ManşetKadınTürkiye

EŞİK, AKPM ve üç siyasi partiden ortak ses: İstanbul Sözleşmesi kırmızı çizgimiz

0

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), 25 Kasım Uluslararası Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü kapsamında 25 Kasım günü Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) üyelerinin katılımıyla “Kadına Karşı Şiddetle Mücadelede İstanbul Sözleşmesi’nin Önemi” konulu uluslararası çevrimiçi bir toplantı düzenledi.

Toplantıya CHP, HDP, İyi Parti’den milletvekillerinin yanı sıra Türkiye’den ve çeşitli ülkelerden toplam 186 kadın aktivist ve siyasetçi katıldı. Toplantının kolaylaştırıcılığını Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi üyeliği ve Birleşmiş Milletler Şiddet Özel Raportörlüğü yapmış olan, Prof. Dr. Yakın Ertürk yaptı.

Toplantıda, Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nin kadına karşı şiddetle mücadeleye katkısı, Sözleşme’nin uygulanması konusunda parlamentoların ve sivil toplumun rolü ve önemi, Sözleşme’ye yönelik çeşitli ülkelerdeki saldırıların ortak yönleri ele alındı.

Yükselen popülizm ve azalan eşitlik

Prof. Dr. Yakın Ertürk toplantının açış konuşmasında, küresel ölçekte yükselen sağ popülizmin, cezalandırıcı devlet yaklaşımının ağırlık kazandığı günümüzde, özellikle kadınların ve LGBTİ+ bireylerin şiddete maruz kaldığına ve toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımında bir sapmanın ortaya çıktığına dikkati çekti.

Ertürk, buna rağmen, Sözleşme’ye ilişkin tartışmaların küresel ölçekte feminizmin tabanında bir genişleme ortaya çıkardığını, Türkiye’de ise, Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun (EŞİK) İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılara karşı mücadele etmede ve Sözleşme’nin uygulanmasına dair taleplerin dile getirilmesinde çok önemli bir motivasyon yarattığını vurguladı.

Sözleşme’nin uygulanmasının önündeki engeller

AKPM Eşitlik ve Ayrımcılığı Önleme Komisyonu Başkanı Petra Bayr konuşmasına, çok geniş katılımlı bir kadın platformunun üyeleri ile bir araya gelmekten duyduğu memnuniyeti ifade ederek başladı. Ev içi şiddetle mücadelede yasal araçların önemine dikkat çeken Petra Bayr, İstanbul Sözleşmesi’nin tam da bu nedenle kadın hareketinin çok önemli bir kazanımı olduğuna ve devletlerin katılımına açık nitelikte olduğuna değindi.

Ancak Sözleşme’nin uygulanmasında iki önemli engelleme söz konusu, Bayr bunları kadınların şiddetten korunması için maddi yetersizlikler ve Sözleşme’ye dair yapılan yalan haberler olarak sınıflandırıyor. Yalan haberlerin çoğundaki iddialar; Sözleşme’nin aile karşıtı olduğu, eşcinselliği artıracağı ve ülkelerin kültürünü değiştireceği ve bunun gibi iddialar.

“Erkeğin sistematik olarak kadına şiddet uyguladığı kültür mü korunmak isteniyor?” diye soran Petra Bayr, Türkiye, Polonya gibi ülkelerin Sözleşme’den çekilmeyi sesli konuşuyor olmasını kaygı verici bulduğunu belirtti.

Atina Deklarasyonu

Bayr, birkaç hafta önce Türkiye, Azerbaycan ve Macaristan’ın Atina Deklarasyonu’na oy vermemelerinin bu kaygıyı daha da artırdığını vurguladı. Bunun nedeninin, sorunlara dair bir büyüteç işlevi gören pandemi döneminde insan haklarını zayıflatmama sözü veren Deklarasyon’un sadece bir yerinde İstanbul Sözleşmesi’ne atıf yapılması olduğunu belirtti.

İstanbul Sözleşmesi’nin çok büyük deneyim ve bedellerle yazılan dünyaya açık bir Sözleşme olduğunu ve uygulandığında kültürlerin değişmesinden korkulduğunu, oysa şiddeti önleyeceği için kültürleri olumlu yönde dönüştüreceğini söyledi. Bayr son olarak, kadınların seslerini ve güçlerini birleştirmelerine vurgu yaparak, şiddetin olmadığı bir dünyada yaşamanın temel bir insan hakkı olduğunu ifade etti.

Macaristan’da Sözleşme aleyhine çalışmalar

Toplantının ikinci konuşmacısı, Avrupa Konseyi Sosyalist Parti temsilcisi ve Avrupa Konseyi Kadına Karşı Şiddet ile Mücadele Komitesi üyesi Macaristan milletvekili Zita Gurmai idi. İstanbul Sözleşmesi’nin dünya çapında kadınların hayatlarına somut ve pozitif etkilerde bulunduğunu, mevzuat ve politika anlamında yeni açılımlar gerçekleştiğini söyledi; ısrarlı takip konusunda pek çok ülkede yasal düzenlemelerin önünü açmasını örnek verdi.

Daha çok ülkede onaylanması için çalıştıklarını, ancak Macaristan’da Hıristiyan demokratların Sözleşme aleyhine çalışma yürüttüklerini ifade etti. İstanbul Sözleşmesi’nin savunulması konusunda parlamenterlere büyük sorumluluk düştüğünü vurgulayan Gurmai, geleneksel değerlere ve aileye karşı gibi gösterilen Sözleşme’yi savunmak zorunda kalacaklarını hiç düşünmemiş olduklarına ama durumun bunu gerektirdiğine dikkat çekti.

‘Şiddeti savunuyorlar’

Sözleşme’nin, kadınların cinsiyetçi şiddetten korunmasına dair tek bir gündemi olduğunu ifade etti. Sözleşme’ye karşı olanların ataerkil mekanizmaların devam etmesini istediklerini, dolayısıyla şiddetin savunucuları olduklarını vurguladı.

Kadınların şiddetten uzak bir hayat yaşamalarının en temel hakları olduğunu, Sözleşme karşıtlarının esasen buna karşı çıktıklarını, bu nedenle, bir arada etkin işbirliği yaparak mücadele edilmesi gerektiğini ve bu mücadelenin bütün STK’lar ve erkekler tarafından da desteklenmesi gerektiğini vurguladı.

‘Tüm alanlarda feminist bütçelendirme’

Daha sonra söz alan Avrupa Komisyonu İnsan Hakları ve Hukuki İlişkiler Komitesi üyesi İsveç milletvekili Azadeh Rojhan Gustafsson, kadınlar için ekonomik bağımsızlığın çok önemli olduğunu ve özgürleşmenin ekonomik güçle olacağını ifade ederek, toplumsal cinsiyet eşitliğinin eğitim, istihdam ve tüm alanlarda feminist bütçeleme gerektirdiğini söyledi.

Pandemi koşullarında eşitsizliğin daha da arttığını, kadınlara iş, çocuklara eğitim hakkı gibi konuların daha çok konuşulması gerektiğini vurguladı. Kadın kendi ayakları üzerinde duramıyorsa, bir erkeğe bağımlı ise, çocukları erkeğin geliri olmadan eğitim alamıyorsa, o kadının özgür olmadığını, her zaman baskı altında olduğunu ifade etti.

Avrupa Birliği’nin feminist bütçeleme yapmasının konuşulması gerektiğine vurgu yaptı. Gustafsson, “Bugün kadın hakları ile ilgili geri gidişler olsa da, tarih feminizmi silememiştir, hayatta kalmak istiyorsak iletişim ve işbirliği halinde kalmalıyız” dedi.

‘İstanbul Sözleşmesi kırmızı çizgimiz’

TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) üyesi CHP milletvekili Sera Kadıgil, CHP olarak toplantıya 9 milletvekili ile katıldıklarını belirterek, İstanbul Sözleşmesi’nin kırmızı çizgileri olduğunun altını çizdi.

Sözleşme’nin Türkiye’de kasten uygulanmadığını, CHP olarak kadın hareketi ile her türlü iletişime açık olduklarını işaret ederek, kadınlardan öğrenmeye ve siyasi adımlarını kadınlarla birlikte şekillendirmeye devam edeceklerini vurguladı.

‘Kadın haklarına saldırmak politik tercih’

HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Kadın Meclisi üyesi Batman milletvekili Ayşe Acar Başaran, toplantıya 4 milletvekili ile katıldıklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan bir parti olduklarını söyledi.

Bir araya gelmenin, ortak işler yapmanın önemine dikkat çekerek, enternasyonal erkek ittifakına karşı, enternasyonal kadın mücadele hattı örmek gerektiğini vurguladı. Kadın haklarına yönelik saldırıların politik bir tercih olduğunu belirtti.

İyi Partilililerin yüzde 85.2’si Sözleşme’den yana

TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) üyesi İyi Parti milletvekili Şenol Sunat, yapılan bir araştırmanın İyi Partililerin yüzde 85.2’sinin İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasından yana olduğunu gösterdiğini vurguladı.

Partisinin kadınlara yönelik şiddete karşı pek çok somut çalışma yaptığını anlatan Sunat, kadına karşı şiddeti önlemek için 6284 sayılı Kadına Şiddetin Önlenmesine dair Yasa’nın mutlaka uygulanması gerektiğini dile getirdi.

‘Sistematik bir şiddet’

Toplantının katılımcılara açık bölümünde Türkiye’de her gün en az 3-4 kadının öldürüldüğü, EŞİK’in gerçekleştirdiği TBMM izlemesine göre 1-15 Ekim tarihleri arasında kadın cinayetlerine ve İstanbul Sözleşmesi’ne Meclis’te sadece 57 saniye ayrıldığı, kadına karşı sistematik şiddet söz konusu ise bunun işkence olduğu ve buna ilişkin Türk Ceza Kanunu’nun 96. maddesinin mutlaka uygulanması gerektiği dile getirildi.

Ayrıca Türkiye kadın hareketinin, İstanbul Sözleşmesi’nin kamusal alanda tartışmaya açılması ve olumsuz bir biçimde tartışılması akabinde, Sözleşme kasıtlı olarak uygulanmadığı, toplumda hatta parlamentoda bile pek de bilinirliği olmadığı halde, toplumun geniş kesimleri tarafından daha çok bilinmesini sağladığı belirtildi.

İstanbul Sözleşmesi’nde tartışılanın aile kavramı değil, aile içerisindeki kadınların şiddete uğraması olduğunun altı çizildi. Uluslararası mekanizmalar ile ulusal parlamentolar ve sivil toplum bağlantısının çok önemli olduğu vurgulandı.

Saldırılarda bir araya getiren ne?

Toplantının kapanışında Yakın Ertürk, farklı alanlardaki aktörleri kadın haklarına yönelik saldırılarda bir araya getiren nedir sorusunun önemli olduğunu belirtti. Ataerkil ilişkiler dediğimiz şeyin, sadece kadın erkek arasındaki bir ilişki yapılanması değil; kapitalizm, militarizm gibi farklı eşitsizlik sitemleri ile örtüşen; bazen birbiriyle çakışan bazen birbirini besleyen bir tarihsel serüven olarak gördüğünü dile getirdi.

Kadın haklarının bu kadar ileriye gitmiş olmasının, eril gücü her yerde tehdit ettiğini ve eril gücü yerine getirme çabası ile karşı karşıya olduğumuzu, bunun da ortak bir çıkar olduğunu vurguladı. Ertürk, kadınlar olarak “Hak talebimizde özür dileyen bir pozisyonda olmamalıyız. Kendimizi sansürlemeksizin açıkça taleplerimizi dile getirmeli ve taviz vermeksizin örgütlenmeliyiz. Karşımızda çok örgütlü bir sağ koalisyon var. Özür dileme ve uzlaşma vakti geçti. Oyuna dahil edilme stratejisinden oyunun kurallarını değiştirme stratejisine doğru bir gidiş yapmamız gerekiyor” dedi.

Toplantıya dinleyici olarak katılan kadınlar, ortak çalışmaların sürdürülmesi dileklerini ilettiler. Toplantı, kadın dayanışmasını vurgulayan “kadın kadının kurdu değil, kadın kadının yurdudur” sözleriyle sona erdi.

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.