Bilim-TeknolojiEkolojiManşet

Havadaki DNA, türlerin durumunu ortaya koyuyor

0
Yumuşak semender, Birleşik Krallık'taki iki hava kalitesi izleme istasyonunun yakınında bulunduğu tespit edilen türlerden biri. Fotoğraf: Christian Hütter

Yazan: Phoebe Weston

Yeşil Gazete için çeviren: Pınar Güzel

*

Yeni bir bilimsel makaleye göre, baykuşlardan kirpilere ve mantarlara kadar, bitkilerden ve hayvanlardan çıkan genetik materyal, dünyanın dört bir yanındaki hava kalitesi izleme istasyonları tarafından farkında olmadan çekiliyor ve el değmemiş bir “biyolojik çeşitlilik verileri kasası” yaratıyor.

Dünya çapında binlerce hava filtresi, atmosferdeki ağır metaller ve diğer kirleticiler için sürekli olarak test yapıyor. Bilim insanları artık bu izleme ağının saç, tüy, tükürük ve polen parçalarından havadaki çevresel DNA (eDNA) olarak bilinen genetik materyalin görünmez izlerini de topladığını anlamış durumda.

Birleşik Krallık‘taki iki hava kalitesi istasyonundan (biri Londra‘daki bir parkta ve bir diğeri Edinburgh dışındaki kırsal bir bölgede) yapılan eDNA testleri, porsuklar, yediuyurlar, küçük baykuşlar, kirpiler ve pürüzsüz semenderler de dahil olmak üzere, 180’den fazla mantar, böcek, memeli, kuş ve amfibi varlığını ortaya çıkardı. Civanperçemi, papatya, ısırgan otu, buğday, soya fasulyesi ve lahana dahil olmak üzere, bitki eDNA’sı da toplandı.

Veriler, bilim insanlarına, yakınlarda hangi hayvanların yaşadığını söyleyebilir ve uzun zaman dilimleri boyunca büyük miktarda yerel veri toplayarak biyolojik çeşitlilikteki düşüşleri izlemede önemli bir araç haline gelebilir.

Oyunun kurallarını değiştiren bir keşif

Araştırmacılar, Current Biology‘de yayınlanan makalede, “Bu altyapı, ulusal ölçekte yüksek çözünürlüklü biyoçeşitlilik verileri toplamak için muazzam bir fırsat teşkil edebilir” diye yazdı: “Bu, karada biyoçeşitliliği izlemeye yönelik yaklaşımımız için oyunun kurallarını değiştiren bir durum.”

Küresel olarak artan tür yok olma oranı, bilim insanları için büyük bir endişe kaynağı. Londra Queen Mary Üniversitesi‘nden, araştırmanın birinci yazarı Joanne Littlefair şunları söyledi: “Bunun olasılığı ne kadar vurgulansa az.  Hemen hemen her ülkenin, devlete ait veya özel ve çoğu durumda her ikisi birden olmak üzere, bir tür hava kirliliği izleme sistemi veya ağı var. Bu, biyoçeşitliliğin büyük ölçekte nasıl ölçüleceğine dair küresel bir sorunu çözebilir.”

Bazıları onlarca yıldır çalışan hava izleme ağları, Avrupa, Asya ile orta ve kuzey Amerika‘da yoğunlaşmış durumda, ancak küresel güneyde de bunların bazıları bulunuyor.

eDNA verilerinin toplanması, bunların hava kalitesini izleme yeteneklerini etkilemiyor. Araştırmacılar, ortam sıcaklığında saklanan sekiz aylık bir filtreden hâlâ eDNA toplayabildiklerini ve bunun dondurulursa onlarca yıl dayanabileceğini keşfetti. Şimdi izleme istasyonlarını, içerdikleri eDNA bilgilerini korumak için filtreleri saklamaya teşvik ediyorlar.

Edinburgh yakınlarındaki Auchencorth Moss hava kalitesi izleme istasyonu, 180’den fazla türün varlığını ortaya çıkaran iki Birleşik Krallık sahasından biri. Fotoğraf: Ulusal Fizik Laboratuvarı

Birleşik Krallık Ulusal Fizik Laboratuvarı‘ndan ve makalenin yazarlarından biri olan Andrew Brown ise kariyerimin son 20 yılında, nüfusun potansiyel olarak zararlı kirleticilere maruz kalmasını değerlendirmek için hava kalitesi kirliliği üzerinde çalıştığını belirterek, “Bu son derece köklü ağın tamamen farklı bir bilim alanı tarafından kullanılabileceğini ve hiç düşünmediğimiz tüm bu gizli potansiyele sahip olduğunu keşfetmek son derece heyecan verici” dedi.

Araştırma, Kanada‘daki York Üniversitesi‘nden bir ekiple işbirliği içinde gerçekleştirildi.

eDNA’nın örneklenmesi, ekolojik danışmanların genellikle büyük tepeli semenderlerin varlığını araştırmak için bunu kullandığı su ekosistemlerinde daha gelişmiş bir yöntem. Lund Üniversitesi‘nden bilim insanları,  hava kaynaklı sistemleri kullanarak 85 böcek türünden DNA toplayabildi ve çevredeki havadan örnekler alınarak hayvanat bahçesi türleri de belirlendi.

Tüm bunlar, kamera tuzakları veya akustik izlemenin aksine, hayvanın yakınlarda olmasına gerek kalmadan, vahşi yaşamı takip etmenin girişimsel olmayan bir yolunu açıyor. Bu son çalışmada yer almayan, Lund Üniversitesi’nden Dr. Fabian Roger, “Heyecan verici olan, bu filtrelerin biyoçeşitlilik izleme için benimsenebilecek, çalışır durumda bir ağ sunan mevcut bir izleme ağından toplanması” değerlendirmesini yaptı.

Roger, verilerin biyoçeşitlilik izlemede yararlılığının ise hâlâ sorgulandığını söyledi: “Bazı türleri bazen tespit etmek, daha geniş bir alanı temsil eden biyolojik çeşitlilik değişikliği sinyalini tespit etmekle aynı şey değildir.”

Araştırmacıların hala uzun bir zaman dilimi boyunca birden fazla istasyondan gelen verileri analiz etmesi gerekiyor. Ancak Roger, “Potansiyelin harika olabileceğine tamamen katılıyorum” dedi.

Makalenin İngilizce orijinali

You may also like

Comments

Comments are closed.