İklim KriziManşet

Grönland’da ilk kez görülen yağmur, gezegen için ne anlama geliyor?

0

The Conversation‘da Söğüt Hallgren‘in kaleme aldığı yazı Yeşil Gazete tarafından çevrilmiştir. 

Bu, çok endişe verici bir durum. Grönland’ın buz tabakası gezegendeki (Antarktika’dan sonra) en büyük ikinci buz tabakası ve yüzeyine düşen  yağmur erimeyi hızlandırır. 15 Ağustos’a kadar bölgede kaybedilen buz miktarı, ağustos ortası için normalden yedi kat daha fazlaydı.

Bu denli yüksek miktarda yağmurun, üstelik zirveye yağması, Kuzey Atlantik Okyanusu‘nda bulunan adadaki en son aşırı iklim olayı olarak kayıtlara geçti. Geçtiğimiz ekim ayında yapılan araştırmalar da, Grönland’daki buzun son 12.000 yılda hiç olmadığı kadar hızlı eridiğini göstermişti.

Grönland’da erime, insanlığın iklim değişikliğini azaltma çabalarını önemli ölçüde engelliyor. Zira, belirli bir noktadan sonra korkunç “geri bildirim döngüleri” oluşturabiliyor.  

Kuzey Kutbu’nda yükselen sıcaklıklar

Soruna daha ayrıntılı bakarsak, Grönland’ın geniş buz tabakası , yaklaşık 1,7 milyon kilometrekare kara buzunu içerir. Buzul, bölgenin çoğunu kaplar ve eridiğinde deniz seviyesini 7 metreden fazla yükseltmeye yetecek kadar buz içerir .

Grönland ve Antarktika buz tabakaları , 1992 ile 2017 yılları arasında toplam 6,4 trilyon ton buz kaybetti . Sadece Grönland’daki erime, Dünya’nın genel deniz seviyesindeki artışının %60’ına (17,8 milimetre) katkıda bulundu. Bu oran Antarktika’da daha da büyük. 

Nedeniyse, kısmen Grönland’ın yarısında yüzey erimesine neden olan yükselen hava sıcaklıkları olabilir. Antarktika’da buz kaybının çoğu, karadan denize dökülen ve okyanus suyunda eriyen buzullardan kaynaklanmaktadır. Ve hem Grönland hem de Antarktika’daki buz kaybı oranı, giderek hızlanıyor. Öyle ki 1990’lardan bu yana altı kat arttı. 

Buz üzerine düşen yağmur ise bu süreci şiddetlendirir. Peki son zamanlardaki benzeri görülmemiş bu hava olaylarının ardında ne var? 

Kuzey Kutbu’nda sıcaklıklar, bulut örtüsündeki ve su buharındaki değişiklikler, yüzeyin yansıtıcılığı ve hava sistemlerinin tropik bölgelerden kutup bölgelerine enerjiyi nasıl taşıdığı dahil olmak üzere çeşitli nedenlerle gezegenin geri kalanından iki kat daha hızlı yükseliyor . Bu durum, kutup bölgesindeki aşırı hava olaylarını daha yaygın hale getirmiş durumda. 

Grönland’da yağmurlar, son yıllarda giderek daha kuzeye düşüyor ve kışları daha fazla yağmur yağıyor. Bu, donma noktasının altındaki sıcaklıklarda genellikle yağmur değil kar yağan bölge için hiç “normal” değil. 

Bu ay içinde görülen yağmur, adanın güneybatısından gelen ve birkaç gün kalan ılık, nemli havanın sonucu olarak gerçekleşti. 4 Ağustos sabahı, Grönland’ın buz tabakasının 3.216 metrelik zirvesindeki sıcaklıklar, donma noktasını aşarak 0.48°C’ye ulaştı. Zirveye o sabah ve 15 Ağustos’ta saatlerce yağmur yağdı.

Adanın normalde kısa olan yaz mevsiminde bu kadar geç meydana gelen donma noktasının üzerindeki sıcaklıklar göz önüne alındığında, bu durum özellikle şok ediciydi . Yılın bu zamanında, geniş, çıplak buz alanları kar eksikliği yüzünden açığa çıkar ve bu da yağmur ve eriyik suyunun okyanuslara daha fazla akmasına neden olur.

Erime kendi kendini güçlendirdiğinde…

Yağış, “buz-albedo pozitif geribildirimi” denen şeyi şiddetlendirdiği için buz tabakasını yüzey erimesine daha yatkın hale getirir. Başka bir deyişle, erime kendini pekiştirir.

Yağmur yağdığında ise sıcaklığı karı eritebilir ve daha fazla güneş ışığını emen alttaki koyu buzu açığa çıkarabilir. Bu da yüzeydeki sıcaklıkları artırarak daha fazla erimeye yol açar.

Ne yazık ki, Grönland buz tabakasını istikrarsızlaştıran tek olumlu geri besleme döngüsü bu değil: Bir diğeri de “Pozitif erime seviyesi geri bildirimi”nin, buz tabakasının daha düşük yüksekliklerinde daha hızlı erimeye yol açması. Çünkü daha düşük irtifalarda daha yüksek sıcaklıklar meydana gelir.

Ayrıca, yüksek sıcaklıkların kıyı buzullarının incelmesine ve daha fazla buzun denize kaymasına neden olması da endişe verici.  Bu, hem buzulların denize doğru akışını hızlandırır hem de buz yüzeyini düşürür; daha sıcak hava sıcaklıklarına maruz bırakır ve buna bağlı olarak erimeyi artırır.

Bu gezegen için ne anlama geliyor?

Söz konusu geri bildirimler, belirli bir eşiğe ulaşıldıktan sonra iklim sisteminde ani ve geri dönüşü olmayan değişiklikler olan “devrilme noktaları”na yol açma riski taşıyor. Emisyonlar arttıkça ve küresel sıcaklıklar yükseldikçe bu devrilme noktalarına ulaşma ihtimalimiz giderek daha da yükseliyor. 

Devrilme noktalarına ilişkin bilimsel çalışmalar halen yeni yeni ortaya çıkmaya başlamış olsa da Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli‘nin (IPCC)  en son raporunda, bunların göz ardı edilemeyeceği kaydedildi. Rapor, yaygın Arktik deniz buzunun erimesi ve metan bakımından zengin permafrost’un çözülmesi gibi olası devrilme noktalarını belirledi.

Son araştırmalar insanlığın neyle karşı karşıya olabileceğini göz ardı edilemeyecek bir açıklıkla gösteriyor. Bu yılın mayıs ayında yapılan bir araştırma, Grönland buz tabakasının önemli bir bölümünün, küresel ısınma durdurulsa bile erimenin hızlanacağı bir devrilme noktasında olduğunu ya da ulaşmak üzere olduğunu gösterdi. Bilim insanları, bunun, diğer devrilme noktalarına ulaşılmasına yol açan kademeli bir etkiyi tetikleyebileceğinden endişe duyuyor.

Zira, hem Arktik Okyanusu hem de Grönland’dan gelen erimiş buz, Kuzey Atlantik Okyanusu’na tatlı su akışına neden oldu. Bu durum, sıcak suyu tropik bölgelerden daha soğuk Kuzey Atlantik’e taşıyan önemli okyanus akıntıları sisteminin yavaşlamasına katkıda bulunuyor. Atlantik Meridional Devrilme Dolaşımı (AMOC) olarak adlandırılan bu akımıh, 1950’lerden bu yana %15 oranında yavaşladığına dikkat çekiliyor. 

AMOC daha fazla yavaşlarsa, gezegen için sonuçları çok ciddi olabilir: Batı Afrika musonunu istikrarsızlaştırabilir, Amazon yağmur ormanlarında daha sık kuraklığa neden olabilir ve Antarktika’da buz kaybını hızlandırabilir.

Varoluşsal bir tehdit

1,5°C’lik ısınmanın ötesinde devrilme noktalarına ulaşma olasılığının artması, insan uygarlığı için ufukta beliren varoluşsal bir tehdidi temsil ediyor. Bununla birlikte, bazı bilim insanlarının önerdiği gibi, bazı devrilme noktalarını çoktan geçmiş olsak bile, etkilerin ne kadar hızlı ortaya çıkacağı hala kontrolümüz altında.

Küresel ısınmayı bu yüzyılda 1,5 ℃ ile sınırlarsak, Dünya’nın sistemine zaten kilitlenmiş olan ısınmaya uyum sağlamak için biraz daha zaman kazanabiliriz, ama kapı hızla kapanıyor; tahminler, 2030’ların ortalarında 1.5 ℃ eşiğine ulaşabileceğimizi gösteriyor .

İnsanlığa verilen mesaj acildir: Politik döngüden rahatsız olmayan bilimin, önümüzdeki yıllarda iklim eylemini dikte etmesi gerekiyor. Covid-19’da olduğu gibi, bilim insanlarını dinlemek bize gezegeni kurtarmak için elimizdeki en iyi umut. 

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.