[Ekoeleştiri yazıları-2] Ortaylı’nın Keşan konuşmasının ekoeleştirisi

Sevmiyorsan hor görme bari (Orhan Gencebay)
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla (Atasözü)

İlber Ortaylı’nın Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, Keşanlı Yönetici ve İş Adamları Derneği ve Türkiye İhracatçılar Meclisi temsilcilerinin katıldığı bir yemekte iş insanlarına yaptığı kısa konuşma, ülkemizde ekoeleştirinin her zaman ve her alanda ne kadar gerekli olduğunun iyi bir örneğidir.

Ortaylı, çevreci bir münevver olarak…[Trakya’nın] imparatorluğu besleyen bir ziraat bölgesiolmasından hareketle Karar vermek zorundasınız. Ya sanayi ya ziraatdiyerek, iş insanlarına insaflı olmalarını; Trakya’dan ve deniz kıyılarından uzak yerlere, Anadolu’ya gitmelerini öğütlerken kendine özgü kimi gaflar yapıyor.

Sanayi kurmadığımız takdirde herifler tabiatı istismar ediyorlar, su kaynaklarını kontrolsüz bir şekilde; Konya Ovası’nda olduğu gibi. O da bizim felaketimiz olacak” diyen Ortaylı’ya göre sanayiciler Anadolu’ya giderlerse tabiat kurtulacak. ‘herif’ sözcüğü, hepsi de gerçek anlamından başka anlamda kullanılan (mecaz) 1- ‘Güven vermeyen, aşağı görülen, bayağı kimse’, 2- (teklifsiz konuşmada) ‘adam’ anlamlarına geliyor. Burada, Ortaylı’nın sözcüğü en dar anlamıyla “çiftçiler”, en geniş anlamıyla “köylüler” anlamında kullandığı belli oluyor. ‘Adam’ anlamıyla ise ‘kadın’ı dışlıyor. Yani O’na göre doğayı erkek çiftçiler sömürüyor, sanayiciler kurtarıyor.

Gaf üzerine gaf

Konuşmasına, “Boş insanların, ekip biçmeyen veya tezgah kullanmayan adamların çevreci laflarının bir şey getireceğine, bir ciddi teklif yaratacağına inanmıyorum.” diye devam eden Ortaylı, ekip biçmeyen veya tezgah kullanmayan erkeklerin ‘boş insanlar’ olduğunu ima ederek ve sadece (az önce aşağıladığı) ekip biçenlerin (erkek çiftçiler) ve tezgah kullanan erkeklerin ‘çevreci laflar’ının ciddi teklifler içereceğini söylemiş oluyor.

Yine, “Çalışan adam bilir neyin ne olduğunu. Üreten adam bilir…Bir memlekette çevreyle tarımla sanayinin dengesine hippiler karar vermez. Bunu yine çiftçilerin, sanayicilerin ve ciddi tüketicilerin kendilerinin düşünmesi lazım” cümleleriyle hippiler” (Toplumsal düzene, tüketime ve şiddete karşı çıkan, derbederce yaşayan, örgütlenmemiş gençler topluluğu) (TDK’nun yabancı sözlere karşılık ve tanımları çok yetersiz ve tartışmalı olsa da) ve “adam bilir” diyerek (medya görüntülerinde masasında kadın temsilciler de olduğu halde); yüzeysel tanıdığı anlaşılan, bu ülkenin genç ekolojist- yeşil ve çevrecilerini (belli ki sadece dış görünüşlerine vb. bakarak) ve kadınlarını hor görüyor.

Sonuçta, pek çok medyatik bilimci, yazar ya da profesör unvanlı yönetici vb. gibi Ortaylı (da), uzmanı olmadığı bir alanda konuşmakla kalmıyor; ekoeleştirel açıdan gaf üstüne gaf yapıyor. Böylece (egemen) güç (düzen) ilişkilerinin birbirine nasıl bağlı olduğuna, doğa ve çevreyle olan ilişkilerin egemenlerin yararına kullanılmak üzere nasıl düzenlendiğine ve egemen güçlerin ilişkileri yeniden şekillendirilip nasıl ürettiğine iyi bir örnek oluşturuyor. Kültürel ilişkileri nasıl çarpıtıp, toplumun bir kesimini (çiftçiler, kadınlar ve gençlerin bir bölümü) nasıl ayırımcı biçimde dışladığına da. Üstelik, bu ülkenin üstüne kabus gibi çöken bugünlerin nedeni olan 12 Eylül darbesini, “bildiri ve karar hükümleri ile yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların Anayasaya aykırılığı iddiası ileri sürülemez” olan Milli Güvenlik Konseyi’ni ve onun miras bıraktığı yasakçı; sosyal devleti, iş güvencesini, üniversiter özgürlüğü vb. yok eden; doğayı talana açan yasaları yapanların ‘hippi sandığı’ o genç kuşaklar olmadığını ve o kuşakların anne ve babalarının 68’li veya 78’li kül yutmazlar olduğunu unutarak [*]

Her şeyi bildiğini sanarak, taşlar bağlı köpekler salınmış bir ortamda kaş yapayım derken düşüncesizce göz çıkarmaya kimsenin hakkı yoktur.

*

[*] Darbeden, TBMM başkanlık divanının oluştuğu 1983 yılının Aralık ayına kadar 535 kanun çıkartılmıştı. Bununla beraber 1982 Anayasası’na koyulan geçici 15. maddeyle, bu üç yıllık süre içerisinde Milli Güvenlik Konseyi’nin, emrindeki hükümetlerin ve Danışma Meclisi’nin gerçekleştirdikleri faaliyetler hakkında herhangi bir yargı merciine başvurulamıyor ve bu dönem içinde yapılan kanunların Anayasaya aykırılığı iddia edilemiyordu.

O dönemin tüm anayasal, yasal ve sosyal devlet düzenini Ortaylı’nın deyişiyle hiç olmadığı kadar ‘istismar’a açan önemli kanunları: 1982 Anayasası ve Sıkıyönetim, Yüksek Öğretim, Turizm Teşvik, Hekimlere zorunlu hizmet, Siyasi Partilerin Kapatılması, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Siyasi Partiler, Sendikalar, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt, Çevre, Dernekler, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri kanunlarıdır.

Örn.: Turizmi Teşvik Kanunu, özel yatırımcıdan yana büyük kolaylıklar sağlanmış; bu kolaylıkların başta orman ve su kaynaklarımıza ülkeye vereceği zararlar düşünülmemiştir. Bu ve diğer yasalarımızla turizm yatırımcılarına sağlanan ve 14 maddede toplanabilen teşvikler şunlardır:

a) Turizmi Teşvik Kanunu ile sağlanan Teşvikler: 1-Kamu arazilerinin turizm yatırımları için yatırımcılara tahsisi; 2- Turizmi Geliştirme Fonu’ndan yararlanma; 3- T. Kalkınma Bankası tarafından verilen turizmi kredilerinden yararlanma; 4- Su, elektrik, havagazı tarifelerinde indirim; 5- Telefon, fax, ve teleks tahsislerinde öncelik;  b) Teşvik Belgesi ile Sağlanan Teşvikler: 6- Gümrük vergisi ve Toplu Konut Fonu istisnası; 7- Yatırım indirimi; 8- İthal ve yerli makine ve teçhizatta KDV istisnası; 9- Vergi, resim ve harç istisnası; 10- Enerji desteği; 11- Arsa tahsisi; 12- Yatırımları Teşvik Fonundan kredi tahsisi;  c) Diğer teşvikler: 13- Kurumlar Vergisi istisnası; 14- Emlak Vergisi istisnası” (Y.N.)

Paylaş
Yazar:
Umur Gürsoy