BBC‘nin aktardığına göre, SEI Dünya yörüngesine çok sayıda dev uydu yerleştirilmesini öngören Cassopeia adlı bir proje üzerinde çalışıyor. Projeye göre, uydular yörüngeye yerleştirildikten sonra güneş enerjisini toplayıp yeryüzüne gönderecek.
Dünya’da güneş ışıkları atmosfer tarafından dağıtılıyor. Ama uzayda ışınlar doğrudan Güneş’ten hiçbir müdahaleye uğramadan geliyor. Bu nedenle uzayda konuşlandırılmış bir güneş paneli, Dünya’da aynı boyutlardaki bir panelden daha fazla enerji toplayabiliyor.
Soltau, projenin sınırsıza yakın bir potansiyeli olduğunu, bu yolla 2050’de tüm dünyanın enerji ihtiyacının karşılanabileceğini belirtiyor:
“Yörüngede güneş enerjisi uyduları için yeterince yer var. Güneş de muazzam derecede çok enerji sağlayabilir. Jeostatik yörüngenin etrafındaki dar bir şerit her yıl, insanlığın 2050’de kullanacağından 100 kat daha fazla enerji alıyor.”
Birleşik Krallık 3 milyon sterlin kaynak aktardı
Bu yıl Birleşik Krallık hükümeti, mühendislik danışmanlık şirketi Frazer-Nash’in bu teknolojinin uygulanabilir olduğunu teyit etmesi üzerine, uzay bazlı güneş enerjisi (SBSP) projelerine 3 milyon sterlin kaynak aktardı. Bu paranın büyük bir kısmını SEI alacak.
SEI’nin uyduları yüz binlerce küçük modülden oluşacak. Bunlar Dünya’da üretilecek ama montajı ve uyduların bakımı otonom robotlar tarafından uzayda yapılacak. Uyduların topladığı güneş enerjisi yüksek frekanslı radyo dalgalarına dönüştürülerek Dünya’daki elektromanyetik enerjiyi doğru akıma çeviren bir alıcıya aktaracak. Yani radyo dalgaları elektriğe dönüştürülecek.
Proje kapsamında her bir uydunun şebekeye 2GW enerji sağlayabileceği belirtiliyor. Bu da bir uydunun bir nükleer santralinkine eşit gücü olması anlamına geliyor.
Sözkonusu araştırmalar, güneş pillerinin verimliliğini artırmak, güneş enerjisinin radyo frekanslarına dönüştürülmesi ve ışın oluşumu, uzay aracı bileşenlerinde büyük ısı dalgalanmalarının azaltılması ve konuşlandırılabilir yapılar için tasarımların geliştirilmesini de içeriyor. Geçen yılın sonunda ekip sandviç fayansları adını verdiği, güneş enerjisini radyo dalgalarına dönüştüren parçaları tanıtmıştı.
Soltau, mikrodalgaların güvenliğine ilişkin “Işın bir mikrodalga. Her zaman havada olan kablosuz internet bağlantısı gibi. Yoğunluğu da düşük. Öğle saatlerindeki güneş ışınlarınınkinin dörtte biri yoğunlukta. Çölün ortasındaysanız metrekare başına 1000W alırsanız. Bu ise 240W. Yani bu açıdan doğası gereği güvenli” diye konuşuyor.
‘Teknoloji henüz hazır değil, potansiyel sorunlar çözülmedi’
Engellerin birçoğunun aşılmasına karşın hâlâ potansiyel sorunlar bulunuyor.
Portsmouth Üniversitesi’nden yenilenebilir teknoloji uzmanı Dr. Jovana Radulovic, “Bu teknolojilerin mevcut olduğunu düşünüyoruz. Ama bu karmaşıklıkta bir projeye girişmemizi sağlayacak teknolojiler henüz hazır değil” diyor. Radulavic’e göre, çok sayıda güneş panelini uzaya fırlatmanın maliyeti çok yüksek olacak, ayrıca herhangi bir proje için yüzlerce fırlatmanın gerekeceği göz önüne alınırsa büyük miktarda karbon salımı da gerçekleşecek. Dr. Radulovic, projede önerilen takvimin de aşırı iyimser olduğunu söylüyor.
Ancak, Cassiopeia projesi kapsamında Strathclyde Üniversitesi’nde yapılan bir etki değerlendirmesine göre fırlatmalar dahil bir kilovat saat enerji için 24 gram karbondioksit salımı olacak. Bu da karasal bir güneş panelinin salımına eşit.
Birleşik Krallık hükümetinden sınırlı bir kaynak alan SEI, projede kullanılacak bazı teknolojiler için özel yatırımcıları çekmeyi planlıyor.