İklim Kriziİnsan HaklarıManşet

Dünya genelinde 750 milyon kişi yetersiz besleniyor: Ekolojik tehditler ve çatışma artacak

0
Fotoğraf: Khadija Farah / Oxfam

Ekonomi ve Barış Enstitüsü (IEP) tarafından hazırlanan ve her yıl, hangi ülkelerin çatışma, sivil huzursuzluk ve ekolojik bozulmanın neden olduğu yerinden edilme ve iklimle değişikliği nedeniyle en fazla risk altında olduğunu değerlendirmek için analiz sunan Ekolojik Tehdit Raporu (ETR) yayımlandı.

Rapordan çıkan ana bulgu, uyumlu iklim eylemi alınmazsa, mevcut ekolojik bozulma seviyelerinin daha da kötüleşeceği, mevcut çatışmaları yoğunlaştıracağı, yeni çatışmalara da zemin hazırlayacağı ve zorunlu göçü artıracağı oldu.

En kötü ekolojik tehditlerle karşı karşıya olan ve en düşük toplumsal dayanıklılığa sahip olan 27 ülkede 768 milyon insan yaşıyor. Bu 27 ülkenin 23’ü, Sahra altı Afrika, Orta Doğu ve Kuzey Afrika (ODKA) bölgesinde. Onu Orta Amerika ve Karayipler, Güney Asya ve Güney Amerika izliyor.

İklim değişikliği ve hızlı nüfus artışı ile yaşanan su ve gıda güvensizliği gibi ekolojik tehditlerin daha da şiddetlenerek kitlesel göç ve çatışmalara neden olacağını söyleyen rapora göre 228 ülke ve bölgenin yüzde 56’sı aşırı ekolojik tehditle karşı karşıya.

2050’ye yönelik projeksiyonlar, tahmin edilen yüzde 95 nüfus artışıyla, Sahra altı Afrika’nın büyük bir kısmında yaşamın sürdürülemez olacağını söylüyor.

Rapora göre şu anda 738 milyon insanın yeterli gıdadan yoksunve bir ülke dışında hepsi aşırı su sıkıntısıyla karşı karşıya.

2021 yılında yetersiz beslenen insanların neredeyse yüzde 92’si düşük ila çok düşük barışın olduğu ülkelerde yaşıyor. Dünya nüfusunun yüzde 49’unu temsil eden en az barış içinde yaşayan 40 ülkenin nüfusu ise, 2050 yılına kadar 1,3 milyar artacak.

Ekolojik tehditlerin en yüksek olduuğu sekiz noktadan yedisi Sahra altı Afrika’da: Burundi, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo Cumhuriyeti, Somali, Güney Sudan ve Uganda.

Sekizinci ülke ise Orta Doğu’daki Yemen.

En düşük ‘iklim endişesi’, çevreyi en çok kirleten ülkelerde

2019’dan bu yana dünyanın iklim değişikliği konusundaki endişesi yüzde 1,5 azaldı.

2010’da Seul’deki G20 zirversinde Oxfam’ın protestosu: “G20 liderleri yoksullukla savaşmalı.”

Çevreyi kirleten en büyük dört ülkeden üçünde vatandaşlar düşük düzeyde endişeye sahip: Çin, Hindistan ve Rusya. Dünyanın en büyük ikinci kirleticisi olan ABD’de nüfus, yüzde 51,5 ile küresel ortalamanın biraz daha üstünde endişe duyuyor.

En yüksek düzeyde ekolojik tehdide maruz kalan bölgeler de endişe düzeylerinde ortalamanın altında. Sahra altı Afrika ve Güney Asya’nın bir numaralı endişe konuları arasında savaşlar, terörizm, suç, şiddet ve geçim kaynakları yer alıyor.

Somali’de kuraklık, kıtlık ve çatışmalardan kaçış: Kızımı gömecek takatim yoktu

Gıda stresi

Şu anda, yüzde 89’u Sahra altı Afrika’da ve 49 milyonu ODKA’da olmak üzere 830 milyon insanın yaşadığı risk altındaki 41 ülke, ekonomik kalkınmayı, halk sağlığını ve sosyal uyumu etkileyen ciddi gıda güvensizliği ile karşı karşıya.

Yetersiz beslenen insan sayısı 2017’den beri istikrarlı bir şekilde arttı ve 2021’de yüzde 35 artarak 750 milyonun üzerine çıktı.

Şiddetli gıda güvensizliği, bir bireyin gıda kaynaklarını tükettiği ve sağlık, beslenme ve refahının ciddi risk altında olduğu bir durumu tanımlıyor.

Yetersiz beslenmenin, artan ekolojik bozulma, artan enflasyon ve Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle kötüleşmesi bekleniyor.

Fotoğraf: Petterik Wiggers / Oxfam

1,4 milyar insan su stresi altında

Gıda güvensizliği, su stresiyle yakından bağlantılı çünkü yeterli su olmadan yeterli gıda sağlamak da imkansız.

Sus stresi nüfusun yüzde 20’sinden fazlasının temiz içme suyuna erişimi olmadığı durumu tanımlıyor. 2050 yılına kadar su stresinde artış yaşanması beklenen ülkelerin çoğu, Sahra altı Afrika ve ODKA’da yer alıyor. Şu anda, Sahra altı Afrika’daki bir ülke hariç hepsi, aşırı su stresiyle karşı karşıya.

83 ülkede 1,4 milyardan fazla insan şu anda aşırı su stresiyle karşı karşıya.

Yunanistan, İtalya, Hollanda ve Portekiz dahil olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin de 2040 yılına kadar su stresi yaşaması bekleniyor.

Megakentler: Artan kirlilik ve nüfus

Şu anda dünyada 33 megakent var ve bu sayının 2050’ye kadar 47’ye çıkması bekleniyor. En büyük  zorluklarla karşılaşma olasılığı  olan megakentler Kinşasa, Nairobi ve Lagos.

Mega şehirlerin yüzde 60’ından fazlası düşük barış düzeyine sahip ülkelerde. Bunlar en yüksek nüfus artış oranlarına, ancak en kötü sağlık koşullarına, daha yüksek suç oranlarına ve yaygın hava kirliliğine sahipler. Üstelik, bu zorluklarla yeterince başa çıkmak için mali kapasite ve yönetimden de yoksunlar.

Hava kirliliği, dünyaya yılda 8,1 trilyon dolara – küresel GSYİH’nın yüzde 6,1’ine –  ve 6 ila 9 milyon insan canına mal oluyor.

Lahor, Kabil ve Agra dahil olmak üzere dokuz mega şehir; DSÖ tarafından önerilen maksimum hava kirliliği seviyesinin 20 katından fazlasına sahip.

Doğal afetler sıklaştıkça göç de arttı

Doğal afetlerden en çok etkilenen bölge Asya-Pasifik olurken, onu Sahra altı Afrika ile Orta Amerika ve Karayipler izliyor.

Sel, 1981’den bu yana kaydedilen 5 bin 79 vaka ile küresel olarak en yaygın doğal afet. Son on yılda, doğal afetlerin ortalama küresel maliyeti yılda 200 milyar dolar oldu. Bu, 1980’li yıllardaki veriden dört kat daha fazla.

Doğal afetlerin daha sık hale gelmesiyle birlikte topluluklar, bir sonraki afet meydana gelmeden iyileşmek için mücadele edecek. Bu da daha fazla zorunlu toplu göçe yol açabilir.

Almanya, İsveç, Avusturya ve Yunanistan’ın da dahil olduğu AB ülkeleri 2021’de bir milyondan fazla mülteci aldı.

2021’de çatışma ve doğal afetler nedeniyle  en yüksek ülke içi yerinden edilme yaşayan ülkeler arasında Suriye, Etiyopya, DRC, Afganistan ve Güney Sudan yer aldı.

COP27 öncesinde uyarı çanları

IEP’nin Yönetim Kurulu Başkanı Steve Killelea bu bulgulara dair şu değerlendirmeyi yapıyor:

“COP27’ye yaklaşırken bu rapor, mevcut ekolojik zorlukların birçoğunun maliyetlerinin iklim değişikliği ile yalnızca artacağının hatırlatılmasıdır.”

Dünyanın iklimle ilgili en kötü sorunlardan muzdarip ülkelere yönelik mevcut yaklaşımı işe yaramıyor; ekolojik tehditler artıyor ve sistemik çözümler gerektiren sistemik nedenleri var.

Hükümetler ve uluslararası kuruluşlar, gelecekteki ekolojik yıkımı, zorunlu göçü ve çatışmayı önlemek için uzun vadeli dayanıklılık oluşturmaya yatırım yapmalıdır.

Rusya-Ukrayna savaşı, şu anda komşu ülkelerde yerinden edilmiş 12-14 milyon Ukraynalı ile çatışmanın zorunlu göç üzerindeki etkilerini vurgulamaktadır. Kalkınma programları, suyu tutan, tarımı geliştiren ve katma değerli üretim yapan mikro işletmelere odaklanmalıdır. Bu, en çok acıyı çeken insanların yaşamlarını iyileştirecek.”

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.