Günün Manşetiİklim Krizi

Bu bir uyandırma çağrısıdır: İngiltere’nin ilk iklim göçmeni olabilecek köylüleri

0

Deniz seviyesi yükseldikçe Fairbourne, deniz ile dağların arasında kalarak dalgalara teslim oluyor. Ama orada yaşayanlar nereye gidecekler?

Natural Resources Wales’den Gareth Evens: Gelgitin yüksek olduğu zamanlarda Fairbourne’un ne kadar savunmasız olduğunu görebilirsiniz.” Fotoğraflar: Joel Redman/The Guardian

Neredeyse mükemmel bir ilkbahar günü. Bebek mavisi bir gökyüzü ve Dartmouth Koyu’nun cam gibi engin sularında tek bir su damlası dahi yok. Güneşin ılık ışınları yayılıyor ve dağlar da griden leziz bir yeşil rengine bürünmeye başlıyor. Eski bir iş kadını olan Bev Wilkins, Lottie ismindeki Alman Kurdu sevgili cankurtaran köpeğine kumsaldan aşağı doğru top atıyor. Siyah kürkü ve bacaklarıyla köpek hızlıca köpüren dalgaların içine dalıyor. Sırılsıklam olan köpeğini sevgiyle okşarken “Güneş çıktığında burası harika bir yerdir.” diyor; “Yağmur yağdığında ise felakettir.”

67 yaşındaki Wilkins, 2002 senesinde Warwick’teki aile evini satıp Fairbourne’a yerleşerek emeklilik yıllarını Kuzey Wales’da geçirmeyi bekliyordu. Epeyce yıl keyifle, mutlulukla geçti: Yaz aylarını denizde yüzerek ve arka bahçede kuruyarak geçirirdi. Kışlar; insanın içini yükselten Snowdonia’nın çetin yamaçlarının manzarasına rağmen daha zorluydu… Ama Wilkins, 98 yaşında olan ve hala burada yasayan annesinin yaşadığı kadar burada kalırsa evinden çıkartılacak ilk sakinler arasında olabilir: Gwynedd Kurulu; küresel ısı artışına bağlı olarak yükselen deniz seviyesine karşı Wilkins’in evini artık koruyamayacakları kararını aldı.

Beyaz bungalovunu dalgalardan koruyan duvar için “Bu, bütün ülke için bir uyandırma çağrısıdır” diyor Wilkins. “Başka yerlerde de olacak. Bazen bir başkasının başına gelince görmek zorunda kalırsın – biz sadece bu yolda bir ilk olduk.”

26 yıl içerisinde veya eğer hava durumu daha kötüleşirse veya bir fırtına deniz koruma duvarlarını çatlatırsa daha da önce, Gwynedd Kurulu tarafından yürütülen bir özel görev komitesi Fairbourne’un 850 sakinini evlerinden çıkartıp başka yerlere yerleştirmeye başlayacak. Bu durumda, bütün bir köy, evler, yollar, gaz boruları, dükkânlar, kanalizasyonlar, elektrik direkleri yerlerinden sökülecek ve bu mevkii med cezirsel bir tuz bataklığına dönüşecek.

Kuzey Wales’de Fairbourne: Onun suların altında kaldığını izlemek çok üzücü olacak.

İklim değişikliği yüzünden İngiltere’de devre dışı bırakılacak ilk topluluk onlar, ancak İngiltere’nin ufalanan doğu kıyısındaki evlerin çoğu erozyona yenik düştü ve hiçbiri henüz terk edilmedi. Bu durum, yüzlerce İngiliz iklim mültecisine sebep olabilir. Fairbourne sakinlerinin görecekleri zarar karşılığında herhangi bir tazminat alması beklenmiyor ve yeniden yerleşim adına yapılan planlar pek net değil.

Bu kaderi yasayacak tek köy Fairbourne olmayacak. 1900’lerden beri İngiltere’de deniz seviyesindeki yükseliş 15.4 cm’ye ulaştı ve Met Office, yeni seviyelerin 1.12 m’si kadar daha artacağını tahmin ediyor. Bu durum İngiltere’nin doğu ve güney bölgelerinde sıklıkla bulunan kıyı longozlarında ve falezlerde yasayan halk için risk teşkil ediyor. Wales’in batısı ve İngiltere’nin kuzey batısı savunmasız haldeler. Dünyadaki tüm hükümetler, Paris iklim taahhütlerine mutabık kalarak artan karbon emisyonlarını tersine çevirse bile, küresel ısıdaki artış ve okyanusta su sıcaklığının yükselmesinin etkisiyle deniz seviyesi yüzyıllardır yükseliyor.

***

Fairbourne, beklenmedik bir şekilde İrlanda Denizi’ne doğru kayıp giden sazlı çamur düzlüklerinden adeta hortluyor. Beyaz bungalovlar, yazlıklar, Viktoryen dönemden apartmanları barındıran koy, Mawwdach Irmağı’nın ağzının acı suları ile Snowdonia Ulusal Parkı’nın solgun dağlık arazileri arasında kalıyor. Un tüccarı Arthur McDougall’in hayalindeki tatil tesisini inşa etmek için aydınlık bir günde; ılık esintiyi beraberinde getiren kuş seslerini duyabileceğiniz bu yeri neden seçtiğini anlamak pek de zor olmamalı.

O günden beri 410 evi, bir dükkânı, şarküterisi, kasapları, kamp alanı, modern demiryolu, balık ve sebze pazarı ve artan neşesiyle giderek büyüyen eksantrik ve İngilizce konuşulan bir köy oldu. Kuzey Wales de geçirmiş oldukları çocukluk anlarının etkisindeki emekli bir sürü çift, iç eyaletlerde bulunan endüstriyel kasaba ve şehirlerden buraya taşındı. Diğerleri ise muhteşem manzarasından, tenha kumsallarından ve makul fiyatlı evlerinden büyülendi.

Bev Wilkins ve köpeği Lottie: Bu, başka yerlerde de meydana gelecek.

2013 yılında Gwynedd Kurulu, köyü savunmaya maddi gücünün yetmediğine dair bir karar aldı. Ancak yerlilerin birçoğunun kıyı şeridiyle ilgili bu yeni idari tasarıdan bir sene sonra haberi oldu. Şiddetli fırtınaların ardından BBC Wales’in araştırmacı televizyon dizisi Week In Week Out’un bir programında tasarıdan parçalar gösterildi. Deniz seviyesinin belli belirsiz üzerindeki köyde, bir denizden korunma duvarı, toprak setler ve drenaj kanalları mevcut. Söz konusu korumalar için 6.8 milyon poundluk “köyün ömrünü uzatma planı” adı altında iyileştirme çalışmaları da yapılmıştı. Ancak yüzyılın ortasından itibaren gitgide artan düzenli seller Fairbourne’u yaşanmaz kılabilir. Fırtınadan kaynaklanan duvardaki bir çatlak evleri sürükleyip götürebilir ve köylülerin boğulmasına sebep olabilir.

Kurulun kararı açıklandıktan sonra ev satışları azaldı ve fiyatlar düştü. Bazı sakinler evlerine ve bahçelerine bakmayı dahi bıraktılar. Diğerleri, tasarının yayınlanmasının yanıltıcı olduğunu ve köyün Gwynedd tarafından haksız yere devre dışı bırakıldığını iddia ederek bir mücadele başlattılar. Bu kişiler, 2014 yılında Aberystwyth, Barmouth ve Borth’taki su baskınının daha kötü olduğunu düşünüyordu.

Kuruldaki kilit üyeler gidince oluşum dağıldı; ama etkisi hala geçmedi. Asıl üyelerden bir tanesi olan Wilkins, köye kötü davranıldığını dile getiriyor. ‘Fairbourne’da yüzlerce insan yaşıyor”diyor, salonunda konuşurken. “Küçük bir tren yolumuz var. Dükkânlarımız var. Postanemiz var. Sağlam bir toplumuz ve tüm bunları sular seller götürecek. Bunu düşünmek istemiyorum.”

Şimdilerde evler yeniden satılmaya başladı, ama sadece pazarlık peşindeki alıcıların cebini doldurmak için. Bazıları Fairbourne göçüp gidene kadar kira gelirinden ne kadar kar elde edebileceğinin hesabını yapıyor. Yine de birçok köylü , zaten bölgeye göre piyasa değerinin çok aşağısında seyreden fiyatlardan 40-50.000  pound daha aşağı çekebilecek durumda değil, çünkü başka bir yerden bir ev almayı karşılayamazlar.

Mevcut durum, saatli bir bomba. Kıyıların büyük bir kısmını korumak için para yetmeyecek. 

83 yaşındaki Cathy Bowen ve 76 yaşındaki George Bowen, iki odalı bungalovlarını 125.OOO pounda satmak için uğraşıyor. 18 yıl önce, ailecek karavanla çıktıkları tatillerden birinde bu bölgeye aşık olup Staffordshire’a taşınmışlardı. Ancak şimdi satıyorlar çünkü kanserden kurtulan ve 2. tip diyabet hastalığı olan George’un hastaneye yakın olması gerekiyor. “Taşınmak istiyoruz çünkü George pek iyi değil ve ben 83 yaşımdayım” diyor Cathy, sevimli oturma odalarındaki taburede otururken. “Ona daha fazla bakamayacak durumda olacağım.” Şu ana kadar gelen bir talep yok. “İlan üç aydır afişte ve evi görmeye tek bir ruh dahi gelmedi.”

64 yaşındaki tanınmış “balık tutma sporu” uzmanı, gazeteci Mike Thrussell, denizden korunma duvarının aşağısında bulunan daha eski, McDouggall-dönemi mülklerin birinde yaşıyor ve kurulun köylüleri çözüm sunmadan terk ettiğini iddia ediyor. “Benim durumumda olan birçok insan var. 38 senedir buradayım. Bu eve para ödendi. Emekliliğime 2 buçuk sene kaldı” diyor. “Ve şimdi bu oldu.”

18 yaşındaki Benjamin Winfer, “Burayı çok seviyorum; ancak mortgage yaptıramıyorum” diyor.

BBC Five Live kanalındaki ‘Fish on Five’ adlı programın eski sunucularından olan Thrussell, Fairbourne’daki evlerin değerlerinden %40 kaybettiğini ve köyü devre dışı bırakma tarihi yaklaştıkça daha da düşeceğini anlatıyor: “Satmak isteyen insanlar çok küçük paralara pazarlık yapıyorlar. Ben bunu yapamam. Ben nereye gideceğim? Başka bir ev satın alacak kadar para alamam ki” diyor, endişe ile mutfak masasına vurarak… “Birçok köylü” diye anlatıyor, “kendilerine bakmak için evlerini kullanmayı planlamışlardı. Otoriteler nasıl orada öylece oturup hiçbir çözüm getirmeden bu durumu daha da ilerletiyorlar, inanılır gibi değil…”

Köyün diğer yerlerinde üzüntü ve uzun dönemde tehdide karşı inkar ve kafa karışıklığı hüküm sürüyor. Teknesinin baş tarafında duran Barmouths’un eski liman amiri Julian Kirkham, evini terk etmemekte derece kararlı ve bilim adamlarının dahi deniz seviyesi artışı hakkında mutabık olmadıklarını dile getiriyor. “Bu sadece panik.” diyor, “O kadar çok şey söyleniyor ki kimse tam olarak ne olacağını bilmiyor.”

Genç sakinlerin büyük bir kısmı sel basma ihtimalini sorgulamasına rağmen köyün hizmetten çıkarılmasını neredeyse kesin olarak deneyimleyecekler. 32 yaşındaki Julia Walker, yerel bir dükkândan ev alışverişi yaparken evini terk edemeyeceğini söylüyor. “Evimiz güzel ama genç bir aile olarak öz sermayemizin eksi değerlerde olabileceği düşüncesi hoş değil.” Üç çocuğu var ve dördüncüsüne hamile. “Köylüler güçsüz hissediyorlar” diyor. “Seçeneğimiz yok. Sadece birer tutsağız.”

Julia Walker ve çocukları: Başka bir seçeneğimiz yok. Esiriz.

27 yaşındaki Shane Healy, dükkânın önündeki bir posta kutusuna yaslanıyor. O, henüz doğmamışken annesi Midlands’deki Sutton Coldfields’den bu köye taşınmış. “Her şeyi kaybetmek, yazık olur. Bütün bunlar sıfırdan inşa edildi ve onların sular altında kalmasını izlemek birçok insan için acı verici olur” diye konuşuyor.

18 yaşındaki Benjamin Winfer, kumsalda iki köpeğini dolaştırıyor. Yakınlardaki bir çikolata fabrikasında çalışıyor. Yaşadığı evi satın almak istiyor, ama Fairbourne’daki bankalar borç para vermeyi reddediyor. “Burayı seviyorum” diyor Winfer, “Hayatimin sonuna kadar burada yasamak istiyorum; ama mortgage yaptıramıyorum.”

Öngörülemeyen geleceğe rağmen, bazı insanlar Fairbourne’a taşınıyor. Yeni gelenlerden biri Angie Brown, emekli vergi memuru. Mağazanın dışına park edip beklenmedik bir barbekü için bira almak üzere içeri dalıyor. “Bu la-la şehridir — Su baskını gerçekleşmeyecek” diyor. “Evet, fiyatlar inmeye devam edecek ama biz de şu an burada yaşamanın tadını çıkaracağız.”

Bir sonraki gün hava dönüyor. Deniz vahşi ve köpüklü. Acı bir rüzgâr şehri uçuruyor ve şekerleme büyüklüğündeki dolu taneleri kumsalı topa tutuyor. Fairbourne’daki selden korunma kalkanlarından sorumlu olan mühendis Gareth Evens, Natural Resources Wales’in aracında duyarlı bir halde bekliyor. Koyun karşılaşabileceği muhtemel riskleri burada herkesten daha iyi biliyor: “Yüksek gelgit dönemlerinde Fairbourne’un ne kadar korunmasız olduğunu görebilirsiniz” diye konuşuyor. “Evlerin deniz seviyesinden neredeyse daha aşağıda olduğu çok yer yok. Ama eğer koruma duvarı başarısız olursa insanlar direkt olarak risk altında kalacaklar. Felaket olacak.”

Evens, diğer kıyı bölgelerinin daha kötü bir sel tarihi olmasına karşılık deniz seviyesindeki yükselmenin Fairbourne’un korunmasını uzun vadede zorlaştıracağını söylüyor. “Burası alçak bir bölge. Denizden, dalgadan koruyan duvarlar ve hendekler sayesinde kuru kalıyor” diye ekliyor. Seneler geçtikçe gelgitin kıyı seviyesini aşacağı tahmin ediliyor. Bu da demek oluyor ki dalgalar, gitgide alıp götürülen tek bir setin üzerinde duran koruma duvarından daha yükseğe de çıkabilir veya duvarı kırıp geçebilir. “Eğer duvar çatlarsa, bir anda su basar. Burada hayat kayıpları söz konusu çünkü hemen arkasında evler var.”

Tehdit sadece denizden gelmiyor. Dağlardan dökülen yağmur sularından biriken su da yukarı çıkıyor ve ırmakların ağzında birikiyor. Yüksek medcezir olması demek, suyun medcezir kapakçıklarından dışarı atılamayıp köyde toplanması demek. “Fairbourne neredeyse bir leğen gibi. Akan bütün sular doğal olarak buraya geliyor” diyor Evens. Peki o burada bir ev alır mı? “Bildiğim şeyi bildiğim için muhtemelen almam” diye yanıt veriyor.

Çatılara vuran davullar ve kumsalı tırmıklayan rüzgârın arasında, köyü devre dışı bırakma görevini üstlenen kurul memuru Lisa Goodier, arabasıyla geliyor. 2014’ten beri bu toplulukla çalıştığı için bölgeye hakim. Birkaç köpek dolaştırıcısı onu sevgiyle selamlıyor. “Her şeyin yitip gideceğini düşünmek, çok üzücü” diye anlatıyor. “Ama umuyorum ki iklim değişikliğini ciddiye alması sebebiyle bu ülke için önemli bir an olur.”

Goodier, köyü devre dışı bırakmak için temellenen planı ve zaman çizelgesini tasarlıyor. “Deniz seviyesindeki mevcut artış göz önünde bulundurulduğunda kendimizi 2045’te başlamak üzere hazırlıyoruz” diye açıklıyor. Bu operasyon dahilinde insanın dünya üzerindeki varlığına dair tüm kalıntılar da yok olacak. “Eninde sonunda bu toprağı denize iade edeceğiz” diyen Goodier ekliyor: “Tüm insanları evlerinden çıkarmak zorundayız ve altyapının her bir parçacığını da yerlerinden… daha sonra tuz bataklığına iade etmek üzere…”

Köyü boşaltmadan sorumlu Losa Goodier, “Bunlarının hepsinin gideceğini düşünmek üzücü” diyor.

Ancak bu plan biraz elastik: Eğer koruma duvarı çatlarsa ve köye su basarsa operasyonun erkene alınması gerekebilir. “Eğer önümüzdeki iki sene içerisinde erken bir çatlama meydana gelirse bunun üstesinden çok çabuk bir şekilde gelebilecek halde olmalıyız”diyor, dışarıdan aldığı çay bardağını kucağında bebek gibi sallarken…

Goodier, köylülerin zarar tazminatı almasının pek muhtemel olmadığını ancak yeniden yerleşim için yardım alacaklarını dile getiriyor: “Maksat, halkla birlikte çalışıp onları yavaş yavaş oradan başka yerlere taşımak ve hepimizin rahat edebileceği çözümler sunmak. Finansal olarak ne durumda olduğumuz göz önünde bulundurulduğunda, bunlar harika çözümler olmayacaktır.” Gwynedd Kurulu on yılı aşkın bir süredir harcamalarını durdurmuş durumda ve 2019-20 yıllarındaki nakit açığı ise 13 milyon pound civarında.

Goodier sonunda tüm mal varlığını kaybedebilecek sakinlerin tehlike ve risk altında olduğunun farkında: “Yapmak istemediğimiz şey, Fairbourne risk altında diye bir avuç iklim mültecisi yaratmak. Köyü başka yerde yeniden inşa etmek gibi bir planımız yok, olamaz, çünkü Snowdonia Ulusal Parkı’nda müsait bir alan yok. Buna karşılık sakinlerin Wales’in kuzey bölgelerindeki kasaba ve köylere yerleştirilme ihtimalleri var.” Bunun zorlu olacağını da kabul ediyor: “Söz konusu yerler bu kadar insanı barındırabilecek mi ?” Buna artı olarak, Welsh dilini konuşan toplulukların onları aralarına kabul etmeme riski var. İnsanlar oraya gitmek istiyor mu ve oradaki insanlar da Fairbourne halkına kapılarını açmayı istiyorlar mi ? Fairbourne biraz olağandışı çünkü bütün Wales’in en Welsh eyaletinde İngilizce konuşulan bir kasaba” diye endişelerini ifade ediyor Goodier.

Bu, birçok yerli otorite için keşfedilmemiş bir bölge. İngiltere’de su ana kadar hiç böyle bir devre dışı bırakma projesi görülmedi ve Goodier’in söylediğine göre iklim değişikliğinin etkisine müdahale etmek adına bir fon toplanmadı. Goodier, çaresizce uluslararası emsaller aradı ama 2016 yılında Alaska’da su basan bir köyün 2016’da gönüllü olarak başka yere taşınmasından başka bir şey bulamadı.

Setin arkasındaki evler, duvarın çatlaması veya yıkılması halinde yerle bir olabilir ve köylüler boğulabilir.

Su baskınından sorumlu Welsh Bakanı Lesley Griffiths, köylülerin içinde bulunduğu duruma sempati duyuyor; ancak zarar tazminatı konusunda devletin hiçbir yasal zorunluluk içerisinde olmadığını dile getiriyor. “Duyması zor geliyor biliyorum; ama finansal desteğin olabileceğine dair insanlara boşa umut vermek istemiyoruz” diyor. Yükselen deniz seviyesinin diğer Welsh topluluklarının da denize karşı pes etmeleri anlamına gelebileceğini iddia ediyor:“Eğer deniz seviyesindeki yükselme tahmin edildiği şekilde gerçekleşirse, alçak bölgeleri sürdürülebilir veya güvenli bir şekilde korumaya devam edemeyeceğiz bir zaman gelebilir.”

Köyü devre dışı bırakma hakkındaki konuşmalar, bir İngiliz kilise Konseyi’nin eşdeğeri olan Arthog Topluluk Konseyi’ni öfkelendiriyor. Konseyin başkan yardımcısı Stuart Eves, Fairbourne’un eteklerinde derme çatma bir taş çiftlik evinde yaşıyor. Buckinghamshire’dan 40 yıl önce gelmiş ve yaz boyunca her hafta sonu dolan 30 rampalı bir karavan parkını işletiyor: “Goodier köyü devre dışı bıraktığını söyleyemez. Bir fabrika veya onun gibi bir şeyi devre dışı bırakabilirsiniz. Biz bir fabrika değiliz – köy, buraya gelmek ve yaşamak için para harcayan insanlarla dolu, çünkü burası çok güzel bir yer” diyor odun dumanının keskin kokusunun sindiği oturma odasında otururken.

Topluluk Konseyi, Gwynedd’in Fairbourne’a yönelik planlarına karşı: “Bu plana şiddetle karşı çıkacağız. Başa çıkılması güç gerçekler yok ”diyor ve sandalyesinde öne eğiliyor: “Deniz seviyesinin düşüp azalmayacağını kimse gerçekten söyleyemez.”

Mike Thrussell: 38 senedir buradayım. Ve şimdi bu oldu.

Gelecek on yıl içerisinde, diğer topluluklar da benzer mücadelelerle yüzleşecekler. Şehirler ve önemli endüstrilerin bulunduğu bölgeler savunulurken küçük kıyı toplulukları en çok risk altında olanlar. Denize 35 evini kaybeden Happisburgh ve 18 evini kaybeden Hemsby gibi Norfolk köyleri hızla ilerleyen kıyısal erozyona karşı ateş altındalar. Ancak bu köyler devre dışı bırakılmıyor, çünkü an itibarıyla sadece dış bölgelerin etekleri tehlike altında ve geçmiş vakalarda bazı evler yıkıldıktan sonra iç kısımlarda köy yeniden kurulabildi. Dağlarla deniz arasında kalan Fairbourne için ise böyle bir şey söz konusu değil.

İklim Değişikliği Komisyonu CCC, İngiliz sahillerinde yaklaşık 530 000 mülkün tehlike altında olduğunu duyurdu. 2080’lere kadar 1,5 milyon ev su baskını tehlikesiyle, 100. 000 ev de kıyısal  erozyon tehlikesiyle yüzleşecek. Wales’de de 104.000 ev kıyısal erozyon riskiyle karşı karşıya. CCC raporunun önde gelen yazarlarından Jim Hall, sahili korumak için yapılan mevcut planlamaların fonlanmış ve gerçekçi olmadığını ve yerel halkı bekleyen gerçek risklerin onlardan saklandığını söylüyor. Oxford Üniversitesi’nde İklim ve Çevresel Riskler alanında profesör olan Hall, “Kıyının durumu saatli bir bomba” diyor: “İngiltere kıyı şeridinin neredeyse yarısı denizden korunma duvarları ve diğer savunma mekanizmalarına sahip. Ama tüm bunlar ömürlerinin sonuna yaklaşıyor.  Kıyı şeridinin büyük bir kısmını korumak için para yetmeyecek. “

Hall, Başbakan’ın yoğun nüfuslu bölgeleri savunmak için tasarıyı faturalandırmanın üzerinde durması gerektiğini savunuyor. CCC’nin analizinin, konseylerin yanlış bir şekilde İngiltere’nin kıyı şeridinin 185 km’sini koruyabileceklerini iddia ettiklerini gösterdiğini anlatan Hall, “Konseyler bazı kıyı topluluklarına yüzyılın bir kısmı ya da tamamı için deniz sınırını tutabileceklerini söylüyor” diyor. “Ancak bu yerler için fon bulmak pek mümkün değil.”

Hall, yerel makamlardan bu tehdit altındaki topluluklara yönelik mevcut evlerin taşınmasını ve yeni mülklerin onaylanmasını sınırlamayı da içerebilecek zor konuşmalar yapmalarını istiyor: “Şimdi zor seçimler yapmaya başlamalıyız. Bunun eşlik eden bir finansman ile kapsayıcı bir süreç olması gerekiyor, çünkü toplulukların uyum sağlamaları için desteklenmesi gerekiyor. Yetkililer, daha büyük setler inşa etmek için imkansız sözler vermek yerine, iç kesimleri daha iyi korumak için yeni bir kıyı şeridi oluşmasına izin vermeli. Kıyı şeritleri doğal olarak dayanıklı. Geriye doğru yuvarlanırlar. Plajlar, sulak alanlar, çamurlar fırtına ve dalgalara karşı doğal bir tampon sağlar.”

Mahalle Kurulu’nun Başkan Yardımcısı Stuart Eves: Bir fabrikayı devre dışı bırakırsın, insanların yaşadığı bir köyü değil.

Deniz seviyesinin yükselmesi, alçak yerlerde yaşayan milyonlarca insan için çok daha karamsar bir tablo yaratacak. İngiltere’deki kıyı  topluluklarının duruma adapte olabilmeleri içinse hala yardım gerek. “Nijerya’daki Lagos gibi yoksul, yoğun nüfuslu kıyı toplulukları, selle başa çıkabilmek ve ondan korunmak için daha az yatırım yapabilir” diyor Hall. “Ama iklim değişikliği İngiltere’de de bir sürü kurban yaratacak ve bizim böyle bahanelerimiz yok.”

Fairbourne sakinleri, iklim değişikliğinin bir topluluğu parçalama kapasitesini görmek için kendilerinin bir deneme tahtası olacaklarını hiç beklemezlerdi; ama 26 yıl sonra yüz yıllık bir köyün sonuna tanıklık edecekler. Gazeteci Mike Thrussell soruyor: “Evimi oğluma bırakamayacağım — Kayboldu, gitti. Ben ne için çalıştım?”

Ancak, ingiltere’nin hızla değişen kıyı şeridine dair duyulan acının başkaları tarafından hissedileceğini Thrussel biliyor:“Bu sadece Fairbourne’un sorunu değil. Wales ve İngiltere’de başka topluluklar da var. Onlar nereye gidecek?”

Röportajın orijinali

Yazar: Tom Wall

Yeşil Gazete için çeviren: Verda Zincirkıran

You may also like

Comments

Comments are closed.