Ekoseksüel olmak nedir? Daha önce bu terimle karşılaşmamış olanlar için biraz kafa karıştırıcı olabilir. Bazı okuyucular şaka yaptığımı ya da delirdiğimi düşünebilirler; ama sizi temin ederim böyle değil.
2008 yılında bir grup sanatçı arasında doğaya karşı bir ibadet olarak doğan bu cinsel eğilim, zamanla cinsel bir kimlik haline dönüşmüş. Bu eğilime sahip insan sayısı azımsanamayacak kadar çok aslında. Ekoseksüel teriminin isim anneleri ekofeminist Annie Sprinkle ve Elizabeth Stephens, ekoseksüalizm üzerine bir manifesto yayınlıyorlar. Bu manifestoda cinsel kimliklerini ekoseksüel olarak tanımlarken, ekoseksüeller kimdir? Ne isterler? Doğayla bu çok özel ilişkilerinin içeriği nedir tek tek anlatıyorlar.
Oğlumun Avusturalya’lı bakıcısı Joni, bir zamanlar Avusturalya’da insanların doğadaki herhangi bir canlı nesneyle evlendirilmesinin yaygın bir gelenek olduğundan bahsediyor. Belli bir yaşa gelen gençler dere, tepe, ağaç yakınlarında ne varsa seçip onlarla evleniyorlarmış. Evlilik töreninden sonra eşleri olan ağaç, dere, tepe, bitkinin varlığından ve yaşamını devam ettirmesinden onlar sorumlu oluyorlarmış. Eşleri olan doğa parçası onların adıyla birlikte anılırken; insan eşleri, çocukları olduğunda, onlar da bu doğa eşlerden sorumlu oluyorlar ve onu korumak ve yaşatmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlarmış. Böyle poligamiye can feda!
Ekoseksüellere gelince onlar da kendi tercihlerinin çevre ile daha sürdürülebilir bir ilişki oluşturmayı taahhüt ettiğini savunuyorlar. Ölene kadar süren sevgi, vefa ve onurlandırma… Gökyüzünü, suyu ve toprağı koruyacaklarına söz veriyorlar. Dünya’ya tecavüz edilip zehirlenmesine engel olacak aktivistler olduklarını ileri sürüyorlar. Bunu, dünyaya karşı duydukları aşk ve tutku ile gerçekleştireceklerini idda ediyor ekoseksüeller.
Bu eğilimdeki insanlar daha çok dendrofili olarak tanımlanabilir mi bilmem! Ekoseksüellere sorarsanınz bu bir çılgınlık ya da hastalık değil, bir aşk. Bu eğilimi sapkınlık olarak düşünenlerin sayısının az olacağını sanmam. Gelgelelim insanlığın çevresiyle olan münasebetlerinin dünyanın geleceğini tehlikeye attığı bir dönemde yaşıyoruz. İnsanların diğer canlıların üzerindeki tahakkümü, zulmü; çevresel talan ve yıkımı zalimce. Ormanların tahribi, nükleer santraller, plansız sanayileşme , doğal kaynakların bilinçsizce kullanılması biz “normal” insanların marifeti değil mi? Biyolojik çeşitliliği azaltan, enerji kıtlığı başlatan, su kaynaklarını kurutup ekololojik dengeyi bozan biz “normal “insanlar değil miyiz? Asıl çılgınlık bu değil de ne? Şiddete, tecavüze, savaşa, dayağa tepki göstermeyen hatta tabii gören, yasallaştıran “normal” insanlarlarla kuşatılmışken ekoseksüeller toprağa masaj yapıp, ağaçlarla öpüşmek istiyorlarsa kendi bilecekleri iş . Bizim işimiz öncelikle gerçek sapkınları durdurmak olsun.
Şenay Boynudelik