İklim KriziKoronavirüs SalgınıManşet

Emisyonların azalması virüsün küresel ısınmayı azaltacağı anlamına gelmiyor

0
Fotoğraf: Amanda Snyder / The Seattle Times

Eric Roston’ın Bloomberg Green için kaleme aldığı makale Yeşil Gazete tarafından çevrildi.

*

Bahar ayları, devam eden ekonomik durmanın küresel ısınma için ne anlama geldiğini anlamak için zor bir zaman.  Karbondioksit seviyeleri her zaman ilkbahar ve yaz boyunca Kuzey Yarımküre’de düşer. Çünkü aç bitkiler birincil sera gazını yutar.

Bu mevsimsel etki, şu anda pandemik kilitlenmelerin milyarlarca insanın araç kullanmasını ve çalışmasını durdurduğu, fosil yakıt kullanımını engellediği ve karbondioksit emisyonlarını azalttığı bir zamanda yaşanıyor.

Küresel Karbon Projesi’nin başkanı ve Standord Üniversitesi’nde profesörlük yapan Rob Jackson “Birkaç hafta değil ama birkaç ay böyle devam edersek, karbon emisyonlarında hayatım boyunca görmediğim bir düşüş göreceğiz. Büyük ihtimalle İkinci Dünya Savaşı’ndan beri. Gidişatımız bunu gösteriyor” dedi.

Düşüşler mevsimsel etki altında

Ancak, yeni emisyonların bu yıl boyunca azalmaya devam etmesi, yaşadığımız ekonomik krizin 2008 resesyonundan daha ciddi olmasına rağmen atmosferdeki CO₂ oranlarında çok az bir etkisi olacak. Sayı zamanla artıyor ancak mevsimsel etki altında ani düşüşler yaşıyor.

Bilim insanları atmosferin CO₂ yoğunluğunu milyonda bir parça dediğimiz ppm değeri ile ölçer. Şu anda atmosferde yaklaşık 415 ppm CO₂ bulunuyor. Bu sanayileşmeden önce 280 ppm idi. CO₂ sayısı ne kadar yüksek olursa iklim değişikliği o kadar tehlikeli.

Bildiklerimiz yetersiz

Bu CO₂ yoğunluğuna ait değerler- yani uzun süre atmosferde kalanlar-  CO₂ emisyonlarından veya enerji santrallerinden, araçlardan veya diğer kirlilik kaynaklarından çıkan gaz miktarlarından farklı. En erken salgından etkilenen ülkelerden çıkardığımız tahminler ile salgının küresel emisyonlar üzerindeki etkisi hakkında bildiklerimiz oldukça eksik.

Covid-19 yüzünden Çin ekonomik aktivitelerini kapatmaya başladıktan kısa süre sonra, analistler de karantinalar ile ne kadar iklim kirliliğinin önlenebileceğini tahmin etmeye başladılar. Şu ana kadar çıkan sonuç yüzde 25 civarında. Bu da geçici olarak.

Elektrik talebi azaldı

Emisyonlardaki çöküş yeni tip koronavirüs ile birlikte dünya çapında hareket etti. Son iki hafta boyunca Bloomberg’teki analistler, elektrik talebinin normale kıyasla İtalya’da yüzde 23 altında, Birleşik Krallık’ta yüzde 17, New York’ta ise yüzde 15 altında olduğunu ortaya koydu.

ABD’deki hava kirliliği Mart ayında yüzde 30 azalma gösterdi. ABD Enerji Bilgi Ajansı, karantina sebebiyle otomobil, enerji santrali ve diğer kaynaklardan salınan emisyonların bu yılsonunda yüzde 7,5 düşüş yapacağını tahmin etti.

Ülkelerin ve sektörlerin tek tek sunduğu anlık görüntüler, 2020’den itibaren atmosferde kalıcı olacak CO₂ emisyonlarının miktarı hakkında küresel bir açıklama yapmamıza katkısı yok. Mevsimsel değimin etkisi ile CO₂ seviyelerinin yükselip alçalmasını izlemek bu belirsizliğin sadece bir kısmını açıklar.

Karbon yutakları kara ve okyanuslar

İnsanların saldığı CO₂’in çoğu atmosferde kalmaz. Yüzde 45’i havada kalırken, yaklaşık yüzde 30’u kara ekosistemlerine gidiyor ve yüzde 25’i ise okyanuslara gömülüyor. Atmosferde ortaya çıkan yıllık emisyon miktarları sadece kirliliğe göre değil, gezegenin geri kalanının onu ne kadar iyi veya kötü emdiğine bağlı bir rastgelelik üzerinden belli oluyor. Bilim insanları, tropik ormanların geçmişte olduğu kadar CO₂ yutma yeteneklerini kaybettiklerinden giderek daha fazla endişe duyuyorlar.

Karadan ve denizden gelen rutin yardım, İlk üç ayın normalden daha düşük kirliliğe sebep olmasına rağmen karadan ve denizden gelen rutin yardım emisyon yılının nasıl biteceğini bilmemizi engelliyor.

Yıllık ölçümlerde gözlenmeyebilir

Scripps Oşinografi Enstitüsü’nde bir jeokimyacı olan Ralph Keeling yalnızca küresel emisyonlarda bir yıl boyunca gerçekleşecek sürekli yüzde 10’luk bir düşüşün CO₂ konsantrasyonlarında açıkça görünebileceğini söylüyor. 2008 finansal kriz ve Sovyetler Birliği’nin çöküşü gibi ekonomik felaketler bile, 1958’den bu yana kayıt tutan Hawaii’deki Mauna Loa’da yapılan CO₂ okumalarında görünmedi.

CO₂ miktarı 2010’dan bu yana yılda ortalama 2,5 ppm artıyor. 2020’de gerçekleşecek önemli bir azalmanın dahi bu dinamiği düzeltme imkanı yok.  Exeter Üniversitesi’nden Pierre Friedlingstein yıllık emisyonlarda yüzde 10’luk bir düşüşün gene de CO₂ miktarında 2ppm’lik bir artışa dönüşeceğini tahmin ediyor.

Keeling, iklim kirliliğini küvete akan suya benzetiyor: Su daha az akmaya başladığında, değerlendirmeyi küvetteki suyun yükselişinden değil de musluktan çıkan suyun tazyiğinden yola çıkarak yapmak daha kolay olur. CO2 söz konusu olduğunda fabrikaların, şehirlerin ve hatta ülkelerin tamamının ürettiği emisyonları anlamak, atmosferdeki azalmayı tespit etmekten daha kolay.

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.