İsmail Ertürk, Enis Batur ve Gündüz Vassaf, ‘(yeni)’ adlı bir kültür dergisinin yayın kurulunda buluştu. Dergi, ekranlarda tekrarlanıp duran kanaat bombardımanına muhalif bir yayın olacak.
25 yıldan fazladır İngiltere’de yaşayan İsmail Ertürk dört ay önce çizgisini oluşturduğu bir kültür dergisinden bahsetmiş, isminin de (yeni) olacağını anlatmıştı. Ertürk, Manchester Business School’da ders veren bir iktisatçı; bu kültür dergisinin ilk sayısının ‘kriz’ üzerine olacağını söylediğinde bu çok anlamlı görünmüştü. Gerçekten de, ilk sayısı yayımlanan ve bundan böyle üç ayda bir, farklı dosya konularıyla okuma imkânı bulacağımız (yeni)’nin edebiyat, iktisat, küreselleşme, sanat kuramı gibi alanları bir araya getiren bir yapısı var. İlk sayının ‘kriz’e ayrılması, iktisat-edebiyat-kültür arasındaki bağlantılar üzerine bir düşünme pratiğinin sonucu.
İsmail Ertürk ve derginin yayın kurulundaki yazarlar Enis Batur ve Gündüz Vassaf’la (yeni)’nin yayıncısı Kırmızı Yayınları’nın ofisinde bir araya geldik. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın daha önce yayımlanmamış iki şiirini, Ferit Edgü’nün bir öyküsünü, Immanuel Wallerstein’la Banu Güven’in yaptığı bir söyleşiyi, İoanna Kuçuradi’nin yazın yitirdiğimiz Füsun Akatlı’nın cenaze töreninde yaptığı konuşmayı (ve daha pek çok değerli metni) içeren ilk sayıda Oruç Aruoba, Enis Batur, Soli Özel, Ekrem Işın, Betül Çotuksöken ve İsmail Ertürk’ün kriz üzerine yaptıkları kapsamlı tartışma ayrıca ilgi çekici.
“Enis sigara içeceği için paltolarımızı giydik, böyle bir dergi çıkarabilir miyiz diye konuştuk.” diye hatırlıyor İsmail Ertürk, Paris’teki o ‘soğuk akşamı’.
Enis Batur itiraz ettiyse de
Enis Batur, Saint-Germain’deki bu konuşmada Ertürk’ü “böyle bir dergi çıkarmamaya ikna etmeye” çalışmış, başarısız olmuş. “Ona dergiyi çıkarma demediysem de, dolaylı cümlelerle vazgeçirmeye çalıştım. Ama kesinlikle vazgeçmedi. Anladım ki bu dergi çıkarma isteği köklü bir istek ve bu dergi çıkacak…” Batur, bunun daha önce içinde bulunduğu Gergedan, FOL gibi dergi projelerinden farklı olduğunu anlatıyor. “FOL, delişmenliği en uç noktaya götüren bir dergiydi. (yeni)’de ise daha isimden başlayan bir farklılık var. Adı ‘yeni’ ama dergiyi çıkaranlar 50 yaşın üstündeki yaşlı başlı adamlar… Benim için burada en önemli ve cevapsız soru şu: Niçin 20’li yaşlarındaki insanlar böyle bir dergi çıkarmıyor? Böyle bir dergiyi onlar çıkarmalı ve eğer tercih ediyorlarsa bizden yazı istemelilerdi… Biz 20’li yaşlarımızda bunu yaptık.”
Gündüz Vassaf, ”Nasıl Bir Dünyada Yaşamak İstiyorum?” başlıklı bir yazıyla katkıda bulunduğu (yeni)’den memnun. “Takip ettiğim Times Literary Supplement, New York Review of Books gibi yayınlara oranla daha dünyalı bir dergi. Çünkü dünya nereye gidiyor sorusunun yanıtını arıyor. Unutmayalım ki Türkiye’nin bir şansı, en azından Batı’yı takip eden insanların olması. Oysa ABD ve İngiltere’de bu çok az yapılır, onlarda yabancı dillerden çeviri kitap yayını ancak yüzde 2-3 düzeyindedir. Onların daha sığ ve ulus kültürü üzerine kurulu yayınlarına oranla daha dünyalı bir iş çıktı ortaya.”
Her gece aynı insanlar…
Derginin üç ayda bir yayımlanacak olması, onu yeni medya çağında farklı kılan unsurlardan. Enis Batur, “1000’i aşkın köşeyazarı, 100‘den fazla yorumcu”nun egemenliğindeki kanaatler düzenine bu tür yayınlarla muhalefet edilmesi gerektiğini anlatıyor. “Hep aynı insanlar, aynı gece birkaç ekranda karşınıza çıkıyor. Aynı şeyleri her gün tekrar ediyorlar. Düşünsel açıdan dondurulmuş bir durumla karşı karşıyayız. Güncellik adına Türkiye’de kültür bu hale getirildi. Edebiyat, sosyal bilimler, tarih ve siyasetin, derin düşünmek için zamana ihtiyacı var.” Enis Batur derginin tavrını şöyle özetliyor: “Düşüncelerimizin üzerinde özenle tartışıp hazırlanacağız. Bu mesafeyi almak, kanaat bombardımanının kenarına çekilmek anlamına geliyor. Söyleyeceklerimizi ağır ağır oluşturarak söyleyecek, evrensel bir düzlemde yeni diyaloglara gireceğiz.” diye anlatıyor dergiyi.
(yeni), Türkiyeli entelektüelleri de bir topluluk olarak sorunsallaştıran bir dergi. İsmail Ertürk, iddialı bir iş yaptıklarını anlatırken Türkiye’de esen yeni-Osmanlıcı havanın ‘eski’ye yönelik emperyal merakına eleştirel yaklaşacaklarını da belirtiyor. “Türkiye’de seçkinlerin sosyolojik analizleri yapılmıyor. Örneğin son 20 yılda karşımızda vakıf üniversiteleri olgusu var. Türkiye’de aydınlar, Gramsci’nin deyişiyle ‘organik’ olmaya başladılar. Akademik ve idari yöneticilik yaptılar, medyada işlevsel roller üstlendiler. Eleştirel aydınlar bu süreçte büyük darbe aldı. Şu anda düşünsel ve kültürel tartışmanın parametrelerini siyasetçiler belirliyor. Eskiye yönelik özlemlerin arkasında gerçek bir eleştirel aydın argümanı yok.” (yeni), Ertürk’ün ‘sancı’ olarak tarif ettiği bu tıkanmış kültür dünyasına bir soluk getirmekte kararlı. (Kaya Genç – Radikal)