapılmış en büyük madencilik operasyonlarını sunuyorum: Petrol, gaz ve kömür için ve bunları sürekli tüketmek zorunda olan aç makineler için.

Yakılacak malzemelerin topraktan çıkarılması, fosil yakıt endüstrisini zengin eden aralıksız döngüyü yaratır. Yapılan işlemin her basamağında iklim kaosu tüm o yıkım ve atıkla beraber ortaya çıkar. Dünya çapında fosil yakıt yakmak yıllık 9 milyon insanın ölümüne sebep olur, bu ölü sayısı yakın tarihte yaşanan savaşlarda ölen insanların sayısından fazladır. Ancak hikayeleri eksik anlatıldığı için tamamen görünmezdir.

Tabii ki tüm madencilik faaliyetleri toprağa ve yöre insanına zarar vermeden yapılmalıdır, ama yenilenebilir enerji kaynakları için yapılacak madenciliğin faturası ile fosil yakıt yakmanın sonucunda oluşacak devasa fatura karşılaştırılmalıdır. Asıl yarış, lityum ve kobalttan daha yaygın olan, daha az çevresel etkisi olan ve en az aynı derecede gelecek vadeden batarya üretim materyalleri bulmak olmalıdır. Geçtiğimiz yaz MIT alüminyum-sülfür karışımı bataryanın çalıştığını ilan etti, aynı zamanlarda ABD menşeli bir şirket “demir-hava” olarak adlandırdıkları elektriği demir kullanarak depolayan bir batarya geliştirmek üzerine çalışıyordu. Batı Virginia’da ortaya çıkan batarya materyallerini uzun dönem kömür kalıntılarından ayırma çabaları bu işin farklı bir yönü. Ve EnflasyonuAzaltma Yasası, daha iyi batarya materyalleri bulmak için ABD yerel kaynaklarının kullanılmasını destekleyen fonlar sağlıyor.

Vakitsiz yenilgilerin hikayeleri ise oldukça yaygın. 2014 yılında New York şehrindeki iklim eyleminde 400.000 kişilik güçlü bir grup WE HAVE THE SOLUTIONS (çözümlerimiz var) yazan devasa bir pankartın arkasından yürümüştü ama bir çok insan hala bir çözüm olmadığına inanıyor. İhtiyacımız olan çözümler güneş ve rüzgarda, sadece onları inşa etmemiz ve hızlı bir geçişi sağlamamız gerekiyor. Çılgınca etkisiz karbon tutma ve diğer gelişmemiş teknolojilere uygun bir çözüm olarak bakmak, gemi batarken ve hız çok önemliyken süslü yenilerinin geleceği umuduyla eldeki cankurtaran filikalarını görmezden gelmeye benzer.

Sıklıkla karşılaştığım bir hikaye ise olasılıkları siyah ve beyaz olarak ikiye ayırıyor: Her şeyi kazanamazsak, o zaman her şeyi kaybederiz. Etrafımızda medeniyetin, insanlığın hatta hayatın kendisinin nasıl ölüme geri saydığını anlatan bir sürü kıyamet soslu hikaye var. Bu apokaliptik düşünce başka bir anlatıcı hatasına dayanıyor; yaşadığımızdan başka bir dünya düşünme yeteneğinin eksikliğine.

Halihazırda çok büyük kayıplarımız var ancak bizim eylemlerimiz ve eylemsizliğimiz daha ne kadar kaybımız olacağını, kimin kaybedeceğini ve bir miktar onarımın ihtimalini belirliyor.”

Tarihe dair yeterince bilgisi olmayan insanlar için dünya statiktir. Bu tip insanlar günümüzdeki düzenin hata vereceğini ve sistemin çökeceğini varsayar. Tarihsel bir hayal gücü ise değişimin kaçınılmaz olduğunu anlamanızı sağlar. Bu bakış açısına kavuşmak için yaşadığınız dünyanın yalnızca yarım yüzyıl önce ne kadar farklı olduğuna bakmanız yeter, bir yüzyıl öncesinden bahsetmiyorum bile. Örneğin Birleşik Krallık’a bakın; 1960’lara kadar sadece kömür gücü kullanıyorlardı, eğer onlara kömürü terk etmeleri gerektiğini söyleseydiniz büyük ihtimalle çoğunluk enerji sisteminde kaçınılmaz bir çöküş hayal edecekti, bir değişim değil. 2008’de bile Carbon Brief’in makalesine göre Birleşik Krallık’ın elektriğinin yüzde 45’i kömürden elde ediliyordu. O günden bugüne ülkede hiç bir büyük dünya ekonomisinin başaramadığı kadar hızlı bir biçimde elektrik üretim çeşitliliğini “temizledi.” Kömür yakıtlı güç neredeyse bitti, doğalgaz kullanımı bile dörtte bire kadar düştü. Hatta Birleşik Krallık’ın elektriğinin yarısından fazlası; güneş, rüzgar ve nükleer gibi düşük karbonlu kaynaklardan geliyor. İskoçya neredeyse ihtiyaç duyduğu tüm elektriği yenilenebilirlerden elde ediyor.

Birleşik Krallık’ın Kuzey Wales’teki en büyük güneş tarlası olan Shotwick.  Fotoğraf: Christopher Furlong

Hiç bir saygın bilim insanı böyle bir iddiada bulunmasa da bazı insanların dünyamızın sonunun geldiğini söylediğini duyuyorum. Çoğu umutsuzluktan da öte derin bir kaygı içindeler. Halihazırda çok büyük kayıplarımız var ancak bizim eylemlerimiz ve eylemsizliğimiz daha ne kadar kaybımız olacağını, kimin kaybedeceğini ve bir miktar onarımın ihtimalini belirliyor. Atmosferdeki karbondioksit miktarını azaltmak için gösterilecek yeterli çabalar sıcaklıkları düşürebilir ve iklim bozulmasının bazı yönlerini tersine çevirebilir.

İklimle ilgili ünlü ve derin pesimist kitabıyla tanınan gazeteci David Wallace-Wells bile bakış açısını değiştirdi. Şu sıralar kendisi en iyi ve en kötü senaryonun ortasında bir yerde; “karbondan arındırma ile imkansız hale getirilen en korkunç tahminlerin ve trajik bir gecikmeyle pratikte en umutlu olanların neredeyse engellendiği bir geleceği tasvir ediyor: Muhtemel iklim gelecekleri penceresi daralıyor ve sonuç olarak neyin geleceğine dair daha net bir anlayışa sahibiz. Yeni bir dünya, aksamalarla dolu.. ama neyse ki gerçek iklim kıyametinden yoksun.”

‘Hepimiz sorumluyuz’ diyerek, bizim de içinde bulunduğumuz küresel çoğunluğun daha az, azınlığın ise daha çok değişiklik yapması gerektiği gerçeğini göz ardı ediyoruz.”

Acilen ihtiyaç duyduğumuz bir diğer iklim hikayesi ise iklim kaosunun sorumlusunun kim olduğu ile ilgili. Hepimizin sorumlu olduğunu söylemek oldukça popüler ancak Oxfam’ın raporuna göre geçtiğimiz 25 yılda Dünya’nın en zenginleri olan yüzde 1’lik nüfusun karbon etkisi, düşük gelir düzeyine sahip olan yüzde 50’nin iki katı, bu yüzden etkinin sorumluluğu ve değişim kapasitesi oldukça dengesiz biçimde dağılmış durumda.

“Hepimiz sorumluyuz” diyerek, bizim de içinde bulunduğumuz küresel çoğunluğun daha az, azınlığın ise daha çok değişiklik yapması gerektiği gerçeğini göz ardı ediyoruz. Bu aynı zamanda, lüksümüzden feragat etmek ve daha basit yaşamak gibi düşünce kalıplarının belki de aşırı İ gelişmiş ülkelere uygunken, dünyanın çoğunluğunu oluşturan diğer insanlar için geçerli olmadığını da hatırlatmalı. Beverly Hills’in hikayesi, Bangladeş ya da Bolivya’nın çoğunluğuna uygun değildir.

Bireysel sorumluluk anlatısı

Konu iklime zarar vermeye geldiğinde bir başka popüler yaklaşım da bireye odaklanmak. Fosil yakıt endüstrisi, onlar yerine bizim kendimizi ve birbirimizi irdelediğimiz bireysel sorumluluk hikayelerinin anlatıcılarını çok seviyorlar. İklim ayak izleri konseptini gözleri üzerlerinden çekmek için pazarlıyorlar ve oldukça da başarılılar. İnsanlara iklim acil durumu için neler yaptıklarını sorduğumda, büyük bir kısmı tüketmedikleri ve yapmadıklarından bahsediyorlar ancak bu eylemler ihtiyacımız olan sistem değişimine hiç bir katkıda bulunmuyor.

Sistem değişikliğinin amaçlarından biri bireyselliği değiştirmek. Nasıl ki bugün emniyet kemeri olmayan bir araba satın alamıyorsanız ya da trende/restoranda sigara içilmeyen alan rica etmeniz gerekmiyorsa, bir noktada elektirikli araba ya da otobüsten, tamamen elektrikle çalışan alanlarda yaşamaktan da başka seçeneğiniz olmayacak. Elektrifikasyon kolektif eylemin politika ve regülasyonları düzenleme baskısı sayesinde gerçekleşecek.

Bir iklim aktivisti, 2022 yılında New York’ta fosil yakıtlara yatırım yapan finans şirketlerine karşı düzenlenen bir protesto sırasında bir pankart tutuyor. Fotoğraf: Ron Adar.

Geçen yıl emektar çevreci Bill McKibben’ın yazdığı mükemmel analiz şu noktaya değiniyor: Özellikle US, Wells Fargo, Chase, Citi ve Bank of America gibi fosil yakıtları fonlayan bir bankada emeklilik birikiminiz ya da yatırım hesabınız varsa iklim ayak iziniz düşündüğünüzden çok daha fazla. Yemek tercihleriniz ve işe gidiş şekliniz bu bankalarda tuttuğunuz paranın etkisinin yanında solda sıfır kalır. Bisikletiyle gezinen bir vegan, belki de yatırımını fosil yakıt endüstrisine ödünç veren bir bankada tutarak hala iklim cehennemine odun atıyordur.

Bireysel etki, ultra zenginleri bir kenara bırakırsak, çoğunlukla toplamda önemlidir. Ve toplamda bunu değiştirebiliriz. 21 Mart’ta McKibben, yeni iklim grubu Third Act (danışma kurulunda yer aldığım) ve düzinelerce diğer iklim grubu aracılığıyla, ABD’nin önde gelen bankalarında parası veya kredi kartı olan kişilerin, bu kurumları fosil yakıtları finanse etmeyi durdurmaya zorlamak için eylemler düzenleyecek. (Bu yazı 12 Ocak 2023’te kaleme alınmıştır. McKibben bu eylemi gerçekleştirdi. ç.n) En büyük gücümüz, dünyamızın işleyişini kolektif olarak değiştirmek için bir araya gelebildiğimizde, tüketici değil vatandaş olarak rollerimizde yatmaktadır.

Gerçek dünya kahramanlarının değişim için sahip olduğu özellikler; dayanışma, strateji, sabır, kararlılık, vizyon ve diğer insanlardaki umudu ateşleme yeteneğidir. İhtiyaç duyduğumuz kurtarıcılar çoğunlukla bireyler değil; kolektifler, hareketler, koalisyonlar, kampanyalar ve sivil halktır.”

Dünya çapındaki çoğu kampanya fosil finansmanına odaklanmış durumda, başarıları bir yana daha çok işleri var. İklim hareketi zaman geçtikçe daha sofistike bir hal alıyor ve geçtiğimiz yıllara göre hedefini daha doğru belirliyor. Harikulade bir iş çıkarıyorlar ancak statükodan daha güçlü olabilmek için de arkalarında yeterli insana ve kaynağa ihtiyacı var.

Geçen yıl, daha önce Sunrise Movement‘ın bir parçası olan ve iklim değişikliğine karşı kampanya yürüten üç aktivisti 1991 yapımı Terminatör 2 filmini sinemada izlemeye götürdüm. Film hatırladığım kadar harikaydı, özellikle de başroldeki Linda Hamilton‘ın genç ve güçlü bir anneyi canlandırdığı ve slogan olarak “bizim yarattığımızdan başka kader yoktur” sözünü seçtiği için. Bu filmde zamanda yolculuk ve robot-savaşçı terminatörler gibi bilimkurgu teknolojileri aracılığıyla gelecek, günümüze karışmak için geri dönmüştü.  Şimdiki zamandaki eylemlerin, muazzam savaşlar aracılığıyla geleceği nasıl şekillendirdiğini görmüştük. Bu elbette gerçek hayatta da aynı şekilde geçerlidir. Eylemlerimizin sonuçlarının ne olacağını bize terminatörler ve diğer zaman yolcuları söylemiyor ama yine de sonuçları oluyor: Böcek ilacı DDT‘yi yasaklarsınız ve pek çok kuş türünün ölümünü önlersiniz. Kloroflorokarbonları yasaklarsınız ve ozon tabakasındaki deliğin büyümesi durur.

Diğer deyişle, Terminatör 2 iklim krizi üzerine düşünmek için bir mercek olarak daha az kullanışlıdır. Bize dünyanın genellikle yalnız, yetenekleri genellikle aşırı şiddet uygulama ve buna dayanma kapasitesi olan istisnai bireyler tarafından kurtarılabileceğini anlatan filmlerin, çizgi romanların ve çoğu yeni yazarın da üyesi olduğu bireysellik hikayelerinden bir parça: Linda Hamilton ve yardımcı aktör Arnold Scwarzenegger biraz kuru mizahla ateş eder, parçalar, hırpalar ve  önlerine çıkan her şeyi alt ederler.

Şaka bir yana, bu tip hikayelerin gerçek dünyada yaşanan değişimlerle çok az ilgisi var. Gerçek dünya kahramanlarının sahip olduğu özellikler; dayanışma, strateji, sabır, kararlılık, vizyon ve diğer insanlardaki umudu ateşleme yeteneğidir. İhtiyaç duyduğumuz kurtarıcılar çoğunlukla bireyler değil; kolektifler, hareketler, koalisyonlar, kampanyalar ve sivil halktır. Belki bu grupların yanında kimsede olmayan bir motivasyon yeteneğine sahip biri olabilir ancak dünyanın en iyi şefi bile bir orkestraya ihtiyaç duyar. Tek bir kişi çok fazla şey yapamaz ama bir hareket bir rejimi devirebilir. Maalesef ki kolektif hareketin ya da organizatörlerin sabırlı kararlılığının dünyayı değiştirdiği hikayelerden yoksunuz.

Linda Hamilton 1991 yapımı Terminatör 2 filminde. Fotoğraf: Allstar Collection/Tristar / Sportsphoto/Allstar

Filmlerden ve kurgulardan edindiğimiz bir diğer beklenti ise tek ve net bir çözümdür: Aniden gelen başarı, bir kutlama ve tebrikler;  belayı ortadan kaldırdınız. İklim krizi bu steorotipe uymaz. Fosil yakıtları çıkarmayı ve yakmayı bırakmak çözümün ortasındadır ama tek başına her şeyin çözümü değildir. Karbon döngüsünün parçası olan turba bataklıklarını, ormanları ve çayırları korumak da önemlidir; doğaya yüksek etkisi olan çimento gibi materyalleri dönüştürmek, yapılar, ulaşım ve şehirler için daha iyi tasarımlar bulmak önemlidir; tarım, yiyecek üretimi ve tüketiminde toprağın korunması sorununa değinmek önemlidir. Hepsi birer dönüm noktası ve önemli hedeflerdir, ancak bildiğimiz bir Hollywood filminin sonu gibi, bitiş çizgisini geçip hikayeyi toparlamak bu gerçeğe uymaz.

İklim çöküşü gerçeğini kabul etmek her şeyin birbiriyle ilişkili olduğunu da kabul etmek anlamına gelir. Bu bağlantılar bize sorumluluklar yükler: Doğaya saygı duymak, ihtiyaç duyanı koruyan yerel düzenlemeler ve anlaşmalar oluşturmak, kolektifin iyiliği için bireyin özgürlüğünü sınırlamak.”

Değişim özünde bayrak yarışı gibidir, yeni kahraman eskisinin kaldığı yerden devam eder. 2019 yılında Berkley şehir konseyinde bir kadın yeni yapılarda fosil yakıt-doğalgaz bağlantısını yasaklamayı teklif etti ve karar oybirliğiyle kabul edildi. Küçük bir şehrin tamamen elektrikli yeni binalar inşa etme kararı fark yaratmayacak gibi görünebilir ancak 50 diğer Kaliforniya beledisinin de bunu örnek alması, New York’un da bunu denemesi bir değişimdir. New York eyaleti benzer bir değişime geçişte zorlandı ancak Washington eyaleti başardı ve yeni binaların doğal gaz olmadan inşa edilmesi fikri tüm dünyada yayıldı.

Bu bahsettiğim bayrak yarışı, uzun yıllardır insan hakları kampanyalarının işleyiş şekliydi: Etkili bir protesto, kampanya veya bir yasa parçası bile dünya genelinde amaca ulaşmayı sağlayan yeni fikirler ortaya çıkarabilir. Bugün başarısızlığa uğrayan kampanyalar bile gelecekteki değişimin yolunu açabilir. Yeşil Yeni Düzen, Amerika Senatosu’ndan geçemedi ama Biden yönetiminin iklim mevzuatı için şablon oldu ve neyin mümkün olduğu hakkındaki konuşmaları değiştirdi,  ABD’nin şimdiye kadar geçirdiği en büyük iklim yasası olan Enflasyon Azaltma Yasası’nın yolunu açtı. Çevresel eyleme karşı çıkanlar genellikle bunun istihdamı öldürdüğünü söylüyor, ancak Yeşil Yeni Düzen, iklim eylemini bir iş yaratıcısı olarak tasvir ederek bu hikayenin değişimi için çok büyük adım attı.

İklim çöküşü gerçeğini kabul etmek her şeyin birbiriyle ilişkili olduğunu da kabul etmek anlamına gelir. Bu bağlantılar bize sorumluluklar yükler: Doğaya saygı duymak, ihtiyaç duyanı koruyan yerel düzenlemeler ve anlaşmalar oluşturmak, kolektifin iyiliği için bireyin özgürlüğünü sınırlamak. Bu tabii ki serbest piyasa köktenciliği ve liberteryenizm ile doğrudan zıtlık içinde olan bir dünya görüşüdür. İklim biliminin gerçekleri bile, anlaşmalar ve yönetmeliklerin yarattığı talepler bir yana, hesap vermeksizin bireysel özgürlüğe kendini adamış insanlara ideolojik olarak saldırgandır.

Beni neşelendiren şeylerden biri de yenilenebilir teknolojideki uzun değişimin eğrisine bakmaktır… Eğer zaman çerçevenizi genişletirseniz,  yıllık değişimlerin malzeme ve depolamadaki yenilikler sayesinde gerçekleşen fiyatlarda şaşırtıcı bir düşüşe, verimlilikte ve küresel kullanımda artışa tekabül ettiğini görürsünüz.”

Sorumluluk ve yükümlülük ana akım kültürde kasvetli kelimelerdir, bu nedenle belki de bu süreci karşılıklılık ve ilişki olarak kabul eden, Dünya’nın bizim için yaptığı her şeye minnettarlık ve saygı duyarak geri verdiğimiz başka hikayeler de olacaktır. En azından, yaşamın bağlı olduğu sistemin sürdürülmesindeki öz çıkarımızı kabul edebiliriz.

Eğer haberler o gün olanlar ile ilgili günlük raporlarsa, bu olayların nasıl olduğuna dair geniş bağlamı görmek için bireyselliğin dışına çıkmanın yöntemine ihtiyacımız var. Eğer sadece kısa dönemli hikayeleri anlatırsanız, durum anlamsızlaşmaya başlar. Martin Luther King Jr’ın da dediği gibi, “Ahlaki evrenin kavisi uzundur ama adalete doğru eğilir.” Bu kavisin adalete doğru ve adaletten öteye eğilişini geçtiğimiz yıllarda tecrübe ettik, ama kavisin tam anlamıyla eğilmesi zaman alıyor. İklim değişikliği de dahil değişiklikleri görebilmek için eskiden işlerin nasıl olduğuna dair kıyaslama ve anılara ihtiyacınız var.

Fosil yakıt çağını geride bırakmak için artık yaratıcı çözümlerimiz var

Güney Pasifik’te yaşayan iklim aktivisti ve şair Julian Aguon Yerli halkların “kolektif hafızayla bağlantı kurarak umutsuzluğa direnmek için eşsiz bir kapasiteye sahip olduğunu ve Dünya ile birbirimiz için karşılıklı saygıya dayanan yeni bir dünya inşa etmek için en iyi umudumuz” olabileceğini söylüyor. Kolektif hafızaya yapılan bu vurgu geçmişe dair kuvvetli hislere sahip olmanın zorlukları ve değişimi hatırlatarak geleceğe dair güçlü hisleri besleyeceğini, zorluklarla ve değişimle yüzleşmeyi kolaylaştıracağını savunur.

Beni neşelendiren şeylerden biri de yenilenebilir teknolojideki uzun değişimin eğrisine bakmaktır. Haberlerde izleyeceğiniz kısa süreli değişimler bellidir, fiyatlardaki son düşüşler ya da geçtiğimiz son bir iki yılda güneş ve rüzgarın yayılması. Eğer zaman çerçevenizi genişletirseniz, konuştuğumuz yıllık değişimlerin malzeme ve depolamadaki yenilikler sayesinde gerçekleşen fiyatlarda şaşırtıcı bir düşüşe, verimlilikte ve küresel kullanımda artışa tekabül ettiğini görürsünüz.

Yirmi yıl önce, fosil yakıt çağını geride bırakmak için yapıcı çözümlerimiz yoktu. Şimdi var. Ve çözüm gittikçe iyileşiyor. 2021 yılında Carbon Tracker’ın raporu gösterdi ki, elimizdeki teknolojileri kullanarak güneş ve rüzgar ile günümüzdeki elektrik ihtiyacının yüz katı daha fazlasını üretebiliriz. Raporun sonucu ise şu şekilde: “Teknik ve ekonomik bariyerler çoktan aşıldı, kalan tek engel politik.” Geçen binyılın sonunda bu bariyer yıkılmaz görünüyordu. Değişim bir devrim ancak devrim fark edilmek için oldukça yavaştı.

Teksas’ta bir rüzgar çiftliği. Fotoğraf: Delcia Lopez/AP

Rapor şu şekilde devam ediyor: “Güneş ve rüzgar enerjisinin günümüzdeki yüzde 15-20 büyüme oranı göz önüne alındığında fosil yakıtların 2030’un ortalarında elektrik üretim sektöründen ve 2050 itibari ile ise tüm enerji sektörlerinden çıkarılacağı görülüyor. Bunun sonucunda bugünkü ihtiyacımızın 100 katı kadar enerji rezervi ortaya çıkacak, çok daha az çevresel stres ile daha adil bir dünyada daha ucuz enerji ile daha fazla yerel iş olanağı yaratılacak.”

Ütopyaların gerçek olamayacak kadar iyi olduğuna inanma eğilimindeyiz, ancak bahsettiğim rapor iklim ve enerji politikalarına odaklanmış aklı başında bir düşünce merkezi. Rapor kamuoyunda beklenenden daha az bir etki yarattı. Çünkü enerji devrimi, üzerine ekleyerek giden bir devrim, tek bir kırılma anı değil. Buna rağmen bize cesaret verici ve hatta şaşırtıcı bir anlatı oluşturuyor.

Öte yandan insanlar gerçeğe dayansın ya da dayanmasın olumsuz anlatılara daha çok inanma eğilimindedir. Hala iklim ve gelecek ile ilgili bize zarar verdiği kadar yalan olan hikayelere boğuluyoruz. Kehanetler kendini gerçekleştirir; eğer kazanma şansımız olmadığına inanmakta ısrarcıysanız, kendinizi olası zaferlerle ve bunu başarmak isteyen insanlarla karşı karşıya getiriyorsunuz demektir.

Eski hikaye iklim acil durumunun gerekliliklerini maddi olarak karşılayamayacağımızı söylüyordu. Yenisi ise bunları yapmamanın ekolojiyi alt üst etmesinin yanı sıra oldukça da pahalı olduklarını söylüyor. Yenilenebilir enerji fosil yakıtlardan daha ucuz olma yolunda adım adım ilerliyor, hatta çoğu yerde halihazırda daha ucuz. “

Toyota Prius’ın ve floresan lambaların icadından beri var olan bolluktan vazgeçip kemer sıkma politikalarına yönelmemiz gerektiğinde ısrarcı olan başka bir anlatı daha var. Hepsi içinde. Çağımızın bolluk çağı olduğunu düşünüyorsanız, tüm birikimleri göz önüne almalı ve bunun insanlara nasıl dağıldığını göz ardı etmelisiniz. Yani bazıları için aşırı zenginlik ve çoğu için çaresizlik çağında yaşıyoruz. Ancak zenginlik ve bolluğu saymanın başka bir yolu daha var, geleceğe dair umutlarımızın kaynağı bunlar: Bireysel ve kamu güvenliği, duygusal esenlik, aşk ve arkadaşlık, güçlü sosyal ağlar, anlamlı iş ve amaçlı bir hayat, eşitlik, adalet ve kapsayıcılık gibi…

Başlarda yenilenebilir enerjinin çok pahalı olduğunu duyduk; bu da kemer sıkma anlatısının bir uzantısı ya da dönüşümü başlatmamanın bahanesiydi. Ancak tasarımdaki gelişmeler ve ekonomi ölçeklerindeki faktörler onları dünyanın hemen hemen her yerinde en ucuz enerji kaynağı haline getirdi. Tasarım yeniliklerinin ve ekonomik iyileştirmelerin geçmişte kaldığını düşünmek için hiç bir sebep yok, hatta bir çoğunun gelecekte olacağından şüpheleniyorum.

Mühendis ve enerji uzmanı Saul Griffith geçtiğimiz günlerde şöyle yazdı: “Çoğu insan temiz enerjili geleceğin herkesin hayatından kısması anlamında geldiğini düşünüyor, ama temiz enerji çok daha iyi şeylere sahip olmamız anlamına geliyor.” Eski hikaye iklim acil durumunun gerekliliklerini maddi olarak karşılayamayacağımızı söylüyordu. Yenisi ise bunları yapmamanın ekolojiyi alt üst etmesinin yanı sıra oldukça da pahalı olduklarını söylüyor. Yenilenebilir enerji fosil yakıtlardan daha ucuz olma yolunda adım adım ilerliyor, hatta çoğu yerde halihazırda daha ucuz. Texas ve Iowa elektriklerinin büyük kısmını rüzgardan elde ediyor, sebepleri ise tamamen maddi: Kırmızı eyaletlerin iklim krizine dikkat çekme konusunda bir tutkularının olması ile alakalı bile değil. Elektrikli araçlar kullanım ömürleri boyunca içten yanmalı motorlu araçlardan çok daha ucuza mal oluyor çünkü şarj etmek ve bakımları çok daha ucuz. Ve tabii ki bu iki örnekte fosil yakıt kullanımın insan sağlığı ve iklim üzerindeki maliyetlerini hesaba katmıyoruz bile.

Pek çok insan iklim eylemini büyük ulusal veya uluslararası haber olayları açısından ölçme eğilimindedir, ancak önemli olan değişim genellikle yerel, bölgesel ve diğer düzeylerde gerçekleşmektedir. Bir üniversite elden çıkarır; bir eyalet benzinli yeni araçların satışına son vermek için bir tarih belirler; bir şehir tamamen elektrikli yeni binaları zorunlu kılan bir önlem alır; büyük bir güneş enerjisi tesisinin temeli atılır; bir eyalet veya ülke enerji karışımındaki rüzgar enerjisi yüzdesi için yeni bir rekor kırar; bir boru hattı veya gaz terminali veya sondaj sahası iptal edilir; karbon tutucu bir orman veya turba bataklığı koruma statüsü kazanır; bir kömür santrali kapanır.

Bunlar doğal sistemlerin devam eden çöküşü ve bunun insan yaşamı ile yaşanabilir bir gelecek üzerindeki etkisi hakkındaki tüm kötü haberleri silmez, ancak yaşananları eğer istersek karşılık verebileceğimiz krizler olarak bağlamsallaştırır. Harika ve korkunç bir sürü şey oluyor ve bir insanın anlayabileceğinden İ çok daha fazla hikaye oluşturuyor. Ancak bunları algılamamızı sağlayan kapsayıcı çerçevelerimiz; hikayeleri tanımamız, seçmemiz ve onları değiştirebilmemiz konusundaki kritik beceriler de önemlidir.

İklim krizi tek bir çözümü olmayan bir problem, bir çok çözümü var, tıpkı tek bir kahramana değil mücadele eden bir çok kahramana ihtiyaç duyması gibi. 2019’da aktivist Greta Thunberg “katedral düşüncesi” üzerine yoğunlaşmamızı istemiş ve eklemişti: “Tavanı nasıl yapacağımızı tam olarak bilmesek de temelini atmalıyız.”

Spekülatif kurgu yazarı Octavia Butler ise denemelerinden birinde şu pasaja yer verir:

“Tamam” dedi genç adam meydan okuyarak. “O zaman cevap nedir?”
“Bir cevap yok,” dedim ona.
“Cevap yok mu? Demek istediğin biz sadece mahkum muyuz?” Bunun bir şaka olabileceğini düşünerek gülümsedi.
“Hayır” dedim. “Söylemek istediğim gelecekteki tüm problemlerimizi çözecek tek bir cevabın olmadığı. Sihirli bir değnek yok. Bunun yerine en az binlerce cevap var. Eğer olmak istersen çözümlerden biri de sen olabilirsin.”

Makalenin İngilizce orijinali

 

 

 

 

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.