Bebek, çocuk, hayvan, yetişkin kadınlar ve egemen erkeklik kalıplarından farklılaşan (normatiflik-dışı) tüm erkeklere yönelik erkeklerin cana kasteden saldırılarının ardı arkası kesilmiyor. Çoğu zaman ölümle sonuçlanan, bir cins kırım halini almış, yaygın bir kadın nefretiyle ilerleyen bu erkek şiddeti olaylarının giderek yaygınlaşmasında elbette öncelikli olarak cezasızlık en acil sorun olarak duruyor ve bütün toplumsal tepkinin de odaklandığı nokta burası. Bu olayların sebeplerini anlamaya çalışmak ise faillerin kişiliklerine odaklanmış bireysel açıklamaların konforunu bir yana bırakmamızı gerektiriyor.
Cezasızlık, cesaretlendirici yayın içerikleri, siyasal iktidarın sayılamayacak kadar çok yanlış siyasi uygulamaları ve demagojik söylemleri, milliyetçilik yüklemesi, yabancı düşmanlığı, gündelik hayatın dinselleştirilmesi, muhafazakârlık baskısı, porno endüstrisi, kitle kültüründeki berbat erkeklik temsilleri ve daha nice başlık sayılabilir sebepler arasında.
Çözüm hiç de öyle hazır reçetelerle ya da ateşli sloganlarla ulaşılabilecek gibi değil. İnfial yaratan her vahim erkek şiddeti olayından sonra genç kuşakta bu konulara ilişkin farkındalık artıran bir kolektif eylem dinamizmi ortaya çıkıyor. Bu kez uzun zaman sonra liseli gençlerin tepkilerini örgütlediğini görüyoruz. Bu dinamizmin, olağan kabul edilen cinsiyet rol ve pratiklerini eleştirel gözle ele alma yönünde etkisi olacağını tahmin edebiliriz.
Bu tür toplumsal hareketlerden sonra umabileceğimiz en iyimser sonuç kısa vadede, kolluk güçlerinin gerekli durumlarda daha aktif şekilde harekete geçmesi, yasalarda değişim, yargının erkek şiddetine karşı daha etkili tutum alması, medyanın bu konuları daha özenli şekilde ele alması ve sosyal medya üzerinden yürüyen saldırganlıkların denetimi gibi taleplerin karşılık bulması. Bu tür yaptırımlarla kısa vadee bir dereceye kadar önemli etkiler sağlanabilir. Ancak gerçekçi bir yaklaşımla, önemli olan uzun vadede toplumsal değerlerdeki kökten değişime yönelik sürekli bir kolektif eğilimin ortaya çıkması.
Böyle bir değişimi başlatmak için de yol gösterecek, örnek olacak bir özne, baş rol oyuncusu, öncü güç, asli fail aramaya ya da bir toplumsal cinsiyet devrimi uğrağı beklemeye gerek yok. Fail herkes. O an şu an. Senden bana, benden sana akacak, her an sürekli pratiklerle geliştirilecek bitimsiz bir özgürleşme arayışı. Bu değişim kapsayıcı, öğretici sonuç alıcı pratiklerle ve sabırla hareket etmeyi ve erkek(lik)leri dönüştürmeyi gerektiriyor. Bu değişime erkek(lik)leri biçimlendiren otoriter zihniyeti; güce tapmayı ve boyun eğmeyi; kendi imgesine aşık ve tatminsiz eril güçsüzlüğü; duygu yoksunluğunu; dürtüselliği; empati yetisinin gelişmediği bencillik ve benmerkezciliği; özbakım sorumluluğunu üstlenme yetersizliğini; ortak yaşamı eşitlikçi şekilde sürdürme isteksizliğini; başkalarının bakım ve duygusal ihtiyaçlarına yönelik sorumsuzluğu; başkasının emeğini sömürme konusunda aymazlık ve çıkarcılığı; mülkiyetçi dayatmacılığı; kaç yaşına gelirse gelsin kendinden hoşnutsuz hasis bir ergen olma halini; öfke ve duygu yönetme yetersizliğini dönüştürmeyi gerektiriyor. Kadınların emeğini ve bedenlerini sömürmeyi doğallaştırılmayı bırakıp erkeklerin kendi yaşamının öznesi olmalarını, başkalarıyla eşitlenmelerini, ayrıcalıklıymış gibi yaşamayı bırakmayı, küçülmeyi gerektiriyor.
Özellikle anne-babaların ve sonra da eğitimcilerin (erkek) çocukları yetiştirme biçimlerinde cinsiyet ayrımcı rolleri dönüştürmesi yaşamsal önemde; bu hep söylenir, doğru da.
Daha ivedi olan ise erkeklerin erkekleri değiştirmeye çaba sarf etmeleri ve kendilerini böyle bir değişimin doğal öznesi olarak görmeleri. Bu değişim, uzun bir entelektüel hazırlık ya da erkeklikler üzerine odaklanmış bir uzman söylemini kavramış bilinçli aktivistler olmayı gerektirmiyor. Her ne kadar ileri düzeyde kültürel analizler ve sosyal bilimsel araştırmalar cinsiyet rollerinin nasıl inşa olduğunun analizlerini yapmakta çok yol alsa da bu tür çalışmalar genellikle akademi içerisinde kısıtlı bir çevrede kalmaya devam ediyor. Hem politik alanda hem de popüler kültürde etki yaratacak şekilde yaygınlaşmıyor. Bu konuda oldukça çok sayıda kültürel inceleme sayılabilir. Ancak bu çalışmaların hiçbirisi pratik bir dönüşüm sürecine eşlik edecek bir yol yordam geliştiremiyor.
Maskülinizmi (erkekçilik) değiştirecek olan ne akademik çalışmalar ne politik kadınlar ne de cinsiyet rollerini “aşmış” varsayılan aktivist erkekler. Maskülinizmi değiştirecek olan maskülinizmin tüm insani deformasyonlarından şu ya da bu derecede etkilenmiş, zarar görmüş ve tahripkâr etkilerinden kurtulmak isteyecek erkeklerin kendileri. Gerçekte maskülinizmden görmemiş tek bir erkek bile olmadığını varsayabiliriz. Maskülinizm erkekler için hiç de biyolojik erkekliğin doğası gereği ortaya çıkan bir yatkınlık değil. Eşitsiz ve baskıcı toplumsal ilişkilerin ürettiği, erkek bireyi sömürgen bir varoluşa indirgeyen bir deli gömleği, bir kafes. Maskülinizm, toplumdaki bütün eşitsizlik biçimlerinin gramerini kendinde toplayan yoğunlaştırılmış biz öznellik biçimi. Bu kafesi kırmak ve bir özgürleşme süreci yaşamak ise kolektif mücadelelerin eşlik ettiği, ancak bundan çok daha derin ve uzun vadeli, bireysel olarak hayat boyu devam edebilecek bir içsel dönüşüm çabasından geçiyor.
Maskülinizm, öz-farkındalık süreciyle dönüştürebilecek bir varolma, düşünme ve davranma dizisi. Bu dönüşümün sağlayacağı özgürleşme, içsel zayıflığın üstesinden gelme, duygularını tanıma ve ifade edebilme yetisi kazanma, sevme kapasitesindeki artış, şefkatin dönüştürücü ve doğurgan gücünü keşfetme ve yaşam sevinci ise maskülinizmden özgürleşme çabasının en büyük kazanımı. Bu konuda en çok da erkeklerden erkeklere deneyim aktarımı, etkin bireysel müdahale ve olumlu davranış değişikliğini destekleyen dönüştürücü yaklaşımlar sonuç verecektir.
Sinema oyuncusu, yönetmen ve yapımcı Justin Baldoni’nin kendi dönüşüm ve farkındalık sürecini anlattığı “Erkeklik’le Zehirlenmiş Erkek – Toksik Masküliniteden Arınma Kılavuzu” maskülinizmden uzaklaşmanın pratik ve bireysel yönüne ilişkin yazılmış bugüne kadar gördüğüm en yararlı kitaplardan biri. Akademik incelemelerin mantığı dışına çıkıp erkeklerin kendilerini dönüştürmelerinde ufuk açan, yol gösterici başka çalışmalar yapıldı. Akla ilk gelen en iyi örnekler arasında Lynn Segal’in “Ağır Çekim” ve bell hooks’un “Değişme İsteği Erkekler, Erkeklik Ve Sevgi” ve Tayfun Atay’ın bu konudaki kıymetli yazılarını (“’Erkeklik’ en çok erkeği ezer.” – Çin İşi Japon İşi” – İletişim Yayınları) örnek verebiliriz.
Baldoni’nin kitabının özgünlüğü şurada: Bir akademik kültürel inceleme, erkeklik incelemeleri literatürü çalışması değil. İnceleme nesnesi bizzat kendisi. Tümüyle bireysel bir hikâyenin diğer erkeklere de yol açması umuduyla, derinlemesine eleştirel olmakla birlikte son derece yapıcı bir rehber kitap olmasında. Baldoni sonu gelmez bir “yeterince erkek olma” endişesinin biçimlendirdiği kendi erkekliğini bir kriz olarak yaşadığı noktadan sonra reddetme ve dönüşüm sürecine girmiş. Erkeklerin her konuda en ideal erkek olma zorlantısından çıkmak için ne tür süreçlerden geçebileceği konusunda oldukça uyanık, dönüştürücü, ikna edici bir dili var. Aynı zamanda güçlü bir entelektüel arka planla erkeklik incelemelerinden de yararlanmış ve bunları pratik içgörülere dönüştürmüş.
Genç erkeklerin ve erkek çocukların yetişmesinde sorumluluk alan yetişkinlerin Baldoni’nin kitabı gibi kitaplar ve benzer mantıktaki dönüştürücü yazıları okuması, başka erkeklere tavsiye ederek bu konuda içgörü kazanma gayretini yayması hiç hafife alınmaması gereken bir dönüşüm sürecine katkıda bulunacaktır. Kadınların güçlenmesine paralel gelişen tepkisel yeniden maskülinizme dönüş arayışlarının çürümüş bir kolektif kimlik yaratmaya başladığı, internet ve sosyal medya mecralarının ve “alternatif sağ” da denilen hareketlerin bu kimliği özellikle çok genç erkekler arasında yaygınlaştırdığı günümüzde genç erkekler için toksik maskülinizm karşıtı pratiklerin örneklenmesi hayati önemde. Baldoni bu sağ kültürün merkezinden, incel ve alternatif sağın kaynağı olan ABD’den ve popüler kültürde dayatılan erkeklik imgelerinin orta yerinden ayrıntılı şekilde işliyor kendi deneyimini.
Maskülinizmi yerinden edecek her yaşantı kendi özgün örneğini, kurucu rol modelini geliştirebilir, kalıcı davranış değişikliğini destekleyip yeni toksik eril olmayan davranışların serpilmesini besleyebilir. Burada önemli olan haklı olarak felaket algısıyla yaklaştığımız artık kabul edilemez erkek şiddeti olaylarının aynı zamanda radikal bir özgürleşme ufkunun da işareti olarak okunabileceği bir kavrayış değişikliğine yönelmek. Bunu yalnızca yasaların ve güvenlik güçlerinin çözebileceği bir toplumsal olgu olarak görmek yerine sorunun gündelik hayatı kuşattığını kavramak. Bu infialler ve kolektif öfkeyi, toplumsal hayatı ve erkeklikleri dönüştürücü sürekli bir müdahalelerle dönüştürmek. Maksimalist bir acelecilikle değil gerçekçi bir radikalizmle baktığımızda değişimin olanaklarının gündelik yaşamın içinde gömülü olduğunu görebiliriz.
“Erkeklik”le Zehirlenmiş Erkek: Toksik Masküliniteden Arınma Kılavuzu
Yazar: Justin Baldoni
Çeviren: Duygu Bolat
Yayınevi: Okuyanus/ 2023
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…