Editörün SeçtikleriHayvan HaklarıManşet

Ergani’deki köpek cinayetleri ile ilgili suç duyurusu: Plakasız resmi araçlarla katliam

0

Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde Ocak 2023 başından bu yana sistematik bir şekilde köpekler zehirlenerek öldürüldü. Köpeklerin cesetleri sosyal medya üzerinden paylaşılmış, akabinde #erganidekatliamvar etiketleriyle dolaşıma sokulmuş, olaya vatandaşlar tepki göstermişti. Öldürülüp bir çöp gibi çöpe atılan hayvanlar arasında yavru köpekler ve bir tilki de var. Olayın sosyal medyada gündem olmasının ardından konuyla ilgili Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü tarafından soruşturma başlatılmıştı.

Diyarbakır Barosu, dün (31 Ocak) bölgedeki köpek zehirlenmelerine ilişkin suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu hayvan cinayetleriyle ilgili daha önce yapılmış olan duyurulardan dayandırıldığı maddeler ve talepler gerekçesiyle oldukça ayrışıyor.

Öldürülen köpekler arasında yavrular da var. Bir köpeğin de tasması olduğu görülüyor.

Baronun suç duyurusunda Diyarbakır’daki ecza depolarından Ocak 2023’te olağandışı zehir olarak nitelendirilebilecek ilaçların alınıp alınmadığının soruşturulması isteniyor. Ayrıca olaya şahit olan gönüllülerin ifadelerinin alınması, hayvanların ölüm sebeplerinin tespiti için nekropsi yapılması, köpeği alan belediyeye bağlı veterinerin şüpheli olarak ifadesinin alınması, veterinere çöpe atılan cesetlerle ilgili talimat alınıp alınmadığının sorulması talep ediliyor. Ek olarak cesetlerin taşındığı belediye aracını kullanan kişilerin de şüpheli olarak ifade vermesi isteniyor.

Baronun suç duyurusu, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun 14’üncü (Hayvanlara kasıtlı olarak kötü davranmak), 13’üncü (Hayvanların öldürülmesi), 28’inci (Adli Cezalar) ve 17’inci (Denetim) maddelerine ek, 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nun 21’inci (Yasaklara Uymama) maddesi ve TCK’nın 257’inci (Görevi kötüye kullanma suçu), 24/3’üncü (Kanunun hükmü ve amirin emri), 266’ıncı (Kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma) ve 181’inci (Çevrenin kasten kirletilmesi) maddeleri ile, Anayasa’nın 137/2’inci (Kanunsuz emir) maddelerine dayandırılıyor.

‘İlk defa böyle bir şeyle karşı karşıyayız’

Baro avukatları ve hayvan hakları savunucuları cinayetlerin ilk günden itibaren takibini yapıyor ve buna benzer bir olayın bölgede daha önce hiç yaşanmadığını söylüyor. Konuyu Diyarbakır Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkanı Av. Leyla Naz Eren ve Hayvan Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Av. Ayten Özan ile konuştuk.

Diyarbakır Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Ayten Özan

Ergani’deki köpek zehirlenmelerine ilişkin Avukat Leyla Naz Eren, “İlk defa böyle bir şeyle karşı karşıyayız” diyor. Suç duyurusunun önemine ilişkin konuşan Avukat Ayten Özan ise şunları dile getiriyor:

“Diyarbakır özelinde ya da Türkiye’de yaşanan olaylara baktığımızda genellikle sosyal medya aracılığıyla öğreniyoruz bunları. Elimize geçen görüntüler ya da olayın görgü tanıkları vasıtasıyla elde edebildiğimiz verilerle suç duyurusunu temellendirmeye çalışıyoruz. Burada olayın kim tarafından yapıldığı aslında net değil. Ergani’de yaşanan olayda sadece belediyenin olay karşısındaki tutumu, gönüllüler karşısındaki davranışları birazcık şüpheleri kuvvetlendiriyor açıkçası. Olayın gerçekleşme şekli de sıkıntılı.”

Oklar belediyeyi gösterirken: İş hayvanseverlerin tehdit edilmesi noktasına vardı

Olayın nasıl vuku bulduğunu sorduğumuz Avukat Özan, sistematik bir hal alan olaylar silsilesini şöyle anlatıyor:

“Farklı tarihlerde gerçekleşiyor. Sayı [Öldürülen köpekler] zaten çok fazla. Arada bir yaban hayvanının, tilkinin, öldürülmüş olması da söz konusu. Farklı tarihlerde bu durum gerçekleşiyor. Biz bunun artık sistematik bir hal aldığını görüyoruz. Olaydan itibaren belediyeye ihbarlar yapılmaya başlanıyor. Gönüllülerin ihbarlarına rağmen belediyenin bu konuda sessiz kalması, olayı farklı bir yere çekmeye çalışması… Hatta iş hayvanseverlerin, gönüllülerin tehdit edilmesi noktasına vardı neredeyse.”

Belediye bünyesinde çalışan gönüllülerin suçun faili olarak hiçbir zaman belediyeyi işaret etmediğini de aktaran Avukat Ayten Özan, gönüllülerin yalnızca cesetlerin apar topar belediye araçlarıyla alındığını ve bu araçların plakasız olduğunu belirttiğini ifade ediyor.

Ancak sonuç olarak Özan’ın verdiği bilgiye göre; “Cesetler belediye araçlarıyla toplandı, araçlar plakasızdı. Cesetler nereye götürüldü?” ifadelerinden ötürü gönüllülerin belediyeyi hedef gösterdiği yönünde bir durum ortaya çıkıyor. Bunun sonucunda da belediye ve gönüllüler arasında geçen görüşmelerde, belediyeden gönüllülerin söz konusu davranışlarına son vermeleri yönünde bir talepte bulunduğu belirtiliyor.

‘Gönüllüler çöp alanını görüntüledikten sonra, cesetler araçlarla başka bir yere götürülüyor’

Ellerine geçen video ve fotoğraflardan hareketle veteriner hekimle yapmış oldukları görüşmeler neticesinde köpeklerin ölüm sebeplerinin zehirlenmeden kaynaklı olduğu noktasında kuvvetli şüphelerin olduğunu belirten Özan, “Bu konuda belediyenin hiçbir adım atmaması ya da adım attığında dahi bunu açığa çıkarmak yerine nerdeyse üstünü örtmeye çalışır bir hal alması bizim ve diğer gönüllülerin ‘acaba işin içerisinde belediye var mı’ şüphesini kuvvetlendirdi” diyor.

Hayvanların toplanma şeklinde şüpheli bir durum olduğuna da değinen Avukat Ayten Özan, cesetlerin, bünyesinde veteriner hekim de bulunan ilçe belediyesi tarafından güvene alınıp ölüm sebebinin ne olduğu konusunda araştırılma yapılması gerekirken cesetlerin apar topar plakasız araçlarla alınmasının, belediyeye ait iş makinalarıyla bu cesetlerin götürülüp çöp istif alanına atılmasının şüpheleri artırdığını aktarıyor. Özan, şunları dile getiriyor:

“Gönüllülerin gidip o çöplük alanı görüntüledikten sonra, başka araçlarla cesetlerin bu sefer oradan alınıp başka yere götürülmesi bizim şüphelerimizi kuvvetlendiriyor. Yoksa belediyeyle ilgili bir durum olmaması durumunda belediyenin yapacağı şey zaten belliydi: Cesetlerin koruma altına alınması, buna sebebiyet veren durumun ne olduğu, bu suçu işleyenin kim olduğu konusunda adli makamlardan yardım alınması gerekirdi.

Sorumlulukları sadece hayvanları korumak, beslemek, bakımlarını yerine getirmek değil, hayvanlara yönelik bir suçun işlenmesi noktasında da en azından kurul ve kuruluşlara yardımcı olmaları gerekiyor.”

Ne kadar hayvanın öldüğü bile bilinmiyor…

Ergani’deki olayda bir diğer sorun da zehirlenerek öldürüldüğü belirtilen hayvanların sayısı. Köpeklerle birlikte bir de tilki öldürülüyor ancak kaç tane köpeğin öldürüldüğü meçhul, bunun nedenini Özan şöyle anlatıyor:

“Böyle durumlarda bu sayının belirlenemiyor olmasının aslında en büyük sebebi kurumların zamanında harekete geçememesi. Çünkü zamanında harekete geçtiğinde bizzat o alanda zehirlenmiş olan hayvanların cesetlerinin yetkili makamlarca alınması, otopsi ya da nekropsinin bu şekilde yapılması halinde net sayıya ulaşılabilir. Belki daha sonra gerçekleşecek olayların önü de alınabilir. Bu halde faillerin tespit edilmesi de daha da kolaylaşabilir ama kurumlar ne yazık ki burada da olduğu gibi çok geç harekete geçebiliyor. İkinci vaka gerçekleşebiliyorsa eğer, aralarında bir hafta on günlük bir süre varsa, faillerin cesaret aldığı nokta kurumların harekete geçmemiş olması.”

Türkiye’de sokak hayvanlarına karşı nefret söylemi

Diyarbakır Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkanı Av. Leyla Naz Eren

Öte yandan Türkiye genelinde sokakta yaşayan hayvanlara karşı bir nefret dilinin hakim olduğuna işaret eden Diyarbakır Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkanı Av. Leyla Naz Eren, Ergani’de yaşanan zehirlenme olayına sebebiyet veren durumlara ilişkin şunları aktarıyor:

“İktidarın nefret dili ve sonrasında toplumun oluşturduğu örgütlü nefret dili sebep oluyor. İktidarın cezasızlık politikaları da bunu besliyor. Bu yüzden hem bireyler hem kurumlar şuan daha rahat davranabiliyor.”

Diyarbakır Barosu: Faillerin yeterli ceza almayışı şiddet ortamını körüklüyor

Diyarbakır Barosu’nca Yeşil Gazete’ye yapılan açıklamada ise hayvanların ölümüne ve nasıl önlemler alınabileceğine ilişkin şu değerlendirmelerde bulunuyor:

“Köpeklerin bakımevlerine hapsedilmesi, kulübelerinde canlı canlı yakılması, başlarına kürekle vurularak öldürülmesi ve toplu bir şekilde zehirlenerek katledilmesi gibi gün be gün artarak yaşanan benzer vakalar için etkin ve kapsamlı bir yargılama yapılmıyor ve bu olayların faillerinin yeterli ceza almayışı da bu şiddet ortamını körüklüyor. Belediyeler yasada tanımlanan görevlerine uygun davranıp yükümlülüklerine yerine getirdiğinde ve ceza kapsamına alındığında, hayvanların aleyhine çalışan sosyal medyada aracılığıyla çalışılan nefret dili engellendiğinde ve hayvanlara yönelik işlenen suçlarda üst sınırdan ceza verildiğinde hayvan hakkı ihlalleri bir nebze de olsa son bulacaktır. Hayvanların yok sayılan haklarının tanınması için önce birey olarak bilinçlenmeli ardından örgütlü bir şekilde mücadele etmeliyiz.”

Öldürülen hayvanlar arasında bir de tilki bulunuyor.

‘Saldırılar örgütlü olarak meşrulaştırıyor’

Avukat Eren ise toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.

Naz Leyla Eren, kurum ve kuruluşların sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğine değinerek caydırıcı cezalar verilmesi gerektiğini ifade ediyor. Eren aynı zamanda medyanın dilinin de sokakta yaşayan hayvanlara yönelik nefretin yok edilmesi noktasında önem taşıdığını belirterek şunlara dikkat çekiyor:

“Medyanın dili çok önemli. Maalesef basında çıkan bazı haberler, sokakta yaşayan hayvanları kriminalize ediyor. Bu konuyu sistematik bir nefret saldırısına dönüştürdüler. İlk önce medyanın dilini değiştirmesi, iktidarın da bu cezasızlık politikalarını değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu saldırılar örgütlü olarak meşrulaştırıyor. Bunun önüne de hukuka aykırı hak ihlallerine üst hadden cezalar verilerek yargılandıklarını görerek bundan vazgeçebilirler diye düşünüyoruz. Çünkü elini kolunu sallayarak geziyor herkes.“

Şiddetin failleri: İnsanlar, belediye ve diğer tüzel kişilikler… Peki ya ceza?

Avukat Özan ise kanunun evcil ve ev hayvanlarını kasten öldürme durumu söz konusu olduğunda altı aydan dört yıla kadar hapis cezası öngördüğünü hatırlatarak “Ancak ne yazık ki yeni infaz yasasıyla birlikte bu cezaların yatarı yok. Çoğunlukla da yargılama makamı üst hadden ceza vermeyi tercih etmiyor. Bunun sebebi de aslında hayvana bakış açısı. Yani yargılamayı yapan makamlarca bile hayvanların canlı olarak görülmemesinin sebebidir bu. Alt limitten cezalar ya da birazcık uzaklaşsa bile alt sınırdan bir şekilde takdir indirimi, pişmanlık gibi gerekçelerle ceza geriye çekilebilecek bir noktada tutuluyor. Şiddet faillerinin cesaret aldıkları nokta da bu. Cezasızlıkla karşı karşıya olduklarını da biliyorlar” diyor ve ekliyor:

“Sadece bu şiddetin faili insanlar da değil, özellikle belediyelerin  bakımevlerinde yaşanan olaylara baktığımızda aslında şiddetin failleri tüzel kişiler de olabiliyor. Yerel yönetimler bu konularda çok fazla suç işleyebiliyor. Yine kişilerin işlediği suçlarda en azından bir yargılama süreci olabiliyor. Ama belediyenin ya da yerel yönetimin bizzat kendisi suçun faili olduğunda, ya da sorumluluğuna aykırı bir şekilde davrandığında bunun ne yazık ki bir yaptırımı yok. Hepsinin zaten cesaret aldığı nokta bu.

Biz en azından ceza alabilecekleri noktalara değinmeye çalışıyoruz. Sadece 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu suç teşkil eden eylemlerden değil, başka nerelerden ceza almalarını sağlayabilir ki o ceza ertelenebilecek bir limitte kalmasın o yüzden görevi kullanma suçu var mı yok mu, yapılan eylem neticesinde çevrenin kirlenmesini ya da çevre ve halk sağlığını etkileyen bir durum var mı yok mu, belediyenin araçları suçta kullanılmış mı kullanılmamış mı? Duyurumuzun bu kadar kapsamlı olmasının sebebi de bu. Çünkü olay bu şekilde gerçekleşti. Sorumluluğu olan kişi ya da kişlerin bir yerden alamasa bile en azından başka bir noktadan ceza alabilmeleri için uğraşıyoruz. “

You may also like

Comments

Comments are closed.